Selamun Aleykum
Bu konuya dair birşeyler yazmak istiyorum. Biraz aile içerisine gireceğim, umarım sıkılmadan okursunuz.
Babam ve annem biz doğmadan önce tevhid akidesini araştırıp buldukları için elhamdulillah bize bu akideyi küçüklükten beri öğrettiler. Yine Elhamdulillah küçüklükten beri hiçbir sorun, sıkıntı yaşamadık. Taki babamın sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar ile evimize baskın yapılana kadar. Şafak operasyonu değildi ancak yinede eve ani bir baskın yapıldı. O zamanlar annemin psikolojik bir sorunu yoktu. Eve baskın yapıp evin her yerini aradılar. Kitab, cd gibi bazı şeyleri aldılar. Dolaylı olarak babamı da aldılar. Babam 1 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest yargılanmasına karar verildi. Cumhurbaşkanına hakaret suçundan ve terör örgütü kurmaktan açılan davadan beraat etti.
Yani anlatmak istediğim ve varacağım sonuç şu. Bu olay annem üzerinde büyük bir etki bıraktı. 1-2 günlük bir olay da olsa annem psikolojik olarak bitti. Hastalık başladı. Hangi hastaneye gitsek çözümünü bulamıyorlar, hastalığı tesbit edemiyorlardı. Artık öyle bir seviyeye gelmişti ki şu hastalığa bir ad bulsunlar, hastalık belli olsun diye dua etmeye başladık.
Günlerden bir gün annem bir doktara gittiğinde içeri girer girmez doktor onun hastalığının ne olduğunu söylemiş. Tahmin edeceğiniz üzere bu hastalık Psikoloji hastalığı. Annem daha sonra psikoloğa görünmeye ve ilaçlar kullanmaya başladı. Bu ilaçları kullanmaya başlaması ile beraber annem gereksiz yere sinirlenmeler, gereksiz yere bağırmalar gibi durumlar başladı. Yaşanan bir olay ile dağılan psikoloji kısa zamanda darma duman oldu.
Daha sonra ilaçların dozu zaman içinde azalarak gitmeye başladı. Şuan elhamdulillah kullanmayı bıraktı ama bu psikoloji hastalığı onda bir hastalık bıraktı. Kulak kristali kaydı. Bundan dolayı hava buz gibi olsa da bir anda sıcaklamaya, hava sıcak olduğunda bir anda üşümeye başlıyor. Konu ile bağımsızmı oldu bilmiyorum ama son yazılan mesajlara göre paylaşmak istedim.
Psikoloji yeri gelir size savaş kazandırır, yeri gelir başka şeyler kazandırır. Ancak, odaklanma konusuda psikolojiden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden psikolojiyi kontrol altında tutabilirsek her şey basit gelmeye başlar. Allahu alem
Aleykum selam ve rahmetullah ahi,
Rabbim tez şifalar versin. O yaşadığı korkunun onda bıraktığı endişe halinden kurtulamaması üzerine, ki buna özetle travma deniliyor, o endişeler katlanarak ilerlemiş. Ki, insanın bedeni ile ruhu, ruhu ile zihni, zihni ile bedeni, bu üçü daimi birbirini etkiler haldedir. Düşünceler duyguları, duygular hormonları, hormonlar bedeni etkiler. Haliyle, kişi fizyolojik olarak hastalıklarla doktora gider, ancak bu hastalıkların önemli bir kısmı "sadece duyguları yönetememenin" bir sonucudur.
Burada, sizi psikiyatriye yönlendiren doktor doğru yapmış. Ancak psikiyatri, muhtemelen terapi olmaksızın veya etkili bir terapi olmaksızın ilaç vermiş. İlaç bizlere nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretemez. O bozulan kimyayı belki düzenler ama kişi yanlış düşünce üretmeye devam ettiği sürece, kendi vücudunu tekrar tekrar benzer hale sokar.
Bu arada zamanla yatışır mı, evet kısmen. Ancak benzer bir sorun olduğunda veya sadece bir riski bile olduğunda, bunun benzeri bir hâl onu bekliyor diyebilirim. Çünkü onun artık bir travması var ve bunu zihninde çözmediği sürece, o travma uykuda ama orada duruyor. Bu arada yaşadığınıza benzer olayları dışarıda duydukça geriliyor olmalı, ki bu anksiyete denen durum. Ve bu, bedenin sağlıksız olması için yeterli bir etken.
Yani annenizin şu an kısmen iyi görünürken bile, dış hatırlatıcılar yüzünden stres altında olduğuna şahsen eminim. Nitekim bu, kendi annem dahil, neredeyse tüm kadınlarda gözlemlediğim bir şey. Bir korkuyu alıp, onu hayat boyu kendilerine eşlikçi kılıyorlar. Erkeklerde de benzer bir durum olabiliyor ama hem daha nadir, hem de genellikle daha hafif düzeyde kalıyor. Sebebi ise biraz yaratılış farkı, biraz da "erkeğin dışarıda daha çok bulunması sebebiyle" sıkıntıları düşünmeye fırsat bulamaması. Kadınlar evde sıklıkla kendilerini dinler halde kalabiliyor. Bir yandan iş, güç, çocuk vs uğraşıyorlar ama kafa arka planda bu tür korkuları işlemeye devam ediyor. "Ya yine olursa?" Anlık bile gelse, en az 1 saat o düşük moda girmesinin garantisi.
Ve, o "Ya yine olursa?" düşüncesi, işte vesvese bu. Peki, sizce buna nasıl karşılık verilmeli?
Bu arada kendimden yola çıkarak söyleyeyim, bunlar benim de yaşadığım endişeler. Ve ben, bu vesveseye şöyle karşılık verdim:
"Olabilir. Nitekim Allah izin verdikten sonra her şey olabilir. Allah izin verdiyse başım üstüne. Önlemini alır, takdirini Allah'a bırakırım. Ayrıca bundan sonrasını da düşünmem, çünkü bu gaybdir, olup olmayacağını sadece Allah bilir."
Sıradaki vesvese:
"Peki o zaman ne yapacaksın?"
O zaman ne yapmam gerekiyorsa onu. Bunu şu an düşünmek zorunda değilim. Bilgili kişilere danışır, yapılması gereken neyse öğreniriz."
Sıradaki vesvese:
"Ya kaldırabileceğinden fazla olursa?"
Cevap:
"Allah kişiye gücünün üzerinde yük yüklemez. Gücümün üzerinde görünüyorsa da "Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır." ayeti gereği O'nun desteği gelecektir, buna güvenir ve beklerim." Bu arada daha ilk andan itibaren kişi kendinde sabır duygusunu hakim bulabilir, ancak geniş zamanlarında bunun için çabalayan birisiyse. Nasıl bir çaba derseniz: dua ile birlikte, aynen şu anda yazdığım şeyleri düşünmek.
Sıradaki vesvese:
"Ya beklenen yardım gelmezse?"
Cevap:
"Ölümlü dünyanın sonlu eziyetleri için yıkılacak değilim. Her birinin etki süresi sadece benim ömrüm kadardır. Ve ömrüm bu şekilde geçecekse, kurtuluş yolu da yoksa, öyleyse bu benim kaderimdir. Kaderimi yazan Rabbim'e hamd eder, ahirette alacağım ecirlerle avunurum."
Tüm bunlar, insanı sakinleştiren şeyler değil mi? Ve, Rabbimizin bizlere verdiği bilgiler yatıştırıyor.
Öte yanda ise insanı gerek vesveseler, doğruca şeytanın. Hani "O sizi fakirlikle korkutur" ayeti vardı ya, maddi manevi her türlü yoksunluk ile korkutmak onun işi.
Bunların farkında olan kişi bunlarla mücadelede başarılı olur. Ancak, daha önce de dediğim gibi, insanların çoğu şeytanı sadece haram olan işlerde aktif sanıyor. Oysa ki o, damarlarımızdaki kanın dolaştığı gibi içimizde dolanıyor, her an aktif. Bizleri dünyada veya ahirette kaybettirmek, hangisi olsa ona razı. Ki, dünyadaki kayıpların önemli bir kısmı ahirette de kayba sebep olabiliyor, o bunun farkında. Misal, olumsuz bir olayda, kişi isyana düşerse? Dünyalık dert deyip geçmemek lazım yani ve şeytanın hayata etkilerini daha net görebilmek için çalışmalı.
Vee, odak konusu? Evet, o da şeytanın vesveselerinin etkisi. İşlerimizin acil olanlarını ve olmayanlarını ayırt etmemizi engelliyor. Rabbimiz "bir işi bitirince ötekine koyul" diyor, ancak bir çoğumuz "başlanmış ama bitirilmemiş işler" sebebiyle zihin doluluğu yaşıyoruz. Ayrıca plansız yaşamanın etkisi olarak, belli bir işi belli bir zamanda yapmak gibi "zihin yükünü hafifleten" çeşitli alışkanlıklardan uzağız. "Rutinler" odak konusunda çok ciddi faydası olan şeylerdir, nitekim rutinler otomatikleşmiş şeylerdir ve beyin bunları yaparken enerji harcamaz. Haliyle beyin yorulmaz ve bu sayede zihnimizi daha kolay şekilde odak isteyen şeylere yöneltebiliriz.
Başka şeyler de var ama özetle bunun ardında da vesveseler var. Kişi uyanık olursa, kendisini bloklayan düşünceleri fark edebilir ve teşhis tedavinin yarısıdır, yeter ki fark etsin. Sonra çözümü de bulunur inşaAllah.
Yine uzun oldu galiba, affola )