Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çeçenistan'da Asrın Direnişi

A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
KIRKYEDİNCİ BÖLÜM


...--Komutanım, şehid olan kişiyi ne gibi bir akibet bekliyor? Şehid olana ne mükafat vardır?
Şamil Basayev:--Şehid olanlar için, âyet ve hadislere baktığımızda, Allah'ın (cc) cenneti vaad
ettiğini görmekteyiz.
Hamza:--Cennet nasıl bir yerdir?
Şamil Basayev:--Anlaşılan, sen cennete girmek istiyorsun!
Hamza:--Komutanım, doğrusunu isterseniz, bu anlattıklarınızdan sonra, bir an önce şehid
olmak istiyorum. Ama gideceğim yerde beni neyin beklediğini de bilmek istiyorum. Aslında
beni iyi şeylerin beklediğini biliyorum. Yine de merak ediyorum.
Şamil Basayev, gülümsedi ve Hamza'nın omuzunu sıvazladı, ardından:
--Madem ki bu kadar istiyorsun, o halde dilimin döndüğünce size cennetten bahsetmeye ça-
lışayım. İlkönce bir hadis-i şerifle başlayalım:
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Allah Teâla hazretleri ferman etti ki: "Ben Azimu'ş-Şân, salih kullarım için gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insanın hayal ve hatırından hiç geçmeyen nimetler hazırladım." Ebu Hureyre ilaveten dedi ki:
"Dilerseniz şu ayet-i kerimeyi okuyun. (Mealen): "Yaptıklarına karşılık Allah katında onlar için göz aydınlığı olacak ne mükâfaatların saklandığını kimse bilemez" (Secde 17).

Evet! cennetten bahseden âyet ve hadisler bunlardan ibaret değildir. Şimdi de diğer âyet ve
hadislere kısaca bir göz atalım.

Buhari, bir diğer rivayetinde şu ziyadeyi kaydeder: "Sehl İbnu Sa'd anlatıyor -deyip, hadisin aynısını kaydettikten sonra- der ki: "Muhammed İbnu Ka'b dedi ki: "Onlar Allah için ameli gizli tuttular. Allah da onların sevabını gizli tuttu. Kullar yanına gelince onları nimete boğacak."
Hadis, bu muhtevada olarak Buhari'de mevcut değildir. Hâkim'in el-Müstedrek'inde mevcuttur (2, 413-414).
Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?"
"Sudan!" buyurdular.
"Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?"
"Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk.
Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zâferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz."
Aleyhissalâtu vesselâm sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir):
-Âdil imâm (devlet başkanı).
-İftarını yaptığı zaman oruçlu.
-Zulme uğrayanın duası.
Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teâla Hazretleri:
"İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."
Tirmizi, Cennet 2, (2528).
Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Gümüşten iki cennet vardır. Kapları ve içinde bulunan diğer şeyleri de gümüştendir. Altından iki cennet vardır, kapları ve içlerinde bulunan diğer eşyaları da hep altındandır. Adn cennetinde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın veçhindeki rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur."
Buhari, Tefsir, Rahman 1, 2, Bedu'l-Halk 8, Tevhid 24; Müslim, İman 180, (296); Tirmizi, Cennet 3, (2530).
Yine aynı kaynaklarda şu rivayet gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette, mü'min için, içi boş tek bir inciden bir çadır vardır. -Bir rivayette- Genişliği altmış mildir. Her köşesinde bir refikası bulunur, hiçbiri diğerini görmez, mü'min bunların herbirini dolaşır."
Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Rahman 1, 2, Tevhid 24; Müslim, Cennet 23, (2838); Tirmizi, Cennet 3, (2530).
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl(lık yürüme mesafesi) vardır."
Tirmizi, Cennet 4, (2531).
Ubâde İbnu's-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin."
Tirmizi, Cennet 4, (2533).
Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette yüz derece vardır. Bütün alemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder."
Tirmizi, Cennet 4, (2534).
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette bir ağaç vardır ki, binekli bir kimse yüz yıl gölgesinde yürüse onu katedemez. İsterseniz şu ayeti okuyun: (Mealen) "Daimi gölgededirler, çağlayıp duran su başlarındadırlar" (Vâkı'a 30-31).
Tirmizi, Tefsir, Vakıa, (3289), Cennet 1, (2525).
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Cennette hiçbir ağaç yoktur ki gövdesi, altından olmasın."
Tirmizi, Cennet 1, (2527).
Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette, yay kadar bir yer, güneşin üzerine doğduğu veya battığı şeyden (dünyadan) daha hayırlıdır."
Buhari, Bed'ü'l-Halk 8, Tefsir, Vakı'a 1; Müslim, Cennet 6, (2826); Tirmizi, Cennet 1, (2525).
Tirmizi, Hz. Enes'ten şu ziyadede bulunmuştur: "Sizden birinizin yayı kadar veya kamçısı kadar cennetteki bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet ehlinden bir kadın, arz ehline görünecek olsa, dünya ve içindekileri aydınlatır, arzla semâ arasını güzel koku ile doldururdu, onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır."
Sa'd İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette olan şeyden bir tırnağın azalttığı miktar, semavat ve dünya arasında dört ciheti de tezyin etmiş olarak görünürdü. Eğer cennet ehlinden bir adam dünya ehline zuhûr etse ve bilezikleri görünse o(nun şavkı) güneşin ziyasını bastırırdı, tıpkı güneşin, yıldızların ziyasını bastırması gibi."
Tirmizi, Cennet 7, (2541).
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Sidretü'l-Müntehâ'ya çıkarıldım. Orada dört nehir gördüm: İki nehir zâhirdi, iki nehir de bâtın. Zâhir olan iki nehir Nil ve Fırat nehirleriydi. Bâtın olanlar da cennetin iki nehri idi."
Buhari, Eşribe 12; Müslim, İman 264, (164).
Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Cennette at var mı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da:
"Allah Teâla Hazretleri seni cennete koyduğu takdirde, kızıl yâkuttan bir at üzerinde orada dolaşmak isteyecek olsan, o seni istediğin her yere uçuracaktır" buyurdular. Bunun üzerine diğer
biri de:
"Cennette deve var mı?" diye sordu. Ama buna Aleyhissalatu vesselam öncekine söylediği gibi söylemedi. Şöyle buyurdular:
"Eğer Allah seni cennete koyarsa, orada canının her çektiği, gözünün her hoşlandığı şey bulunacaktır."
Tirmizi, Cennet 11, (2546).
Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennette siyah gözlülerin (hurilerin) toplanma yerleri vardır. Orada, benzerini mahlukâtın hiç işitmediği güzel bir sesle şarkı okurlar ve şöyle söylerler:
"Bizler ebedileriz, hiç ölmeyiz!
Bizler nimetlere mazharız, fakr bilmeyiz!
Rabbimizden razıyız, mükedder olmayız!
Kendisinin olduğumuz beylerimize ne mutlu!"
Tirmizi, Cennet 24, (2567).
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma oraya gelirler. Derken kuzey rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşar. Bunun tesiriyle hüsün ve cemalleri artar. Böylece ailelerine, daha da güzelleşmiş olarak dönerler. Hanımları:
"Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış!" derler. Erkekler de:
"Sizler de, Allah'a kasem olsun, bizden sonra çok daha güzelleşmişsiniz!" derler."
Müslim, Cennet 13, (2833).
Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cennette bir çarşı vardır. Ancak orada ne alış, ne de satış vardır. Sadece erkek ve kadın sûretleri vardır. Erkek bunlardan bir suret arzu ederse o sûrete girer."
Tirmizi, Cennet 15, (2553).

Şamil Basayev:--Kardeşlerim, cennet konusunda size verebileceğim bilgiler bu kadar, inşaallah
bu bilgilerden yararlnmışsınızdır.
Mücahidler:--Allah (cc) sizden razı olsun komutanım. Allah (cc) sizi cennetine dahil eylesin ve bizi de size komşu yapsın.
Hamza:--Allah'tan (cc) tek dileğim, bir an önce şehid olmak ve o bahsedilen nimetlere kavuşmaktır.
Şamil Basayev:--Amin, kardeşlerim! Allah (cc) dualarınızı kabul buyursun. Hem şunu da unutmayın
ki Allah (cc) öbür dünyada, bizi ve kafirleri aynı yerde toplamaz.
Cennet mü'minler için yaratılmıştır.
Yeter ki biz Allah (cc) yolunda savaşımızı sürdürelim.
Evet, haydi bakalım, şimdi herkes yatağa, unutmayın yarın karşılamamız gerekenler var.
Nöbetçiler nöbet değişimi için, nöbet yerlerine gitti. Herkesin hayalinde cennet vardı. Ve hepsi
bu gece rüyalarında cenneti göreceğini umuyordu.

Bu Arada Caharkale'de

Yüzbaşı Lev, serseri bir mayın gibi dolaşan Cemşit'e rastladı. Cemşit tam bu iş için biçilmiş kaftandı.
Hemen yanına yaklaştı ve:

KIRKYEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
KIRKSEKİZİNCİ BÖLÜM

...Hey! Adamım nasılsın?
Cemşit, Yüzbaşı Lev'e tuhaf tuhaf baktı ve:
--Sen de kimsin?
Yüzbaşı Lev:--Demek beni tanımadın ha! E uzun zaman oldu tabi. Bu arada bir sigara yak,
ciğerlerin bayram etsin, bu vesile ile kafanı da toplarsın, o zaman beni hatırlarasın.
Yüzbaşı Lev, Cemşit'e işi esrarlı sigarayı uzattı, Cemşit sigarayı yaktı, derin bir nefes çekti.
Hakikatten de sigara iyi gelmişti. Cemşit'in yüz hatlarının değişmekte olduğunu gören Yüzbaşı
Lev:--Nasıl, şimdi hatırladın mı, beni?
Cemşit:--Hatırladım ama, adını hatırlayamadım.
Yüzbaşı Lev:--Ben Yüzbaşı Lev, karargahtayım.
Cemşit:--Ha, evet! şimdi tanıdım, ben de Cemşit.
Yüzbaşı Lev, bir de Cemşit'in adını sorma zahmetinden kurtulmuştu. Aralarında bu minval üze-
re konuşma devam etti....

Ertesi Gün Çeçen Karargâhı

Sabah namazı vakti girmişti, tüm mücahidler ayaktaydı, herkes abdestini aldı. Bu arada Hamza
ile Hasan ve Hüseyin'e de abdest konusunda yardımcı oldu, diğer mücahidler.
Herkes safa geçip, sabah namazının sünnetini kıldı, Hamza ile Hasan ve Hüseyin de diğer mücahid-
lere bakıp sünnetlerini kıldılar. Sünnetten sonra, bir mücahid
kamet getirdi, Hamza:
--Nasıl niyet getireceğim? diye bir mücahide sordu. O da:
--Niyet ettim Allah rızası için, sabah namazının farzını kılmaya, uydum hazır olan imama, Lillahi
Teâla Allah-u Ekber, diye niyet getirmesini söyledi.
Şamil Basayev, imam oldu, namazlarını eda ettiler. Bugünkü sabah namazından ayrı bir feyz almış-
lardı. Sabah namazından sonra, kahvaltı hazırlandı, kahvaltılarını neşe içerisinde yaptılar. Şamil
Basayev, diğer mücahidlerle şakalaştı. Herkes Şamil Basayev'i çok seviyordu. Baba adamdı.
Kahvaltıdan sonra, Şamil Basayev ve Mus'ab, mücahidleri bir yere topladılar. Bugün rus subaylar
gelecekti ve patlayıcının patlatılması gerekiyordu. Bu işi için adam seçilecekti. Mus'ab mücahidler
konusunda, Şamil Basayev'e kısaca bilgi verdi. Bu bilginin ardından, Şamil Basayev:
--Cesim, Ebu Süleyman, aldığım bilgiye göre patlayıcı konusunda en uzmanlar sizlersiniz, yanınıza
bir mücahid daha alın ve bu görevi siz yerine getirin.
Cesim:--Başüstüne komutanım!
Hamza:--İzin verirseniz, yanlarında ben gitmek istiyorum. Buraya gelecek olan subayların bazılarını
tanıyorum. Bunlar kesinlikle kılık değiştirirler. Rütbesiz askerlerin olduğu bir aracı havaya uçurmanın
bize bir yararı olmaz sanırım.
Şamil Basayev:--İyi ama, bu tehlikeli bir görev ve sen daha yenisin, seni şimdi böyle bir göreve gön-
dermek sana haksızlık olmaz mı?
Hamza:--Komutanım, hani siz şehadet konusunu anlatırken, aynen şunları aktarmıştınız:
Uhud harbinde Peygamberimiz’e (s.a.v.) demir zırh ile yüzü örtülü bir kişi geldi de:
“Ya Rasulallah! Hemen harp edeyim de sonra müslüman mı olayım?” diye sordu. Rasulullah (s.a.v.):
“Müslüman ol, sonra harp et.” buyurdu. O da hemen müslüman oldu, sonra vuruştu. Nihayet şehit edildi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
“Az işledi, fakat çok kazandı.” buyurdu
Ben neden, o müslümanın ulaştığı dereceye ulaşmıyayım?
Şamil Basayev gülümsedi ve (zaten yüzünden gülümseme hiç eksik olmazdı) : Peki Hamza, peki!
Allah (cc) senden razı olsun ve seni mükafatlandırsın.
Şamil Basayev, Hamza'nın imanına hayran kalmıştı. Keşke diğer ruslar da bu duruma şahit olabilselerdi. Gerekli hazırlıklar ve son kontroller yapıldı. Hiç bir ksiklik yoktu. Üç mücahid, diğer mücahidlerle vedalaştılar.
Şamil Basayev, Cesim ve Ebu Süleyman'a:--Hamza kardeşimizin bilgisinden yararlanın ve ona göz
kulak olun.
Cesim:--Başüstüne komutanım, o konuda hiç endişeniz olmasın.
Üç kişilik tim yola çıktı, dağın batı tarafından inişe geçtiler. Cesim buraları iyi bildiğinden, önden gidiyor ve diğer arkadaşlarına da yardımcı oluyordu. Takriben bir saat sonra ovaya indiler. Bundan
sonra, çok dikkatli olmalıydılar. Her an, rus askerleri ile karşılaşabilirlerdi.
Hamza:--Kardeşlerim, ne de olsa ben eskiden burada görev aptım, bu yüzden benim önden gitmem daha uygun olur. Rus askerlerinin nerelere gittiklerini çok iyi biliyorum. E az devriye gezmedim buralarda.
Cesim:--Tamam, ama dikkatli ol!
Hamza:--Sen merak etme.
Takriben yarım saatlik bir yürüyüşten sonra bir viraja girmişlerdi. Virajı tam dönmüşerdi ki...
KIRKSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
KIRKDOKUZUNCU BÖLÜM


...yolun sağında, nöbet tutmakta olan, rus askerlerini gördüler. Hamza geriye döndü ve:
--Burada askerler var. Bunları haklayabiliriz ama o zaman da burada olduğumuz belli olur
Bu da operasyonu riske sokar. En iyisi aşağıdaki dereyi takip etmek.
Cesim:--Evet Hamza kardeş, doğru söylüyorsun, operasyonu riske sokamayız.
Geri döndüler ve aşağıdaki dere yatağından ilerlemeye başladılar. Bu yollarını biraz uzatmış-
tı ama operasyonu da riske sokmaktan kurtarmışlardı. Epeyce yürüdükten sonra, nihayet
patlayıcıların yerleştirildiği yere yaklaşmışlardı. Cesim bir tepenin ardından yolu gözetlemeye
başladı. Ortalıkta kimseler görünmüyordu. Hamza ve Ebu Süleymana dönerek:
--Siz beni burada bekleyin ben patlayıcıyı ayarlayıp geleceğim.
Gelen olursa ateş edersiniz.
Ebu Süleyman:--Tamam, ama dikkatli ol.
Cesim:--Merak etme, inşaallah herhangi bir problemle karşılaşmadan patlayıcıyı aktif hale
getirir ve geri dönerim.
Hamza:--Allah (cc) yardımcın olsun.
Cesim, etrafına dikkatli bir şekilde göz attıktan sonra, hızla yola çıktı, kısa bir süre sonra da
patlayıcının yanına vardı. Hemen patlayıcının üzerindeki toprağı kenara çekti, gerekli ayarları
yaptıktan sonra da koşar adımlarla geri döndü. İşin en tehlikeli ve zor kısmı halledilmişti.
Cesim:--Kerdeşlerim, geriye çekilelim, patlayıcının etkisi buradan da hissedilir.
Patlayıcıya sinyellerin ulaşabileceği en son mesafeye kadar çekildiler ve beklemeye başladılar.
Epeyce bir müddet sonra, uzaktan üç tane askeri araç göründü.
Cesim:--Hamza, araçlar göründü, bak bakalım birşey görebilecek misin?
Hamza:--Tamam, Cesim kardeşim, dedi ve dürbünü alarak gözetlemeye başladı.
Hamza:--Ben sana şimdi dediğim zaman, patlayıcıyı patlat. Öndeki araçta bulunanlar korumalar.
Ortadaki araçtakilerin üzerinde sade elbiseler var, evet subaylar ortadaki araçtalar. Yavaş bir şekilde
patlayıcının olduğu yere yaklaşıyorlar, çok temkinli davranıyorlar, ama başlarına geleceklerden
haberdar değiller tabi. Cesim kardeşim hazır ol, epeyce yaklaştılar.
Bir müddet sonra, öndeki araç patlayıcıyı geçti, ortadaki araç patlayıcıya bir kaç metre mesafeye
gelmişti ki,
Hamza:--Hazır ol, şimdi!
Cesim, kumandanın düğmesine bastı, çok şiddetli bir patlama oldu, araç takriben on metre kadar
havaya fırladı, içindekiler sağa sola fırladılar. Patlayan araçtan savrulan parçalar ve ateşten diğer
iki araç ta yanmaya başladı. İki araçtan zorla çıkabilen askerler, yolun karşı tarafına kaçmaya başla-
dılar.
Tim elemanları, hep bir ağızdan tekbir getirmeye başladılar.
Allah-u Ekber! Allah-u Ekber!
Hamza:--Kardaşlerim çok iyi bir iş başardık, şimdi ne yapalım, kaçan askerlerle çatışmaya mı girelim
yoksa geri mi dönelim.
Cesim:--Çatışmaya girmemiz çok riskli olur, askerlerin sayısı oldukça fazla, zaten biz yapmamız gerekeni yaptık. Ayrıca çatışma için de izin almadık. Askerler üzerlerindeki şoku atlatmadan bizim geri dönmemiz gerekiyor.
Rus askerleri hâlâ şaşkındılar, böyle bir şeyi hiç kimse beklemiyordu. Bilanço oldukça ağırdı. Ortadaki araçta bulunan subayların hepsi paramparça olmuşlardı. Ayrıca arkadaki aracın şoför mahallinde bulunan askerlerin üçü öndeki araçta bulunan yedi asker de ölenler arasındaydı. Çok sayıda da yaralı bulunuyordu. Yaralılar inim inim inliyordu. Bu inleme hem yaralarından ve hem de korkudan kaynaklanıyordu. Ortalık ana-baba gününe dönmüştü. Orada daha fazla beklemek çok riskliydi, zaten bunun bir anlamı da yoktu.
Cesim ve diğer arkadaşları oradan ayrıldılar. Bu arada rus karargâhından da askerler akın akın olay
yerine gelmeye başlamışlardı. Mücahidlerin geldikleri yerden gitmeleri de tehlikeye girmişti.
Hamza:--Geldiğimiz yerden gidemeyiz, oradan gidersek, kesin görülürüz, geriye bir tek yön kalıyor,
batıya gidip, güneye dönmek.
Cesim:--Evet haklısın! Tamam, batıdan gidiyoruz.
Hemen geriye döndüler, dere yatağını takip ederek
bir saatlik bir süre gittikten sonra, güneye döndüler. Karargâha gitmek için dağın güneyinden çıkmala-
rı gerekiyordu. Dere, burada ikiye ayrılıyordu, bir kolu batıya, diğer kolu ise güneye gidiyordu. Güney
yönünde, bir müddet gittikten sonra, doğuya doğru yol almaları gerekiyordu. Olay yeri oldukça geride
kalmıştı, rusların onları bulmalarına imkan yoktu. Böyle, saatlerce yürüdüler, hem acıkmış hem de
yorulmuşlardı.
Cesim:--Kardeşlerim! yol ayrımına geldik, buradan itibaren doğu yönüne gitmemiz lazım. Hem acıktık
ve hem de yorulduk, ayrıca namaz vakti de geldi. Yemeğimizi yiyip, namazımızı kılalım, biraz da dinlen-
dikten sonra yola devam ederiz.
Hamza:--Evet, çok iyi olur, adım atacak halim kalmamıştı.
Ebu Süleyman:--Hamza kardeşim haklı, al benden de o kadar.
Hemen oraya oturup, yanlarındaki yiyecekleri yediler. Ardından da namazı kılıp bir müddet dinlendikten
sonra yola koyuldular. Dağın güneyine doğru yönelmeleri, yollarını oldukça uzatmıştı. Bugün karargâha
varmaları imkansızdı. Böyle bir ihtimali düşünemediklerinden,
yanlarında hem az yiyecek vardı ve hem
de geceyi geçirebilecekleri, herhangibir malzemeleri yoktu. Ama onlar bunu düşünmüyorlardı. Ve fakat Hamza'nın başına böyle bir olay gelmemişti, sadece o biraz endişeliydi, bu yüzden Cesime dönerek:
--Geceyi nerde geçireceğiz. Gerçi geceye daha var ama, gene de bir çare bulmalıyız.
Cesim:--Endişe etmene gerek yok, Hamza kardeşim, Allah (cc) büyüktür.
Yollarına devam ettiler, ikindi namazı vakti girmişti, Cesim'in imamlığında namazlarını eda ettiler. Bu
arada Hamza, fırsatı ganimet, namaz konusunda, habire sorular soruyor, Cesim ve Ebu Süleyman,
onun sorularına cevap veriyorlardı. Anlamadığı yerleri tekrar tekrar soruyor, onlar da sabırla cevap
veriyorlardı. Hamza'daki bu istek ikisinin de hoşuna gidiyordu. Bu arada, akşam için yiyebilecekleri
bitkilerden de biraz topladılar. Çünkü yanlarında az bir ekmekten başka bir şey yoktu.
Cesim:--Hamza kardeşim, bu akşam bu bitkilerden yiyeceğiz, sen bunlara alışık değilsin, ama merak
etme ekmeği sana verir biz de bunları yeriz.
Hamza:--Kat'iyyen olmaz. Siz ne yerseniz ben de onlardan yerim. Anca beraber, kanca beraber.
Cesim ve Ebu Süleyman, Hamza'nın bu tavrına hayran olmuşlardı. Ona hayır duada bulundular. Yine
yorulmuşlardı, bir müddet dinlendikten sonra, tekrar yola koyuldular. Epeyce gittikten sonra akşam
namazı vaktine doğru, bir pınarın başında durdular. Hem namaz kılıp hem yemek yiyecekler ve hem de
barınacakları bir yer arayacaklardı. Abdestlerini aldılar, yine Cesim'in imamlığında akşam namazını eda
ettiler. Tesbihat ve duadan sonra oturmaya uygun bir yere bakıyorlardı ki...

KIRKDOKUZUNCU BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİNCİ BÖLÜM


Kafilede Son Durum

Kafiledekiler Caharkale'ye doğru hızla yol almaya başladılar. Doğrusu çok geç kalmışlardı. Ama geç kalmalarının nedeni başlarına gelen olaylardı. Bun dan dolayı da onlara kimsenin bir şey demeye hakları yoktu. Meryem yine derin düşüncelere dalmıştı. Caharkale'ye az bir yolları kalmıştı. Caharkale'de onu neyin bakladiğin bilmiyordu. Doğrusu biraz da tedirgindi. Başına gelen olaylar, onun zihnini allak bullak etmişti. Neye karar vereceğin o da bilmiyordu. Aslında şu an içinde bulunduğu durum hiç te içaçıcı değildi. Ruslar tarafından daima itilip kakılmıştı ama tam bir rus gibi de yetiştirilmişti. bir rus gibi yetiştirilmesi bazı şeyleri sorgulamasına engel değildi. Yine elindeki kitaba daldı. Bu arada kafile komutanı:
--Bana bak fazla kitap okuyup ta başımıza bela olmaya kalkma sakın.
Komutanın bu çıkışı Meryem'in canını sıkmıştı, ama belli etmemeye çalıştı ve:
--Görevimi yerine getirebilmem için, daha çok şey öğrenmem lazım.
Komutan ona baktı ve umursamaz bir tavırla omuz silkti. Meryem yine kitaba eğildi ve okumaya başladı.
Konu İslam'ın savaşa bakış açısıydı. Doğrusu okudukları çok ilginç gelmişti. Kur'an da yazılı olan savaş kuralları ile hıristiyan ve diğer dinlere mensup kişilerinuyguladıkları kurallar arasında insani açıdan kıyas yapılamıyacak kadar değişikti. İslâm'ın savaş hakkındaki hükümlerinden bir bölümü şöyleydi:
Kur’an’daki savaş ile ilgili ayetler inkarcılar tarafından kasıtlı olarak çarpıtılıp kullanılmaya çalışılmaktadır. Ayetlerdeki ifadeler metnin ana akışından koparılarak farklı yorumlanır. Oysa bu ayetler Kur’an’ın genel mantığı ve konunun akışına göre değerlendirilse durum daha bir açıklık kazanacaktır. Tevbe suresinde ki ayet şöyledir:

Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. (9 Tevbe Suresi, 29)

Ayetteki ifadeye dikkat edilirse burada savaşmanın emredildiği insanlar tüm kitap ehli değildir. Bunlar kitap verilenlerden bir gruptur. Bunlarla savaşmak istenmesinin nedeni yine onların Müslümanlarla savaşmalarından dolayıdır. Eğer Tevbe suresi başından itibaren okunursa konu daha iyi anlaşılacaktır.
Savaş ile ilgili ayetleri Kuran’ın bütünlüğü içinde değerlendirmek lazımdır. Tüm bu iddiaların aksine Kuran’a göre savaş savunma
amaçlı yapılmalıdır. Başka insanların topraklarını fethetmek için yapılan savaş Kuran’a göre dini bir savaş olamaz. Tarih boyunca fetih amaçlı İslam devletleri bazı savaşlar yapmış olabilir. Fakat bunların hepsi dini savaşlar değil, siyasi savaşlardır. Allah bu tarz bir savaşı yasaklamaktadır. Bakara suresinde şöyle buyrulmaktadır:

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah, aşırı gidenleri sevmez.Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur. (2 Bakara Suresi , 190-193)

Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi savaş ancak savaşanlara karşı yapılır. Üstelik bu savaşta aşırılığa gidilmemesi için Allah, inananları uyarmaktadır. Savaş esnasında karşı taraf savaşa son verip aman dilerse, Müslümanlar buna uyar ve savaşa son verirler. Kuran’da savaşın ancak savunma amaçlı olduğunu yukarıdaki ayetlerde görmüştük. Bunun dışında saldırı olduğunda ise Allah Müslümanların bu saldırganlığa karşı cevap vermelerini ve tüm güçleriyle bu saldırganlarla savaşmalarını ister. Tevbe suresindeki ayetler şöyledir:

Yeminlerini bozan, elçiyi (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer inanıyorsanız, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır. Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azarlandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü’minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. Ve kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (9 Tevbe Suresi, 13-15)

Savaşta kararlı ve güçlü olmanın hem savaşın daha çabuk bitmesini sağlayacağı, hem de muhtemel savaşlar için caydırıcı bir örnek oluşturacağı açıktır. Saldırganlara karşılık vermek ve onları
bu hareketlerine pişman etmek sonuçta barışı korumak için en doğru yol olacaktır.
Burada durdu Meryem. İslâm suçsuz insanlara kesinlikle karışmıyordu. Hatta savaşılan tarafa mensup olup, savaşa katılmayan, yaşlı ve çocuklar ile din adamlarına da hiç bir şekilde müdahale edilmiyordu.
Meryem bir de rusların daha önce Afganistan'da ve şimdi de Çeçenistan'da yaptıklarını düşündü. Ruslar, savaşanlara karşı adil olmadığı gibi, yaşlılara, kadınlara ve çocuklara da acımıyordu. Hatta çocuklara karşı tam bir soykırım uyguluyordu. Şöyle ki, uçaklardan oyuncak şeklinde bombalar atıyor, bunları alıp oynayan çocuklar ise bu bombaların patlaması sonucunda parçalanarak can veriyordu. Buna gerekçe olarak da, yarın bunların büyüyüp kendilerine karşı savaşacaklarını ileri sürüyordu. Diğer yandan hiçbir uluslararası kuruluş da buna karşı çıkmıyordu. Ne hikmetse, Birleşmiş milletler, ABD, Rusya ve İsrail'in yaptığı katliamlara sessiz kalıyor, ara sıra çıkarılan cılız sesleri ise kimsenin kaale aldığı yoktu. Meryem bu düşünceler içerisindeydi ki, birden...

ELLİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİBİRİNCİ BÖLÜM

...İşte Grozni, dedi,şoför. Caharkale'nin bacaları görünmüştü uzaktan. Ama o da ne? bir kalabalık vardı ileride. Hem de askerler çoğunluktaydı. Askerler gelen, aracı farkettiler ve silahlarını kafileye doğrultup, siper vaziyeti aldılar. Araç hemen durdu. Çünkü bir metre daha gitmeleri demek, kalbura çevrilmeleri demekti. Kafile komutanı araçtan indi ve kendisinin de rus subayı olduğunu, yanlarına gitmesi için, izin vermelerini istedi.
--Yaklaş, ama ellerin ensende olsun, dedi oradaki subay.
Kafile komutanı, elleri ensesinde yaklaştı onlara ve kendisini tanıttı. Hangi görevle gönderildiğini de belirtti. Diğer subay:
--Evet, bundan haberimiz var.
Kafile komutanı:--Komutanım! ne oldu burada?
Rus subayı:--Asiler, Moskova'dan gelen bir heyet vardı, onlara patlayıcılı tuzak kurmuşlar. Maalesef tüm
subaylar ile on cıvarında asker öldü. Ayrıca epeyce de yaralımız var.
Kafile komutanı:--Doğrusu böyle bir manzara ile karşılaşmak
istemezdim. Çok üzüldüm. Buraya geldiğimizin ilk günü, bu şekilde bir hadise ile karşılaşmak hiç te hoş değil.
Rus subayı:--Evet, ama ne yapalım? Bu tür eylemleri önleyecek gücümüz yok. Ölümü ve öldürmeyi göze alan bir kişiyi engellemenin imkanı yok.
Kafile komutanı:--Anlıyorum komutanım! doğru söylüyorsunuz, bu tür eylemleri önleyecek bir güç te tanımıyorum.
Rus subayı:--Evet ama, gel de bunu merkezdekilkere anlat. Bu sefer kimin kellesi gidecek bilmiyorum.
Kafile komutanı:--Haklısınız komutanım, ama merkezdekilerin bunu anlamalrı mümkün değil. Bu arada, biz karargâha gidelim, izin verirseniz.
Rus subayı:--Elbette, siz de yol yorgunusunuz. Umarım merkezden gönderilen eleman başarılı olur da bundan böyle buna benzer olaylarla karşılaşmayız.
Kafile komutanı:--Bu konuda umutluyuz komutanım. Hiç endişeniz olmasın. Eleman sağlam birisi.
Rus subayı:--Umarım öyledir. Siz gidin bu arada, karargâhtakilerin sizden haberleri var.
Kafile komutanı:--Başüstüne komutanım! dedi ve geriye dönerek araca bindi, araç Caharkale'ye doğru yola koyuldu. Kafile komutanı Meryem'e:
--Görüyorsun vahşeti değil mi Olga? Bu subaylar daha bu sabaha kadar sağdılar. Ama şimdi yoklar. Ülkemiz onlardan çok şey bekliyordu ve fakat ne yazık ki hepsi ülkemiz uğrunda can verdi. Bunları gör ve elinden geleni yap.
Meryem:--Olur! gibisinden başını salladı.
Bu arada, Caharkale'ye de girmişlerdi. Caharkale sokaklarında tam bir vahşet hakimdi. Şehrin sokaklarında, kadın, çocuk ve yaşlı erkeklerin cesetleri vardı. Rus subaylarının öldürülmelerinin ardından, karargah komutanı çılgına dönmüş, mücahidlere ulaşamayınca da yüzden fazla masum sivili katletmişti. Kimse cesetleri de kaldıramıyordu. Zaten sokaklarda çeçenlerden de eser görünmüyordu. Hepsi bulabildiği sığınaklara girmiş, bir kısmı da Caharkale'yi terk etmişti. Bu durumu gören Meryem'in midesi bulandı. Bu kadar vahşet olmazdı ki. Askerleri öldürmek ile sivilleri öldürmek arasında dağlar kadar fark vardı. Bunların hepsi silahsızdı. Zaten çoğu da çocuk ve yaşlıydı. Bu insanlık olamazdı. Meryem bunlara hizmet edecek ve bunlar da bu vahşeti sergilemeye devam edecekti. Bu düşünceler içerisindeki Meryem ve kafile karargâhtan içeri girdi.

Bu Esnada Tim'in Son Durumu

...Uzakta, bir ışık gördüler.
Cesim:--Kardeşlerim, o ışığa doğru gidelim, ama tedbirli olalım. Her şey olabilir.
Dikkatli bir şekilde, ışığa doğru yürümeye başladılar, bir süre sonra, ışığın bir kulübeden gelmekte olduğunu gördüler. Sessizce kulübeye yaklaştılar, kulübenin önünde ak sakallı, yaşlı bir adam oturuyordu. Başka da kimseler yoktu. Derin bir nefes aldılar ve Allah'a hamdettiler. Kulübeye yaklaşıp selam verdiler:
--Selamun aleykum baba!
--Vealeykum selam ve rahmetullah evlatlarım! hoşgeldiniz!
--Hoş bulduk baba!
--Nereden böyle evlatlar?
--Görevden geliyoruz baba!
--Allah (cc) gazanızı mübarek kılsın!
--Allah (cc) razı olsun baba!
--Sanırım açsınız!
--Evet baba! ama yanımızda az bir yiyecek var.
--Olmaz evlat! siz bu akşam benim misafirimsiniz. O yiyeceğinizi sonraya saklayın.
--Peki baba! Allah (cc) senden razı olsun.
Akşam yemeğinde çok lezzetli bir yemek yedilere. Doğrusu bu güne kadar bu lezette yemek yememişlerdi. Yemekten sonra, yatsı namazı vakti girmişti. Ev sahibinin imamlığında yatsı namazını kıldılar. Namazı huşu içerisinde kıldılar. Namazdan sonra bir de çay içtiler. Çay da çok lezzetliydi. Çayın ardından koyu bir sohbete daldılar, sohbet o kadar güzeldi ki zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamadılar. Neden sonra, yaşlı adam:
--Hadi kalkın evlatlar! vakit epeyce geç oldu. Siz de yorgunsunuz zaten.
İhtiyarın gösterdiği odada yatağa girdiler, yatağa girmeleri ile uyumaları bir oldu. Bir süre sonra, yaşlı adam onları sabah namazına kaldırdı. Abdest alıp namazlarını kıldılar. Namazdan sonra kahvaltı yaptılar. Kahvaltı da çok lezzetliydi. Hiç kimsenin aklına bir şey sormak da gelmemişti. Kahvaltının ardından:
--Baba! bize müsaade. Arkadaşlarımız bizleri merak ediyordur. Zaten birgün geç kaldık. Onları daha fazla merakta bırakmayalım.
--Elbette! hepsine benden selam söyleyin. Allah (cc) yâr ve yardımcınız olsun.
İhtiyarın ellerinden öpüp yola çıktılar. Bir müddet yürüdükten sonra Cesim dönüp arkasına baktı. o da ne?...

ELLİBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
F Çevrimdışı

fakirullah04

Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeş bildiğim kadariyla bu yazı Ahmetmeydaninin kendisine ait... Bir çok sitede gördüm. Yazı dizisini çoktandır devam ettirmiyor. Niye acaba?
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİİKİNCİ BÖLÜM

...Ortada ne kulübe vardı ne de ak sakallı ihtiyar.
Cesim:--Hey kardeşlerim, şuraya bakın!
İkisi de ger,ye dönüp baktılar, en çok da Hamza şaşırdı.
Hamza:--Ne oldu, kulübe ve ihtiyara, ikisi de yok? İyi ama herhangibir patlama da olmadı.
Cesim:--Hatırlıyorsan, hem akşam yemeği ve hem de yatacak yer konusunda, sıkıntıya düşmüştük. Ve Allah'ın (cc) yardımı da işte tam sıkıntı anında imdada yetişir.
Hamza:--Peki bu durumda ne yapmak lazım?
Cesim:--Şükür secdesi kılmak lazım elbette.
Hamza:--Evet, bence de.
Üçü birden şükür secdesi yaptılar ve bu yardımından dolayı Allah'a (cc) hamdettiler. Şükür secdesinden sonra tekrar yola koyuldular, çünkü daha gidilecek epeyce yolları vardı.

Patlama Esnasında Çeçen Karargahında

Şamil Basayev sık sık patlamanın olacağı yeri dürbünle gözetliyor ve yanındakilere durum hakkında bilgi veriyordu. Olayı saniye saniye yanındakilere aktarıyordu. Patlamanın ardından, aracın havaya uçurulduğunu ve bu patlama neticesinde araçta canlının kalmasının imkansız olduğunu söyleyince, tüm mücahidler tekbir getirmeye başladılar. Karargâhtaki sevinç görülmeye değerdi. Daha sonra gözetlemeye devam eden Şamil Basayev, rus askerlerinin yolu tamamen tuttuğunu görünce endişelenmeye başladı ve durumu mücahidlere bildirdi.
Şamil Basayev:--Rus askerleri dönüş yolunu tuttular, umarım kardeşlerimiz buraya gelmek için arka taraftan bir daire çizerler.
Tim elemanları sanki Şamil Basayev'i duymuş gibi, batı yönüne gitmiş ve ardından da güneye yönelmişlerdi.
Şamil Basayev:--Evet, kardeşlerimiz benim istediğmi yöne gitmeye başladılar. Ve dere yatağında gözden kayboldular. Kardeşlerimiz için dua edelim.
Tüm mücahidler, tim elemanları için dua etmeye başladılar. Daha sonra da tim elemanları dağı dolanmış ve Allah'ın (cc) yardımına mazhar olmuşlardı.
Üş kardeşlerinin yakalanmaması karargâhtaki mücahidleri oldukça sevindirmiş ve onnların geri geleceklerine dair umutlanmalarına sebep olmuştu.
O geceyi, onlara dua ederek geçirdiler. Daha sonra da görevliler görev yerlerine diğerleri de yatmaya gittiler. Sabahleyin hepsi uyanıp abdest aldılar, arkasından da Şamil Basayev'in imamlığında
sabah namazını eda ettiler. Dua esnasında, yine kardeşlerine dua etmeyi ihmal etmediler. Namazdan sonra mücahidlerden Abdullah, Şamil Basayev'e:
--Komutanım, rüyamda üç kardeşimizin sağ salim buraya geldiğini gördüm.
Şamil Basayev:--Evet ben de böyle bir rüya gördüm. İnşaallah kardeşlerimiz buraya sağ salim dönecekler.
Daha sonra sabah kahvaltısını yaptılar. Ardından nöbetçiler değiştirildi. Şamil Basayev ve Mus'ab, günlük toplantısını yaptı. Diğer mücahidler de çeşitli şeylerle meşgul olmaya başladılar.

Caharkale'de Son Durum

Ruslar tarafından şehid edilen çeçenlerin cesetleri sokaklarda duruyordu. Cesetlerin kaldırılmasına izin verilmiyordu. Bu arada, rusların yaptığı katliam haberi dış dünyada duyulmuştu ve bir kısım medya mensubu Caharkale'ye girmeyi başarmıştı. Rus katliamı canlı yayınla dış dünyaya duyurulmuştu.
Karargah komutanı, medya mensuplarının yanına gelmek zorunda kalmıştı. Komutan gelince de sorular ardı ardına gelmeye başlamıştı. Komutan zor durumdaydı, herhangi bir şey yapacak durumda da değildi. Çünkü bir çok ülkeden medya mensubu vardı ve canlı yayınla herkes kendi merkezine bağlanmıştı. Muhabirin biri:
--Sokaklar, kadın, çocuk ve yaşlı adamların cesetleri ile dolu. Ben daha önce Halepçe'ye de gittim. Burası aynı Halepçe'ye dönmüş. Böyle bir vahşeti nasıl yaparsınız.
Rus Komutan:--İyi ama biz savaştayız ve onlar da karşı taraftan.
Muhabir:--Savaştasınız anlıyorum, fakat bunlar silahsız sivil halk, bunların kendilerini savunma imkanları ve gücü de yok.
Rus Komutan:--Savaştayız ve savaşta buna benzer yanlışlıklar olabilir.
Muhabir:--Bakın, bir yeri bombalarsınız, orada bulunan herkes bundan etkilenir, ama buradakiler kurşunlanarak öldürülmüş.
Rus komutan:--....
Moskova zor durumdaydı. Tüm dünya yapılan katliamı haber almıştı. Genel karargâh'tan rus komutan merkeze çağrılmıştı. Rus komutan apar topar Caharkale'yi terk etti.
Komutanın gitmesinin ardından, şehidlerin defnedilmesi konusunda çeçenlere izin verildi. Katliamlar da durdurulmuştu. Sokaktaki cesetler toplandı. Cesetlerde herhangi bir bozulma sözkonusu değildi. Bir rus öldüğü zaman, kısa bir süre sonra cesedi kokuyordu ama müslümanların cesetleri Allah (cc) tarafından korunuyordu.
Şehidlerin cenazeleri, kılınan cenaze namazının ardından, dua ve gözyaşları arasında defnedildi. Ruslara lanet yağdırılıyordu.

Çeçen Karargâhında

Güney bölgesinde nöbet tutan nöbetçi, heyecanla karargâha koştu ve:
--Komutanım, uzaktan üç kişi göründü, bu tarafa doğru geliyorlar.
Mücahidler tekbir getirerek, güney yönüne doğru koştu. Şamil Basayev ve Mus'ab da oraya doğru gittiler. Mus'ab dürbünle gelenleri izledi ve:
--Evet, gelen kardeşlerimiz, Allah'a hamd olsun ki üçü de sağ ve salim.
Ardından Şamil Basayev, dürbünle gelenleri kontrol etti ve o da Allah'a (cc) hamd etti. Tim elemanlarının sağ salim görünmeleri, mücahidleri oldukça sevindirmişti. Bir süre tekbir getirdikten sonra, aralarında şakalaşmaya ve sohbet etmeye başladılar. Takriben bir saat sonra Cesim, Ebu Süleyman ve Hamza geldiler.
--Selamun Aleykum!
--Ve Aleykum Selam ve rahmetullah. Hoş geldiniz safâlar getirdiniz!
--Hoşbulduk!
Mücahidler, gelen kahramanlara sarıldılar. Musafaha faslı bittikten sonra, hep beraber karargâh'a gittiler.
Şamil Basayev:--Anlatın bakalım ne oldu?
Cesim:--Komutanım emir başarıyla yerine getirildi. Hamza kardeşimizin çok yardımı oldu. Subayların ortadaki araçta olduğunu o söyledi. Araç patlayıcıya yaklaştığında patlayıcıyı ateşledik. Ortadaki araçtan kurtulan olmadı. Öndeki ve arkadaki araçtan da ölenler, ayrıca bir çok da yaralı vardı. Tam geriye dönecekken, yolun rus askerleri tarafından tutulduğunu gördük, kısa bir durum değerlendirmesi sonucu, biz de batı yönüne gidip daha sonrada güneye döndük bir müddet gittikten sonra doğuya döndük...Cesim başlarından geçeni en ince ayrıntısına kadar anlattı. Cesim'in konuşması bitmişti.
Şamil Basayev:--Allah (cc) sizden razı olsun. Say-u gayretinizi arttırsın. Çok faydalı bir iş yaptınız.
Onlar aralarında koyu bir muhabbete dalmışlardı ki birden...
ELLİKİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİÜÇÜNCÜ BÖLÜM

...Caharkale cihetinde nöbet tutan nöbetçi:
--Komutanım!, birisi buraya doğru geliyor.
Bunun üzerine Mus'ab kalktı ve söylenen yere gitti. Dürbünle geleni gözetlemeye başladı. Bir müddet sonra, gelenin Mir Hüseyin olduğu anlaşıldı. Mir Hüseyin tepe çıktı. Komutan Mus'ab onu karşıladı.
Mir Hüseyin:--Selamun aleykum, komutanım!
Mus'ab:--Vealeykum selam ve rahmetullah, hoşgeldin Mir Hüseyin.
Mir Hüseyin:--Hoş bulduk ama pek de hoş gelmedim komutanım.
Mus'ab:--Niye ne oldu Mir Hüseyin?
Mir Hüseyin:--Sormayın komutanım, çok kötü şeyler oldu.
Mus'ab:--Gel hele şöyle, karargâha geçelim, hem komutanımız da burada.
Mir Hüseyin:--Komutanımız mı?
Mus'ab:--Evet, efsane komutan Şamil Basayev.
Mir Hüseyin, birden tüm dertlerini unutmuştu. Şamil Basasyev'in gelmesi onu oldukça heyecanlandırmıştı. Hemen ona doğru koştu ve boynuna sarıldı. Mir Hüseyin sevincinden ağlıyordu.
Mus'ab, Mir Hüseyin'i; Şamil Basayev'e tanıttı.
Mus'ab:--Komutanım, bu Mir Hüseyin, Caharkale'de görevlidir kendisi. Çok faydalı işler yaptı, bu güne kadar. Ama sanırım şimdi bize üzücü haberler verecek.
Şamil Basayev:--Hayırdır, Mir Hüseyin, ne oldu, ne var?
Mir Hüseyin:--Sormayın komutanım, çok kötü şeyler oldu.
Şamil Basayev:--Bizi merakta bırakma Mir Hüseyin. Hem şunu da unutma, kötü şeyler gerçekten inanan müslümanlar için olmaz, aksine onların düşmanlarına olur. Biz ölsek te kardayız, kalsak ta, biiznillah. Şimdi neler oldu anlat bakalım?
Mir Hüseyin:--Komutanım, malumunuz, bundan bir süre önce, bir tane haini gebertmiştik, Olcayto'yu.
Olcayto'nun öldüğü gün, rus karargah komutanı da korkudan ölmüş. Ben bunu sonradan öğrendim. Ölen komutanın yerine, yenisini atadılar. Bu, gelen yeni komutan çok acımasız çıktı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden, bir çok insanı katlettirdi. Adeta bir insan avı başlatmıştı. En son, rus subaylarının geldiği araç havaya uçurulup, araçtaki subaylar ölünce, kırmızı görmüş boğadan beter oldu bu komutan. Tam bir katliam gerçekleştirdi. Yüzden fazla şehidimiz var. Ama bu arada, Allah'ın (cc) yardımı olsa gerek, bu olayları yabancı medya haber almış, Caharkale'ye gelerek, canlı yayınla olayları dünyaya duyurdular. Bunun üzerine küplere binen Moskova, komutanı görevden aldı, yerine yenisini gönderdi. Şehidlerimizin naaşları yerde kalmıştı. Ancak komutanın değişmesi ile rahat bir nefes ala bildik ve şehidlerimizi gömdük.
Şamil Basayev:--Zalimlerin özelliklerindendir, bunlar. Bize karşı savaşmaktan çekinirler, ama çocuk, kadın ve yaşlılara gelince, aslan kesilirler. Ama tüm bunlar bizi yıldırmamalı ve mücadelemizden alıkoymamalı. Onlar zulümlerini yapmaya devam etsinler. Varsın müslümanların yaşadığı ülşke yöneticileri bizi desteklemesin, ne gam. "Allah bize yeter."
Mir Hüseyin:--Komutanım, bu arada, beklenen misafir geldi. Şamil Basayev:--Beklenen misafir kim?
Mus'ab:--Komutanım, beklenen misafir, Moskova'nın aramıza casus olarak sokmaya niyetlendiği ve bizim haber aldığımız, Çeçern asıllı bir kadın. Şayet siz de uygun görürseniz, ona müslüman asıllı olduğunu hatırlatıp, hidayetine vesile olmak istiyoruz.
Şamil Basayev:--Çok iyi düşünmüşsünüz, ama çok dikkatli olmalısınız. Şunu unutmayın ki, o bizim için bir rus ajanı.
Mus'ab:--Emredersiniz komutanım. Bu konuda endişe etmenize gerek yok. Tüm mücahidlere gerekli talimatları verdim. İnşaallah, rusların oyunlarını onların başlarına geçireceğiz.
Şamil Basayev:--Allah (cc) yâr ve yardımcınız olsun.
Daha bir müddet bu şekilde konuştuktan sonra, Mus'ab, Şamil Basayev'e:
--Komutanım, kardeşlerimizin sizden bir istekleri var:
Şamil Basayev:--Neymiş o istekleri bakayım?
Mus'ab:--Komutanım, kardeşlerimizin hepsi...


ELLİÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

...sizden, Budenovsk Baskını'nı dinlemek istiyorlar.
Şamil Basayev:--Ya! demek öyle?
Mus'ab:--Evet komutanım, anlatırsanız memnun oluruz.
Şamil Basayev:--Eh! ne yapalım, şimdi bu kadar insanı kırmak hoş bir şey olmaz. Dinleyin öyleyse:
--Kardeşlerim! Budenovsk Baskını, maalesef çok istismar edilen bir olay. Hani bir atasözü vardır: "Bekara kadın boşamak kolaydır" diye. Bu baskından dolayı çok eleştirildik. Ve maalesef bizi eleştirenler arasında müslümanlar da var. Hadi diğer dinlere mensup olanların eleştirilerini anlamak mümkün ama, müslümanlar neye dayanarak eleştiriyorlar, işte onu anlamak mümkün değil. Tabi ki rahat yatağında yatıp, gününü gün edip, bizi eleştirmek kolay. Acaba bizi eleştiren bu müslümanlar Allah (cc) için bir tepeye tırmanmış mıdırlar? Savaşmalarından vazgeçtik, aç kalmalarından vazgeçtik, sıkıntı çekmelerinden vaz geçtik, bir tepeye bari tırmansaydılar da bizi eleştirseydiler. Acaba bu müslümanlar, bize karşı müslümanlık görevlerini yerine getiröiş midirler? Aslında, bizi eleştirmelerinin nedeni, İslâm'ın kendilerine yüklediği yükümlülük görevini yerine getirememenin verdiğ psikolojik buhranın bir sonucudur. Görevlerini yerine
getiremeyince bunalıma gidriyor ve kendi vicdanını rahatlatmanın yollarını arıyor. Bizi eleştiren birilerine de rastladı mı, mal bulmuş mağribi gibi buna sarılıyor.
Aslında vicdanın rahatlattığını sanıyorlar ama gene de yanılıyorlar, o vicdan onları rahat bırakmayacak ve bizim suçlu olmamız, onların üzerindeki yükümlülüğü kaldırmayacaktır.
Biz alıştık bu tür hadiselere, hem bu sadece bize reva görülen bir davranış değil, Filistin'de siyonist yahudiler, yıllardır çocukları şehid ediyorlar, buna kimse tepki göstermiyor, sözkonusu müslümanlar da seslerini çıkarmıyorlar, ama bir yahudi çocuğu kazara öldürüldüğünde onun için ağlaya biliyorlar.
Bizi eleştirenler, bu güne kadar ikiyüz elli bin Çeçen'in şehid edildiğini bilmelidirler. Ama maalesef, günümüzde haklılığın ölçüsü güçle değerlendirilmektedir. İşgal altında olan bizim ülkemiz, kurtuluş savaşı veren biziz, ama terörist olan da yine biziz. Aynı şey diğer müslümanlar için de geçerli, Filistin, Lübnan, Afganistan, ama hayret edilecek bir şey ki, Bosna'lı müslümanları teröristlikle suçlamadılar. Herhalde gözlerinden kaçtı. Ya da Bosna'lı müslümanlar, Amerika ya da Rusya ve İsrail ile savaşmadığından bundan kurtuldular.
Gelelim Budanovsk Baskınına, bunu yapmamız gerekiyordu. Dünya liderlerinin bizden haberleri vardı ama, özelde müslüman, genel de ise dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmeliydik. Bunun en iyi yolu da buna benzer bir baskın düzenlemekti ve biz de onu yaptık.
Rusların sivillere yaptığı katliam had safhaya ulaşmıştı. Arkadaşlarımla beraber, oturup uzun uzun düşündük ve sonunda, böyle bir eylem yapmaya karar verdik.Bir araçla birlikte yola çıktık. Yolda çeşitli yerlerde rus kontrol noktaları vardı. Kontrol noktalarına yaklaştığımızda araçtan iniyor, yola uzak bir mesafeden dolaşıp kontrol noktasının arka tarafına geçiyorduk. Aracımızın şoförü rus gibi giyinmişti, rusçası da mükemmel olunca kontrol noktalarını geçmek zor olmuyordu. Bu şekilde tüm kontrol noktalarını geçtik. Daha sonra bize diğer bölgelerden katılanlarla birlikte sayımız 63 kişiyi bulmuştu. Yolculuğumuz, Kafkasya'nın stavropol (Şetkale) bölgesindeki Budenovsk Kentine kadar sürdü.
Budenovsak'a vardığımızda, hemen bir araştırma yaptık burada rus subay ve askerlerinin de tedavi gördüğü, bin kişinin üzerinde insanın bulunduğu hastanenin varlığını tesbit ettik. O günü, akşama kadar dinleneberek ve plan yaparak geçirdik. Nihayet akşam olunca da hastaneyi bastık. İçeride 1200 kişi vardı, hepsini
rehin aldık. Rehin alınanlar arasında 8 tane rus pilotu vardı ki bu
pilaotlar Çeçenistan'ı bombalamış ve binlerce çocuğun şehid edilmesine neden olmuşlardı. Onları şeriat mahkemesinde yargıladık ve idama mahkum ederek, infaz ettik. Diğer rehinelere ise sakin olmalarını, rahat durdukları takdirde, kendilerine herhangi bir zarar vermeyeceğimizi belirterek, daha rahat olmalarını sağladık.
Baskın, Moskova gündemine bomba gibi düştü. Tabi olaydan tüm dünya kamuoyu da haberdar oldu.
Rus tarafı bize teslim olmamızı, teslim olmamız halinde bize zarar verilmeyeceğini bildirdi. Ama yalan söylediklerini biliyorduk, ellerine geçtiğimiz takdirde, bizi sağ bırakmayacaklardı. Ve fakat biz ölümden korkmuyorduk. Bizim amacımız, halkımızın üzerindeki zulmü biraz da olsa hafifletmekti.
Onların bu isteklerini reddettik. Bunun üzerine, hastaneye ateş açtılar. Bu ateş esnasında, 129 kişi ölmüş, 415 kişi de yaralanmıştı.
Dünya kamuoyu ve Moskova halkının tepkisi üzerine, Rusya Başbakanı Çernomirdin, beni aradı ve isteklerimizi sordu. Biz de, ilk isteğimizin geçici ateşkes olduğu belirterek, ayrıca buradan bize gideceğimiz yere, güvenli geçiş imkanının sağlanması talebinde bulunduk. Çernomirdin bunu kabul etmek zorunda kaldı.
Bunun üzerine, yanımıza bir kaç rehine alarak, bize tahsis edilen araçlara bindik. Diğer rehineleri ise serbest bırakmıştık. Bizimle araçlara binen rehineler, rus yöneticilere güvenilmemesi gerektiğini belirterek, camların perdelerle kapatılmasını, cam kenarına ise kendilerinin oturtulmasını istediler. Biz de onların dediğini yaptık. Bu şekilde, oradan ayrıldık ve güvenli bir bölgeye geldik. Orada araçlardsan indik, diğer rus rehineleri de serbest bırakmıştık ki...

ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİBEŞİNCİ BÖLÜM

...rehineler arkamızdan geldiler. Onların geldiğin görünce durduk. Ne istediklerini sorduk. Bize, "Biz kendi yöneticilerimizden görmediğimiz yakınlığı ve insanlığı sizden gördük, insan oılduğumuzun farkına vardık. Şayet sizin yerinizde biz, bizim yerimizde siz olsaydınız, herhalde size insanca davranmazdık. Meğerse, sizi bize nasıl yanlış tanıtmışlar, ve biz sizi nasıl yanlış tanımışız. Umarız ki bu işgaldan bir an önce kurtulursunuz ve
insanlarınız bu zulümden kurtulur," dediler. Biz de: "Biz müslümanız, müslümanca davranmak zorundayız. İslâm bize böyle davranmamızı emreder. Bizim amacımız sömürü değildir. Biz sadece rahat bırakılmak istiyoruz. Bizim rusyanın toprağında da gözümüz yok. Bizim topraklarımızı terk etsinler, bu bize yeter," diye karşılık verdik. Çoğunun gözlerinden yaşlar akıyordu.
Onlarla vedalaştık ve ayrıldık oradan. İşte kardeşlerim, Budenovsk Baskınının kısaca mahiyeti bu.
Evet, orada bir kısım rus insanı öldü, ama biz pilotların dışında kimseyi öldürmedik. O ölen insanların hepsini rus askerleri öldü. Çünkü onlar için insanın hiç değeri yok. Hatta bazıları için evlerinde besledikleri hayvanlar daha da kıymetli. Aslında gayri müslim kamuoyunun kahir ekseriyetinin gözünde hayvanların değeri, insanlardan daha fazladır. Özellikle karşıdaki müslüman ise. Hani hatırlarsanız, iki tane balina, Kuzey Buz Denizi'nde sıkışmıştı da günlerdir onların kurtarılması için çalışılmış ve bu basında birinci haber olarak verilmişti.
Ama yıllarca, islâm dünyasında insanlar öldürülmekte ve fakat kimsenin kılı kıpırdamamaktadır.
Şamil Basayev, burada sözlerine ara verdi ve mücahidlere baktı, hepsi etkilenmişti, hayran hayran ona bakıyorlardı. En son söylediklerinden dolayı da, zalimlere öfke besliyorlardı.
Şamil Basayev:--Sanırım merakınızı giderdim.
Mus'ab:--Allah (cc) sizden razı olsun ve sizi başımızdan eksik etmesin.
Şamil Basayev:--Allah (cc) sizden de razı olsun, yâr ve yardımcınız olsun. Bu arada, akşam namazı vakti de girmek üzere, hadi abdestinizi alın da namazımızı kılalım.
Hepsi kalktı, abdestlerini alarak namaza hazırlık yaptılar. Akşam namazı vcakti girince, bir mücahid ezan okudu ve Şamil Basayev'in imamlığın da akşam namazlarını kıldılar. Namazdan sonra akşam yemeği hazırlıkları başladı. Bugün Şamil basayev'in buradaki son gecesiydi. Ertesi gün,genel karargâha gitmek üzere yola çıkacaktı. Bu nedenle, eldeki imkanlar dahilinde mükellef bir sofra hazırlanmıştı. Akşam
yemeği neşe içerisinde yendi, mücahidler yine birbirleri ile şakalaşıyorlardı. Onların bu durumunu gören, sanki burada hiç savaşın olmadığı kanaatine varırdı. Nice varlıklı insanlar, varlık içerisinde yokluk çekerken, hiç bir eksikliklerinin olmadığı bir ortamda sıkıntı içinde sıkıntı çekerken, mücahidler yokluk içerisinde varlığı, sıkıntı içerisinde huzuru yaşıyorlardı. öyle ya "canlarıın ve mallarını cennet karşılığı Allah'a (cc) satan"
kimselerden daha mutlu birsi olabilir miydi?
Yemek bitmişti. Mus'ab:
--Komutanım, yarın Moskova'ya bir ekip göndereceğim, izniniz olursa?
Şamil Basayev:--Aslında, böyle bir operasyona bizzat katılmak isterdim. Ama yapmam gereken başka işler var. Peki bu iş için kimleri görevlendirdin?
Mus'ab:--Henüz, kimseyi görevlendirmedim, uygun görürseniz birlikte seçelim.
Şamil Basayev:--Peki, ama önce gönüllüleri seçelim.
Mus'ab:--Nasıl uygun görürseniz komutanım.
Şamil Basayev:--Bu işi için gönüllü olan var mı?
Bu soru üzerine tüm mücahidler gönüllü olduklarını söyleyip, herkes kendisinin gönderilmesini istiyordu.
Muaz:--Komutanım, ben gönüllüyüm, zaten ailemden sağ kalan kimse yok. Ayrıca, komutan olan amcam da ruslar tarafından şehid edildi.
Şamil Basayev:--Senin görevin ne?
Muaz:--Takım komutanıyım, komutanım.
Şamil Basayev, Mus'ab'a dönerek:--Ne diyorsun?
Mus'ab:--Uygundur komutanım! Çok becerikli bir takım komutanıdır. Ben de kendisinin bu işte takım komutanı olarak görevlendirilmesini talep ediyorum.
Şamil Basayev:--Peki, tamam! takım komutanı sensin. Yanına beraber gideceğin arkadaşlarını sen seç.
Hamza:--Komutanım, ben de gitmek istiyorum.
Şamil Basayev:--Sen henüz yenisin, istersen sen gitme.
Hamza:--Komutanım, sanırım rus askerleri kılığına girip gideceğiz. Benim eski bir rus subayı olduğumu biliyorsunuz, kimliğim de üniformam da yanımda, ben de gidersem kontrol noktalarından rahatça geçebiliriz.
Şamil Basayev:--Evet, bu konuda haklısın. Sen ne diyorsun Mus'ab?
Mus'ab:--Hamza kardeşimiz haklı, her ne kadar kendisinden ayrılmak istemiyorsak da, umduğu şeylere nail olmasını engelleme hakkımızın olmadığı kanaatyindeyim.
Şamil Basayev:--Peki Hamza, sen de git. Muaz, Hamza kardeşimizin bilgilerinden faydalan, Hamza'yı komutan yardımcısı olarak tayin ediyorum.
Muaz:--Emredersin komutanım. Hamza kardeşimizin bize çok faydalı olacağından eminim. En son olayda çok faydasını gördük.
Hamza'nın sevincine diyecek yoktu. Herkes Hamza'yı tebrik
ediyordu. Bu arada Hasan ve Hüseyin de gitmek istediklerini söylediler, ama onların burada daha yararlı olacağı gerekçesiyle, gitmelerine izin verilmedi.
Takım tamamlanmış, gerekli hazırlıklara başlamışlardı. Kısa bir süre sonra tüm hazırlıklar tamamlanmıştı. O gece dinlenecek, ertesi gün Şamil Basayev tarafından uğurlanacaklardı. Hepsi çok heyecanlıydı. Geride kalan mücahidler ise bir burukluk yaşıyorlardı. Bu burukluk, hem kardeşlerinden ayrılma ve hem de göreve gidememelerinden kaynaklanıyordu. Geç saatlere kadar sohbet edip, yapacakları konusunda Şamil Basayev'den talimat almışlardı. Daha sonra da dinlenmeye çekildiler.

Rus Karargâhında

Yeni komutan gelmişti. Eski komutana verip veriştiriyordu. Bu, onun yaptıklarını gizliyememe ve görevden alınıp onun yerine kendisinin görevlendirilmesinden kaynaklanıyordu. Tüm subayları toplayıp bir durum değerlendirmesi yaptı. Toplantıda rusyadan gelen kafileden, kafile komutanı ve Meryem de vardı.
Komutan:--Asilerin yaptıklarını hepiniz biliyorsunuz, sürekli yer değiştirdiklerinden, öldürücü darbeyi indiremiyoruz. Silah ve mühimmat ile yiyecek ve giyeceklerini sakladıkları sığınakları da bulamadığımızdan onları engelleyemiyoruz, bu da bize pahalıya mal oluyor. Ayrıca dünya kamuoyunun burada yapılanları görmemesini de başaramadık bu da ayrı bir handikap bizim için. En büyük görev sana düşüyor Olga, Ne yapıp yap, sığınakların yerini öğren ve bize bildir. Senin görevin bundan ibaret. Seni bir şekilde asilerin karargâhına sokacağız. Yalnız sen de çok dikkatli olmalısın.
Meryem:--Başüstüne komutanım, bu konuda hiç endişeniz olmasın.
Komutan:--Şayet, asileri bertaraf edersek, sivil halk da rahat eder. Sen şimdi Grozni'de biraz gez, buralara alış. Halk ile diyaloğa gir ki karargâha gittiğinde acemilik çekme.
Meryem:--Başüstüne komutanım.
Meryem karargâhtan dışarı çıktı. Caharkale sokaklarında dolaşmaya başladı. Çeçen kadınlar gibi giyinmişti, bu nedenle rahatça dolaşabiliyordu. Sokakları kolaçan ederek geziyordu. Bir sokaktan başka bir sokağa girmişti ki...

ELLİBEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİALTINCI BÖLÜM


...iki bacağı, bir eli olmayan ve sokağa boş gözlerle bakan bir çocuğu gördü. Etrafına dikaktli bakınca duvarlarda, mermi deliklerini gördü. Meryem, çocuğun yanına gitti. Bu arada evden bir kadın çıktı. Meryem kadına dönerek:
--Ne oldu bu çocuğa?
Kadın:--Kahrolası rusların attığı oyuncak bombalardan birini almış, onunla oynarken bomba patlamış, patlamada, gördüğün gibi iki bacağını ve bir kolunu kaybetti. Bunun gibi binlerce çocuk var. Mücahidlere gücü yetmeyen ruslar, hırslarını çocuklardan alıyorlar.
Meryem bir tuhaf olmuştu. Bu kadarı da fazlaydı. Savaş iki denk güç, ya da birbirlerine yakın güçler arasında yapılmalıydı ki, adına savaş denilsin. Bu zulümdü, hatta zulümden de öte bir şeydi. Bir insan bu kadar da zalim olmamalıydı. Kitaplarda okuduğu sahneler gözünün önüne geldi, bir de rusların yaptıklarını düşündü. İkisini kıyasladı, ama kıyas kabul etmiyordu. Bu duygular arasında sokaklarda gezmeye devam etti. Nereye gittiyse, neredeyse aynı manzara ile karşılaşıyordu. Rusların kendilerine anlattıkları ile burada yaşananlar arasında tam dersi bir durum mevcuttu. Burada dönen bir zulüm çarkı vardı ve Meryem de o dönen çarkın bir dişlisini oluşturuyordu. Bir an için düşündü, doğru tarafta mıyım diye? Henüz bu sorunun cevabını verecek duruma gelmemişti. Ama gördükleri onu çok etkilemişti.

Bu arada, Yüzbaşı Lev ile Cemşit arasında koyu bir muhabbet başlamıştı.
Yüzbaşı Lev:--Ben senin adını zaten biliyorum.
Cemşit iyice esrarın etkisi altına girmişti.
Yüzbaşı Lev:--Cemşit, sen nerede oturuyordun?
Cemşit:--Benim oturduğum evi unuttun mu?
Yüzbaşı Lev:--Hayır! unutmadım ama belki şaşırabilirim. İstersen sizin eve kadar gidelim. Hem
sen, tek başına eve gidecek durumda değilsin.
Cemşit:--Evet! haklısın, hadi gidelim, diyerek evine doğru yola çıktılar. Bir müddet sonra, Cemşit'
in kenar mahalledeki evinin yakınına kadar vardılar. Yüzbaşı Lev,
her ihtimale karşı, evin yanına ka-
dar gitmedi. Uzaktan Cemşit'in evini öğrenen Yüzbaşı Lev, Cemşit'i orada bırakarak karargâha
döndü. Yüzbaşı Lev, durumu komutana bildirdi, komutan durumdan memnun olarak, Yüzbaşı Lev'e




Cemşit'i uyuşturucuya bağımlı hale getirmesini ve bu vesile ile Çeçen Lidrelerinin yerlerini öğren-
mesini istedi.
Daha sonraki günlerde, Yüzbaşı Lev, Cemşit'i tam bir uyuşturucu müptelası yapmıştı.
Cemşit, kimsenin kendisinden şüphelenmediği ve kaale almadığı bir kimseydi. Rusların böyle birisi ile işbirliğine gideceğine de ihtimal vermiyorlardı. Bu nedenle, bazı gizli kalması gereken şeyler Cemşit'in yanında alenen yapılıyordu. Gizli kalması gereken şeylerden birisi de, Çeçen Yönetici ve Komutanların
bulunduğu yerlerdi. Bu konuda da gizliliğe riayet edilmiyordu. Elbette bu iyi niyetin bir göstergesiydi. Ama ortada bir savaş vardı ve savaş esnasında bazı konularda daha da hassas olunması gerekiyordu.
Yüzbaşı Lev, Cemşit'e sık sık, Çeçen komutanların yerlerini soruyor, her seferinde olumsuz cevap alıyordu. Olumsuz cevaplar Cemşit'in Çeçen Komutanlara olan bağlılığından kaynaklanmıyordu. Onların yerini bilmediği için cevap veremiyordu. Tüm bunlara rağmen, Yüzbaşı Lev umutluydu, bir gün muhakkak yerlerini öğrenecekti. Cemşit'e dikkatli olmasını, bir şey duyduğunda kendisine haber vermesini söylüyor ve her seferinde kendisine uyuşturucu veriyordu.

Ertesi Sabah Çeçen Karargâhında

Sabah olmuştu, herkes kalkıp abdestini aldı. Bugün herkes bir başka heyecanlı ve biraz da buruktu. Çünkü bazı kardeşleri operasyonma gidecek, Komutan Şamil Basayev ise görev yerine dönecekti. Belki de her iki kesimi de bir daha göremeyeceklerdi.
Yine Şamil Basayev'in imamlığında, sabah namazını kıldılar. Namazın ardından hazırlanan kahvaltılarını yaptılar. Kahvaltıdan sonra, gruplar halinde bir araya gelip kendi aralarında sohbete daldılar. Mücahidler birbirleri ile helalleşiyorlardı. Hamza'nın
heyecanı görülmeye değerdi. İlk defa kendi isteği ile bir operasyona gidecekti, hem de can-ı gönülden. Şamil Basayev'in Şehidler hakkında anlattıkları bir türlü aklından çıkmıyordu. Sanki şehid olacağı içine doğmuştu. Sevincine diyecek yoktu. Daha bir kaç gün önce ölüm karşısında tir tir titreyen sanki kendisi değildi.
Artık operasyın takımının gitme vakti gelmişti. Hep beraber, aracın olduğu yere gittiler. Araçta bulunan rus askeri elbiselerini giydiler. Hamza yüzbaşı üniforması giymişti. Kimliğini ve diğer evrakları da yanına aldı. Gerekli son kontroller yapıldı. Her şey tamamdı. Gidecek olan mücahidler, başta Şamil Basayev olmak üzere, tüm mücahidlerle kucaklaşıp helalleştiler. Hamza bir başka sarılmıştı, Şamil Basayev'e, Şamil Basayev de Hamza'nın gözlerine mubabbetle bakmış ve onu bağrına basmıştı. Takım elemanları araca bindi. Önde Muaz ve Hamza oturuyordu. Araç hareket etti ve bir süre sonra gözden kayboldu. Mücahidler karargâha döndüler, kimse konuşmuyordu. Genellikle her operasyondan önce böyle oluyor, ancak kısa bir süre tekrar hayat normale dönüyordu.
Karargâh'a geldiklerinde, Şamil Basayev, Mus'ab'a dönerek:...


ELLİALTINCI BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM

...Evet Mus'ab, bana da yol göründü. İnşaallah, operasyona giden kardeşlerimiz, görevlerini başarıyla yerine getriri ve geri dönerler, ama rus yönetimine de güvenmiyorum, her türlü kötülüğü yapabilirler.
Mus'ab:--Komutanım, aslında sizden ayrılmayı hiç birimiz istemiyoruz ama, diğer kardeşlerimizin de size ihtiyacı vardır.
Şamil Basayev:--Görev bizi bekliyor Mus'ab, önemli olan görevin yeri değil, mahiyetidir. Siz burada çok önemli görevler icra ediyorsunuz. Allah (cc) sizden razı olsun ve sizleri muvaffak eylesin.
Mus'ab:--Allah (cc) sizden de razı olsun ve sizi başımızdan eksik etmesin.
Şamil Basayev:--Biz islâm davasının hizmetkarlarıyız, bu dava insanlara bağlı bir dava değildir. İnsanlar geçici ama dava kalıcıdır. Müslümanlar için en büyük kayıp, Efendimiz'in (sav) vefatıdır. Amam O'nun vefatı ile islâm davası sona ermemiş, dava devam etmiştir. Hani Efendimiz'in (sav) vefatını kabullenemeyen Hz. Ömer: "Kim Muhammed (sav) öldü derse onun kellesini uçuracağım," demişti de, Hz. Ebubekir: "Kim Muhammed'e (sav) iman ettiyse, o vefat etmiştir, kim de Allah'a (cc) iman etmişse, bilsin ki Allah Bakî'dir." ayetini okumuştur, "Hz. Ebubekir'in bu ayeti
okuması üzerine Hz. Ömer: "sanki bu âyeti daha önce hiç duymamıştım" demiş ve gerçekleri kabullenmişti.
Bu dava Allah'ın (cc) davasıdır. Ve her dönemde birileri bu davaya sahip çıkacaktır. Allah'ın (cc) bize ihtiyacı yok, ama bizim bu davaya ihtiyacımız vardır.
Şanil Basayev'i tüm mücahidler pür dikkat dinliyorlardı. Onun sözlerinin hiç birisini kaçırmamak için adeta nefes bile almıyorlardı. Bu konuşmanın ardından, Şamil Basayev:
--Evet, ayrılık vakti geldi, şimdi vedalaşma zamanı.
Şamil Basayev, tüm mücahidlerle teker teker vedalaştı. Mücahidlerin hepsi üzgündü, içlerinde bir burukluk vardı. Sanki bir daha, bu Efsane Komutanı göremeyeceklerine dair bir his vardı. Bir çoğu ağlıyordu, gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Duygusal bir tablo sergileniyordu.Şanil Basayev de duygularına hakim olamadı. Hepsiyle helalleşip yola koyuldu. Tüm mücahidler veda yerinde bekleyerek, Şamil Basayev'in aracını, gözden kaybolana kadar izlediler. Araç gözden kaybolunca, hepsi üzgün bir şekilde karargâha döndü. Hiç birisinin ağzını bıçak açmıyordu. Sabah, Moskova'ya giden ekibin gidişi ve şimdi de Şamil Basayev'in ayrılması, hepsini derinden etkilemişti. Neden sonra, Komutan Mus'ab:
--Kardeşlerim, hepinizin içinde bulunduğunuz duyguları biliyorum. Ama görevimizi yerind getirmemiz lazım. Hem ne demişti komurtanımız: "Bu dava kişilere bağlı bir dava değil," bu nednle kaldığımız yerden görevimize devam etmeliyiz. Mir Hüseyin, sen görev yerine dön, misafirimizi kontrol et, sanırım yakında bizim buraya gönderirler, onunla ilgili bilgileri bize ilet.
Mir Hüseyin:--Başüstüne komutanım, diyerek kalktı, mücahidlerle vedalaşarak yola koyuldu.
Mus'ab:--Diğer kardeşlerimiz de görev yerlerine gitsin, nöbetçileri de değiştirelim de kardeşlerimiz dinlensinler. Herkes toparlandı ve ayağa kalkarak görev yerlerine gitti. Zaten öğle vakti de gelmek üzereydi, mücahidler abdest almaya gitti. Hayat yavaş yavaş normale dönmeye başladı.

Operasyon Takımında Son Durum

Takım yol almaya devam ediyordu, uzaktan ilk kontrol noktası göründü. Hamza:
--Komutanım, aracı kenara çekip arkadaşlarla son defa konuşsak iyi olur, kanaatindeyim.
Muaz:--Evet haklısın, son bir defa daha bazı hatırlatmalarda bulunalım. Aracı kenara çekip durdur.
Şoför:--Başüstüne komutanım, dedi ve aracı kenara çekip durdu.
Herkes araçtan inmişti.
Muaz:--Kardeşlerim, ilk kontrol noktası göründü, buradan itibaren bir rus gibi davranmak zorundayız. Hiç kimse -ben dahil-konuşmasın, tüm diyalogları, Hamza kardeşimiz yapacak. Unutmayın, komutanımız Hamza
ve bizler de rus askeriyiz.
Mücahidler:--Anlaşıldı komutanım, hiç birimizden çıt çıkmayacak, bundan emin olabilirsiniz.
Muaz:--Kardeşlerim, bundan zaten şüphem yok, amacım sadece son bir defa hatırlatmada bulunmaktı.
Herkes araca binsin.
Mücahidler araca bindiler, araç hareket etti. Aracın en sağında Hamza oturuyordu. İlk kontrol noktasına gelmişlerdi ki


ELLİYEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİSEKİZİNCİ BÖLÜM

...rus askerleri aracın yolunu kestiler. Hamza araçtan indi.
Rus Kontrol noktası sorumlusu, yanına geldi ve:
--Nereye gidiyorsunuz?
Hamza:--Ben yüzbaşı Sergei! Moskova'ya gidiyoruz. Gizli görevdeyiz.
--Komutanım, kimliğinizi görebilir miyim?
Hamza:--Elbette, diyerek kimliğini görevliye gösterdi. Görevli kimliği görünce hazrola geçti ve:
--Afedersiniz komutanım, buyrun kimliğinizi.
Hamza:--Aferin, dikkatli olun. Görevinizi böyle tam yerine getirin. Kuş uçurtmayın sakın.
--Emredersiniz komutanım, hey yol açın, diyerek, askerlere emretti. Askerler kenara çekildi ve takım yoluna devam etti.
Bu şekilde üç kontrol noktasını geçmişlerdi. Vakit akşama geliyordu. Şöyle gözden uzak bir yer bulup gecelemeleri gerekiyordu. Bu, hem rusların onlara zarar vermelerini engellemek, ve hem de şayet buralarda var ise mücahidlerin yanlışlıkla onları hedef almalarını engellemek için almaları gereken bir önlemdi. İleride bir dönemeç görünüyordu, ağaçlar çok sık ve uzundu.
Muaz:--İşte, tam aradığımız yer, hem burada su da var. Tamam, burada mola veriyoruz.
Hamza:--İsabet ettiniz komutanım, ağaçlar bizim görünmemizi engeller.
Herkes araçtan indi. Aslında çok da işyi olmuştu, sabahtan beri araçtaydılar, sadece öğle vakti sadece namaz ve yemek için kısa bir mola vermişlerdi. Öğle ile ikindi namazlarını cem etmişlerdi. Bu nedenle ikindi vakti mola vermeleri gerekmemişti. Aslında mola vermeleri sakıncalıydı da. Çok dikkatli olmak zorundaydılar. Bundan dolayı, bu mola ilaç gibi gelmişti. Zaten gece için mola vermeleri de gerekiyordu, çünkü gece yol almak, bile bile lades
demekti. Ve bu riski de göze alamazlardı.
Yemek yapmak için, işe koyuldular. Yemek dediysek, öyle ahım şahım bir yemek değildi. Akşama nohut vardı. Bu bile onlar için ziyafet anlamına geliyordu. Kuru ekmekle karınlarını doyurduklarında şükrettikleri
çok zamanlar olmuştu. Bazen kuru ekmek de bulamıyorlardı. O zaman yenebilecek ot toplayıp onlarla karınlarını doyuruyorlardı. Onlar bu durumdayken, sözüm ona müslüman zenginlerin bir çoğu avrupa ülkelerindeki beş yıldızlı otellerde günlerini gün ediyorlardı. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, sıra konuşmaya geldiğinde, mücahidleri Vehhabilikle suçluyorlardı. Evet, ot yiyerek Allah (cc) yolunda mücadele eden mücahidler, Vehhabi, Avrupalarda tatil yapan bu beyler, katıksız müslüman oluyordu. Hem de orada işledikleri büyük günahlara rağmen. Tabi, mücahidlerin hiç birisi bunları düşünmüyordu.
Çünkü, mücahidler bu beyler için değil, Allah (cc) için savaşıyorlardı. Varsın onlar avrupalarda tatil yapsınlar ne gam. Değil mi ki, her şeyin sagibi Allah'tı (cc). Bu yaptıklarının hesabını elbette bir gün vereceklerdi. İşte o gün Mücahidler, Cennette tatil yaparken, bunlar zebanilerle muhatap olacak ve yaptıkları burunlarından fitil fitil gelecekti.
Akşam yemeği hazırdı. Büyük bir iştahla yemeklerini yediler. Yemek esnasında da birbirleri ile şakalaşmaya devam ettiler. Mücahidlerin en sevdiği şeylerden biriydi bu. Moralleri sürekli en yüksek seviyedeydi. Hiç bir şey onların morallerini bozmaya güç yetiremiyordu. Öyle ya, ölüme seve seve giden bir kişinin moralini ne bozabilirdi ki?
Yemekten sonra, akşam namazı için abdestlerini aldılar. Muaz'ın imamlığında namazlarını kılacaklardı.
Hamza:--Komutanım, izin verirseniz müezzinliği ben yapmak istiyorum.
Muaz:--Gerçekten mi? Demek müezzinliği öğrendin ha?
Hamza:--Evet, dinleye dinleye öğrendim.
Muaz:--Seni tebrik ederim, Hamza kardeşim. Öyleyse kısık bir sesle ezan oku. Ezan okumayı da öğrendin mi?
Hamza:--Öğrenmez miyim!
Hamza yanık sesiyle akşam ezanı okudu. Çok güzel okumuştu ezanı, herkesi duygulandırdı Hamza'nın okuduğu ezan. İşte mücahidleri böyle şeyler etkiliyor ve onları duygulandırıyordu. Her şeyleri ahirete odaklıydı.
Ezanın ardından, Hamza kamet getirdi ve Muaz'ın komutanlığında akşam namazı ile yatsı namazını cem ederek kıldılar. Namazın ardından, dinlenmeye geçtiler. Çayrının üzerine sergilerini serip oturdular. Görevli mücahidler çay yaptılar. Doğrusu burada çayın tadı da bir başka oluyordu.
Hamza:--Komutanım, arkadaşların ellerine sağlık, bugüne kadar
böyle güzel bir çay içtiğimi hatırlamıyorum. Ben meğerse bugüne kadar cehennemde yaşıyormuşum da haberim yokmuş. Bana hidayeti nasib eden Allah'a (cc) hamdolsun.Gerçekten burada herşeyin tadı bir başka. İnşaallah, Allah (cc) bize şehadeti nasib eder de daha güzel ni,metlere kavuşuruz.
Muaz:--Şehadeti bu kadar çok mu istiyordun?
Hamza:--Evet! hem de çok.
Muaz:--Allah (cc) ihlas ile yapılan duaları geri çevirmez. İnşaallah, istediğine kavuşursun.
Hamza:--Amin!

Caharkale'de

Mir Hüseyin, Caharkale'ye dönmüştü. Hanımı, ona bir genç kızın sokaklarda dolaştığını ve etrafı kolaçan ettiğin söyledi.
Mir Hüseyin, kendi kendine bunun Meryem olabileceğini söyledi. Öyle ya, ondan başka etrafı kolaçan edebilecek kimse yoktu. Çok dikkatli olmalı ve onun her hareketini gözetlemeliydi. Dikkat çekmeden sokağa çıktı ve çaktırmadan etrafı gözetleye gözetleye sokaklarda dolaşmaya başladı. Üzerinde eski bir elbise vardı. Bu da dikkatlerin ona yönelmesine engel oluyordu. Hatta rus askerleri ondan tarafa bakmıyorlardı bile. Mir Hüseyin bir sokağın köşesini dönmüştü ki...

ELLİSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ELLİDOKUZUNCU BÖLÜM


...Sokağın karşısında, şimdiye kadar hiç görmediği bir kadın gördü. Kendi kendine, bizim casus bu olsa gerek dedi ve takibe başladı.
Meryem, her tarafa dikkatlice bakıyor, sakat ya da yaralı çocukları gördüğünde onlarla ilgileniyor, nasıl bu hale geldiklerini soruyordu. Meryem önde, Mir Hüseyin arkada, epeyce bir yol katettiler.Meryem yorulmuş olacak ki, geriye döndü. Mir Hüseyin de müsait bir yere çöktü, Meryem'den tarafa hiç bakmadı, sanki onu görmemiş gibi davrandı. Meryem onun yanından geçerken gözucuyla bir baktı ve hiç bir şey söylemeden uzaklaştı. Meryem uzaklaşınca Mir Hüseyim kalktı ve görünmeden, Meryem'i takib etti. Meryem, rus karargâhından içeri girince de gerisin geriye eve döndü. Artık hiç şüphesi kalmamıştı. Bu kadın yeni gelen casustu. İyi ama, Caharkale sokaklarında ne arıyordu. Herhalde etrafı tanımaya çalışıyor, dedi kendi kendine. Öyle ya mademki casusluk yapacak, Çeçenleri iyice tanımalıydı. Mir Hüseyin, Meryem'i gözden kaçırmamaya karar verdi, ne yapıyor, kimlerle buluşuyor, 124

çeçenlerle ne konuşuyor? hepsini öğrenmeliydi. Bu vesile ile Olcayto'nun yerine kimin görevlendirildiğini de öğrenebilirdi. Böylece bir taşla iki kuş vurması işten bile değildi. Hanımına durumu anlattı, şayet kendisi herhangibir sebeple, farkında olmazsa, Meryem'i gördüğünde kendisini haberdar etmesini istedi.
Bu arada karargahta birşeyler oluyordu. Bazı askerler biraraya gelmiş gizli gizli birşeyler konuşuyorlardı. Bunlar hep aynı askerlerdi. Başka bir onlara doğru yönelince hemen konuşmalarını değiştiriyorlar, sıradan şeylerden bahsediyorlardı. Bunlar bir plan yapıyorlardı ama ne?

Takımda Son Durum

Sabah olmuştu, Hamza abdestini aldı, kısık bir sesle ezan okumaya başladı. Herkes yavaş yavaş uyanıyordu. Kısa bir süre sonra tüm mücahidler uyanmıştı. Uyanan abdestini alıyor ve namaz için hazırlık yapıyordu. Tüm mücahidler abdest alınca, önce sünneti kıldılar, ardından da Muaz'ın imamlığında farzı kıldılar. Müezzinliği gene Hamza yaptı.
Namazın ardından kahvaltıyı hazırladılar. Kahvaltı yaptıktan sonra, güneşin iyice doğmasını beklediler.
Bu arada dinlenmiş de oldular. Kuşluk vaktinde Muaz, iki kişiye yolu kolaçan etmeleri için emir verdi. Gelen var mıydı? ona bakacaklardı. Operasyonu riske atma lüksleri yoktu. Gözcüler yolu iyice kolaçan ettikten sonra geldiler ve ortalığın sakin olduğunu, herhangi birşeyin olmadığını, yolun temiz olduğunu söylediler. Bunun üzerine herkes araca bindi ve yola koyuldular. Epeyce bir müddet gittikten sonra, uzaktan bir kontrol noktası göründü. Yavaş yavaş kontrol noktasına geldiler. Rus askerleri yine onları durdurdular. Hamza aşağıya indi ve:
--Ben yüzbaşı Sergei, işte kimlik kartım.
Görevli asker kimlik kartını alıp kontrol etti ve esas duruşa geçerek:
--Affedersiniz komutanım, ama kontolleri yapmak zorundayız.
Hamza:--Elbetteki kontrolleri yapmak zorundasınız, siz burada niye görevlendirdiler. Bu arada çok dikkatli olun, her an asiler buraya gelebilirler.
Rus askeri:--Ne! asiler mi? iyi ama buraya kadar nasıl gelebilirler ki?
Hamza:--Bunların işi hiç belli olmaz, ölümü ve öldürmeyi göze alan bir kişinin ne yapacağı hiç belli olmaz. Buraya geldiği gibi Moskova'ya da gidebilir. Bu yüzden çok dikkatli olmalısınız.
Rus askeri:--Başüstüne komutanım, keşke biz de sizinle beraber olsaydık. Asker çok korkmuştu.
Hamza:--Herkes bizimle bareber olsa, buradaki görevi kim yapacak? Şunu unutma ki biz çatışmanın olduğu yerden geliyoruz.
Bu sözlerini duymamış olayım.
Rus askeri:--Af edersiniz komutanım, birden ağzımdan kaçtı.
Hamza:--Bir daha olnasın asker, dikkaaaaaaaaaat!
Tüm askerler esas duruşa geçti, Hamza araca bindi, kontrol noktasını geçtikten sonra, mücahidler kahkaha ile gülmeye başladılar.
Muaz:--Allah iyiliğini versin Hamza, askerin yüreğine indirecektin.
Hamza:--Doğru söyledim komutanım, Moskova'ya gitmiyor muyuz?
Muaz:--Evet Hamza kardeşim, Moskova'ya gidiyoruz, ama gene de askerin ödünü kopardın.
Hamza da gülmeye başladı ve kendi kendine: Heyhat, nerden nereye? Daha bir kaç gün önce ben de o asker gibi korkaktım ama şimdi büyük bir arzu ile şehadeti istiyorum. İslâm, meğerse ne güzel bir dinmiş. Keşke diğer ruslar da bu gerçeğin farkına varsalardı!

Çeçen Karargâhında

Mus'ab, diğer mücahidlerle beraber oturmuş sohbet ediyordu. Tam o esnada, kuzey cihetinde nöbet tutan nöbetçi...




ELLİDOKUZUNCU BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ALTMIŞINCI BÖLÜM


...--Komutanım! takriben 20 kadar rus askerleri buraya doğru geliyorlar, hepsi de silahlı, ama ellerinde beyaz bayrak var.
Mus'ab:--Silahlarınızı alın ve benimle beraber gelin.
Tüm mücahidler silahlarını alarak, Komutan Mus'ab ile birlikte, kuzey yönüne gittiler. Nöbet yerine geldiklerinde, Mus'ab dürbünle gelenleri bir süre izledi.
Mus'ab:--Bu gelenler teslim olmak amacıyla geliyor, görüntüsü veriyorlar. Ama dikkatli olun. Elleriniz tetikte olsun. Her şey olabilir.
Mus'ab gelenleri kontrol etmeye devam etti. Ayrıca diğer yerleri de kontrol etti. Ama onların dışında kimseyi göremedi. Tepeye bir kaç metre kalmıştı ki;
Mus'ab, rus askerlerine hitaben:
--Durun, sakın kıpırdamayın!
Rus askerlerden biri:--Ateş etmeyin, size katılmaya geldik.
Mus'ab:--Silahlarınızı bırakın!
Rus askeri:--Tamam bırakıyoruz, diyerek diğer askerlerle birlikte silahlarını oraya bıraktılar.
Mus'ab:--Tamam, şimdi gelebilirsiniz. Mücahidlere dönerek:
--Bir kaç kişi gidip o silahları alın. Bu arada rus askerleri de tepeye çıkmışılardı. En öndeki rus askeri-ki üniformasından subay olduğu belli oluyordu-:
--Selamun aleykum!
Mus'ab:Şaşırmakla birlikte:--Vealeykum selam! Hoş geldiniz!
Rus subayı:--Hoşbulduk komutanım!
Mus'ab:--Benimle gelin, mücahidlere de dikkatli olmaları yönünde işarette bulundu.
Hep birlikte, kartargâha vardılar.
Mus'ab:--Evet, oturun bakalım. Şimdi sizden açıklama bekliyorum.
Rus subayı:--Adım Yuri, üsteğmenim. Rusların Çeçenistan'da yaptıkları katliam ve bizlere reva gördüğü davranış ile, müslümanların farklılıkları, insanlara verdiği önem neticesinde, düşündük taşındık ve müslüman olup, sizin safınızda savaşmaya karar verdik. Umarım bizi aranıza kabul edersiniz!
Mus'ab:--O halde önce Kelime-i Şehadet'i getirin de sonra konuşmamıza devam edelim. Çünkü bir saniye bile küfürde kalmanız, size zulüm olur. Söylediklerimi tekrar edin:
--EŞHEDU EN LÂ İLÂHE İLELLLAH, VE EŞHEDU ENNE MUHAMMEDEN RASULULLAH.
Rus askerleri, hep birlikte:--EŞHEDU EN LÂ İLÂHE İLELLLAH, VE EŞHEDU ENNE MUHAMMEDEN RASULULLAH. Diyerek müslüman oldular.
Mus'ab:--Şimdi hepiniz gidip birer gusül abdesti alın.
Askerler kalıp giderek, gusül abdesti almaya başladılar. Mücahidler, onlara nasıl gusül abdesti almaları gerektiğini tarif ediyordu.
Mus'ab mücahidlere hitaben:--Kardeşlerim, bu askerler, buraya müslüman olmak için gelmiş olabilirler, ama başka amaçla gelme ihtimalleri de mümkün. Bu nedenle çok dikkatli olmak zorundayız. Bu geceden itibaren, nöbetçileri iki katına çıkarın, bir grup nöbetçinin gözleri sadece bu gelenlerin üzerinde olsun. Ta ki gerçek niyetleri ortaya çıkana kadar.
Askerle gusül abdestlerini alarak mücahidlerin yanına gelmişlerdi. Yüzlerinden çok sevinçli oldukları fark ediliyordu. Mus'ab, içinden bunların müslüman olmak amacıyla gelmiş olmalrı için dua ediyordu. 22 kişiydiler. 22 kişinin müslümanolması çok güzel bir olaydı. Hem de can düşmanlarından 22 kişi.
Mus'ab:--Sizi müslüman olmaya iten sebepler neler, bu konuda biraz konuşalım isterseniz.
Yuri:--Her şeyden önce şunu belirtmeliyim ki, insaf sahibi ruslar bu işgal ve katliamlara karşıdırlar. Küçücük çocukların öldürülmesi, hepimizin ruh sağlığını bozmuş durumda. Ama komuta kademesi ve yöneticiler için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.
Ben ve bu arkadaşlarım, yapılan bu zulümler karşısında çok rahatsız olduk. Bir araya gelip ne yapa bileceğimizi tartıştık. Bu arada çeçenlerden islâm hakkında biraz bilgi edindik. Ayrıca sürekli zulüm altında olmalarına rağmen, morallerinin yüksek olması, birbirlerine yardım etmesi, hatta bu durumda bile dünyanın diğer yerlerinde zulüm gören müslümanları düşünmesi, bizi çok etkiledi. Rusyada böyle bir şey görmeniz imkansızdır. Artık daha fazla bu zulme seyirci kalamazdık. Zaten son zamanlarda yapılan katliamlar da işin tuzu biberi olmuştu. Sürekli ölüm korkusu ile yaşamak da diğer bir etkendi. Düşüne biliyor musunuz, koskoca karargâh komutanı, Olcayto'nun öldürüldüğü patlama neticesi korkudan öldü.
Diğer yandan, rus ordusundaki-kendi askerlerine yapılan-zulümler de çekilebilir bir şey değildi. Gerçi ben subaydım, bir nebze olsun daha rahattım ama askerler sürekli cenderedeler. Eski askerler, yeni askerlere yapmadıklarını bırakmıyorlar, bu yapılanlara da subaylar seyirci kalıyor. Askerlerin hemen hemen hepsinin psikolojisi bozulmuş durumda. Sık sık intihar vakaları ve birbirlerini öldürme olayları meydana gelmektedir.
Mus'ab:--İşte, bizimle diğerleri arasındaki fark. Bu bahsettiğin olayların hiç birisi bugüne kadar vaki olmadığı gibi, kimse bunları aklının ucundan bile geçirmez. Bizim burada her şey sevgiye dayalıdır. İslâm sevgi dinidir. Bu nedenledir ki hepimiz birbirimizi seviyoruz.Bizim eski mücahidlerimiz yeni mücahidlere daha çok ilgi gösteriyorlar. Çünkü böyle bir ilgiye ihtiyaçları var. Hiç bir subayımız bu güne kadar, bir erimize, bir tokat dahi vurmuş değildir. Zaten buna gerek de yok. Bizde işler emirle değil gönülülük esasına göre yapılır. Bir görev vereceğimiz zaman, gönüllü aradığımızda herkes gönüllü olur. Mücahidlere görevi veremediğmiz zaman üzülürler.
Yuri:--Komutanım, sizin burası cennetmiş. Nasıl olmuş da daha önce bunun farkına varamamışım. Bu arada, bana ve diğer arkadaşlarıma yeni isimler vermenizi rica ediyorum. Geçmişe ait ne varsa hepsinden bir an önce kurtulmak istiyoruz.
Mus'ab:--Ah! evet, bunu unutmuştum, hakkınızı helal edin. Senin adın...
ALTMIŞINCI BÖLÜMÜN SONU
 
A Çevrimdışı

ahmet meydani

Üyeliği İptal Edildi
Banned
ALTMIŞBİRİNCİ BÖLÜM

...Ali olsun. İnşaallah beğenmişsindir.
Ali:--Çok güzel bir isim, elbette beğendim.
Mus'ab:--Sana Dördüncü Halifenin adını verdimki, aynı zamanda Efendimiz'in hem amcasının oğlu, hem de damadıdır.
Ali:--Bak, şimdi bu ismi daha da çok sevdim. Mus'ab, diğer müslümanlara da uygun birer isim verdi. Hepsi de isimlerini beğendi ve hepsi çok memnun oldu.
Ali:--Komutanım, bize islâm hakkında biraz bilgi verir misiniz? Biz laf olsun diye islâm'ı seçmedik. Bu dinin, diğer dinlerde olduğu gibi bir takım emirleri olmalı. Müslüman olmanın gerekleri nelerdir? Müslüman ne yapmalı?
Mus'ab:--Allah (cc) senden razı olsun, Ali kardeşim. Elbette ki müslüman olmak insana bazı sorumluluklar getirir. Sadece kelime-i şehadet getirerek sorumluluktan kurtulmak yoktur, islâmda.
Kelime'i şehadet getirmek insana bazı sorumluluklar yükler. İsterseniz önce kelime-i şehadet ne manaya geliyor? kısaca ona bakalım.
EŞHEDU EN LÂ İLÂHE İLLELLAH,dediğiniz zaman, Allah (cc) ile anlaşma yapmış olursunuz. Kelime-i şehadet'in birinci bölümünü söylediğiniz zaman: "Ben Allah'ın (cc), tüm emirlerini yerine getireceğime, O'nun yasaklarından kaçınacağıma söz veriyorum ve bu antlaşma metninin altına imzamı atıyorum. VE EŞHEDU ENNE MUHAMMADEN RASULULLAH, dediğiniz de ise: "Hz. Muhammed (sav), neyi emretmişse onu yerine getireceğime, ve neyi de yasaklamışsa ondan da kaçınacağıma söz veriyorum ve antlaşma metninin bu bölümünün altına da imzamı atıyorum." demiş oluyorsun.
Antlaşma maddelerine riayet etmediğiniz takdirde ne olur? Antlaşma fesh edilir. Ve bu durumda yalancı şahit olursunuz, şehadetiniz kabul olunmaz. Aynı zamanda da harbi durumuna düşersiniz.
Ali:--Komutanım, "harbi" ne demek?
Mus'ab:--"Harbi" Allah (cc) ve Resulü ile savaşan kişi demektir. Peki Allah (cc) ile Resulüne karşı savaşılıyorsa bu savaşta galip olan kim olur?
Ali:--Allah (cc) ve Resulü (sav) ile savaşıp ta galip gelen olmamıştır. Şayet tersi olsaydı, S.S.C.B. yıkılmazdı.
Mus'ab:--Evet, Ali kardeşim. Allah (cc) senden razı olsun ve fehmini arttırsın. Şimdi islâm hakkında, hadislerin ışığı altında bilgi vermeye çalışalım inşaallah:

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"islâm, beş temel üzerine kurulmuştur: Allahın birliğine inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, hacca gitmek."
İbn Ömer radıyallahu anh. Müslim.

Bir bedevi gelip, Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme islâmı sordu.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, "Günde beş vakit namaz,"
buyurdu.
Adam sordu: "Bunlardan başka birşey yapmam gerekir mi?"
"Hayır, ancak nâfile olarak kılabilirsin." Sonra şöyle buyurdu: "Ramazanda oruç tutmak."
"Bunun dışında oruç var mıdır?"
"Hayır, ancak nâfile olarak tutabilirsin." Sonra ona zekâtı da anlattı.
"Bundan başka birşey vermem gerekir mi?"
"Hayır, nâfile olarak verebilirsin."
Sonra adam, arkasını dönüp giderken, "Bunları aynen yaparım, ne eksik, ne de fazla!" dedi.
Ardından, Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Sözünde durur da dediklerini yaparsa, cennete girer."
Enes radıyallahu anh. Buhârî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Müslim, elinden ve dilinden müslümanların esenlikte olduğu kişidir. Mümin ise, insanlara, kanları ve malları hususunda güven veren kişidir."
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Tirmizî.

Bir adam sordu:
"Hangi islâm daha hayırlıdır?"
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cevap verdi:
"Yemek yedirirsin, tanıdığına da tanımadığına da selâm verirsin..."
İbn Amr radıyallahu. Buhârî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme dedim ki:
"Bu işte seninle beraber kimler var?"
"Bir hür kişi, bir de köle..."
"islâm nedir?"
"Hoş söz söylemek ve yemek yedirmek."
"iman nedir?"
"Sabır ve hoşgörü...
"Hangi islâm en üstündür?"
"Müslümanların, elinden ve dilinden esenlikte olduğu kişininki..."
"Hangi îman üstündür?"
"Güzel ahlâk."
"Hangi namaz üstündür?"
"Ayakta durma süresi uzun olan namaz."
"Hangi hicret üstündür?"
"Rabbinin hoşlanmadıklarından uzak durman."
Amr radıyallahu anh. Taberânî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme, güçlükte, kolaylıkta, neşeli ve kederli hâllerde, onu dinleyip itaat edeceğime dâir biat
edip, söz verdim. Yine, bize karşı yaptığı tercihlerde, ehline karşı herhangi bir işte tartışmayacağımıza, nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize, Allah uğrunda kınayıcının kınamasından korkmayacağımıza dâir biat edip, söz verdik.
Ubâde radıyallahu anh. Buhârî.

Ensardan bir grup kadınla, Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme, islâm üzerinde biat etmek üzere geldik ve şöyle dedik:
"Allaha hiçbir şeyi ortak koşmamaya, hırsızlık yapmamaya, zina etmemeye, çocuklarımızı öldürmemeye, iftira atmamaya, hayırlı işlerde sana baş kaldırmamaya söz verip, biat ettik."
Bunun üzerine Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Tâkat oranında, gücünüz yettikçe..."
"Allah ve Resûlü, bize kendimizden daha merhametlidir. Ey Allahın Resûlü, gel de sana biat edelim!" deyince, şöyle buyurdu:
"Ben kadınlarla tokalaşmam, yüz kadına olan sözüm, tek kadına gibidir."
Umeyme radıyallahu anha. Tirmizî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"işin başı islâm, direği namaz, zirvesi cihaddır."
Muaz radıyallahu anh. Tirmizî.

Vedâ haccında Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile bulundum. Allahı andı, hamdetti, öğüt verdi, sonra şöyle dedi:
"Bu kutsal gün hangi gündür?"
"En büyük hac günüdür!" dediler.
Bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Sizin kanlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız, size, tıpkı bu gününüz gibi haramdır. Bu beldeniz gibi, bu ayınız gibi haramdır! Dikkat edin! Cinâyet işleyen kendi aleyhine cinâyet işlemiş olur.
Dikkat edin! Müslüman müslümanın kardeşidir. Müslüman kardeşinin hiçbir şeyi, kendisi helâl etmedikçe, diğer müslümana helâl olmaz.
Dikkat edin! islâm öncesindeki tüm faizler kaldırılmıştır. Verdiğiniz ana paralarınız sizindir. Haksızlık yapmayın, haksızlığa da uğramayın!
Dikkat edin! islâmdan önce işlenen her türlü kan davası kaldırılmıştır...
Dikkat edin! Kadınlara iyi davranın! Onlar, sizin yanınızda birer emanettirler...
Dikkat edin! Sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.
Sizin, kadınlarınızın üzerinde bulunan hakkınız, yataklarınızı çiğnetmemeleri ve evinize girmesinden hoşlanmadığınız kimselere
izin vermemeleridir.
Onların sizin üzerinizdeki hakları, giyimlerinde ve yemeklerinde onlara son derece iyi davranmanızdır...
Dikkat edin! Burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin, umulur ki, kendilerine bildirilenler daha kavrayıcı olurlar."
Amr radıyallahu anh. Buhârî.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Allah, rızıklarınızı bölüştürdüğü gibi, aranızda ahlâklarınızı da bölüştürmüştür. Allah, dünyayı sevdiğine de, sevmediğine de verir. Ama dini ancak sevdiklerine verir. Kime dini vermişse, onu kesinkes sevmiştir.
Nefsim elinde olana yemin ederim ki, kalbi ve dili müslüman olmadıkça, bir kul müslüman olamaz. Komşusu kötülüklerinden emin olmadıkça, kişi tam mümin olamaz!"
"Ey Allahın Resûlü, kişinin kötülükleri nedir?"
Şöyle buyurdu: "Eziyet ve zulüm etmesidir. Haramdan kazandığı parayı nafaka verse, asla bereketi olmaz. Ondan sadaka olarak verirse, kesinlikle kabul olunmaz. Geride bırakırsa, onu ateşe daha da yaklaştırır. Çünkü Allah, kötüyü kötü ile silmez, kötüyü iyilik ile siler. Çünkü, pis olan pisi silmez."
İbn Mesûd radıyallahu anh. Ahmed.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"islâm garîb başladı, başlangıçtaki gibi tekrar garîb olacaktır. Garîblere ne mutlu!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Müslim

Mus'ab:--İslâm'ın tamamı hakkında bilgi vermeye ne bizim bilgimiz yeter ve ne de zaman. Öğrendiklerimizle amel edersek bize yeter.
Yeni müslümanlar pür dikkat, anlatılanları dinliyorlardı. Hepsi de hayran kalmıştı. Ve hepsi halinden memnundu. İyi ki müslüman olmuşlardı.

Mus'ab, görevlilere döndü ve...


ALTMIŞBİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt