Bir çağrıdır. Kulun yetmediği yetiremediği anda Rabbü'l Alemini imdada çağrısıdır. “Ya Rabb gücüm tükendi, mecalim kesildi, bana gösterdiğin yolda yürüme azmi ver, güçlüklere göğüs germemi sağla” deyişidir dua. O yol ki sonunda, gidilmeye azmedilen, Yüceler yücesinin övgüyle bahsettiği asıl durak, varılacak yerlerin en hayırlısı cennet vardır. Ama yol çetindir, sarptır. Bir sürü ağırlıklarla donatılmış insan; zorlanır yürürken yolu. Zaman zaman ağırlıklarından vazgeçmesi gerekir. İsteklerinden, tutkularından... İşte neyi terk edeceğini, ne yapacağını bilemediği anlarda Rabbü'l Alemine yönelişidir dua.
Duanın özünde hep hidayeti dileme, geçmişte yapılan hataların affı vardır. Duanın edebinde dünyevi varlık hesabı asla yoktur. Dua kişinin kendi acizliğini dile getirişidir. Aynı zamanda istekte bulunduğu varlığı yüceltmesidir. Dua eden kul bilir ki, isteği kabule layık ise kabul edilir. Ben istedim, hem de çok istedim ama vermedi deme hakkı yoktur dua edenin. Bilir ki istekte bulunduğu varlık onun emir eri değildir, her isteğine cevap vermez. Verse de isteyenin hayrı ne ise öyle gerçekleşir istek. Kul acizdir, zaman zaman şerri hayır görerek isteyebilir çünkü.
Dua kul ile Rabbi arasında gerçekleşen bir olaydır. Arada hiçbir varlık barınamaz. Olduğu an adı şirk olur, dua dua olmaktan çıkar. Kul bilir ki O her an hazır ve nazırdır. Ve bilir ki en olmaz isteklerini bile duyar Rabbi. Hatta dillendiremediği kalbinin derinliklerinde sakladığı duygu ve düşüncelerini de. İstemesini bilmek asıl olan.
“Yol boyunca yolda kalmama isteği, varılacak yere ulaşma isteği” olması gereken asıl istek.
Duanın zamanı da yoktur. Dedik ya her an hazır ve nazırdır. Her daim görüp gözeten bir varlık olan yüceler yücesi Rabbimizin kulunun isteğini duymama gibi acziyeti olabilir mi? Ya da kabul etmek için eşref saati? Böyle bir tanımlamada bulunmaktan Allaha sığınırım. Rabbimin beni duyması için mukaddes gün ve geceler takip etmem gerekmez. Bana şahdamarımdan daha yakın olan O’dur. Belki topluca kullar olarak hep bir ağızdan yönelmenin belirlenen vakti olabilir. Böylesi anlardır Şehr-i Ramazanlar, Leyle-i Kadirler... Affedilmeyi bekleme zamanı değilde, bir olma, birlik olma zamanı. Beraberce elele tutuşma, küfre karşı dik duruşumuzu gösterme zamanı belki. Yoksa affolunmayı arzu eden bir kulun beklemeye bir saniyesi bile olamaz. Ne gecesi ne ayı ne de saati. Açıp elini bir an önce bağışlanmayı dilemeli, yolu üzerinde ki engellerin kaldırılması için dua etmeli, ağırlıklarını bırakabilme gücü talep etmelidir. Sadece Rabbinden, yalnızca O’ndan istemelidir.
Dualarımız olmasa biz ne işe yarardık...
KUR’AN’DA DUA
2/127 İbrahim ve İsmail Mâbed'in temellerini yükseltirken yalvardılar: ‘Ey Rabbimiz! Bunu kabul et; Sensin her şeyi bilen her şeyi duyan!’
2/128 ‘Ey Rabbimiz bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan Sana teslim olacak bir topluluk çıkar bize ibadet yollarını göster ve tevbemizi kabul et: şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri kabul eden rahmet dağıtan!’
2/129 ‘Ey Rabbimiz! Soyumuz içinden onlara Senin mesajlarını iletecek vahyi ve hikmeti öğretecek ve onları arındırıp tertemiz kılacak bir elçi çıkar: Çünkü yalnız Sensin kudret ve hikmet sahibi!’
2/200 İbadetlerinizi bitirdiğinizde atalarınızı hatırladığınız gibi hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı hatırla[maya devam ed]in! Çünkü öyle insanlar var ki (sadece) ‘Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver.’ diye dua ederler -böyleleri ahiretin nimetlerinden nasib almayacaklardır.
2/201 Ama içlerinde öyleleri de var ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!’ diye dua ederler:
2/250 Onlar Câlût ve kuvvetleriyle karşı karşıya geldiklerinde ‘Ey Rabbimiz! Bize zorluklara tahammül gücü bağışla adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkar eden bu topluma karşı bize yardım et!’ diye dua ettiler.
2/285 ELÇİ ve o'nunla birlikte olan müminler Rabbi tarafından o'na indirilene inanırlar: Hepsi Allah'a meleklerine vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve: ‘İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!’ derler.
2/286 ‘Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez: kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir her kötülük de kendi aleyhine.’ ‘Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama!’ ‘Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma!’ ‘Ve günahlarımızı affet bizi bağışla ve rahmetini yağdır üstümüze! Sen Yüce Mevlâmızsın hakikati inkar eden topluma karşı bize yardım et!’
3/7 İlahî kelâmın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahî kelâmı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar sırf kafaları karıştır[acak şeyler bul]mak için ve ona [keyfî] anlamlar yüklemek amacıyla ilahî kelâmın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: ‘Biz ona inanırız: [ilahî kelâmın] tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.’
3/8 ‘Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten (bir daha) saptırma ve bize rahmetini bağışla: Sensin (hakikî) Lütuf Sahibi.’
3/9 ‘Ey Rabbimiz! [Geleceğine] hiç şüphe olmayan o Gün'ü görüp yaşamaları için mutlaka insanlığı bir araya toplayacaksın: Allah vaadini yerine getirmekten asla kaçınmaz.’
3/16 ‘Ey Rabbimiz! [Sana] inanıyoruz bizi affet günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından emin kıl’ diyenlerin:
3/53 Ey Rabbimiz! Bize yücelerden indirdiğine inanıyor ve bu Elçi'ye tâbi oluyoruz; o halde bizi [hakikate] şahitlik yapanlarla bir tut!’
3/147 Onların tek söyledikleri şuydu: ‘Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et!’
3/191 Onlar ki ayakta dururken otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar [ve] göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler: ‘Ey Rabbimiz! Sen bunları[n hiç birini] anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!’
3/192 ‘Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen kuşkusuz onu [bu dünyada] alçaltmış olursun: Ve bu zalimler hiçbir yardımcı da bulamazlar.’
3/193 ‘Ey Rabbimiz! [Bizi] imana çağıran bir ses duyduk; 'Rabbinize iman edin!' Ve böylece imana geldik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!’
3/194 ‘Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz sen sözünden asla caymazsın!’
4/75 Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve ‘Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar[ıp özgürlüğe kavuştur] ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!’ diye yalvaran çaresiz erkekler kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz?
5/83 Onlar Bu Elçi'ye indirileni anlamaya başladıkları zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün çünkü ondaki hakikatin bir kısmını tanırlar; [ve] ‘Ey Rabbimiz’ derler ‘Biz inanıyoruz: öyleyse bizi hakikate şahitlik yapanlar ile bir tut.
5/84 Ve Rabbimizin bizi dürüst ve erdemliler arasına katmasını o kadar şiddetle arzuladığımız halde nasıl Allah'a ve bize indirilen hakikate inanmakta zaaf gösterebilirdik?’
5/114 İsa Meryem'in oğlu ‘Ey Allah'ım ey Rabbimiz!’ dedi ‘Gökten bize bir sofra gönder: o bizim için -ilkimizden sonuncumuza kadar- sürekli tekrarlanan bir ziyafet ve senden bir işaret olacaktır. Ve bize rızkımızı ver zira Sen rızık verenlerin en iyisisin!’
6/23 Bunun üzerine çaresiz bir şaşkınlık içinde ancak ‘Rabbimiz Allah'a yemin ederiz ki O'ndan başka bir şeye ilahlık izafe et[mek iste]medik!’ diye(bile)ceklerdir.
7/23 O ikisi: ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen hiç şüphesiz kaybedenlerden olacağız!’ dediler.
7/125 [Berikiler:] ‘(Bundan ne çıkar) biz de Rabbimize döneriz!’ dediler .
7/126 ‘Çünkü yalnızca bize ulaşır ulaşmaz Rabbimizin ayetlerine inandık diye bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz dar zamanda bize sabır ihsan et ve yürekten sana bağlanan kimseler olarak canımızı al!’
10/85 Bunun üzerine onlar da: ‘Biz güvenimizi Allah'a bağlamışız! Ey Rabbimiz bizi zalim bir topluluğun elinde rüsvay etme!’ dediler.
10/88 Ve Musa: ‘Ey Rabbim!’ dedi ‘gerçek şu ki Sen Firavun ve onun seçkinler çevresine dünya hayatında görkem ve zenginlik verdin; öyle ki bunun sonucu olarak onlar da ey Rabbim [başkalarını] Senin yolundan çeviriyorlar! Ey Rabbimiz öyleyse artık onların zenginliklerini silip yok et (ve böylece) kalplerini katılaştır; çünkü çetin azabı görmedikçe inanmayacaklar!’
14/37 ‘Ey Rabbimiz! Soyumdan bazılarını ekilebilir toprağı olmayan bir vadiye Senin kutsal evinin yakınına yerleştirdim ki ey Rabbimiz salâtı devamlılık ve duyarlılık içinde yerine getirsinler; öyleyse insanların kalplerini onlara doğru meylettir; ve onlara verimli bereketli rızıklar bahşet ki şükretsinler.
14/38 ‘Ey Rabbimiz! Şüphesiz gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilen Sensin: Çünkü yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.’
14/40 [O halde] Ey Rabbim beni ve soyumdan gelen insanları salâtta devamlı ve duyarlı kıl! ‘Ve ey Rabbimiz bu duamı kabul buyur:
14/41 Rabbimiz! Hesabın görüleceği Gün beni anamı-babamı ve bütün müminleri bağışla!’
18/10 Hani o gençler mağaraya sığındıkları zaman ‘Ey Rabbimiz!’ demişlerdi ‘Bize katından bir rahmet bahşet; ve içinde bulunduğumuz [haricî] şartlar ne olursa olsun bizi doğruluk bilinciyle donat!’
18/11 Biz de bunun üzerine mağarada onların kulaklarını yıllarca [dış dünyaya] kapalı tuttuk
19/52 Hani o'na Sina Dağı'nın sağ yamacından seslenmiş ve o'nu gizemsel bir konuşma için [kendimize] yaklaştırmıştık;
20/45 [Musa ile Harun:] ‘Ey Rabbimiz!’ dediler ‘onun bize düşmanca davranmasından yahut azgınlık[ta devam] etmesinden korkarız’.
21/112 De ki: ‘Ey Rabbim! (Aramızda) hakça hüküm ver!’ Yine [de ki:] ‘Rabbimiz Rahmân sizin [O'na ilişkin] tüm tanımlama gayretlerinize karşı yardımına başvurulabilecek yegane [Hakim]dir!’
23/109 ‘Bakın kullarımın arasında 'Ey Rabbimiz! Biz [Sana] inandık; öyleyse bizim günahlarımızı bağışla ve bize acı çünkü gerçek acıyan(ımız) esirgeyen(imiz) Sensin!' diyenler de vardı;
25/65 Ve onlar ki ‘Ey Rabbimiz!’ derler ‘Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap gerçekten pek korkunç pek yaralayıcı olacaktır;
25/74 Ve onlar ki ‘Ey Rabbimiz!’ diye niyaz ederler ‘Bize göz nûru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!’
40/7 [ALLAH'IN] kudret tahtını[n bilgisini içlerinde] taşıyanlar ve ona yakın olanlar Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler O'na iman ederler ve [öteki] müminler için bağışlanma dilerler: ‘Rabbimiz! Sen her şeyi ilmin ve rahmetinle kuşatırsın: tevbe edip yoluna uyanları bağışla ve yakıcı ateşin azabından onları koru!’
40/8 ‘Rabbimiz! Onları ve atalarından eşlerinden ve çocuklarından dürüst ve erdemli olanları vaad ettiğin sonsuz esenlik bahçelerine koy -şüphesiz kudret ve hikmet Sahibi olan yalnız Sensin-
-alıntıdır-
Duanın özünde hep hidayeti dileme, geçmişte yapılan hataların affı vardır. Duanın edebinde dünyevi varlık hesabı asla yoktur. Dua kişinin kendi acizliğini dile getirişidir. Aynı zamanda istekte bulunduğu varlığı yüceltmesidir. Dua eden kul bilir ki, isteği kabule layık ise kabul edilir. Ben istedim, hem de çok istedim ama vermedi deme hakkı yoktur dua edenin. Bilir ki istekte bulunduğu varlık onun emir eri değildir, her isteğine cevap vermez. Verse de isteyenin hayrı ne ise öyle gerçekleşir istek. Kul acizdir, zaman zaman şerri hayır görerek isteyebilir çünkü.
Dua kul ile Rabbi arasında gerçekleşen bir olaydır. Arada hiçbir varlık barınamaz. Olduğu an adı şirk olur, dua dua olmaktan çıkar. Kul bilir ki O her an hazır ve nazırdır. Ve bilir ki en olmaz isteklerini bile duyar Rabbi. Hatta dillendiremediği kalbinin derinliklerinde sakladığı duygu ve düşüncelerini de. İstemesini bilmek asıl olan.
“Yol boyunca yolda kalmama isteği, varılacak yere ulaşma isteği” olması gereken asıl istek.
Duanın zamanı da yoktur. Dedik ya her an hazır ve nazırdır. Her daim görüp gözeten bir varlık olan yüceler yücesi Rabbimizin kulunun isteğini duymama gibi acziyeti olabilir mi? Ya da kabul etmek için eşref saati? Böyle bir tanımlamada bulunmaktan Allaha sığınırım. Rabbimin beni duyması için mukaddes gün ve geceler takip etmem gerekmez. Bana şahdamarımdan daha yakın olan O’dur. Belki topluca kullar olarak hep bir ağızdan yönelmenin belirlenen vakti olabilir. Böylesi anlardır Şehr-i Ramazanlar, Leyle-i Kadirler... Affedilmeyi bekleme zamanı değilde, bir olma, birlik olma zamanı. Beraberce elele tutuşma, küfre karşı dik duruşumuzu gösterme zamanı belki. Yoksa affolunmayı arzu eden bir kulun beklemeye bir saniyesi bile olamaz. Ne gecesi ne ayı ne de saati. Açıp elini bir an önce bağışlanmayı dilemeli, yolu üzerinde ki engellerin kaldırılması için dua etmeli, ağırlıklarını bırakabilme gücü talep etmelidir. Sadece Rabbinden, yalnızca O’ndan istemelidir.
Dualarımız olmasa biz ne işe yarardık...
KUR’AN’DA DUA
2/127 İbrahim ve İsmail Mâbed'in temellerini yükseltirken yalvardılar: ‘Ey Rabbimiz! Bunu kabul et; Sensin her şeyi bilen her şeyi duyan!’
2/128 ‘Ey Rabbimiz bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan Sana teslim olacak bir topluluk çıkar bize ibadet yollarını göster ve tevbemizi kabul et: şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri kabul eden rahmet dağıtan!’
2/129 ‘Ey Rabbimiz! Soyumuz içinden onlara Senin mesajlarını iletecek vahyi ve hikmeti öğretecek ve onları arındırıp tertemiz kılacak bir elçi çıkar: Çünkü yalnız Sensin kudret ve hikmet sahibi!’
2/200 İbadetlerinizi bitirdiğinizde atalarınızı hatırladığınız gibi hatta daha güçlü bir hatırlayışla Allah'ı hatırla[maya devam ed]in! Çünkü öyle insanlar var ki (sadece) ‘Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver.’ diye dua ederler -böyleleri ahiretin nimetlerinden nasib almayacaklardır.
2/201 Ama içlerinde öyleleri de var ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada da iyilik ver ahirette de ve bizi ateşin azabından koru!’ diye dua ederler:
2/250 Onlar Câlût ve kuvvetleriyle karşı karşıya geldiklerinde ‘Ey Rabbimiz! Bize zorluklara tahammül gücü bağışla adımlarımızı sağlam kıl ve hakikati inkar eden bu topluma karşı bize yardım et!’ diye dua ettiler.
2/285 ELÇİ ve o'nunla birlikte olan müminler Rabbi tarafından o'na indirilene inanırlar: Hepsi Allah'a meleklerine vahiylerine ve elçilerine inanırlar; O'nun elçilerinden hiç biri arasında ayrım yapmazlar ve: ‘İşittik ve itaat ettik. Bize mağfiret et ey Rabbimiz zira bütün yolculukların varış yeri Sensin!’ derler.
2/286 ‘Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez: kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir her kötülük de kendi aleyhine.’ ‘Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama!’ ‘Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma!’ ‘Ve günahlarımızı affet bizi bağışla ve rahmetini yağdır üstümüze! Sen Yüce Mevlâmızsın hakikati inkar eden topluma karşı bize yardım et!’
3/7 İlahî kelâmın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahî kelâmı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar sırf kafaları karıştır[acak şeyler bul]mak için ve ona [keyfî] anlamlar yüklemek amacıyla ilahî kelâmın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: ‘Biz ona inanırız: [ilahî kelâmın] tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan ders almasa da.’
3/8 ‘Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi hakikatten (bir daha) saptırma ve bize rahmetini bağışla: Sensin (hakikî) Lütuf Sahibi.’
3/9 ‘Ey Rabbimiz! [Geleceğine] hiç şüphe olmayan o Gün'ü görüp yaşamaları için mutlaka insanlığı bir araya toplayacaksın: Allah vaadini yerine getirmekten asla kaçınmaz.’
3/16 ‘Ey Rabbimiz! [Sana] inanıyoruz bizi affet günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından emin kıl’ diyenlerin:
3/53 Ey Rabbimiz! Bize yücelerden indirdiğine inanıyor ve bu Elçi'ye tâbi oluyoruz; o halde bizi [hakikate] şahitlik yapanlarla bir tut!’
3/147 Onların tek söyledikleri şuydu: ‘Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla! Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar edenlere karşı bize yardım et!’
3/191 Onlar ki ayakta dururken otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar [ve] göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler: ‘Ey Rabbimiz! Sen bunları[n hiç birini] anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!’
3/192 ‘Ey Rabbimiz! Kimi ateşe mahkum edersen kuşkusuz onu [bu dünyada] alçaltmış olursun: Ve bu zalimler hiçbir yardımcı da bulamazlar.’
3/193 ‘Ey Rabbimiz! [Bizi] imana çağıran bir ses duyduk; 'Rabbinize iman edin!' Ve böylece imana geldik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızdan ötürü bizi affet ve kötülüklerimizi sil; ve gerçek erdem sahipleri olarak canımızı al!’
3/194 ‘Ey Rabbimiz! Elçilerin vasıtasıyla vaad ettiğin şeyi bize bahşet ve Kıyamet Günü bizi mahcup etme! Şüphesiz sen sözünden asla caymazsın!’
4/75 Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve ‘Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar[ıp özgürlüğe kavuştur] ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!’ diye yalvaran çaresiz erkekler kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz?
5/83 Onlar Bu Elçi'ye indirileni anlamaya başladıkları zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün çünkü ondaki hakikatin bir kısmını tanırlar; [ve] ‘Ey Rabbimiz’ derler ‘Biz inanıyoruz: öyleyse bizi hakikate şahitlik yapanlar ile bir tut.
5/84 Ve Rabbimizin bizi dürüst ve erdemliler arasına katmasını o kadar şiddetle arzuladığımız halde nasıl Allah'a ve bize indirilen hakikate inanmakta zaaf gösterebilirdik?’
5/114 İsa Meryem'in oğlu ‘Ey Allah'ım ey Rabbimiz!’ dedi ‘Gökten bize bir sofra gönder: o bizim için -ilkimizden sonuncumuza kadar- sürekli tekrarlanan bir ziyafet ve senden bir işaret olacaktır. Ve bize rızkımızı ver zira Sen rızık verenlerin en iyisisin!’
6/23 Bunun üzerine çaresiz bir şaşkınlık içinde ancak ‘Rabbimiz Allah'a yemin ederiz ki O'ndan başka bir şeye ilahlık izafe et[mek iste]medik!’ diye(bile)ceklerdir.
7/23 O ikisi: ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen hiç şüphesiz kaybedenlerden olacağız!’ dediler.
7/125 [Berikiler:] ‘(Bundan ne çıkar) biz de Rabbimize döneriz!’ dediler .
7/126 ‘Çünkü yalnızca bize ulaşır ulaşmaz Rabbimizin ayetlerine inandık diye bize hınç duyuyorsun. Ey Rabbimiz dar zamanda bize sabır ihsan et ve yürekten sana bağlanan kimseler olarak canımızı al!’
10/85 Bunun üzerine onlar da: ‘Biz güvenimizi Allah'a bağlamışız! Ey Rabbimiz bizi zalim bir topluluğun elinde rüsvay etme!’ dediler.
10/88 Ve Musa: ‘Ey Rabbim!’ dedi ‘gerçek şu ki Sen Firavun ve onun seçkinler çevresine dünya hayatında görkem ve zenginlik verdin; öyle ki bunun sonucu olarak onlar da ey Rabbim [başkalarını] Senin yolundan çeviriyorlar! Ey Rabbimiz öyleyse artık onların zenginliklerini silip yok et (ve böylece) kalplerini katılaştır; çünkü çetin azabı görmedikçe inanmayacaklar!’
14/37 ‘Ey Rabbimiz! Soyumdan bazılarını ekilebilir toprağı olmayan bir vadiye Senin kutsal evinin yakınına yerleştirdim ki ey Rabbimiz salâtı devamlılık ve duyarlılık içinde yerine getirsinler; öyleyse insanların kalplerini onlara doğru meylettir; ve onlara verimli bereketli rızıklar bahşet ki şükretsinler.
14/38 ‘Ey Rabbimiz! Şüphesiz gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilen Sensin: Çünkü yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz.’
14/40 [O halde] Ey Rabbim beni ve soyumdan gelen insanları salâtta devamlı ve duyarlı kıl! ‘Ve ey Rabbimiz bu duamı kabul buyur:
14/41 Rabbimiz! Hesabın görüleceği Gün beni anamı-babamı ve bütün müminleri bağışla!’
18/10 Hani o gençler mağaraya sığındıkları zaman ‘Ey Rabbimiz!’ demişlerdi ‘Bize katından bir rahmet bahşet; ve içinde bulunduğumuz [haricî] şartlar ne olursa olsun bizi doğruluk bilinciyle donat!’
18/11 Biz de bunun üzerine mağarada onların kulaklarını yıllarca [dış dünyaya] kapalı tuttuk
19/52 Hani o'na Sina Dağı'nın sağ yamacından seslenmiş ve o'nu gizemsel bir konuşma için [kendimize] yaklaştırmıştık;
20/45 [Musa ile Harun:] ‘Ey Rabbimiz!’ dediler ‘onun bize düşmanca davranmasından yahut azgınlık[ta devam] etmesinden korkarız’.
21/112 De ki: ‘Ey Rabbim! (Aramızda) hakça hüküm ver!’ Yine [de ki:] ‘Rabbimiz Rahmân sizin [O'na ilişkin] tüm tanımlama gayretlerinize karşı yardımına başvurulabilecek yegane [Hakim]dir!’
23/109 ‘Bakın kullarımın arasında 'Ey Rabbimiz! Biz [Sana] inandık; öyleyse bizim günahlarımızı bağışla ve bize acı çünkü gerçek acıyan(ımız) esirgeyen(imiz) Sensin!' diyenler de vardı;
25/65 Ve onlar ki ‘Ey Rabbimiz!’ derler ‘Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap gerçekten pek korkunç pek yaralayıcı olacaktır;
25/74 Ve onlar ki ‘Ey Rabbimiz!’ diye niyaz ederler ‘Bize göz nûru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!’
40/7 [ALLAH'IN] kudret tahtını[n bilgisini içlerinde] taşıyanlar ve ona yakın olanlar Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler O'na iman ederler ve [öteki] müminler için bağışlanma dilerler: ‘Rabbimiz! Sen her şeyi ilmin ve rahmetinle kuşatırsın: tevbe edip yoluna uyanları bağışla ve yakıcı ateşin azabından onları koru!’
40/8 ‘Rabbimiz! Onları ve atalarından eşlerinden ve çocuklarından dürüst ve erdemli olanları vaad ettiğin sonsuz esenlik bahçelerine koy -şüphesiz kudret ve hikmet Sahibi olan yalnız Sensin-
-alıntıdır-