Hanefi Ekolünde Namaz( Hadislerle namaz kılma şekli)
İbn-Mevlüt el-Hanefi,el-Eyyubi
”Bir delil aranırsa gündüzün varlığına, Hiçbir şey makul gelmez artık akıllara.” (Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, VI/403)
Ebu Hanifenin ilmi için söylenen bu söz herşeyi güzel bir şekilde ifade etsede,gündüzün varlığına delil isteyen arızalı görüşler günümüze kadar gelmiştir.Hanefi mezhebinin namaz ve diğer konularda aldığı hadisler İlahüssünen tarzı kitaplarda mevcut olmasına rağmen,ilmihallerimizde bu bilgilerin ‘herkes anlasın’ diye kolaylaştırıp ,çıkan hükümleri mezhep müçtehidinin (Mezhep imamları aynı zamanda hadisdede imamdırlar ) uygun gördüğü şekliyle ,kısa ve veciz bir şekilde zikretmelerine rağmen,son zamanlarda çıkan ,hanefi mezhebinin hadislere dayanmadığı iddiaları (İlmihallerimizde bulunmadığını bahane ederek) gün geçtikçe rağbet görüyor olması,kimi kitaplarda bu tür yayınlar yapılmasının ne kadar yersiz olduğunu ,ilgili hadisleri kaynaklarıyla vererek göstermeye çalışıcaz .Öncelikle önemine binaen söylememiz gereken bir husus varki İmam Şa’rânî ‘nin dediği gibi ”Bizim bütün mezheb imamları hakkındaki itikadımız şöyledir ki, hiçbiri, delil ve burhanda iyice nazar etmeden bir söz söylemez, bir ictihadda bulunmaz”. Hanefi mezhebinin delilleri, Fıkıh külliyatlarında var olan bu rivayetlerin tenkidi, uzmanlarınca yapılmış olduğundan bunu ehline havele ediyor, yalnız namazın kılınış şekli ile alakalı olanlarını tercüme eserlerden alarak kısa bir şekilde bu ufak yazıda toplamayı uygun bulduk. Kes, kopyala,yapıştır becerisi ile kolayca hazırlanan bu yazı ,ilgilinenler için bir okadar da kolaylık sağlıyacağına inanıyorum. İmamı Azam ”ın Kendi mezhebi dışındaki muhaddisler tarafından bile onun hadisteki başarısından, rivayetlerde ki zabtından, sağlam bilgisinden, hıfzından ve takvasından övgüyle bahsetmelerini, Hadis konusunda ne kadar hassas ve ehil olduğunu , Abdulfettah Ebû Gudde ‘nin Rağbet yayınları tarafından terceme edilen ‘İmamı A’zam Ebû Hanîfe’nin Hadis İlmindeki Yeri’adlı kitabı,Doç. Dr. İ. Hakkı Ünal’ın Diyanet vakfı yayınları tarafından basılan ‘Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu ‘ adlı doktorası , Dr.Ebubekir Sifil’in bu konudaki makalesi gibi ,takdire şayan çalışmalarda bulabilirsiniz ,ilgililere duyurulur! ,Yazımızı hazırlarken Hanefi mezhebi dışındaki kşiler ve eserlerden de kısa alıntılar yapmanın yerinde olacağını düşündük.
Beni nasıl namaz kılar gördünüzse öylece namaz kılın ve ibâdetlerinizin usûlünü benden Öğrenin (Buharı/ezam 18. edeb: 27, ahâd 1. Dâremî/salât; 42. Ahmed; 5/53,)
«Peygamber (s.a.s) Efendimiz iftitah tekbirini alırken ellerini kaldırırdı» [Buhârî, Ezan, 10/74, 736; Müslim, Salât, 4/9, no: 22.Bknz.Tirmizî, mevâkît 63; Nesâî, iftitah 6; Dârimî, salât 32; Ahmed b. Hanbel, II, 375, 434, 500; VI, 52.]
Birde Abdullah b. Mes’ud ile [ Ebû Dâvûd, Salât, 2/119, no: 748.Tirmizî ,Hasen- Salat.b.191 no 257.-İbni Hazm Sahih demiştir.Bezlu'l-mechûd, IV, 471.Nesâî, İftitah: 1;]
Bera’ b. Azib’in [Ebû Dâvûd, Salâtt 2/119, no: 749.], Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in yalnız iftitah tekbiresini alırken ellerini kaldırdığına ve bundan başka hiçbir yerde kaldırmadığına dair hadisleridir.
Bu mevzuda Hanefîlerin en büyük delillerinden biri de namaz içerisinde elleri kolları hareket ettirmekten kaçınmanın farziyyetine delâlet eden;”Acaba neden sizleri ellerinizi hırçın atların kuyrukları gibi kaldırmış görüyorum, namazda sakin olun” [bk. Müslim, salal 119; Nesâi, sehv 5, Ahmed b. Hanbel, V, 93, 101, 107.] mealindeki hadis-i şeriftir.
İftitah tekbirinde ellerin kulak hizasına kadar kaldırılması(Müslim, salât 26.Nesâî, iftitah 5.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/134.)
Bu hadislerde üzerinde durulması gereken iki husus vardır, elleri omuz hizasına kadar kaldırma İle rukûya gidiş-gelişlerde el kaldırma meselesidir.Tekbir alırken ellerin omuz hizasına kadar kaldırıldığı da bildirilmiştir. Aslında bu konuda çeşitli uygulamalar vardır (Müslim, Salât: 26, Ebû Dâvûd, Salât: ııs, Nessi, iftitâh: s, Nasbu’r-Râye i. 3io-3ii} bu yerlerde ellerin kulak hizasına veya başparmağın kulak yumuşağına kadar kaldırıldığı belirtilir. Mesele üzerinde mezhebler çeşitli görüşler sürmüşlerdir.Buhârî Sarihi Aynî namazda el kaldırmanın İslâm’ın ilk yıllarındaki bir uygulama olduğunu sonunda bunun kaldırıldığını belirterek bu konuda İmam Tahavî’den deliller getirir. (Umdetu’l-Kârî, v. 9) Ancak şunu da belirtelim ki karşı görüşte olanlar Hanefilerin ileri sürdüğü rivayetlere çoğunluğu sened konusunda olan çeşitli tenkitler yapmıştır.Konuyu Şah Veliyyullah’ın şu tespitiyle bitirelim: “Bu, Rasûlüllah (s.a.v.) tarafından bazen yapılıp bazen terkedilen fiillerdendir. Dolayısıyla hepsi sünnettir. Herbirini sahabeden bir cemaat almış, tabiîn ve daha sonraki nesiller boyunca durum aynı şekilde devam edegelmiştir. Bu konu Medine ve Küfe ekollerinin ihtilaf ettikleri konulardan biridir. Her bir ekolün sağlam delilleri ve dayanakları vardır. Kanaatimce bunların hepsi sünnettir.) (Müttefekul Aleyh Hadisler, Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), , Hüner Yayınları: 97)
İftitah tekbirinden sonra eller bağlanmaz diyen İmam Malik’in ,eller göğüs üzerinde bağlanır diyen İmam Şafii’nin aksine ”Göbek altında sağ eli sol elin üstüne koymak sünnettendir”(Ebu Davut Namaz118,İmam Ahmed c.1s.110) hadisi gereği eller bağlanır.Peygamberimizin İmam Malik ve İmam Şafii’nin dediği gibi uygulamalrı da vardır. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)elini böğrüne koymayı nehyettiği gibi, (Buharl C. 1 S. 163, Müslim C. 1 S. 206, Ebû Davud C. 1 S. 143, Nesal C 1 S. 142 ve TtanM C. 1 S. 50) elini böğrüne koyan kimse sünnet olan bir durumu terk etmiş olur.Büyük Muhaddis Tirmizî diyor ki: ”Sahabe ve Tabiin ile tebe-i tabiin arasında amel, sağ eli sol el üzerine koymak o!up elleri bazıları göbeğin fevkinde, diğer bazıları da göbeğin altında tutmak re’yinde bulunmuşlardır. Her hangisi yapılsa ruhsat vardır. Göğüs üzerinde el bağlamayı tercih edenler bunu izhar-ı huşû’da eblağ ve mahall-i niyyet olan kalbi muhafazaya işaret olduğu için ihtiyar etmişlerdir. Göbek altında el kavuşturanlar da setr-i avrete, izar-ı sükûttan muhafazaya daha elverişli ve Ehl-i Kitaba ve,nisâya teşebbühten daha bâid bir vaz olduğu için tercih etmişlerdir”(Ahmed Nâim, Tecrîd Tercemesi, II, 702, (Hds. no: 414).Nitekim, Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadisin meali şöyledir: ” İnsanlara, namaz kılarken sağ ellerinizi sol bileklerinizin üzerine koyunuz” diye emrolunurdu.Allahu alem bu konuda muradıresulluhlahın kastı İbni Hazmın ‘n 3 şey sünnettendir derken saydığı gibi Namazda sağ eli sol el üstüne koymak”[Bezlu'l-mechûd, IV, 478]olsa gerek.
Ellerin göbeğin altına konacağını ifade eden hadis-i şeriflerin daha kuvvetli olduğunu kabul eden âlimler bulunduğu gibi, ellerin göbeğin üst tarafında kavuşturulacağını ifâde eden hadislerle amel eden ulemâ da vardır.Bu mevzuyu da Hanefî âlimlerinden İbnu’-l-Hümâm’ın sözleriyle kapatıyoruz:
“Ellerin göbeğin altında mı, yoksa üstünde mi kavuşturulacağı konusunda ulemâ her ne kadar ihtilâf etmişse de gerçek şu ki bu mes’elede her iki tarafın dayandığı deliller kuvvet itibariyle müsavidir.”[el-Menhel, V, 166.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/160-161.]
İftitah tekbirininden sonra okunucak subhaneke ‘nin okunması [ Buhâri (1/181); Müslim (1/419).Besmelenin sessiz okunması(Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/202, 203; Nesâî, İftitâh 22 Tahâvî, age, 1/203,Kettani Mütevatir hadisler,Salat)Besmelenin sesli okunması ile ilgi rivayetler de mevcuttur.Hadis alanınında içtihadi bir saha olduğunu hatırlatıp bu konuda Hanefi mezhebinin içtihadını destekler bir cümlede İbn Kayyim'ın (ö. 751/1350) “Hedy”(Zadü'l-Me'âd) adlı kitabında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, namazda besmeleyi; bazen sesli okuduğunu, fakat sessiz şekilde okuduğunun, sesli şekilde okuduğuna nispetle daha çok olduğunu belirttikten sonra şöyle der:
“Hz. Peygamber (s.a.v)’in, namazda besmeleyi sesli okuduğunu söyleyenler, bu konuda kapalı lafızlara ve derecesi zayıf olan hadislere yönelmişlerdir.Halbuki (rivayet bakımından) sahih olan bu hadisler, (manası) anlaşılabilir cinsten değildir. (Manası) anlaşılabilir olan ise, (rivayet bakımından) sahih değildir. Bu, (anlaşılabilmesi) büyük bir cilt kitap yazmayı gerektiren bir konudur.”(bkz.İbni Kayyım El-Cezviyye-Zadü'l-Me'âd, Cantaş Yayınevi s.244)
Rüküda üç defa(Subhanerabbiyelazim ))denmesi [Sünen sahipleri ve Ahmed. Bkz. Sahih-i Tirmizi (1/83).] Rüküdan kalkarken yapılan (Semiallahulimenhamideh)(Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (2/282) duasından sonra (Rabbenalekel hamd )demek(Buhârî, &ân 125, Bed’ü’I-halk 33; Müslim, Salât 71 (409); Ebu Dâvud, Salât 139-140 (484); Tirmizî, Salât 86 (267); Nesâî, Tatbik 23; İbn Mâce, İkâme 18 (875); Ahmed b. Hanbel, 2/459)Rüküdan secdeye giderken Hanefi mezhebinini delilini birde Zadü’l-Me’âd sahibi İbni KAyyımın lisanıyla alalım. Çünkü o hanbeli mezhebi allemesidir , hatta kimilerine(Şevkani) içtihad makamındadır,mukallid değildir ki kimseleri taklid etsin ,tabiki İbni Teymiyenin dediği gibi”Bir müslüman 4 mezhebin atmosferinde bulunmalı .Onları aşmamalı zira aşarsa tehlikeli sağlara girmiş olur .İbnki kayyımın bu konudaki içtihadında Vâil hadisinin, Ebû Hureyre hadisinden daha sağlam olduğunu birçok yönüyle kanıtlayarak kuvvetli görmes, namazlarında secdeye giderken ve secceden kalkarken Hanefi mezhebin içithadıyla uyum içinde olan kendi görüşüyle namaz kıldığını göstermektedir .Derki; ”Hz. Peygamber (s.a.v) rükû’dan sonra bir müddet doğrulup bu dualardan birini okuduktan sonra ellerini kaldırmadan tekbir alır secdeye giderdi. Secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, daha sonra da alnını ve burnunu yere yayardı. Bu, sahih rivâyet olup Şerîk-Asım b. Küleyb-babası Küleyb senediyle Vâil b. Hucr’un şöyle dediği nakledilmektedir: “Allah Resûlü’nü secde yaparken ellerinden önce dizini yere koyduğunu ve secdeden kalkarken de dizlerinden önce ellerini kaldırdığını gördüm (Tirmizî, “Salât”, 84; Ebû Dâvûd, “Salât”, 137; Nesâî, “Tatbîk”, 38, 93; Dârimî, “Salât”, 74. )İbn Kayyım, Zadü’l-Me’âd, I, 56-59.Cantaş Yay.s.261/262) ) Tirmizî ise, bu hadisi Şüreyk’ten başka bir kimsenin rivayet etmediğini ifade ettikten sonra; “Dârekutnî, el-Hâkim ve el-Beyhakî’nin, Âsim el-Ahvel vasıtasıyla Enes’den rivayet ettikleri; “Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)i tekbir alıp secdeye giderken ellerinden önce dizlerinin yere indiğini gördüm” mealindeki hadisle Dârimî’nin rivayet ettiği[Dârimî, salât 74] aynı mealdeki hadisin bu hadisi kuvvetlendirdiğini ve bu hadisin Hâkim’e göre Buhârî ve Müslim’in şartlarına uygun olduğunu” söylemiştir.[el-Menhel, V, 275-276.]
Bu konuda tarafgirlikten değil konunun uzamasından korksamda Zadü’l-Me’âd’ın terceme ve tahkikini yapan Muzaffer Can’ın sayfa 391 ‘de 3 nolu dipnottaki anekdotunu hiç dakunmadan verelim ;
”Çağımızda şam diyarının yetişdirdiği keskin zekalı yorulmak bilmeyen ,elinin emeği ile geçinip(saat tamiri)kimseye minnet borcu olmayan kendisinden iki üç yüz meselede istifade ettiğim Şeyh Muhammed Nasırüddin Elbani’de devrimizin tipik bir İbni Hazmıdır.Acele ile verdiği hükümler dünyadaki dostlarıyla arasını açarken acele tenkid ettiği hadis ricalide her halde ötede bir şey sorar.Birgün 1973′te Medine-i Münevverede bir meselede kendisine ufak bir itiraz belirtince derhal kükreyerek selefiliyelikten ayrılmamamı emretti.Ben bu nasıl olacak selef geçeli bin sene oluyor ?bu kadar yıl ben nasıl selef, olurum dedim. O da sahih hadis bizim mezhebimizdir(doğrunun en doğrusu)tezini söyledi.Mesele namazda secdeye giderken eller mi diz mi önce konur?meselesine geliyordu.Bende pekibunun zıddını savunan İbni kayyım,Ebu Hanife ,Tahavi var deyince ,celallenip ”donuk kafalı olma,kör taklidi yapma” dedi.Dedim ki üstadım iyide ben daha yeni hadis talebesiyim ,hadisin sahihini hasenini ayırabilecek bilgim yok.Sizede bu mevzuda itirazım yok.Ancakben senin söylediğin usuldeki usulsüzlüğü kavrayamadığım deyince ”Ne o dedi ” Bende ,şimdi ortada bir hadis var,bir senin yorumun,bir İbni Kayyım ve diğerlerinin bende kimin haklı olduğunu temyiz edemiyorum dedim. Üstad,sen ne açıklamışsam onu oku ve tatbik et emrini verince bende işte o zaman ben selefi değil Albanici olmammı.Bu nasıl iş üstadım 1300 yıl evvelki alimin yorumuna uymak kör taklid ki onlar gerçekten seleftir.1300 yıl sonra size uymak sizi körce takid selefilik mi? deyip sustum.Daha sonra bana sen zeki bir gençsin ,tenkid nazariyen gayet iyiiyi oku diyerek dua ettiler.”( İbn Kayyım, Zadü’l-Me’âd,c. I,s. 391dip no3.) İmamı Azam hadis noktasında zayıf olduğu iddiasının ima edenlersavunuvunucularında olarak gösterilir albani ,Oysaki Albaninin ü,stad kabul ettiği İbni TEymiyye ,İmam Zehebi ,imam Suyûtî’aksi bu konunun anlaşıldığına inanıyor , teşehhüde geçiyoruz.
Teşehhüdde okunan (Ettetehiyyatü) duası [ Buhâri, Bkz. Feth’ul-Bâri (1/13); Müslim (1/301 ], Teşehüdden sonra okunan (Salli barikler) salevatlar [Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (6/408). Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (6/407); Müslim (1/306). ], Selamdan önce yapılan (rabbena) duaları.
Oturuş şekli ise Vâil b. Hucr’in «Peygamber (s.a.s) namazda oturduğu zaman sağ ayağını diker ve sol ayağı üzerinde otururdu» [Ebû Dâvûd, Salât, 2/116, no: 726.] hadisidir. İmam Mâlik’in Abdullah b. Ömer’den «Namazın sünneti sağ ayağını dikip sol ayağın üzerinde oturmandır»[Mâlik, Salât, 3/12, no: 51]
Hanefi mezhebine göre fatihanın farz değil vacip olması aşağıdaki metnini vereceğimz Buhârî’ ve Müslim’in Ebû Hüreyre’den rivayetettiği hadisinin zahiri, fatihayı okumanın şart olmadığını, okunacak şey Kur’an olduktan sonra Kur’an’m neresi olursa olsun kâfi geleceğini göstermektedir. “Kur’an’dan okuyabileceğinizi okuyunuz” âyet-i kerimesinin zahiri de bunu te’yid etmektedir.
“Kur’an okunduğu zaman susunuz, onu dinleyiniz” [A'raf, 7/204).«Kur'an'dan kolayına geleni oku» [Buhârî, Ezan, 10/122, no: 793; Müslim, Salât, 4/11, no: 397] . Birde Rasûlüllah (s.a.v.): “Fatiha’yı okumayanın namazı yoktur.” buyurmuştur.Hadiste “Fatiha Suresi’ni okumayanın namazının olmadığı” belirtilirten bu hüküm, “Kur’ân ‘dan yanında bulunan kolayına geleni oku” (Bubârî, Ezan: 9S Müslim, Saiât: 45, Tırmizi, Salât: 110, Neseî, İftitâh: 7, İbni Mâce, İkâme: 72) Hadisi ve «Kur’ân’dan kolayına geleni oku» (Müzzemmü: 20) ayeti i!e uyuşmamaktadır. Bu iki yerde ne okunacağı serbest bırakılmıştır. Buradan hareketle “Fatihasiz olmayacağı” ifadesi, namazın kabul olmaması anlamına değil de Kur’ân’ın temeli sayılan ve Ümmül-Kur’ân (=Kur’ân’ın anası) diye ifade edilen Fatiha Suresi gibi önemli bir surenin terkedilmesinin uygun olmayacağının bildirilmesi için böyle söylenmiş olabileceği belirtilmiştir. Tıpkı: “Yemek hazırlanıp konulduğunda namaz olmaz.”‘(Müslim, Mesâcid: 67, Ebû Dâvüd, Taharet: 43) hadisinde olduğu gibi vurgulanmak istenilen namazın geçersizliği değil, böyle bir ortamda uygun düşmeyeceği anlatılmaktadır. Açıklamasını yaptığımız hadisteki maksadın namaz kılan kimseyi Fatiha Suresi’ni mutlaka okumaya özendirip teşvik etme olduğu belirtilmiştir.
Ebû Hüreyre’nin sabit olan «Adamın biri mescide girip namaz kıldıktan sonra Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in yanına gelerek selam verdi. Efendimiz selâmını aldı ve kendisine:
- Dön bir daha namaz kıl diye buyurdu.
Adam dönüp namaz kıldıktan sonra bir daha geldi. Efendimiz (s.a.s) yine kendisine:
- Dön bir daha namaz kıl diye emretti ve adam böylece üç kere dönüp namaz kıldıktan sonra, Peygamber (s.a.s) Efendimiz’e:
- Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki bundan fazlasını bilemem dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) Efendimiz:
«Namaz kılacak olduğun zaman iyice abdest al, sonra kıbleye yönel ve tekbir al, sonra -Kur’an’dan okuyabileceğini oku-, sonra tam bir rükû’yapıncaya kadar eğil, sonra belin doğruluncaya kadar kalk, sonra tam bir secde yapıncaya kadar secde et, sonra tam doğruluncaya kadar kalk, sonra bunları bütün namazında yap» buyurdu»[ Buhârî, Ezan, 10/122, no: 793; Müslim, Salât, 4/11, no: 397.]
Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilen ,”Fatiha okumayan kimsenin namazı yoktur” mealindeki bu hadisi, İbn Hıbbân’ın rivayet ettiği “içinde Fatiha okunmayan namaz kâfi değildir”[ bk. Muttekî, Kenzu'l-Ummal,, VII, 442.] anlamındaki hadise bakarak, “Fatiha okumayan kimsenin namazı kâmil değildir” mânâsına anlamışlar ve yalnız başına namaz kılan kimse için Fatiha okumak vâcib demişlerdir.
Cemeaat namazlarında cemaatın imama uyması
Sesli ve sessiz namazların her ikisinde de yalnız imam okur. İmama uyan kimse okumaz. Bu görüş de İmam Ebû Hanefe’ye aittir. Kitabdan delili (el-A’raf (7), 204) âyeti kerimesi, sünnetten delili ise,
İbn Ebî Şeybe’nin Ebû Hüreyre’den rivayet ettiği: “Kim imamın arkasında kılıyorsa, imamın okuması onun için de kıraattir.”[İbn Mace, ikâme 13; Ahmed b. Hanbel, III, 3393.] hadis-i şerifidir
Aynı hadisi Dârekutnî’de Abdullah b. Şeddâd dan rivayet etmiştir. (Dârekutnî, Sünen, I, 323, 326, 331, 333.)
İkincisi imam Mâlik’in Ebû Hüreyre’den getirdiği «Peygamber (s.a,s) sesli olarak okuduğu bir namazdan çıktıktan sonra:«Benimle beraber demin biriniz okudu mu?» diye sordu. Bir adam ‘Evet, ben okudum ya Rasûlallah’, dedi. Peygamber (s.a.s)«Ben diyorum ki: Ne diye Kur’an benden alınmak isteniyor» dedi. Bunun üzerine halk, Peygamber (s.a.s)’in sesli olarak okuduğu namazlarda okumayı bıraktılar» [Ebû Dâvûd, Salât, 2/137, no: 826]
Hz. Ali (r.a.)’den «Cebrail (a.s.), benim rükû ve secdede Kur’an okumamı yasakladı»
[Tirmîzî, Salat 179, (242, 243), c.1, s.183-184; Ebû Dâvud, Salat 119,120 (776), c.3, s.196; İbnu Mâce, İkâmeti's-Salat 1 (804), c.3, s.7; Nesaî, İftitah 18 (899-900), c.1-2, s.537-538. Bideyatül müçtehid Mütercimi]]
Ebû Davud ve Hâkim rivâyet etmiştir. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Ukaylî hadis için şöyle demiştir (s. 103): “Hadis, sahih senedlerle başka yönlerden de rivâyet edilmiştir.” Hadis “el-İrv┑ adlı kitapta tahriç edilmiştir
Kerehat vakti dediğimiz bu zamanlarda namaz kılmayı mekruh gören Hanefi mezhebinin delili
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hiç biriniz, güneşin doğması ve batması esnasında namaz kılmaya kalkmasın.” (Buhârî, Mevâkît 31, 30, Hacc 73; Müslim, Müsâfırîn 289, (838); Muvatta, Kur’ân 47, (1, 220); Nesâî, Mevâkît 33, (1, 277).Güneşin tepe noktasına gelme saati, cehennem kapılarının açıldığı ve cehennemin coşturulduğu bir saattir; namazı (eşyaların gölgesi) doğu tarafa sarkıncaya kadar terkedin. (Ebü Dâvud, Salât 299, (1277); Nesâî, Mevâkît 35, (1, 279, 280); Müslim, Müsâfırîn 294, (832).
“Sabah namazından (sonra) güneş doğuncaya kadar (nafile) bir namaz yoktur. İkindi namazından (sonra da) güneş batıncaya kadar (farzın dışında) bir namaz yoktur”( Buhârî, Mevakit 31; Müslim, Müsafirin 288 (827) Heysemî, Keşfu’l-Estar, 1/192 (613) Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/151; Ebu Ya’lâ Müsned, 1/171; Ebu Ya’lâ Müsned, 4/220; Bezzâr)İbn Hacer (ö. 852/1447)
“Emaliyyu’l-muhrace alâ muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî” de kaydettiğine göre; bu hadis, 20’den fazla bir sahabe topluluğundan rivayet edlmiştir.
Sehâvî (ö. 902/1496)’nin “Fethu’l-muğîs” adlı eseri ile Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622)’nin “Şerhu’l-Câmi” adlı eserinde geçtiği üzere; İbn Battâl (ö. 449/1057), bu hadisin, mütevatir olduğunu belirtmiştir.İmam Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr” adlı eserinde ‘Bâbu’r-Rek’ateyni ba’de’l-Asrî’ (=İkindi namazından sonra iki rek’at namaz kılma bâb’ın)da İkindi ve Sabah Namazından sonra namaz kılmanın yasak olduğu hususundaki hadisleri naklettikten sonra aynen şöyle der:
“İkindi Namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmanın yasak olduğuna dair Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir. Resulullah (s.a.v)’in sahabileri de, bu hadisle amel etmişlerdir. Bu nedenle de hiçbir kimsenin bu konuda muhalefet etmesine gerek yoktur.”
Kısa bir çalışmayla benim gördüğüm deliller bunlardır ,daha fazlası mümkündür.Peygamberimizin farklı uygulamalarıda vardır ama bunları zıt mış gibi göstermek yerine, farklı uygulamaların var olduğu gerçeğini kabullenmek daha isabetli olsa gerek.Mezhepler arasında gerek hadis gerek fıkhı bakımdan zaten furu mesellerledeki bu farklı görüşlerin meşru olmadığını ,hele hele “Dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırıp parçalayanlar ”(Enam: 159) ayetiyle izah etme bedbehtlığınıa düşmemek gerekir.Hocalarımızdan duyduğumuza göre zaten 4 mezheb İmamınların furuata aid farklı hükümlerini ki bu 3′te 1′e tekabul eder, Alimlerimiz bu konuları Azimete -Ruhsata,Takvaya -Fetvaya uygunluk başlıkları altında incelimişlerdir.Peygamberimizin sözlerinde ve uygulamalarında herhangi bir zıtlık olmadığını anlatan eseriyle meşhur alim İbni Kuteybe’dende bir örnek verelim;Hz.Âişe ‘nin Rasûlullahın (S.A.V) .cünüb olduğu halde uyumak istediğinde, namaz abdesti gibi abdest aldığını[Krş,Buhari: 4 / 75.Hanbel: 2 / 392;3 / 55):"Rasûlullah'ın yemek yiyeceği veya uyuyacağı zaman abdest aldığını [Ebu Davud: 1/88 krş.Hanbel: 1 / 16,17,44.]-Hz.Âişe “cünüb iken” böyle yaptığını kasdediyor-,Rasûlullah’ın suya el sürmeden cünüb olduğu halde uyuduğunu [Hanbel: 6/43.]söylediği rivayetlerinde güya çelişki görenlere bakınız İbni Küteybe nasıl cevap veriyor; Biz deriz ki:Bütün bunların hepsi de câizdir.Dileyen cinsî münasebetten sonra namaz abdesti alır,sonra uyur.Dileyen de elini ve tenasül uzvunu yıkayıp uyur. İsteyen de suya dokunmaksızın uyur.Şu kadar var ki abdest almak efdaldir.Rasûlullah bir şeyin faziletini göstermek için bir kere böyle yapar; o hususta ruhsat bulunduğunu göstermek için bir kere de şöyle yapardı.însanlar bunlarla (-iki şekilde de) amel ederlerdi.Binaenaleyh kim efdal (= en üstün) olanı yapmak isterse onu yapsın.Kim de ruhsata tabî olmak isterse,o da onu yapsın. [İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 369-370.] İmam Şarani’nin Mîzân-ül kübrâ sıda bu tür kitaplardan olsa gerek orada Mezheb İmamlarının görüşlerini , delillerini, tevillerini söyler sonundada ” Böylece iş mîzânın tahfif ve teşdîd mertebelerine râci’der ve açıklamasını yapar .Çünkü İmam Şarani de”Şeriattaki hadîslerde yahud dîn âlimlerinin sözlerinde tenakuz görene veya vardır diyene, cevab vermeğe değmez. Çünkü onun nazarı, bakışı, görüşü zâifdir.”inancındadır.
Ebu bekirSifil hacadan yapacağımız alıntı mevzuudaki bakış açımız için önemlidir”Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Ne İmam el-Buhârî bu eserine ilgili bütün sahih rivayetleri aldığını iddia etmiştir, ne de ondan sonraki ulema onun bu eserine –ve aynı tarzdaki diğer eserlere– bu gözle bakmıştır. Dolayısıyla İmam el-Buhârî’nin bu eserine almakla zımnen “Efendimiz’in tutumu/uygulaması böyleydi” dediği rivayetler arasında tarih boyunca kabulle karşılananlar olduğu gibi, (muarız deliller sebebiyle) reddedilenler de olmuştur.Bunda şaşılacak bir durum yoktur. Zira Efendimiz (s.a.v)’in Sünnet-i Seniyye’sinin herhangi bir konuda tekdüze tezahür ettiğini söylemek her zaman mümkün değildir. Fıkhî mezheplerin varlığını kaçınılmaz kılan hususlardan birisi de budur. Efendimiz (s.a.v)’in bir konuda farklı uygulamalar yaptığı vaki olduğu gibi, O’nun uygulamalarını bize nakleden rivayetlerin birbiriyle ilişkisinin nasıl kurulacağı noktasındaki metodolojik/Usulî ihtilaflar dolayısıyla da Sünnet’i farklı okuma biçimleri vakıası inkâr edilemez bir realite olarak karşımızda durmaktadır.Bütün bunların ortaya koyduğu gerçek şudur: Herhangi bir konuda, özellikle de ahkâm hadisleri bağlamında, ilgili rivayetlerden sadece bir kısmını esas kabul ederek, “Efendimiz (s.a.v)’in tutumu böyleydi, Sünnet’e uygun olan sadece budur” gibi iddialı cümleler kurmak ve eserler kaleme almak tartışmalı bir tavrın ifadesidir. Dolayısıyla “Resulullah’ın Namazı” adı altında ya da benzeri isimlerle kaleme alınmış eserlere aldanarak, bu eserlerde anlatılanlar dışındaki uygulamaların Sünnet’e aykırı olduğunu düşünmek doğru değildir.Her rivayetin, her İmam nezdindeki kıymeti aynı olmayabilir. Rivayeti nakleden ravilerden, rivayetin metninin durumuna, diğer rivayetler, Kur’an ve amelî sünnetle ilişkisine kadar bir dizi etken, herhangi bir konudaki mütearız (ilk bakışta birbirine aykırı gibi görünen) rivayetler arasında nasıl tercih yapılacağı tartışmasını etkilemektedir.İhtilâfu’l-Hadîs ya da Muhtelifu’l-Hadîs dediğimiz sahanın temel iştigal alanı budur ve bu ilimden habersiz bir şekilde hadisler arasında keyfemâyeşa tercihler yapıp “hadisle amel” görüntüsü altında zihin bulandırmak tasvip edilecek bir davranış değildir.
Sünnete uygun olarak kıldığımız namazlardan sonra sünnete uygun şekilde yapılacak duanın sonunda selefin tavsiyesi üzere ,hangi mezhepten olursak olalım, müslümanların binlerce fıkhi problemini çözen İmamı Azam ünvanlı Ebû Hanîfe’ye ve diğer selef imamlarına dua etmeyi ‘de unutmayalım
Abdullah b. Davud el-Hureybî dedi ki:
“Müslümanların namazlarında Ebû Hanîfe’ye dua etmeleri gerekir.”
Hureybî böyle dedikten sonra, Ebû Hanîfe’nin sünnetleri ve fıkhı hıfzettiğini meclisinde bulunanlara anlattı.
(Hatîb el-Bağdâdî,Târîhu Bağdâd, XIII/344.-İbni Kesîr, El Bıdaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/181-182.)
gerçekten bu yazımızın konusu olmadığı halde İmamım azamın hadisteki yerini anlatan yığınlarca ulema arasından hazıfız zehebiyi ,onun bu konudaki yığınlarca rivayetinden sadece bir tanesini zikredelimde içimizde ukde kalmasın .Nitekim Hafız Zehebî Menâkibu Ebî Hanîfe adlı eserinde İmam Mis’ar b. Kidâm’dan şunu nakletmiştir: “Ebû Hanîfe ile birlikte hadis tahsil ettim. Ancak bizi geçti. Zühde giriştik. Bunda da bizden üstün oldu. Fıkıh tahsiline başladık. Onun bu alandaki başarısını zaten görüyorsunuz.”[Menâkibu Ebî Hanîfe, s. 27.)
Ömrünü bu ilimlere adayan selef imamlarından ebu hanefi nin bu konuda ki hadisler in tamamının veya çoğunun sahih olmadığının ve yanlışa dayandığını iddia edenler bu alime iftira etmekle karşı karşıya gelmiş demektir.
Yararlanılan kaynak tercemeler;
Şeyhü’l-Îslâm Burhanüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî- Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları:
Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî- El-İhtiyar Li-Ta’lîlî’l-Muhtar, Ümit Yayınları
Eşref Ali et-Tehânevi ve Zafer Ahmed el-Osman et-Tehânevî - İ’lâü’s-Sünen, Misvak Neşriyat
İbni Abidin- Reddu’l-Muhtar Ale’d-Dürru’l-Muhtar, Şamil Yayınları
Ahmed b. Rüşd el-Hafîd el-Kurtubî- Bidâyetü’l-Müctehid, Beyan yayınları
Kutb-i Rabbani Abdülvehhâb-ı Şa’rânî - Mîzân-ül kübrâ , Bereket Yayınevi
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
Nazmu’l-mütenâsire mine’l-hadîsi’l-mütevâtire-el-Kettânî
Abdulfettah Ebu Gudde -İmamı A’zam Ebû Hanîfe’nin Hadis İlmindeki Yeri-Rağbet Yayınları
Doç. Dr. İ. Hakkı Ünal- Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu -Diyanet Vakfı Yayınları
Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer)-Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları
İbni Kuteybe- Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları
İbni Kayyım El-Cezviyye-Zadü’l-Me’âd, Cantaş Yayınevi
Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî - Hadislerle namaz kılma şekli, Beka Yayınları
Said el-Kahtani -Hüsnül Müslüm, Guraba Yayınları
İbn-Mevlüt el-Hanefi,el-Eyyubi
”Bir delil aranırsa gündüzün varlığına, Hiçbir şey makul gelmez artık akıllara.” (Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, VI/403)
Ebu Hanifenin ilmi için söylenen bu söz herşeyi güzel bir şekilde ifade etsede,gündüzün varlığına delil isteyen arızalı görüşler günümüze kadar gelmiştir.Hanefi mezhebinin namaz ve diğer konularda aldığı hadisler İlahüssünen tarzı kitaplarda mevcut olmasına rağmen,ilmihallerimizde bu bilgilerin ‘herkes anlasın’ diye kolaylaştırıp ,çıkan hükümleri mezhep müçtehidinin (Mezhep imamları aynı zamanda hadisdede imamdırlar ) uygun gördüğü şekliyle ,kısa ve veciz bir şekilde zikretmelerine rağmen,son zamanlarda çıkan ,hanefi mezhebinin hadislere dayanmadığı iddiaları (İlmihallerimizde bulunmadığını bahane ederek) gün geçtikçe rağbet görüyor olması,kimi kitaplarda bu tür yayınlar yapılmasının ne kadar yersiz olduğunu ,ilgili hadisleri kaynaklarıyla vererek göstermeye çalışıcaz .Öncelikle önemine binaen söylememiz gereken bir husus varki İmam Şa’rânî ‘nin dediği gibi ”Bizim bütün mezheb imamları hakkındaki itikadımız şöyledir ki, hiçbiri, delil ve burhanda iyice nazar etmeden bir söz söylemez, bir ictihadda bulunmaz”. Hanefi mezhebinin delilleri, Fıkıh külliyatlarında var olan bu rivayetlerin tenkidi, uzmanlarınca yapılmış olduğundan bunu ehline havele ediyor, yalnız namazın kılınış şekli ile alakalı olanlarını tercüme eserlerden alarak kısa bir şekilde bu ufak yazıda toplamayı uygun bulduk. Kes, kopyala,yapıştır becerisi ile kolayca hazırlanan bu yazı ,ilgilinenler için bir okadar da kolaylık sağlıyacağına inanıyorum. İmamı Azam ”ın Kendi mezhebi dışındaki muhaddisler tarafından bile onun hadisteki başarısından, rivayetlerde ki zabtından, sağlam bilgisinden, hıfzından ve takvasından övgüyle bahsetmelerini, Hadis konusunda ne kadar hassas ve ehil olduğunu , Abdulfettah Ebû Gudde ‘nin Rağbet yayınları tarafından terceme edilen ‘İmamı A’zam Ebû Hanîfe’nin Hadis İlmindeki Yeri’adlı kitabı,Doç. Dr. İ. Hakkı Ünal’ın Diyanet vakfı yayınları tarafından basılan ‘Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu ‘ adlı doktorası , Dr.Ebubekir Sifil’in bu konudaki makalesi gibi ,takdire şayan çalışmalarda bulabilirsiniz ,ilgililere duyurulur! ,Yazımızı hazırlarken Hanefi mezhebi dışındaki kşiler ve eserlerden de kısa alıntılar yapmanın yerinde olacağını düşündük.
Beni nasıl namaz kılar gördünüzse öylece namaz kılın ve ibâdetlerinizin usûlünü benden Öğrenin (Buharı/ezam 18. edeb: 27, ahâd 1. Dâremî/salât; 42. Ahmed; 5/53,)
«Peygamber (s.a.s) Efendimiz iftitah tekbirini alırken ellerini kaldırırdı» [Buhârî, Ezan, 10/74, 736; Müslim, Salât, 4/9, no: 22.Bknz.Tirmizî, mevâkît 63; Nesâî, iftitah 6; Dârimî, salât 32; Ahmed b. Hanbel, II, 375, 434, 500; VI, 52.]
Birde Abdullah b. Mes’ud ile [ Ebû Dâvûd, Salât, 2/119, no: 748.Tirmizî ,Hasen- Salat.b.191 no 257.-İbni Hazm Sahih demiştir.Bezlu'l-mechûd, IV, 471.Nesâî, İftitah: 1;]
Bera’ b. Azib’in [Ebû Dâvûd, Salâtt 2/119, no: 749.], Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in yalnız iftitah tekbiresini alırken ellerini kaldırdığına ve bundan başka hiçbir yerde kaldırmadığına dair hadisleridir.
Bu mevzuda Hanefîlerin en büyük delillerinden biri de namaz içerisinde elleri kolları hareket ettirmekten kaçınmanın farziyyetine delâlet eden;”Acaba neden sizleri ellerinizi hırçın atların kuyrukları gibi kaldırmış görüyorum, namazda sakin olun” [bk. Müslim, salal 119; Nesâi, sehv 5, Ahmed b. Hanbel, V, 93, 101, 107.] mealindeki hadis-i şeriftir.
İftitah tekbirinde ellerin kulak hizasına kadar kaldırılması(Müslim, salât 26.Nesâî, iftitah 5.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/134.)
Bu hadislerde üzerinde durulması gereken iki husus vardır, elleri omuz hizasına kadar kaldırma İle rukûya gidiş-gelişlerde el kaldırma meselesidir.Tekbir alırken ellerin omuz hizasına kadar kaldırıldığı da bildirilmiştir. Aslında bu konuda çeşitli uygulamalar vardır (Müslim, Salât: 26, Ebû Dâvûd, Salât: ııs, Nessi, iftitâh: s, Nasbu’r-Râye i. 3io-3ii} bu yerlerde ellerin kulak hizasına veya başparmağın kulak yumuşağına kadar kaldırıldığı belirtilir. Mesele üzerinde mezhebler çeşitli görüşler sürmüşlerdir.Buhârî Sarihi Aynî namazda el kaldırmanın İslâm’ın ilk yıllarındaki bir uygulama olduğunu sonunda bunun kaldırıldığını belirterek bu konuda İmam Tahavî’den deliller getirir. (Umdetu’l-Kârî, v. 9) Ancak şunu da belirtelim ki karşı görüşte olanlar Hanefilerin ileri sürdüğü rivayetlere çoğunluğu sened konusunda olan çeşitli tenkitler yapmıştır.Konuyu Şah Veliyyullah’ın şu tespitiyle bitirelim: “Bu, Rasûlüllah (s.a.v.) tarafından bazen yapılıp bazen terkedilen fiillerdendir. Dolayısıyla hepsi sünnettir. Herbirini sahabeden bir cemaat almış, tabiîn ve daha sonraki nesiller boyunca durum aynı şekilde devam edegelmiştir. Bu konu Medine ve Küfe ekollerinin ihtilaf ettikleri konulardan biridir. Her bir ekolün sağlam delilleri ve dayanakları vardır. Kanaatimce bunların hepsi sünnettir.) (Müttefekul Aleyh Hadisler, Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), , Hüner Yayınları: 97)
İftitah tekbirinden sonra eller bağlanmaz diyen İmam Malik’in ,eller göğüs üzerinde bağlanır diyen İmam Şafii’nin aksine ”Göbek altında sağ eli sol elin üstüne koymak sünnettendir”(Ebu Davut Namaz118,İmam Ahmed c.1s.110) hadisi gereği eller bağlanır.Peygamberimizin İmam Malik ve İmam Şafii’nin dediği gibi uygulamalrı da vardır. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)elini böğrüne koymayı nehyettiği gibi, (Buharl C. 1 S. 163, Müslim C. 1 S. 206, Ebû Davud C. 1 S. 143, Nesal C 1 S. 142 ve TtanM C. 1 S. 50) elini böğrüne koyan kimse sünnet olan bir durumu terk etmiş olur.Büyük Muhaddis Tirmizî diyor ki: ”Sahabe ve Tabiin ile tebe-i tabiin arasında amel, sağ eli sol el üzerine koymak o!up elleri bazıları göbeğin fevkinde, diğer bazıları da göbeğin altında tutmak re’yinde bulunmuşlardır. Her hangisi yapılsa ruhsat vardır. Göğüs üzerinde el bağlamayı tercih edenler bunu izhar-ı huşû’da eblağ ve mahall-i niyyet olan kalbi muhafazaya işaret olduğu için ihtiyar etmişlerdir. Göbek altında el kavuşturanlar da setr-i avrete, izar-ı sükûttan muhafazaya daha elverişli ve Ehl-i Kitaba ve,nisâya teşebbühten daha bâid bir vaz olduğu için tercih etmişlerdir”(Ahmed Nâim, Tecrîd Tercemesi, II, 702, (Hds. no: 414).Nitekim, Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadisin meali şöyledir: ” İnsanlara, namaz kılarken sağ ellerinizi sol bileklerinizin üzerine koyunuz” diye emrolunurdu.Allahu alem bu konuda muradıresulluhlahın kastı İbni Hazmın ‘n 3 şey sünnettendir derken saydığı gibi Namazda sağ eli sol el üstüne koymak”[Bezlu'l-mechûd, IV, 478]olsa gerek.
Ellerin göbeğin altına konacağını ifade eden hadis-i şeriflerin daha kuvvetli olduğunu kabul eden âlimler bulunduğu gibi, ellerin göbeğin üst tarafında kavuşturulacağını ifâde eden hadislerle amel eden ulemâ da vardır.Bu mevzuyu da Hanefî âlimlerinden İbnu’-l-Hümâm’ın sözleriyle kapatıyoruz:
“Ellerin göbeğin altında mı, yoksa üstünde mi kavuşturulacağı konusunda ulemâ her ne kadar ihtilâf etmişse de gerçek şu ki bu mes’elede her iki tarafın dayandığı deliller kuvvet itibariyle müsavidir.”[el-Menhel, V, 166.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/160-161.]
İftitah tekbirininden sonra okunucak subhaneke ‘nin okunması [ Buhâri (1/181); Müslim (1/419).Besmelenin sessiz okunması(Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/202, 203; Nesâî, İftitâh 22 Tahâvî, age, 1/203,Kettani Mütevatir hadisler,Salat)Besmelenin sesli okunması ile ilgi rivayetler de mevcuttur.Hadis alanınında içtihadi bir saha olduğunu hatırlatıp bu konuda Hanefi mezhebinin içtihadını destekler bir cümlede İbn Kayyim'ın (ö. 751/1350) “Hedy”(Zadü'l-Me'âd) adlı kitabında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, namazda besmeleyi; bazen sesli okuduğunu, fakat sessiz şekilde okuduğunun, sesli şekilde okuduğuna nispetle daha çok olduğunu belirttikten sonra şöyle der:
“Hz. Peygamber (s.a.v)’in, namazda besmeleyi sesli okuduğunu söyleyenler, bu konuda kapalı lafızlara ve derecesi zayıf olan hadislere yönelmişlerdir.Halbuki (rivayet bakımından) sahih olan bu hadisler, (manası) anlaşılabilir cinsten değildir. (Manası) anlaşılabilir olan ise, (rivayet bakımından) sahih değildir. Bu, (anlaşılabilmesi) büyük bir cilt kitap yazmayı gerektiren bir konudur.”(bkz.İbni Kayyım El-Cezviyye-Zadü'l-Me'âd, Cantaş Yayınevi s.244)
Rüküda üç defa(Subhanerabbiyelazim ))denmesi [Sünen sahipleri ve Ahmed. Bkz. Sahih-i Tirmizi (1/83).] Rüküdan kalkarken yapılan (Semiallahulimenhamideh)(Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (2/282) duasından sonra (Rabbenalekel hamd )demek(Buhârî, &ân 125, Bed’ü’I-halk 33; Müslim, Salât 71 (409); Ebu Dâvud, Salât 139-140 (484); Tirmizî, Salât 86 (267); Nesâî, Tatbik 23; İbn Mâce, İkâme 18 (875); Ahmed b. Hanbel, 2/459)Rüküdan secdeye giderken Hanefi mezhebinini delilini birde Zadü’l-Me’âd sahibi İbni KAyyımın lisanıyla alalım. Çünkü o hanbeli mezhebi allemesidir , hatta kimilerine(Şevkani) içtihad makamındadır,mukallid değildir ki kimseleri taklid etsin ,tabiki İbni Teymiyenin dediği gibi”Bir müslüman 4 mezhebin atmosferinde bulunmalı .Onları aşmamalı zira aşarsa tehlikeli sağlara girmiş olur .İbnki kayyımın bu konudaki içtihadında Vâil hadisinin, Ebû Hureyre hadisinden daha sağlam olduğunu birçok yönüyle kanıtlayarak kuvvetli görmes, namazlarında secdeye giderken ve secceden kalkarken Hanefi mezhebin içithadıyla uyum içinde olan kendi görüşüyle namaz kıldığını göstermektedir .Derki; ”Hz. Peygamber (s.a.v) rükû’dan sonra bir müddet doğrulup bu dualardan birini okuduktan sonra ellerini kaldırmadan tekbir alır secdeye giderdi. Secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, daha sonra da alnını ve burnunu yere yayardı. Bu, sahih rivâyet olup Şerîk-Asım b. Küleyb-babası Küleyb senediyle Vâil b. Hucr’un şöyle dediği nakledilmektedir: “Allah Resûlü’nü secde yaparken ellerinden önce dizini yere koyduğunu ve secdeden kalkarken de dizlerinden önce ellerini kaldırdığını gördüm (Tirmizî, “Salât”, 84; Ebû Dâvûd, “Salât”, 137; Nesâî, “Tatbîk”, 38, 93; Dârimî, “Salât”, 74. )İbn Kayyım, Zadü’l-Me’âd, I, 56-59.Cantaş Yay.s.261/262) ) Tirmizî ise, bu hadisi Şüreyk’ten başka bir kimsenin rivayet etmediğini ifade ettikten sonra; “Dârekutnî, el-Hâkim ve el-Beyhakî’nin, Âsim el-Ahvel vasıtasıyla Enes’den rivayet ettikleri; “Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)i tekbir alıp secdeye giderken ellerinden önce dizlerinin yere indiğini gördüm” mealindeki hadisle Dârimî’nin rivayet ettiği[Dârimî, salât 74] aynı mealdeki hadisin bu hadisi kuvvetlendirdiğini ve bu hadisin Hâkim’e göre Buhârî ve Müslim’in şartlarına uygun olduğunu” söylemiştir.[el-Menhel, V, 275-276.]
Bu konuda tarafgirlikten değil konunun uzamasından korksamda Zadü’l-Me’âd’ın terceme ve tahkikini yapan Muzaffer Can’ın sayfa 391 ‘de 3 nolu dipnottaki anekdotunu hiç dakunmadan verelim ;
”Çağımızda şam diyarının yetişdirdiği keskin zekalı yorulmak bilmeyen ,elinin emeği ile geçinip(saat tamiri)kimseye minnet borcu olmayan kendisinden iki üç yüz meselede istifade ettiğim Şeyh Muhammed Nasırüddin Elbani’de devrimizin tipik bir İbni Hazmıdır.Acele ile verdiği hükümler dünyadaki dostlarıyla arasını açarken acele tenkid ettiği hadis ricalide her halde ötede bir şey sorar.Birgün 1973′te Medine-i Münevverede bir meselede kendisine ufak bir itiraz belirtince derhal kükreyerek selefiliyelikten ayrılmamamı emretti.Ben bu nasıl olacak selef geçeli bin sene oluyor ?bu kadar yıl ben nasıl selef, olurum dedim. O da sahih hadis bizim mezhebimizdir(doğrunun en doğrusu)tezini söyledi.Mesele namazda secdeye giderken eller mi diz mi önce konur?meselesine geliyordu.Bende pekibunun zıddını savunan İbni kayyım,Ebu Hanife ,Tahavi var deyince ,celallenip ”donuk kafalı olma,kör taklidi yapma” dedi.Dedim ki üstadım iyide ben daha yeni hadis talebesiyim ,hadisin sahihini hasenini ayırabilecek bilgim yok.Sizede bu mevzuda itirazım yok.Ancakben senin söylediğin usuldeki usulsüzlüğü kavrayamadığım deyince ”Ne o dedi ” Bende ,şimdi ortada bir hadis var,bir senin yorumun,bir İbni Kayyım ve diğerlerinin bende kimin haklı olduğunu temyiz edemiyorum dedim. Üstad,sen ne açıklamışsam onu oku ve tatbik et emrini verince bende işte o zaman ben selefi değil Albanici olmammı.Bu nasıl iş üstadım 1300 yıl evvelki alimin yorumuna uymak kör taklid ki onlar gerçekten seleftir.1300 yıl sonra size uymak sizi körce takid selefilik mi? deyip sustum.Daha sonra bana sen zeki bir gençsin ,tenkid nazariyen gayet iyiiyi oku diyerek dua ettiler.”( İbn Kayyım, Zadü’l-Me’âd,c. I,s. 391dip no3.) İmamı Azam hadis noktasında zayıf olduğu iddiasının ima edenlersavunuvunucularında olarak gösterilir albani ,Oysaki Albaninin ü,stad kabul ettiği İbni TEymiyye ,İmam Zehebi ,imam Suyûtî’aksi bu konunun anlaşıldığına inanıyor , teşehhüde geçiyoruz.
Teşehhüdde okunan (Ettetehiyyatü) duası [ Buhâri, Bkz. Feth’ul-Bâri (1/13); Müslim (1/301 ], Teşehüdden sonra okunan (Salli barikler) salevatlar [Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (6/408). Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (6/407); Müslim (1/306). ], Selamdan önce yapılan (rabbena) duaları.
Oturuş şekli ise Vâil b. Hucr’in «Peygamber (s.a.s) namazda oturduğu zaman sağ ayağını diker ve sol ayağı üzerinde otururdu» [Ebû Dâvûd, Salât, 2/116, no: 726.] hadisidir. İmam Mâlik’in Abdullah b. Ömer’den «Namazın sünneti sağ ayağını dikip sol ayağın üzerinde oturmandır»[Mâlik, Salât, 3/12, no: 51]
Hanefi mezhebine göre fatihanın farz değil vacip olması aşağıdaki metnini vereceğimz Buhârî’ ve Müslim’in Ebû Hüreyre’den rivayetettiği hadisinin zahiri, fatihayı okumanın şart olmadığını, okunacak şey Kur’an olduktan sonra Kur’an’m neresi olursa olsun kâfi geleceğini göstermektedir. “Kur’an’dan okuyabileceğinizi okuyunuz” âyet-i kerimesinin zahiri de bunu te’yid etmektedir.
“Kur’an okunduğu zaman susunuz, onu dinleyiniz” [A'raf, 7/204).«Kur'an'dan kolayına geleni oku» [Buhârî, Ezan, 10/122, no: 793; Müslim, Salât, 4/11, no: 397] . Birde Rasûlüllah (s.a.v.): “Fatiha’yı okumayanın namazı yoktur.” buyurmuştur.Hadiste “Fatiha Suresi’ni okumayanın namazının olmadığı” belirtilirten bu hüküm, “Kur’ân ‘dan yanında bulunan kolayına geleni oku” (Bubârî, Ezan: 9S Müslim, Saiât: 45, Tırmizi, Salât: 110, Neseî, İftitâh: 7, İbni Mâce, İkâme: 72) Hadisi ve «Kur’ân’dan kolayına geleni oku» (Müzzemmü: 20) ayeti i!e uyuşmamaktadır. Bu iki yerde ne okunacağı serbest bırakılmıştır. Buradan hareketle “Fatihasiz olmayacağı” ifadesi, namazın kabul olmaması anlamına değil de Kur’ân’ın temeli sayılan ve Ümmül-Kur’ân (=Kur’ân’ın anası) diye ifade edilen Fatiha Suresi gibi önemli bir surenin terkedilmesinin uygun olmayacağının bildirilmesi için böyle söylenmiş olabileceği belirtilmiştir. Tıpkı: “Yemek hazırlanıp konulduğunda namaz olmaz.”‘(Müslim, Mesâcid: 67, Ebû Dâvüd, Taharet: 43) hadisinde olduğu gibi vurgulanmak istenilen namazın geçersizliği değil, böyle bir ortamda uygun düşmeyeceği anlatılmaktadır. Açıklamasını yaptığımız hadisteki maksadın namaz kılan kimseyi Fatiha Suresi’ni mutlaka okumaya özendirip teşvik etme olduğu belirtilmiştir.
Ebû Hüreyre’nin sabit olan «Adamın biri mescide girip namaz kıldıktan sonra Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in yanına gelerek selam verdi. Efendimiz selâmını aldı ve kendisine:
- Dön bir daha namaz kıl diye buyurdu.
Adam dönüp namaz kıldıktan sonra bir daha geldi. Efendimiz (s.a.s) yine kendisine:
- Dön bir daha namaz kıl diye emretti ve adam böylece üç kere dönüp namaz kıldıktan sonra, Peygamber (s.a.s) Efendimiz’e:
- Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki bundan fazlasını bilemem dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) Efendimiz:
«Namaz kılacak olduğun zaman iyice abdest al, sonra kıbleye yönel ve tekbir al, sonra -Kur’an’dan okuyabileceğini oku-, sonra tam bir rükû’yapıncaya kadar eğil, sonra belin doğruluncaya kadar kalk, sonra tam bir secde yapıncaya kadar secde et, sonra tam doğruluncaya kadar kalk, sonra bunları bütün namazında yap» buyurdu»[ Buhârî, Ezan, 10/122, no: 793; Müslim, Salât, 4/11, no: 397.]
Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilen ,”Fatiha okumayan kimsenin namazı yoktur” mealindeki bu hadisi, İbn Hıbbân’ın rivayet ettiği “içinde Fatiha okunmayan namaz kâfi değildir”[ bk. Muttekî, Kenzu'l-Ummal,, VII, 442.] anlamındaki hadise bakarak, “Fatiha okumayan kimsenin namazı kâmil değildir” mânâsına anlamışlar ve yalnız başına namaz kılan kimse için Fatiha okumak vâcib demişlerdir.
Cemeaat namazlarında cemaatın imama uyması
Sesli ve sessiz namazların her ikisinde de yalnız imam okur. İmama uyan kimse okumaz. Bu görüş de İmam Ebû Hanefe’ye aittir. Kitabdan delili (el-A’raf (7), 204) âyeti kerimesi, sünnetten delili ise,
İbn Ebî Şeybe’nin Ebû Hüreyre’den rivayet ettiği: “Kim imamın arkasında kılıyorsa, imamın okuması onun için de kıraattir.”[İbn Mace, ikâme 13; Ahmed b. Hanbel, III, 3393.] hadis-i şerifidir
Aynı hadisi Dârekutnî’de Abdullah b. Şeddâd dan rivayet etmiştir. (Dârekutnî, Sünen, I, 323, 326, 331, 333.)
İkincisi imam Mâlik’in Ebû Hüreyre’den getirdiği «Peygamber (s.a,s) sesli olarak okuduğu bir namazdan çıktıktan sonra:«Benimle beraber demin biriniz okudu mu?» diye sordu. Bir adam ‘Evet, ben okudum ya Rasûlallah’, dedi. Peygamber (s.a.s)«Ben diyorum ki: Ne diye Kur’an benden alınmak isteniyor» dedi. Bunun üzerine halk, Peygamber (s.a.s)’in sesli olarak okuduğu namazlarda okumayı bıraktılar» [Ebû Dâvûd, Salât, 2/137, no: 826]
Hz. Ali (r.a.)’den «Cebrail (a.s.), benim rükû ve secdede Kur’an okumamı yasakladı»
[Tirmîzî, Salat 179, (242, 243), c.1, s.183-184; Ebû Dâvud, Salat 119,120 (776), c.3, s.196; İbnu Mâce, İkâmeti's-Salat 1 (804), c.3, s.7; Nesaî, İftitah 18 (899-900), c.1-2, s.537-538. Bideyatül müçtehid Mütercimi]]
Ebû Davud ve Hâkim rivâyet etmiştir. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Ukaylî hadis için şöyle demiştir (s. 103): “Hadis, sahih senedlerle başka yönlerden de rivâyet edilmiştir.” Hadis “el-İrv┑ adlı kitapta tahriç edilmiştir
Kerehat vakti dediğimiz bu zamanlarda namaz kılmayı mekruh gören Hanefi mezhebinin delili
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hiç biriniz, güneşin doğması ve batması esnasında namaz kılmaya kalkmasın.” (Buhârî, Mevâkît 31, 30, Hacc 73; Müslim, Müsâfırîn 289, (838); Muvatta, Kur’ân 47, (1, 220); Nesâî, Mevâkît 33, (1, 277).Güneşin tepe noktasına gelme saati, cehennem kapılarının açıldığı ve cehennemin coşturulduğu bir saattir; namazı (eşyaların gölgesi) doğu tarafa sarkıncaya kadar terkedin. (Ebü Dâvud, Salât 299, (1277); Nesâî, Mevâkît 35, (1, 279, 280); Müslim, Müsâfırîn 294, (832).
“Sabah namazından (sonra) güneş doğuncaya kadar (nafile) bir namaz yoktur. İkindi namazından (sonra da) güneş batıncaya kadar (farzın dışında) bir namaz yoktur”( Buhârî, Mevakit 31; Müslim, Müsafirin 288 (827) Heysemî, Keşfu’l-Estar, 1/192 (613) Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/151; Ebu Ya’lâ Müsned, 1/171; Ebu Ya’lâ Müsned, 4/220; Bezzâr)İbn Hacer (ö. 852/1447)
“Emaliyyu’l-muhrace alâ muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî” de kaydettiğine göre; bu hadis, 20’den fazla bir sahabe topluluğundan rivayet edlmiştir.
Sehâvî (ö. 902/1496)’nin “Fethu’l-muğîs” adlı eseri ile Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622)’nin “Şerhu’l-Câmi” adlı eserinde geçtiği üzere; İbn Battâl (ö. 449/1057), bu hadisin, mütevatir olduğunu belirtmiştir.İmam Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr” adlı eserinde ‘Bâbu’r-Rek’ateyni ba’de’l-Asrî’ (=İkindi namazından sonra iki rek’at namaz kılma bâb’ın)da İkindi ve Sabah Namazından sonra namaz kılmanın yasak olduğu hususundaki hadisleri naklettikten sonra aynen şöyle der:
“İkindi Namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmanın yasak olduğuna dair Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir. Resulullah (s.a.v)’in sahabileri de, bu hadisle amel etmişlerdir. Bu nedenle de hiçbir kimsenin bu konuda muhalefet etmesine gerek yoktur.”
Kısa bir çalışmayla benim gördüğüm deliller bunlardır ,daha fazlası mümkündür.Peygamberimizin farklı uygulamalarıda vardır ama bunları zıt mış gibi göstermek yerine, farklı uygulamaların var olduğu gerçeğini kabullenmek daha isabetli olsa gerek.Mezhepler arasında gerek hadis gerek fıkhı bakımdan zaten furu mesellerledeki bu farklı görüşlerin meşru olmadığını ,hele hele “Dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırıp parçalayanlar ”(Enam: 159) ayetiyle izah etme bedbehtlığınıa düşmemek gerekir.Hocalarımızdan duyduğumuza göre zaten 4 mezheb İmamınların furuata aid farklı hükümlerini ki bu 3′te 1′e tekabul eder, Alimlerimiz bu konuları Azimete -Ruhsata,Takvaya -Fetvaya uygunluk başlıkları altında incelimişlerdir.Peygamberimizin sözlerinde ve uygulamalarında herhangi bir zıtlık olmadığını anlatan eseriyle meşhur alim İbni Kuteybe’dende bir örnek verelim;Hz.Âişe ‘nin Rasûlullahın (S.A.V) .cünüb olduğu halde uyumak istediğinde, namaz abdesti gibi abdest aldığını[Krş,Buhari: 4 / 75.Hanbel: 2 / 392;3 / 55):"Rasûlullah'ın yemek yiyeceği veya uyuyacağı zaman abdest aldığını [Ebu Davud: 1/88 krş.Hanbel: 1 / 16,17,44.]-Hz.Âişe “cünüb iken” böyle yaptığını kasdediyor-,Rasûlullah’ın suya el sürmeden cünüb olduğu halde uyuduğunu [Hanbel: 6/43.]söylediği rivayetlerinde güya çelişki görenlere bakınız İbni Küteybe nasıl cevap veriyor; Biz deriz ki:Bütün bunların hepsi de câizdir.Dileyen cinsî münasebetten sonra namaz abdesti alır,sonra uyur.Dileyen de elini ve tenasül uzvunu yıkayıp uyur. İsteyen de suya dokunmaksızın uyur.Şu kadar var ki abdest almak efdaldir.Rasûlullah bir şeyin faziletini göstermek için bir kere böyle yapar; o hususta ruhsat bulunduğunu göstermek için bir kere de şöyle yapardı.însanlar bunlarla (-iki şekilde de) amel ederlerdi.Binaenaleyh kim efdal (= en üstün) olanı yapmak isterse onu yapsın.Kim de ruhsata tabî olmak isterse,o da onu yapsın. [İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 369-370.] İmam Şarani’nin Mîzân-ül kübrâ sıda bu tür kitaplardan olsa gerek orada Mezheb İmamlarının görüşlerini , delillerini, tevillerini söyler sonundada ” Böylece iş mîzânın tahfif ve teşdîd mertebelerine râci’der ve açıklamasını yapar .Çünkü İmam Şarani de”Şeriattaki hadîslerde yahud dîn âlimlerinin sözlerinde tenakuz görene veya vardır diyene, cevab vermeğe değmez. Çünkü onun nazarı, bakışı, görüşü zâifdir.”inancındadır.
Ebu bekirSifil hacadan yapacağımız alıntı mevzuudaki bakış açımız için önemlidir”Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Ne İmam el-Buhârî bu eserine ilgili bütün sahih rivayetleri aldığını iddia etmiştir, ne de ondan sonraki ulema onun bu eserine –ve aynı tarzdaki diğer eserlere– bu gözle bakmıştır. Dolayısıyla İmam el-Buhârî’nin bu eserine almakla zımnen “Efendimiz’in tutumu/uygulaması böyleydi” dediği rivayetler arasında tarih boyunca kabulle karşılananlar olduğu gibi, (muarız deliller sebebiyle) reddedilenler de olmuştur.Bunda şaşılacak bir durum yoktur. Zira Efendimiz (s.a.v)’in Sünnet-i Seniyye’sinin herhangi bir konuda tekdüze tezahür ettiğini söylemek her zaman mümkün değildir. Fıkhî mezheplerin varlığını kaçınılmaz kılan hususlardan birisi de budur. Efendimiz (s.a.v)’in bir konuda farklı uygulamalar yaptığı vaki olduğu gibi, O’nun uygulamalarını bize nakleden rivayetlerin birbiriyle ilişkisinin nasıl kurulacağı noktasındaki metodolojik/Usulî ihtilaflar dolayısıyla da Sünnet’i farklı okuma biçimleri vakıası inkâr edilemez bir realite olarak karşımızda durmaktadır.Bütün bunların ortaya koyduğu gerçek şudur: Herhangi bir konuda, özellikle de ahkâm hadisleri bağlamında, ilgili rivayetlerden sadece bir kısmını esas kabul ederek, “Efendimiz (s.a.v)’in tutumu böyleydi, Sünnet’e uygun olan sadece budur” gibi iddialı cümleler kurmak ve eserler kaleme almak tartışmalı bir tavrın ifadesidir. Dolayısıyla “Resulullah’ın Namazı” adı altında ya da benzeri isimlerle kaleme alınmış eserlere aldanarak, bu eserlerde anlatılanlar dışındaki uygulamaların Sünnet’e aykırı olduğunu düşünmek doğru değildir.Her rivayetin, her İmam nezdindeki kıymeti aynı olmayabilir. Rivayeti nakleden ravilerden, rivayetin metninin durumuna, diğer rivayetler, Kur’an ve amelî sünnetle ilişkisine kadar bir dizi etken, herhangi bir konudaki mütearız (ilk bakışta birbirine aykırı gibi görünen) rivayetler arasında nasıl tercih yapılacağı tartışmasını etkilemektedir.İhtilâfu’l-Hadîs ya da Muhtelifu’l-Hadîs dediğimiz sahanın temel iştigal alanı budur ve bu ilimden habersiz bir şekilde hadisler arasında keyfemâyeşa tercihler yapıp “hadisle amel” görüntüsü altında zihin bulandırmak tasvip edilecek bir davranış değildir.
Sünnete uygun olarak kıldığımız namazlardan sonra sünnete uygun şekilde yapılacak duanın sonunda selefin tavsiyesi üzere ,hangi mezhepten olursak olalım, müslümanların binlerce fıkhi problemini çözen İmamı Azam ünvanlı Ebû Hanîfe’ye ve diğer selef imamlarına dua etmeyi ‘de unutmayalım
Abdullah b. Davud el-Hureybî dedi ki:
“Müslümanların namazlarında Ebû Hanîfe’ye dua etmeleri gerekir.”
Hureybî böyle dedikten sonra, Ebû Hanîfe’nin sünnetleri ve fıkhı hıfzettiğini meclisinde bulunanlara anlattı.
(Hatîb el-Bağdâdî,Târîhu Bağdâd, XIII/344.-İbni Kesîr, El Bıdaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/181-182.)
gerçekten bu yazımızın konusu olmadığı halde İmamım azamın hadisteki yerini anlatan yığınlarca ulema arasından hazıfız zehebiyi ,onun bu konudaki yığınlarca rivayetinden sadece bir tanesini zikredelimde içimizde ukde kalmasın .Nitekim Hafız Zehebî Menâkibu Ebî Hanîfe adlı eserinde İmam Mis’ar b. Kidâm’dan şunu nakletmiştir: “Ebû Hanîfe ile birlikte hadis tahsil ettim. Ancak bizi geçti. Zühde giriştik. Bunda da bizden üstün oldu. Fıkıh tahsiline başladık. Onun bu alandaki başarısını zaten görüyorsunuz.”[Menâkibu Ebî Hanîfe, s. 27.)
Ömrünü bu ilimlere adayan selef imamlarından ebu hanefi nin bu konuda ki hadisler in tamamının veya çoğunun sahih olmadığının ve yanlışa dayandığını iddia edenler bu alime iftira etmekle karşı karşıya gelmiş demektir.
Yararlanılan kaynak tercemeler;
Şeyhü’l-Îslâm Burhanüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî- Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları:
Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî- El-İhtiyar Li-Ta’lîlî’l-Muhtar, Ümit Yayınları
Eşref Ali et-Tehânevi ve Zafer Ahmed el-Osman et-Tehânevî - İ’lâü’s-Sünen, Misvak Neşriyat
İbni Abidin- Reddu’l-Muhtar Ale’d-Dürru’l-Muhtar, Şamil Yayınları
Ahmed b. Rüşd el-Hafîd el-Kurtubî- Bidâyetü’l-Müctehid, Beyan yayınları
Kutb-i Rabbani Abdülvehhâb-ı Şa’rânî - Mîzân-ül kübrâ , Bereket Yayınevi
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
Nazmu’l-mütenâsire mine’l-hadîsi’l-mütevâtire-el-Kettânî
Abdulfettah Ebu Gudde -İmamı A’zam Ebû Hanîfe’nin Hadis İlmindeki Yeri-Rağbet Yayınları
Doç. Dr. İ. Hakkı Ünal- Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu -Diyanet Vakfı Yayınları
Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer)-Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları
İbni Kuteybe- Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları
İbni Kayyım El-Cezviyye-Zadü’l-Me’âd, Cantaş Yayınevi
Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî - Hadislerle namaz kılma şekli, Beka Yayınları
Said el-Kahtani -Hüsnül Müslüm, Guraba Yayınları