Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Atatürk'ün Balıkesir Hutbesi Ve Köprüsü!

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
3 vesveseli sual:
tekrar kayyım diyor ki hadisler uydurmadır (bir takım verdiği)

Simdi kardeş hadislerin uydurma olup olmadığını çok güzel yazmışsın fakat anlatmak istediğini yanlış anlatmışsın mana olarak sahih olupta alimleri dinleyeceğimizi ve uyacağımıza dair hadis çoktur al sana:

İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benden bir şey işitip onu (artırıp eksiltmeden) işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin (Kıyamet günü) Allah yüzünü taze kılsın. Zira, kendisine ulaştırılan öyleleri var ki, bizzat işitenden daha iyi kavrar."
Tirmizi, İlm 7, (2658).
Ömer İbnu Abdilaziz rahimehullah'dan nakledildiğine göre, (Medine valisi) Ebu Bekr İbnu Hazm'a şöyle yazmıştır: "Bak, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisinden ne varsa yaz. Zira ben, ilmin kaybolmasından ve ülemanın gitmesinden korkuyorum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hadisinden başka bir şey kabul etme. Alimler ilmi yaysınlar, ilim için (herkese açık yerlerde) halkalar teşkil etsinler, ta ki bilmeyenler de böylece öğrensin. Zira ilim, gizli kalmazsa helak olmaz."
Buhari, İlm 34.

Örnek artabilir
Birde
Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "İlmi, ulemâya karşı böbürlenmek için veya cühelâ ile münakaşa için veya insanların dikkatini kendinize çekmek için öğrenmeyin. Kim böyle yaparsa yeri ateştir." Bundan korkman lazım kayyım
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
4.sual
kayyım diyor ki: Dinleri ve dünyaları konusunda ayrılığa düşüp parçalanmış durumdadırlar ve mezheplere ihtiyaç yoktur diyor herkes kendisi alsın diyor

MEZHEBSİZLİK TARAFTARLARININ İÇYÜZÜ
Âhirzaman fitnesinin mümessilleri, müslümanların değer verdiği şahsiyetleri gözden düşürmek ve bu vesileyle dine hücum yolu açmak isterler. Said Nursi Hazretleri bunlara şu cevabı verir:
«Sual: Sahâbelere karşı iddia-yı rüç­han1[36] nereden çıkıyor? Kim çıkarıyor? Şu zamanda bu meseleyi medar-ı bahis[37] etmek nedendir? Hem müç­tehidîn-i izâma2[38] karşı müsâvat3[39] dâvâ etmek ne­den ileri geliyor?
Elcevap: Şu meseleyi söyleyen iki kısımdır.
Bir kısmı, sâfi ehl-i diyanet ve ehl-i ilimdir ki, bazı ehâdisi4[40] görmüşler; şu zamanda ehl-i takvâ ve sa­lâhati[41] teşvik ve tergib için öyle mebhaslar açıyorlar. Bu kısma karşı sözümüz yok. Zaten onlar azdırlar; çabuk da intibaha5[42] gelirler.
Diğer kısım ise, gayet müthiş, mağrur in­sanlardır ki, mezhepsizliklerini, müçtehidîn-i izâma[43] müsâvat dâvâsı altında neşretmek isti­yorlar ve dinsizliklerini, Sahâbeye karşı mü­sâvat dâvâsı altında icra etmek istiyorlar. Çünkü, evvelen, o ehl-i dalâlet, sefâhete girmiş, sefâ­hete tiryaki olmuş. Sefâhete mâni olan tekâlif-i şer’i­yeyi6[44] yapamıyor. Kendine bir bahane bulmak için der ki:
“Şu mesâil, içtihadiyedirler.[45] O mesâilde mezhep­ler birbirine muhalif gidiyor. Hem onlar da bizim gibi insandırlar; hata edebilirler. Öyleyse biz de onlar gibi içtihad ederiz, istediğimiz gibi ibadetimizi yaparız. Onlara tâbi olmaya ne mecburiyetimiz var?”
İşte, bu bedbahtlar, bu desise-i şeytaniye[46] ile başlarını mezâhibin7[47] zincirinden çıkarıyor­lar. Bunların şu dâvâları ne kadar çürük, ne kadar esassız olduğu Yirmi Yedinci Sözde kat’î bir surette gösterildiğinden, ona havale ederiz.
Saniyen: O kısım ehl-i dalâlet baktılar ki, müçte­hidînlerle iş bitmiyor. Onların omuzlarındaki, yalnız nazariyât-ı diniyedir.[48] Halbuki, bu kısım ehl‑i dalâlet, zaruriyât-ı diniyeyi terk ve tağyir etmek8[49] istiyorlar. “Onlardan daha iyiyiz” deseler, meseleleri tamam ol­muyor. Çünkü, müçtehidîn, nazariyâta ve kat’î olmayan teferruâta karışabilirler. Halbuki, bu mezhepsiz ehl-i dalâlet, zaruriyât‑ı diniyede[50] dahi fikirlerini karıştırmak ve kabil-i tebdil olmayan[51] mesâili tebdil etmek ve kat’î erkân-ı İslâmiyeye karşı gelmek istediklerinden, el­bette, zaruriyât-ı diniyenin hameleleri9[52] ve di­rekleri olan Sahâbelere ilişecekler.
Heyhat! Değil bunlar gibi insan suretindeki hayvanlar, belki hakikî insanlar ve hakikî insanların en kâmilleri olan evliyanın büyükleri, Sahâbenin küçüklerine karşı müsâvat dâvâsını kazana­madıkları, gayet kat’î bir surette Yirmi Yedinci Sözde ispat edilmiştir.» (Sözler sh: 495
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
Hadisde gecer ki:”ihtilafu ummeti rahmetun” (rnk kaynak için rnk nin udsi kaynaklarına bakınız not:ben guvendiğim için bakmadım isteyen baksın) yani “ummetimin ihtilafı rahmettir” meali vardır zahiren ümmette görunen en buyuk ihtilaf mezhebdir demek mezhepler ve hak olmak sartı ile cemaatler bir nevi rahmettir..ve ey mezhebleri inkar eden mezhebsiz adam dusun ki ne kadar yanlıs yoldasın.(daha fazla bilgi için uhuvvet risalesine bakınız)
Cevap: kardeş cemaatlerin ayrılığı din veya baksa meselelerin ayrılığından dolayı değildir (nur cemaati bahsimdir)bunların ayrılığı tamamen idare (bir kaç cüzi mesele hariç) konusundadır yoksa hangi nurcuyu çağırsan rabbin kim peygamberin kim kitabin ne diye sorsan aynı cevabı alırsın. bunu mezhep gibi düşünebilirsin
“Seviye bir olmadı; mezhep taaddüt etti. Terbiye-i vâhide kâfi geldiği zaman, ittihad eder mezhepler.(rnk)” demekki mezhebin ortaya cıması kacınılmazdır ne zamn birlesilir diye sorsan cevabı ustad diyor mana olarak fıtratı insanlar bir olunca oda zor olur
Bunuda 4 kere oku risalede geçiyor diye karsı çıkma doğrumu değil mi diye bak ustad ispatlıyor
“Eğer desen: Hak bir olur. Nasıl böyle dört ve on iki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?
Elcevap: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır. Şöyle ki: Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır; tıbben vâciptir. Diğer birisine, hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir; âfiyetle içsin, tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüt etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki, "Su yalnız ilâçtır, yalnız vâciptir, başka hükmü yoktur"?
İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiye, mezheplere hikmet-i İlâhiyenin sevkiyle ittibâ edenlere göre değişir. Hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i İlâhiyenin tensibiyle İmam-ı Şâfiîye ittibâ eden, ekseriyet itibarıyla Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedevîliğe daha yakın olup, cemaati birtek vücut hükmüne getiren hayat-ı içtimaiyede nâkıs olduğundan, herbiri bizzat dergâh-ı Kàdıu'l-Hâcâtta kendi derdini söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında Fâtihayı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı Âzama ittibâ edenler, ekseriyet-i mutlaka itibarıyla, İslâmî hükûmetlerin ekserîsi o mezhebi iltizam etmesiyle, medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan, bir cemaat bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler; umum, kalben onu tasdik ve rapt-ı kalb edip, onun sözü umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî mezhebine göre imam arkasında Fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
Hem meselâ, madem şeriat, tabiatın tecavüzâtına sed çekmekle onu tâdil edip nefs-i emmâreyi terbiye eder. Elbette, ekser etbâı köylü ve nim-bedevî ve amelelikle meşgul olan Şâfiî mezhebine göre, kadına temasla abdest bozulur, az bir necaset zarar verir. Ekseriyet itibarıyla hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medenî şeklini alan insanlar ittibâ ettikleri mezheb-i Hanefîye göre, mess-i nisvan abdesti bozmaz, bir dirhem kadar necasete fetvâ var.
İşte, bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibarıyla, ecnebî kadınlarla ihtilâta, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya müptelâ olduğundan, san'at ve maişet itibarıyla tabiat ve nefs-i emmâresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için, şeriat onların hakkında o tecavüzâta sed çekmek için, "Abdest bozulur, temas etme. Namazını iptal eder, bulaşma" mânevî kulağında bir sadâ-yı semâvî çınlattırır. Amma o efendi, namuslu olmak şartıyla, âdât-ı içtimaiyesi itibarıyla, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebî kadınlara temasa müptelâ değil; mülevves şeylerle, nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için, şeriat, mezheb-i Hanefî namıyla ona şiddet ve azimet göstermemiş, ruhsat tarafını gösterip hafifleştirmiştir. "Elin dokunmuşsa abdestin bozulmaz; hicab edip kalabalık içinde suyla istinca etmemenin zararı yoktur; bir dirhem kadar fetvâ vardır" der, onu vesveseden kurtarır.
İşte, denizden iki katre, sana misal... Onlara kıyas et. Mizan-ı Şa'rânî mizanıyla, şeriat mizanlarını bu suretle muvazene edebilirsen et.”
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
5.sual
kayyım diyor ki: EBCEDCİLİK BİDATİ ve benm yazdıgım celcelutiyedeki ebced hesabının hurafe olduğuna gelince:
Cevab: Bediuzzaman ebced hesabından ve cifr ilminden faydalanılarak ayet ve hadislerden işari mânâlar çıkarmanın makbul bir yöntem olduğunu İslam geleneklerinden ve İslam alimlerinden örnekler vererek somutlaştırır. Meselâ Hz Peygamber döneminde Yahudi alimlerinden bir kısmı Kur'ân ayetlerinin başında bulunan elif-lam-mim, kaf-ha-ya-ayn-sad gibi huruf-u mukattaayı işittikleri vakit Hz. Peygambere, hesab-ı cifri ile "Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır." demişler, Hz. Peygamber ise diğer surelerin başındaki mukattaayı okuyarak "yok daha var" diye mukabelede bulunmuştur. (İbn-i Kesir, Tefsirü'l Kur'âni'l Azim, 1:38; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 87)
Yine Bediüzzaman, Hz. Ali'nin meşhur Celcelutiye kasidesinin hesab-ı ebcedi ve cifirle yazıldığını, Cafer-i Sadık (r.a.) ve mutasavvıf Muhyiddin-i Arabi gibi zatların esrar-ı huruf ile ilgilendiklerini ve ebced hesabını mesleklerinde bir prensip olarak kabul ettiklerini belirtir. Ayrıca edipler arasında kullanımının adeta gelenek haline geldiğini ve sanatı daha güzel göstermek için ebced hesabının kullanıldığını belirtir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 87) Bediüzzaman bu delillerle ebced hesabının ve cifr ilminin doğru metotlarının kullanılmasıyla hakikate anahtar olabilecek nitelikte sonuçlara ulaşılabileceğini belirtir.
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
Said Nursi Kur'ân ayetlerinden cifr ilmi yardımıyla işaretler çıkarılmasını Kur'ân'ın bir mucizesi olarak yorumlar. Ayetlerin ifade ettiği mânâlar değişik derecelerdedir. "Her bir ayetin mânâ mertebelerinde bir zahiri, bir batıni, bir haddi, bir muttalaı vardır." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 86) Bu derecelerin de füruatı, işaratı, dal ve budakları vardır. (İhya-ü Ulumi'd-din, 2:184, 174, 175) Buna göre ayetler sadece zahiri mânâdan mürekkep değildir. Zahirdeki mânâsından başka bir de işari mânâsı vardır. Cifr ilmi bu işari mânâlara ulaşabilmek için bir araç işlevine sahiptir. Ezeli bir ilim sahibinin kelamı olduğu için insan idraki ancak yaşadığı olaylarla ayetlere mânâ yükleyebilmekte veya itikadın derecesine göre ayetleri anlamlandırabilmektedir. Ayetlerin her asra bakan yönü olduğu için, maziden haber vermesi gibi, gelecekten haber vermesi de Kur'ân'ın mucizeliğinin ve belagatının gereğidir.
Aynı zamnda Harun yahyada kullanmaktadır yetmezse elmde daha cok delil var..
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
“Süleymaniye Vakıfçılarının bir itiraz ve taarruzu da “cifir ve ebced” mevzuunadır. Bu mesele hakkındaki vesveseli iti­razlara karşı cevabımız, Bediüzzaman Hazretlerinin Şua’lar eseri içinde yer alan “Birinci Şua’” bölümünün yirmidördüncü ayeti başında, “İzahtan evvel mühim bir ihtar” notudur.

Evet, cifir ve ebced vardır. Kur’an’da bu özel ilme işaret­ler olduğu gibi, hadis-i şeriflerde ise, sarih ifadeler vardır ve bunlar ispatlıdır. Hem peygamberimizden bu yana, İslam alimlerinden büyük bazı şahsiyetlerin hususi şekilde bu ilimle iştigal ettikleri olmuş ve ebced ve cifir bir istihrac aleti şek­linde kullanılmıştır. Buna karşı yapılan ve yapılmakta olan iti­raz, ancak bir cehilden, onun mahiyetine vukufiyetsizlikten gelmiş ve gelmektedir. Bu söylediklerim, tek-tek Risale-i Nur’un Kudsi Kaynakları eserimizin “Üçüncü Bölüm”ündedir. Bu bölüm, kitabın 925-995 sahifeleri arasındadır, görülebilir ve görülmektedir.”
Oraya havale…
Üstad Bediüzzaman'ın ebced ve cifir ilmine dair sıralamış olduğu diğer deliller ile ilgili ifadeleri ise, aynen aşağıdaki gibidir.
Üçüncüsü: "Câfer-i Sâdık (r.a.) ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi esrâr-ı gaybiye ile uğraşan zatlar ve esrar-ı huruf ilmine çalışanlar, bu hesab-ı ebcedîyi gaybî bir düstûr ve bir anahtar kabul etmişler."
Dördüncüsü: "Yüksek edipler, bu hesabı, edebî bir kênun-u letafet kabul edip eski zamandan beri onu istimal etmişler. Hattâ letafetin hatırı için iradî ve sun’î ve taklidî olmamak lâzım gelirken, sun’î ve kastî bir surette o gaybî anahtarların taklidini yapıyorlar."
Beşincisi: "Ulûm-u riyaziye ulemasının münasebet-i adediye içinde en lâtif düsturları ve avamca harika görünen kênunları, bu hesab-ı tevafukînin cinsindendirler."

Sonuç: "...İşte, madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kênun-u ilmî ve bir düstur-u riyazî ve bir namus-u fıtrî ve bir usul-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. Elbette, menba-ı ulûm ve maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mucize-i kübrâsı ve lisanü’l-gayb olan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan, o kênun-u tevafukîyi, işârâtında istihdam, istimal etmesi i’câzının muktezasıdır." (A.g.e., s. 88.)
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
Sen kim oluyorsun da bu zatları ebced kullanıyor diye müşrklikle ittiham ediyorsun verdiğin hadislerin te’vili oluyorki bu gibi yuksek zatlar ebced ile ugrasmıslar bu zatlarda buyuk yanlıs olsa affa karin olmaya bilir ve ummet fesada gider.

6.
tekrar kayyım diyor ki: “Bi de doğruymuş gibi öyle bir anlatıyon ki Subhanellah.Müslüman olun”
Cevap :kardes eger birine Müslüman olmadığına dair bir laf atarsan o laf havada kalır eğer o Müslüman değil ise söz ona gider fakat o Müslüman ise o söz söyleyenin boynuna kalır mana olarak hadiste olduğunu biliyorsun bu söylediklerimin. elhamdullillah ben muslumanım ve eğer hakkımı helal etmezsem ne yapacaksın…!
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
kayyım diyor ki: uydurma hadis filan diyor kardeş herkes her hadisin uydurma olup olmadığını bilemez fakat bu manayı teyit edecek hadiste çoktur hem o hadislerde zayıf hadis diyen alimler olmuştur zannederim çünkü aşağıdaki mana ile uyuşuyor bazı konularda.mustakim bir kardes onun uydurma olup olmadığı degilde manası ile sana karşılık verdi bilmem anladın mı?
"Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaadedilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vaadedilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaadedilen şey gelir."
Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 207, (2531).
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
“Said İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan naklediyor: Demişti ki: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti:
1.kısım:
"Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir."
2.kısım:
Hz. Ömer der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (devamla) ilave etti:
"Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz."
Rezin tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Câmi'u'us-Sağir'de Suyuti kaydeder (Feyzu'l-Kadır 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Câmi'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91).
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
7:
tekrar kayyım dalga vari bir surette ustad için diyor ki:… O adam kim ki halının altındakini bilecek yoksa gaybi haberlerimi biliyor
Cevap:
Keramet-i evliya hak olduğuna kat'i bir burhan gösteren Hazret-i Ali'nin (r.a.), latin harfinin kabulünü tam tarihiyle ve tarz-ı tatbikini iki kelimeyle göstermesidir.(rnk)

Madem kerameti evliya hakdır o haldede nursi hazretlerinin bir cok keramete mazhar oldugu (dusmanının tasdiki ile) eskisehirde hapis iken cumada gozukmesi ve kelepceleri bir bez parcası gibi savurması ve insanların kalberini okuması ve cini seytanlar ile munazarası gibi(tabi Allahın izni ile) vukua gelmiştir ve kayyım bey nasıl oluyorda dalga vari o kim oluyorda biliyor yoksa gaybi mi biliyor o kendiside dediği gibi nurculardan cıkmamkla imana gelmişmiş nurculardan cıkan nurculuga girmemiişki kendisinin nurcu sayıpta cıktıgını soluyor acaba ustad onu kabul etmişmi? Bi soralım ve eger Allah ustada bildirse tabiî kide halının altındaki kuranı bilir.
Hem ustad risalede bazen mecbur kalmıs ki kerametin izhar etmiştir o halde ustad için ortası yoktur ya (yuzbin defa hasa) ustadı ekmel olan resule hain bir kuldur ve insanların (hasa) en alcagıdır ki keramet oldu diye yalan soylemiştir yada hakikaten ihlaslı ve allahında arkasında olduguna dair keramet imzası olan bir velidir ve bilerek yalana ve ihanete tenezzul etmez..
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
"Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır-kâfirler isterse hoşlanmasınlar." Saf Sûresi, 61:8.

Bu âyetteki “Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır-kâfirler isterse hoşlanmasınlar." cümlesinin makam-ı cifrîsi, 1316 veya 7'dir. Ve bu tarih ise, sabıkan yirmi birinci âyetin hâtimesinde zikredilen inkılâb-ı fikrî sadedinde, Avrupa'nın bir müstemlekât nâzırı, Kur'ân'ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resâili'n-Nur Müellifi dahi ona karşı o inkılâb-ı fikrî sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe, hem yedi sûrede yedi defa

Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nurunu tamamlayacaktır-kâfirler isterse hoşlanmasınlar." dahi aynı tarihe bil'ittifak muvafakatları elbette remizden, işaretten, delâletten ziyade bir sarahattir ki, Risale-i Nur o nur-u İlâhînin bir lem'ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehat zulümatını dağıtacağını mânâ-yı işârîsiyle müjdeliyor. Hem bu cifrî ve müteaddit ve mânidar tevafuklar ise, kuvvetli bir münasebet-i mânevîyeye istinad ederler.
Evet, Resâili'n-Nur'un 129 risaleleri, 129 elektrik lâmbalarının şişeleri misilli, Kur'ân nur-u âzamından uzanan tellerin başlarına takılıp o nuru neşrettikleri meydandadır. Risale-i Nur'un yarı ismi iki defa bu cümle-i âyette bulunmasıyla o münasebeti pek letafetlendiriyor. Yazı Devam ediyor lütfen yazı yazmayın
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
İşte kayyımın kafasındaki diger sorular:
: “... Said-i Nursi’nin Birinci Dünya Savaşında, Müslümanlarla savaşıp ölen Hıristi­yanlar için söylediği: ‘Kafir de olsalar onlar hakkında Rahmet-i İlahiyenin mükafatları vardır’ şeklindeki dudak uçuklatan sözleri idi.”35

Cevap: Bu tahrifçiye cevaba, Fuzuli-i Bağdadînin bir gü­zel ve hikmetli sözüyle başlamak istiyorum:

“Kalem olsun eli ol katib-i bed tahririn, [81]

Ki fesad-ı rakamı surumuzu şur eyler”

Yani; “Kötü yazan, kalem karıştıran o katip, bir rakamın oy-natılmasıyla, ‘sûr’ kelimemizi ‘şûr’ yapar”.

Bu insafsız adam da aynen öyledir. Çünkü Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri 1942’lerde, Kastamonu vilayetinde 66 yaşında sürgün hayatı yaşarken bahse konu mektubunu yazmış olduğu halde, gördüğünüz gibi, bu tahrifçi ve insafsız adam, “Said-i Nursi’nin Birinci Dünya Savaşında...” diye başlıyor ve devam ediyor: “Müslümanlarla savaşıp ölen Hıristiyanlar için söylediği: ‘Kafir de olsalar onlar hakkında Rahmet-i İlahiyenin mükafatları vardır’...” Yani kasıtlı tahrifçiye göre bu sözleri Bediüzzaman söylemiş!..

Oysa ki, 1942’de “Müslümanlarla savaşan kafirler” diye bir şey yoktur. Çünkü müslümanların katıldığı savaş yoktur. Amma İkinci Cihan Harbinin en şiddetli günleri yaşanmakta­dır. Almanlar, Ruslarla ve İngilizlerle savaşıyor. Her iki taraf da gayr-i müslimdir. Hal böyle iken, Hazret-i Üstad’ın şeriata ve hakikate uygun ve hakikatli sözlerini böylesine iftiralı tahrif eyleyenin, acaba hükmü şeriatta nedir? Elcevap: İslam mah­kemelerinde şahitliği gayr-ı muteber, sözüne inanılmaz bir fasıktır.

İşte biz de, Hz. Bediüzzaman’ın bahse konu 1942 tarihli mektubunu asıl metniyle vererek bir iki söz daha edeceğiz.

“Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber mânevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şid­detle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musi­betlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musi­bet-i semaviye mâsumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.” [82]

Bu mektubun, İkinci Cihan Harbi ortalarında yazıldığını gösteren alttaki paragraftır. Şöyle diyor: “Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiç haberim yokken, Av­rupa, Rusya’daki çoluk-çocuğa acıyarak tahattur ettim.” [83]

Şimdi gelin beraberce şu insafsız muharrifin haline baka­lım, iftirakarane sözlerine dikkat edelim ki, bu yazar Bediüzzamana atfen: “Müslümanlara karşı savaşıp ölen Hıris­tiyanlar için söylediği” diye yazmış. Ey ehl-i iman! Üstad’ın şu sözleri içinde böyle bir kelime gördünüz mü?.. Elbette ki “ha­yır” diyeceksiniz. Çünkü karanlık mihrakın yazarı yalan uydu­ruyor, gerçeği tahrif ediyor... Dinini, imanını zındık şeytanlara peşkeş çekiyor.

Bu yazar bir de, Bediüzzaman için: “... dudak uçuklatan sözleri idi” diye sözlerini, bir herzeleme olarak tanıtıyor. Amma iyice bilinsin ki, şu iftiraların uydurulduğu ilk günün­den ve başından beri Hz. Üstad Bediüzzaman ve Nur mesle­ğiyle böyle zendeka hesabına yalan ve iftiralarla uğraşanlar, bila-istisna alemde rezil ve rüsvay oldukları gibi, akibetleri de hüsran olmuştur. Yardımlarından dolayı "NuruLika" kardeşime teşekkür ediyorum.
 
S Çevrimdışı

sworld

Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş önce okumasını bilin ben senin yazını günlerdir okudum ve gereken cevapları yazdım sende ALLAH rızası için tam olarak tümünü oku sonra cevap yaz
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
esselamun aleykum Allah her ikinizdende razi olsun her nekadar siz birbirinizden razi olmasanizda. rabbim tartismayi hakkiyla yaopanlardan eylesin bizleri.

ya ibni kayyim sen anlatmakla yukumlusun hidayet edici degilsin o yuzden kendi gorusunu benimsetmekle degil anlatmakla yukumlusun sense hidayet vermek icin ugrasior guibisin. neden ole dusundum cunku karsidaki kisi anlamayinca hemen ona kiziyor uydurmaci iftiraci efretci tefritci ba;liosun senoin isin bu degil anlatmak . anlarsa karsidaki elhamdulillah dersin anlamazsa allah hidayet etsin her ikimize dersin cekilirsin . nedir bu sonsuzluga kosar gibi tartismalar wallahi okadaR guzel aciklamalar uyapmiski sworld kardes ;gercekten meseleyi ilmi hale getirmis ve sende reddiyelerinle ole yapmissin ama sizin bu birbirinize karsi harcadiginiz sozler gercekten bu ilmi size haram kilmamizi gerektirecek dereceye getirmistir. ins allahin dini konusulurken sakin olun . gercekten bu konuyu harcamak istemiyorum cunku elhamdulillah gordumki hakikaten nurculuk gorevini yerine hakkiyla getiren bir kardesimiz cevabklamaktadir. alah ondan razi olsunki bulundugu yolda en guzeliyle gitmeye calisiyor hamdlsun. evet ins biraz beklerseniz yazi yazmazsaniz reddiyemi sunacam lutfen bekleyin ins daha sonrasinda karsi tarafin reddiyesi dinlenir hakki bulmaya calisiriz ins/.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
rahmet_rüzgarı ' Alıntı:
İbni Kayyım İnanki senin yerine kafir bir adam olsaydi dahi o bile AMENNA çoktan demişti....
Haline Ağlamak Gerekir.... :crycry
Sana en büyük duam:ALLAH SANA HİDAYET VERSİN.....
Ve ardındada msneye davet ettin....
ama ordada alkasız manalar yazdın.Bu güzel islam sitesinde böyle müslümanları kötülemekten vazgeçmedin.
Unutmaki ahirette elim yakanda olcaktır

empati kuramayan herkes cahil kalmaya mahkumdur. cehaletin esareti karsi tarafi dusunerek biter. (uksimu)
arkadas kafir dedigi icin adama kiziyorsunuz siz ise ionun kafirdende daha assagi oldugunu soluorsunuz tevbe estagfirullah kafir bila anlardi ama sen anl;amiosun sen kafirdende kor olmussun . yaw kardes sen anlat anlamayi bize birak sende anlatamadin diye kendi kendine uzul yeter gerisine karisma oraya rabbim bakiyor. hem allah hjidayet etsin diyorsun hemde iki elim yakanda diyorsun . hem hidayet verse rabbim iki elini yakasinda tutacakksin ozman niye hidayetini istiyosun_. kendinle celisme sinir aninda yazilar yazma ins. yanilirsin .
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
ibni kayyım ' Alıntı:
Cundeb ibn Mekîs el- Cuhenî’den rivayet edilen şu hadis buna örnektir:

Dedi ki: “Rasulullah Ğâlib ibn Abd el-Kelbî’yi Benî Mulûh üzerine gönderdi ve onlara saldırmasını emretti. Yola çıktı. Ben de onun seriyyesindeydim. İlerledik. Kadid’e geldiğimizde Hâris ibn Mâlik’le karşılaştık O İbn Barsâ’ el-Leysi’nin oğluydu. Onu yakaladık. Bize, sadece müslüman olmak için geldiğini söyledi. Ğâlib ibn Abdillah dedi ki: ‘Eğer sen müslüman olarak gelmişsen, bir gün bir gecelik bağ sana zarar vermeyecektir. Eğer bunun dışında bir amaçla gelmişsen senden güvende olmuş oluruz.’ “(Tarihu’t-Taberi: 2/ 144)

Hasan, Ebu Hanife’nin şöyle dediğini nakletti:

“Bir hristiyan veya yahudi: “La ilahe illALLAH’a şehadet ediyorum ve ben dinimdem arındım (çıktım) derse müslüman olduğuna hükmedilmez. Zira onlar tevhid kelimesini ikrar etmekten kaçınmıyorlar, söz konusu dinleri terketmeleri de İslam olduklarına delil olamaz. İslam’dan başka bir dine girmiş olmaları ihtimal dahilindedir. Ama Kelimei Tevhid getirir, hristiyanlık ve yahudilikten beri (arınmış) olduğunu açıklar ve böylece “Muhammed (s.a.s)’in dinine girdim” derse bu durumda müslümanlığına hükmedilir. Çünkü artık başka ihtimaller söz konusu değildir.” (Bedaiüs-Senai Fi Tertib Eş-şerai c: 9 s: 4311).

Hafız İbni Hacer el-Askalani:

“İnsanlarla “La ilahe illALLAH” deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi söyleyince, İslam hakkı müstesna kanları ve malları benden enmiyette olur. Sonra onların hesabı ALLAH’a aittir.” hadisini zikrettikten sonra şöyle diyor:
“Bu hadis La ilahe illALLAH’ı söyleyenin başka birşey eklemese bile öldürülmesinin yasak olduğunu gösterir. Bu haktır ama yalnız bu sözü söylemekle müslüman olur mu? Tercih edilen görüş “hayır, müslüman olmaz” şeklindedir. Yalnız bu durumda öldürülmez ta ki imtihan edilinceye kadar. Rasulullah (s.a.s)’ın risaletini kabul edip İslami hükümlere bağlanırsa müslümanlığına hükmedilir. Bu hadisin devamındaki “İslam hakkı müstesna” sözünde buna işaret vardır. ( Fetih Kitabı )

Bazı alimlerimiz şöyle dedi: Bunlardan birisi kendi dinlerinden beri olduğunu söylemez fakat ben İslam dinine girdim dese müslüman olduğuna hükmedilir. Çünkü bu sözden kendi dinini terkedip İslam dinine girdiği anlaşılmaktadır. Bir mecusi “ben müslüman oldum” veya “teslim oldum” dese müslüman olduğuna hükmedilir. Çünkü mecusiler böyle bir vasfa haiz olduklarını iddia etmiyorlar ve böyle bir vasfın çirkin ve kötü bir şey olduğuna inanıyorlar. Hatta birisi çocuğuna sövmek istediğinde bu lafzı kullanır. Bundan dolayı “ben müslümanım” demesi İslam dinini kabul ettiğini gösterir.”(Kitab es-Siyer El Kebir bi Şerh el Eimme Muhammed b. Ahmed Serahsi c:1, s:1500)

İmam Begavi şöyle diyor:
“ALLAH’ın birliğine inanmayıp çok ilaha veya iki ilaha inanan kafirler ise La ilahe illALLAH deseler müslüman olduklarına hükmedilir. Sonra bütün İslami hükümleri ve İslam dininden başka bütün dinlerden beri olduğunu kabul etmeye zorlanır. Fakat eğer ALLAH’ın birliğini kabul edip Rasulullah (s.a.s)’in risaletini inkar edenlerden ise La ilahe illALLAH demesi müslüman olması için yeterli olmayıp ancak ona Muhammedun Rasulullah kelimesini eklerse müslüman olduğuna hükmedilir. Eğer Rasulullah (s.a.s)’in araplara özel olarak gönderilmiş bir rasul olduğuna inananlardan ise La ilahe İllALLAH Muhammedun Rasulullah demesi müslü-man olması için yeterli değildir, ancak bunlara Muhammed (s.a.s)’in bütün insanlar için gönderildiğini de ekleyerek söylerse müslüman olduğuna hükmedilir. Eğer kafir olmasının sebebi farz olan bir şeyi inkar ettiği için veya haram olan bir şeye helal dediği için ise La ilahe illALLAH Muhammedun Rasulullah demesi yetmez ancak inandığı bozuk şeylerden vazgeçtiğini söylemesiyle müslüman olur. (Neylil Evtar c: 9 s: 84)

İmam Nevevi şöyle diyor:
Rasulullah (s.a.s)’in :”İnsanlarla “La ilahe illALLAH” deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi söyleyince, İslam hakkı müstesna kanları ve malları benden emniyette olur. Sonra onların hesabı ALLAH’a aittir” hadisini zikrettikten sonra Hattabi (r.a)’in bu hadis hakkında şöyle dediğini zikretti:
“Açıkca bilinir ki bu hadiste kastetilenler putperestlerdir, ehli kitab değildir. Çünkü ehli kitab La ilahe illALLAH dedikleri halde bile onlarla savaşılır. Hadiste “hesabı ALLAH’a aittir”den kasıt; gizledikleri günahların cezası ALLAH’a aittir. Yoksa açık olarak işledikleri günahın cezası değil. Onların cezası dünyada tatbik edilmelidir. Bu hadisten de anlaşılıyorki küfrü gizleyip de müslüman olduğunu söyleyen kişinin zahiren İslamı kabul edilir. Alimlerin çoğu bu görüştedir. İmam Malik’e göre: Zındıkın (kendini müslüman gösterip küfrünü gizleyen kişinin) tevbesi kabul edilmez. İmam Ahmed b. Hanbel de bu görüştedir.
Kadı İyad da bu manayı tekid ettikten sonra meseleyi daha da açıklayarak şöyle dedi:
“La ilahe illALLAH’ı söyleyenin malı ve nefsinin emniyet içinde olmasının sebebi zahiren imanı kabul ettiğini gösterdiği içindir. Bu hadisten kasedilenler arap müşrikleri, putperesler ve ALLAH’ı birlemeyenlerdir. Çünkü bu kimseler İslam’a ilk davet edilen ve müslümanlarla ilk savaşan kimselerdir.
Fakat daha önce Tevhidi kabul edenlere gelince; “La ilahe illALLAH” demeleri zahiren onları müslüman saymak, mal ve canlarını korumak için yetmez. Çünkü kafirken de bunu kabul ediyorlardı. Nitekim bu hadisin başka rivayetinde Rasulullah’ın ALLAH’ın rasulü olduğunu ve namaz kılıp zekatı verme eki vardır ve şöyledir:
“İnsanlarla “La ilahe illALLAH” deyinceye ve benim ALLAH’ın Rasulü olduğumu kabul edinceye ve de namaz kılıp zekat verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi söyleyince, İslam hakkı müstesna kanları ve malları benden emniyette olur. Sonra onların hesabı ALLAH’a aittir”
Kadı İyad’ın sözü burada bitiyor.
İmam Nevevi bu konuya şöyle devam ediyor:
İnsanın can ve malının korunması için Rasulullah’ın bütün getirdiği şeylere iman etmesi gerekir. Çünkü hadisin başka rivayetlerinde böyle ibareler vardır.
Ebu Hureyre’den şöyle bir rivayet vardır:
“La ilahe illALLAH’a şehadet edinceye, bana ve benim getirdiğime iman edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.” (Sahihi Müslim Nevevi Şerhi c: 1 s: 206)

Abdullah b. Utbe b. Mes’ud (r.a)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Ömer (r.a)’den işittim. O şöyle diyordu:
“İnsanlar Rasulullah (s.a.s) zamanında vahiy ile gizli hallerinden de sorumlu tutulurlardı. Rasulullah’ın vefatı ile vahiy kesilmiştir. Bugün sizi gördüğümüz amellerinizden dolayı sorumlu tutarız. Bu yüzden kim bize hayır ve adalet gösterirse onu emin sayar ve güvenilir kabul ederiz. Onların gizli hallerini araştırmak bize düşmez. Gizli hallerinin hesabını da ALLAH görür. Bize zahiren fena hal gösterenlerden de emin olamayız. Niyetinin iyi olduğnu söylese bile ona inanmayız.” (Buhari)


İbn Teymiyye şöyle der:
Mü’min, arkadaşlık kurma, nikah ya da başka bir sebeple yakınlık kurmayı istediği kimseyi imtihan etmeye muhtaçtır. Zira ALLAHu Teala “Muhacir mü’min kadınlar size geldiklerinde onları imtihan edin. Onların imanını ALLAH en iyi bilendir.” Buyurmaktadır.
“İnsanların durumları şöyle bilinir: Ya başka insanların şahitlik etmeleriyle, ya cerh ve tadil yoluyla, ya da sınama ve imtihan yoluyla.” (Mecmuu’l-Fetâvâ: 15/ 328-330)
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
Himmet tabiri, lütufta bulunmak, yardım etmek, imdada yetişmek ve el uzatmak manalarını da ihtiva etmektedir. Bu açıdan da, kula nisbetle, teveccühte bulunmak, azmetmek ve mübarek bir işe hâlis niyetle yönelmek demek olan himmet; Allah'a nisbet edildiğinde ise, ortaya konan bu samimiyete ve teveccühe Hakk'ın mukabelesi manasına gelmektedir. Yani, kuldan inâbe, Cenâb-ı Hak'tan da ona mukabil bir teveccüh söz konusudur. Haddizatında, ilahî mevhibe ve inayetlerin kesintisiz devam etmesi, sürekli Cenâb-ı Hakk'a teveccüh etmeye ve O'nun da bu aralıksız yönelişe karşı merhamet teveccühleriyle mukabelede bulunmasına bağlıdır.

Himmet kelimesi, lügat itibarıyla, kastetmek, arzulamak, kuvvetle istemek, bir noktaya yönelmek ve bir hususa konsantre olmak manalarına gelmektedir. Tasavvuf erbâbına göre ise; himmet, maddî-manevî bütün alâkalardan sıyrılarak, hatta dünyevî zevkleri, manevî hazları ve Cennete ait lezzetleri bile hatırdan çıkararak, ihtiyaçlar üstü bir zaruret hissiyle Cenâb-ı Hakk'a teveccühte bulunmak demektir. Bir manada himmet, insanın bütün benliğiyle Allah'a yönelmesi, kalbini istila etmesi muhtemel olan her gaflet bulutu karşısında hemen Hakk'ın rahmetine, ilahî inâyete sığınması ve O'ndan başka her şeye karşı kapanmasıdır.
İşte, bir yönüyle teveccüh etmek ve yönelmek, diğer bir açıdan yardıma koşmak ve el uzatmak, bir başka zaviyeden de gayret etmek ve çalışıp didinmek manalarına gelen himmetin, bugün halk arasında infakta bulunma ve hayır yollarında koşturup durma anlamında sıkça kullanılan himmetle ciddi bir münasebeti vardır. Belki, dün denecek kadar yakın bir geçmişe dek bu kelime bu ölçüde yaygınca kullanılmıyordu. Fakat son senelerde, âdetâ Cenâb-ı Hakk'a teveccühün bir unvanı sayılan ve O'nun rızasına ulaşmanın bir basamağı kabul edilen hayırlı faaliyetlerin bütününe "himmet" denir oldu.

Fethullah gulen bunlar sizing aliminizin aciklamasi ve ona inanirsiniz umarim.  tabi ins inanmazsinizda neysee

Burdaki aciklamalara gore himmetin tanimi yapildigi gibi said nursinin bahsettigi yerde yardim anlamina gelmektedir . :”……Hz. Şeyh himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir” burada maksat en önemlisi niyet olmak koşulu ile himmet etmiştir diyor himmet yardım demek yani seyh ona ALLAH için niyaz ederek ALLAHtan istemiştir yoksa. Allah icin niyaz ederek isteyerek yorumu sadece size gore yapilmis asilsiz ve yersiz bir yorumdur. Cunku allah icin niyaz yeri duada gecer ve himmetler dua lafzi ayri ayri bahsedilmektedir. Himmet (yardim)ve duasiyla denmektedir duasi sozu ondan onceki kelimenin anlamini bize gostermektedir yardim anlaminin disinda kullanilirsa cumlenin anlami tamamen degisir yani allah icin niyaz ederk oldugunu hic kimse bilemez ki zaten ole biur aciklamada yoktur bu sadece bence sizing goiruslerinizde akliniza takilan yerleri bole bertaraf etmek icin solmeke zorunda oldugunuz yerlerdir bunu bole Kabul ettirerrek hata olmadiigni Kabul etmis olursunuz. Neyse dedigim gibi ibni kayyim meseleye dogru bakmis yardim olarak himmeti anlamis ve ona gore hokum vermistir. Bir alim bunu yapti diye dindeonun haramligi ortadan kaldirilamaz. Bu zaten aslinda bambaska bir mesele bunu gunlkerce tartisma gerek. Kisa geciyorum.
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
Said nursi hz. Bunu yazmissa bile buna kesinlikle katrilmiorum cunku olaya onun baktigi gibi (İslâm cemiyetleri içinde meydana gelen fitnelere karşı yapılacak cihad, maddi değil, manevidir. Manevi cihad, her zaman makbul ve sevablı olup, can itlafı olmaz ve musibetlere sebeb olan dâhildeki maddi cihad gibi mes’uliyeti de yoktur. (Bak: İttihad-ı İslâm, İttihad Yayıncılık 1993 İst.))

Olaya islam cemiyetleri icinde meydana gelen fitneler diye bakilirsa ozman herzaman hataya dusmus sapik dusuncelere maruz kalmaya zemin hazirlanmis bakis acisiyla yaklasiriz her meseleye. Yazikki bu bakis acisi sunnete aykiridir. Fitneler eger islam devleti icerisinde ise ozman dikkatli olunur fitnelerden kurtulmak icin cihad edilir. Ki zaten guc islamda kuranda oldugundan fitneler kolaylikla atlatilabilir. Zaten fitne fesat kafir bir memlekette olsa o muslumanlarin isine gelmekten baska ne ise yararki. Simdi ve said nursi zamaninda bir islam devleti yoktu. ve eger said nursi o anda fitneden korktuysa iste ozman bizim fitneci dioyanetten ne farki kalirki bunlarda fitne cikmasin diye sarigi cubbeyi kotuluyorlar. Cuhadin ahkami usulu vardir ole basit bakarak kesinlikle hokum verilemez. Islam cemiyetleri icinde meydana gelen fitneler diye basliyor ama konuyu islam cemiyeti olmayan biryere bagliyor dolayisiyla alakasiz seyleri birbirine baglamis oluyor. Gercekten bir alimin bole bakmasi kendisinin hatasindan eksikliginden olabilir. Allah resulu s.a.s. islam ulkesi varden manevi degil maddi cihad etti hasa bizler ondan dahami iyi biliyoruzki ole hukum verelim /. Allah resulu s.a.s. medinede iken fitne cikaranlarin basini ezdi maddi olarak. Fitne cikaran kabilelerle savasti. Maddi olarak elbette herzmaan manevi cihad vardi ama Allah resulunun sunnetinde gruyoruzki manevi cihad ancak maddi cihad oldugu muddetce ayakta kalir. Demem o ki islam cemiyetinde fitne ciksa amenna ama kufur cemiyetindeki icin ne alaka_? Zaten kufur diyarinda muslumanlar ezikken ve zulum goruyorken orda fitne cikmasini saglamak her muslumanin gorevidir. Allah reuslu s.a.s. mekkede belli bir kufur duzeni varken islami getirerek fitneye sebeb olmadimi halkin karismasini cephelere ayrilmasini saglamadimi. Allah rizasi icin cihad meselelerini cihadi iyi bilen alimlerden ogrenin. Hakkiyla arastirin tek bir kalipta kalmnayin . said nursi bole soluyor digeralimler ne dior acaba diyin arastirin . said nnursi risale yazdi cihad usuluyle alakali yazi yazmadi . cihad basliba;ina bir konudur ve ona ciltlerce yazi gerekir o ciltleri said nursi yazmadi yazan alimlerinkini okuyuni hakki ayiormada hakkiniz olsun .
 
U Çevrimdışı

uksimu

Aktif Üye
Frm. Yöneticisi
Yazinizda sole bir ibareye rastladim (Kardeş sen bunu 4 kere oku

“….sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. (münazarat)”

(Zaten ustad bize diyor ölçün tartın sonra benden alın koru körune taklit etmeyiz senin kadar kafamız çalışıyor 5 milyon nurcu bunu dusenememişde sadece sen mi akıl ettin))

Zaten ustad bize olcun tartin diyor kafamiz calisiyor diyorsunuz peki ozman olcu sekliniz nadir said nursinin manevi cihad bahsine hemen kapilip uymakmi_. Ki cihad hakkinda size belirttim siz bunlari bilmiyor iseniz siz nasil arastirdiniz ve nasil said nursinin bu hukumde isabet ettigi kaniusina vardiniz. Acaba sizzler savundugunuz kisinin (“….sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. (münazarat) )
Bu sozlerine sadece kendisinin yazilarini okuyarakmi kanaat getirdiniz hak olduguna halbuki hakki arayan her iki tarafida dinler ole kanaat getirir. Belliki bunu yapmadiniz cunku yapsaydiniz cihadla ilgili said nursinin bu bahsinin yanlis oldugunu solerdiniz. Demek koru koruna inanmak bole oluyormus. Ben yanlis gostermek istiyorum herkes kendindeki yanlisi gorsun ole konusmaya devam edilsin.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt