Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Hanefi Mezhebinin Hadislere Dayanmadığı Iddialarına Reddiye

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Hanefi Ekolünde Namaz( Hadislerle namaz kılma şekli)

İbn-Mevlüt el-Hanefi,el-Eyyubi

”Bir delil aranırsa gündüzün varlığına, Hiçbir şey makul gelmez artık akıllara.” (Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, VI/403)

Ebu Hanifenin ilmi için söylenen bu söz herşeyi güzel bir şekilde ifade etsede,gündüzün varlığına delil isteyen arızalı görüşler günümüze kadar gelmiştir.Hanefi mezhebinin namaz ve diğer konularda aldığı hadisler İlahüssünen tarzı kitaplarda mevcut olmasına rağmen,ilmihallerimizde bu bilgilerin ‘herkes anlasın’ diye kolaylaştırıp ,çıkan hükümleri mezhep müçtehidinin (Mezhep imamları aynı zamanda hadisdede imamdırlar ) uygun gördüğü şekliyle ,kısa ve veciz bir şekilde zikretmelerine rağmen,son zamanlarda çıkan ,hanefi mezhebinin hadislere dayanmadığı iddiaları (İlmihallerimizde bulunmadığını bahane ederek) gün geçtikçe rağbet görüyor olması,kimi kitaplarda bu tür yayınlar yapılmasının ne kadar yersiz olduğunu ,ilgili hadisleri kaynaklarıyla vererek göstermeye çalışıcaz .Öncelikle önemine binaen söylememiz gereken bir husus varki İmam Şa’rânî ‘nin dediği gibi ”Bizim bütün mezheb imamları hakkındaki itikadımız şöyledir ki, hiçbiri, delil ve burhanda iyice nazar etmeden bir söz söylemez, bir ictihadda bulunmaz”. Hanefi mezhebinin delilleri, Fıkıh külliyatlarında var olan bu rivayetlerin tenkidi, uzmanlarınca yapılmış olduğundan bunu ehline havele ediyor, yalnız namazın kılınış şekli ile alakalı olanlarını tercüme eserlerden alarak kısa bir şekilde bu ufak yazıda toplamayı uygun bulduk. Kes, kopyala,yapıştır becerisi ile kolayca hazırlanan bu yazı ,ilgilinenler için bir okadar da kolaylık sağlıyacağına inanıyorum. İmamı Azam ”ın Kendi mezhebi dışındaki muhaddisler tarafından bile onun hadisteki başarısından, rivayetlerde ki zabtından, sağlam bilgisinden, hıfzından ve takvasından övgüyle bahsetmelerini, Hadis konusunda ne kadar hassas ve ehil olduğunu , Abdulfettah Ebû Gudde ‘nin Rağbet yayınları tarafından terceme edilen ‘İmamı A’zam Ebû Hanîfe’nin Hadis İlmindeki Yeri’adlı kitabı,Doç. Dr. İ. Hakkı Ünal’ın Diyanet vakfı yayınları tarafından basılan ‘Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu ‘ adlı doktorası , Dr.Ebubekir Sifil’in bu konudaki makalesi gibi ,takdire şayan çalışmalarda bulabilirsiniz ,ilgililere duyurulur! ,Yazımızı hazırlarken Hanefi mezhebi dışındaki kşiler ve eserlerden de kısa alıntılar yapmanın yerinde olacağını düşündük.

Beni nasıl namaz kılar gördünüzse öylece namaz kılın ve ibâdetlerinizin usûlünü benden Öğrenin (Buharı/ezam 18. edeb: 27, ahâd 1. Dâremî/salât; 42. Ahmed; 5/53,)
«Peygamber (s.a.s) Efendimiz iftitah tekbirini alırken ellerini kaldırırdı» [Buhârî, Ezan, 10/74, 736; Müslim, Salât, 4/9, no: 22.Bknz.Tirmizî, mevâkît 63; Nesâî, iftitah 6; Dârimî, salât 32; Ahmed b. Hanbel, II, 375, 434, 500; VI, 52.]
Birde Abdullah b. Mes’ud ile [ Ebû Dâvûd, Salât, 2/119, no: 748.Tirmizî ,Hasen- Salat.b.191 no 257.-İbni Hazm Sahih demiştir.Bezlu'l-mechûd, IV, 471.Nesâî, İftitah: 1;]
Bera’ b. Azib’in [Ebû Dâvûd, Salâtt 2/119, no: 749.], Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in yalnız iftitah tekbiresini alırken ellerini kaldırdığına ve bundan başka hiçbir yerde kaldırmadığına dair hadisleridir.
Bu mevzuda Hanefîlerin en büyük delillerinden biri de namaz içerisinde elleri kolları hareket ettirmekten kaçınmanın farziyyetine delâlet eden;”Acaba neden sizleri ellerinizi hırçın atların kuyrukları gibi kaldırmış görüyorum, namazda sakin olun” [bk. Müslim, salal 119; Nesâi, sehv 5, Ahmed b. Hanbel, V, 93, 101, 107.] mealindeki hadis-i şeriftir.

İftitah tekbirinde ellerin kulak hizasına kadar kaldırılması(Müslim, salât 26.Nesâî, iftitah 5.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/134.)

Bu hadislerde üzerinde durulması gereken iki husus vardır, elleri omuz hizasına kadar kaldırma İle rukûya gidiş-gelişlerde el kaldırma meselesidir.Tekbir alırken ellerin omuz hizasına kadar kaldırıldığı da bildirilmiştir. Aslında bu konuda çeşitli uygulamalar vardır (Müslim, Salât: 26, Ebû Dâvûd, Salât: ııs, Nessi, iftitâh: s, Nasbu’r-Râye i. 3io-3ii} bu yerlerde ellerin kulak hizasına veya başparmağın kulak yumuşağına kadar kaldırıldığı belirtilir. Mesele üzerinde mezhebler çeşitli görüşler sürmüşlerdir.Buhârî Sarihi Aynî namazda el kaldırmanın İslâm’ın ilk yıllarındaki bir uygulama olduğunu sonunda bunun kaldırıldığını belirterek bu konuda İmam Tahavî’den deliller getirir. (Umdetu’l-Kârî, v. 9) Ancak şunu da belirtelim ki karşı görüşte olanlar Hanefilerin ileri sürdüğü rivayetlere çoğunluğu sened konusunda olan çeşitli tenkitler yapmıştır.Konuyu Şah Veliyyullah’ın şu tespitiyle bitirelim: “Bu, Rasûlüllah (s.a.v.) tarafından bazen yapılıp bazen terkedilen fiillerdendir. Dolayısıyla hepsi sünnettir. Herbirini sahabeden bir cemaat almış, tabiîn ve daha sonraki nesiller boyunca durum aynı şekilde devam edegelmiştir. Bu konu Medine ve Küfe ekollerinin ihtilaf ettikleri konulardan biridir. Her bir ekolün sağlam delilleri ve dayanakları vardır. Kanaatimce bunların hepsi sünnettir.) (Müttefekul Aleyh Hadisler, Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), , Hüner Yayınları: 97)

İftitah tekbirinden sonra eller bağlanmaz diyen İmam Malik’in ,eller göğüs üzerinde bağlanır diyen İmam Şafii’nin aksine ”Göbek altında sağ eli sol elin üstüne koymak sünnettendir”(Ebu Davut Namaz118,İmam Ahmed c.1s.110) hadisi gereği eller bağlanır.Peygamberimizin İmam Malik ve İmam Şafii’nin dediği gibi uygulamalrı da vardır. Zira Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)elini böğrüne koymayı nehyettiği gibi, (Buharl C. 1 S. 163, Müslim C. 1 S. 206, Ebû Davud C. 1 S. 143, Nesal C 1 S. 142 ve TtanM C. 1 S. 50) elini böğrüne koyan kimse sünnet olan bir durumu terk etmiş olur.Büyük Muhaddis Tirmizî diyor ki: ”Sahabe ve Tabiin ile tebe-i tabiin arasında amel, sağ eli sol el üzerine koymak o!up elleri bazıları göbeğin fevkinde, diğer bazıları da göbeğin altında tutmak re’yinde bulunmuşlardır. Her hangisi yapılsa ruhsat vardır. Göğüs üzerinde el bağlamayı tercih edenler bunu izhar-ı huşû’da eblağ ve mahall-i niyyet olan kalbi muhafazaya işaret olduğu için ihtiyar etmişlerdir. Göbek altında el kavuşturanlar da setr-i avrete, izar-ı sükûttan muhafazaya daha elverişli ve Ehl-i Kitaba ve,nisâya teşebbühten daha bâid bir vaz olduğu için tercih etmişlerdir”(Ahmed Nâim, Tecrîd Tercemesi, II, 702, (Hds. no: 414).Nitekim, Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadisin meali şöyledir: ” İnsanlara, namaz kılarken sağ ellerinizi sol bileklerinizin üzerine koyunuz” diye emrolunurdu.Allahu alem bu konuda muradıresulluhlahın kastı İbni Hazmın ‘n 3 şey sünnettendir derken saydığı gibi Namazda sağ eli sol el üstüne koymak”[Bezlu'l-mechûd, IV, 478]olsa gerek.
Ellerin göbeğin altına konacağını ifade eden hadis-i şeriflerin daha kuvvetli olduğunu kabul eden âlimler bulunduğu gibi, ellerin göbeğin üst tarafında kavuşturulacağını ifâde eden hadislerle amel eden ulemâ da vardır.Bu mevzuyu da Hanefî âlimlerinden İbnu’-l-Hümâm’ın sözleriyle kapatıyoruz:
“Ellerin göbeğin altında mı, yoksa üstünde mi kavuşturulacağı konusunda ulemâ her ne kadar ihtilâf etmişse de gerçek şu ki bu mes’elede her iki tarafın dayandığı deliller kuvvet itibariyle müsavidir.”[el-Menhel, V, 166.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/160-161.]

İftitah tekbirininden sonra okunucak subhaneke ‘nin okunması [ Buhâri (1/181); Müslim (1/419).Besmelenin sessiz okunması(Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/202, 203; Nesâî, İftitâh 22 Tahâvî, age, 1/203,Kettani Mütevatir hadisler,Salat)Besmelenin sesli okunması ile ilgi rivayetler de mevcuttur.Hadis alanınında içtihadi bir saha olduğunu hatırlatıp bu konuda Hanefi mezhebinin içtihadını destekler bir cümlede İbn Kayyim'ın (ö. 751/1350) “Hedy”(Zadü'l-Me'âd) adlı kitabında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, namazda besmeleyi; bazen sesli okuduğunu, fakat sessiz şekilde okuduğunun, sesli şekilde okuduğuna nispetle daha çok olduğunu belirttikten sonra şöyle der:
“Hz. Peygamber (s.a.v)’in, namazda besmeleyi sesli okuduğunu söyleyenler, bu konuda kapalı lafızlara ve derecesi zayıf olan hadislere yönelmişlerdir.Halbuki (rivayet bakımından) sahih olan bu hadisler, (manası) anlaşılabilir cinsten değildir. (Manası) anlaşılabilir olan ise, (rivayet bakımından) sahih değildir. Bu, (anlaşılabilmesi) büyük bir cilt kitap yazmayı gerektiren bir konudur.”(bkz.İbni Kayyım El-Cezviyye-Zadü'l-Me'âd, Cantaş Yayınevi s.244)
Rüküda üç defa(Subhanerabbiyelazim ))denmesi [Sünen sahipleri ve Ahmed. Bkz. Sahih-i Tirmizi (1/83).] Rüküdan kalkarken yapılan (Semiallahulimenhamideh)(Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (2/282) duasından sonra (Rabbenalekel hamd )demek(Buhârî, &ân 125, Bed’ü’I-halk 33; Müslim, Salât 71 (409); Ebu Dâvud, Salât 139-140 (484); Tirmizî, Salât 86 (267); Nesâî, Tatbik 23; İbn Mâce, İkâme 18 (875); Ahmed b. Hanbel, 2/459)Rüküdan secdeye giderken Hanefi mezhebinini delilini birde Zadü’l-Me’âd sahibi İbni KAyyımın lisanıyla alalım. Çünkü o hanbeli mezhebi allemesidir , hatta kimilerine(Şevkani) içtihad makamındadır,mukallid değildir ki kimseleri taklid etsin ,tabiki İbni Teymiyenin dediği gibi”Bir müslüman 4 mezhebin atmosferinde bulunmalı .Onları aşmamalı zira aşarsa tehlikeli sağlara girmiş olur .İbnki kayyımın bu konudaki içtihadında Vâil hadisinin, Ebû Hureyre hadisinden daha sağlam olduğunu birçok yönüyle kanıtlayarak kuvvetli görmes, namazlarında secdeye giderken ve secceden kalkarken Hanefi mezhebin içithadıyla uyum içinde olan kendi görüşüyle namaz kıldığını göstermektedir .Derki; ”Hz. Peygamber (s.a.v) rükû’dan sonra bir müddet doğrulup bu dualardan birini okuduktan sonra ellerini kaldırmadan tekbir alır secdeye giderdi. Secdeye giderken önce dizlerini sonra ellerini, daha sonra da alnını ve burnunu yere yayardı. Bu, sahih rivâyet olup Şerîk-Asım b. Küleyb-babası Küleyb senediyle Vâil b. Hucr’un şöyle dediği nakledilmektedir: “Allah Resûlü’nü secde yaparken ellerinden önce dizini yere koyduğunu ve secdeden kalkarken de dizlerinden önce ellerini kaldırdığını gördüm (Tirmizî, “Salât”, 84; Ebû Dâvûd, “Salât”, 137; Nesâî, “Tatbîk”, 38, 93; Dârimî, “Salât”, 74. )İbn Kayyım, Zadü’l-Me’âd, I, 56-59.Cantaş Yay.s.261/262) ) Tirmizî ise, bu hadisi Şüreyk’ten başka bir kimsenin rivayet etmediğini ifade ettikten sonra; “Dârekutnî, el-Hâkim ve el-Beyhakî’nin, Âsim el-Ahvel vasıtasıyla Enes’den rivayet ettikleri; “Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)i tekbir alıp secdeye giderken ellerinden önce dizlerinin yere indiğini gördüm” mealindeki hadisle Dârimî’nin rivayet ettiği[Dârimî, salât 74] aynı mealdeki hadisin bu hadisi kuvvetlendirdiğini ve bu hadisin Hâkim’e göre Buhârî ve Müslim’in şartlarına uygun olduğunu” söylemiştir.[el-Menhel, V, 275-276.]

Bu konuda tarafgirlikten değil konunun uzamasından korksamda Zadü’l-Me’âd’ın terceme ve tahkikini yapan Muzaffer Can’ın sayfa 391 ‘de 3 nolu dipnottaki anekdotunu hiç dakunmadan verelim ;

”Çağımızda şam diyarının yetişdirdiği keskin zekalı yorulmak bilmeyen ,elinin emeği ile geçinip(saat tamiri)kimseye minnet borcu olmayan kendisinden iki üç yüz meselede istifade ettiğim Şeyh Muhammed Nasırüddin Elbani’de devrimizin tipik bir İbni Hazmıdır.Acele ile verdiği hükümler dünyadaki dostlarıyla arasını açarken acele tenkid ettiği hadis ricalide her halde ötede bir şey sorar.Birgün 1973′te Medine-i Münevverede bir meselede kendisine ufak bir itiraz belirtince derhal kükreyerek selefiliyelikten ayrılmamamı emretti.Ben bu nasıl olacak selef geçeli bin sene oluyor ?bu kadar yıl ben nasıl selef, olurum dedim. O da sahih hadis bizim mezhebimizdir(doğrunun en doğrusu)tezini söyledi.Mesele namazda secdeye giderken eller mi diz mi önce konur?meselesine geliyordu.Bende pekibunun zıddını savunan İbni kayyım,Ebu Hanife ,Tahavi var deyince ,celallenip ”donuk kafalı olma,kör taklidi yapma” dedi.Dedim ki üstadım iyide ben daha yeni hadis talebesiyim ,hadisin sahihini hasenini ayırabilecek bilgim yok.Sizede bu mevzuda itirazım yok.Ancakben senin söylediğin usuldeki usulsüzlüğü kavrayamadığım deyince ”Ne o dedi ” Bende ,şimdi ortada bir hadis var,bir senin yorumun,bir İbni Kayyım ve diğerlerinin bende kimin haklı olduğunu temyiz edemiyorum dedim. Üstad,sen ne açıklamışsam onu oku ve tatbik et emrini verince bende işte o zaman ben selefi değil Albanici olmammı.Bu nasıl iş üstadım 1300 yıl evvelki alimin yorumuna uymak kör taklid ki onlar gerçekten seleftir.1300 yıl sonra size uymak sizi körce takid selefilik mi? deyip sustum.Daha sonra bana sen zeki bir gençsin ,tenkid nazariyen gayet iyiiyi oku diyerek dua ettiler.”( İbn Kayyım, Zadü’l-Me’âd,c. I,s. 391dip no3.) İmamı Azam hadis noktasında zayıf olduğu iddiasının ima edenlersavunuvunucularında olarak gösterilir albani ,Oysaki Albaninin ü,stad kabul ettiği İbni TEymiyye ,İmam Zehebi ,imam Suyûtî’aksi bu konunun anlaşıldığına inanıyor , teşehhüde geçiyoruz.

Teşehhüdde okunan (Ettetehiyyatü) duası [ Buhâri, Bkz. Feth’ul-Bâri (1/13); Müslim (1/301 ], Teşehüdden sonra okunan (Salli barikler) salevatlar [Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (6/408). Buhâri, Bkz. Fethu’l-Bâri (6/407); Müslim (1/306). ], Selamdan önce yapılan (rabbena) duaları.

Oturuş şekli ise Vâil b. Hucr’in «Peygamber (s.a.s) namazda oturduğu zaman sağ ayağını diker ve sol ayağı üzerinde otururdu» [Ebû Dâvûd, Salât, 2/116, no: 726.] hadisidir. İmam Mâlik’in Abdullah b. Ömer’den «Namazın sünneti sağ ayağını dikip sol ayağın üzerinde oturmandır»[Mâlik, Salât, 3/12, no: 51]

Hanefi mezhebine göre fatihanın farz değil vacip olması aşağıdaki metnini vereceğimz Buhârî’ ve Müslim’in Ebû Hüreyre’den rivayetettiği hadisinin zahiri, fatihayı okumanın şart olmadığını, okunacak şey Kur’an olduktan sonra Kur’an’m neresi olursa olsun kâfi geleceğini göstermektedir. “Kur’an’dan okuyabileceğinizi okuyunuz” âyet-i kerimesinin zahiri de bunu te’yid etmektedir.
“Kur’an okunduğu zaman susunuz, onu dinleyiniz” [A'raf, 7/204).«Kur'an'dan kolayına geleni oku» [Buhârî, Ezan, 10/122, no: 793; Müslim, Salât, 4/11, no: 397] . Birde Rasûlüllah (s.a.v.): “Fatiha’yı okumayanın namazı yoktur.” buyurmuştur.Hadiste “Fatiha Suresi’ni okumayanın namazının olmadığı” belirtilirten bu hüküm, “Kur’ân ‘dan yanında bulunan kolayına geleni oku” (Bubârî, Ezan: 9S Müslim, Saiât: 45, Tırmizi, Salât: 110, Neseî, İftitâh: 7, İbni Mâce, İkâme: 72) Hadisi ve «Kur’ân’dan kolayına geleni oku» (Müzzemmü: 20) ayeti i!e uyuşmamaktadır. Bu iki yerde ne okunacağı serbest bırakılmıştır. Buradan hareketle “Fatihasiz olmayacağı” ifadesi, namazın kabul olmaması anlamına değil de Kur’ân’ın temeli sayılan ve Ümmül-Kur’ân (=Kur’ân’ın anası) diye ifade edilen Fatiha Suresi gibi önemli bir surenin terkedilmesinin uygun olmayacağının bildirilmesi için böyle söylenmiş olabileceği belirtilmiştir. Tıpkı: “Yemek hazırlanıp konulduğunda namaz olmaz.”‘(Müslim, Mesâcid: 67, Ebû Dâvüd, Taharet: 43) hadisinde olduğu gibi vurgulanmak istenilen namazın geçersizliği değil, böyle bir ortamda uygun düşmeyeceği anlatılmaktadır. Açıklamasını yaptığımız hadisteki maksadın namaz kılan kimseyi Fatiha Suresi’ni mutlaka okumaya özendirip teşvik etme olduğu belirtilmiştir.

Ebû Hüreyre’nin sabit olan «Adamın biri mescide girip namaz kıldıktan sonra Peygamber (s.a.s) Efendimiz’in yanına gelerek selam verdi. Efendimiz selâmını aldı ve kendisine:
- Dön bir daha namaz kıl diye buyurdu.
Adam dönüp namaz kıldıktan sonra bir daha geldi. Efendimiz (s.a.s) yine kendisine:
- Dön bir daha namaz kıl diye emretti ve adam böylece üç kere dönüp namaz kıldıktan sonra, Peygamber (s.a.s) Efendimiz’e:
- Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki bundan fazlasını bilemem dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) Efendimiz:
«Namaz kılacak olduğun zaman iyice abdest al, sonra kıbleye yönel ve tekbir al, sonra -Kur’an’dan okuyabileceğini oku-, sonra tam bir rükû’yapıncaya kadar eğil, sonra belin doğruluncaya kadar kalk, sonra tam bir secde yapıncaya kadar secde et, sonra tam doğruluncaya kadar kalk, sonra bunları bütün namazında yap» buyurdu»[ Buhârî, Ezan, 10/122, no: 793; Müslim, Salât, 4/11, no: 397.]
Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilen ,”Fatiha okumayan kimsenin namazı yoktur” mealindeki bu hadisi, İbn Hıbbân’ın rivayet ettiği “içinde Fatiha okunmayan namaz kâfi değildir”[ bk. Muttekî, Kenzu'l-Ummal,, VII, 442.] anlamındaki hadise bakarak, “Fatiha okumayan kimsenin namazı kâmil değildir” mânâsına anlamışlar ve yalnız başına namaz kılan kimse için Fatiha okumak vâcib demişlerdir.

Cemeaat namazlarında cemaatın imama uyması
Sesli ve sessiz namazların her ikisinde de yalnız imam okur. İmama uyan kimse okumaz. Bu görüş de İmam Ebû Hanefe’ye aittir. Kitabdan delili (el-A’raf (7), 204) âyeti kerimesi, sünnetten delili ise,
İbn Ebî Şeybe’nin Ebû Hüreyre’den rivayet ettiği: “Kim imamın arkasında kılıyorsa, imamın okuması onun için de kıraattir.”[İbn Mace, ikâme 13; Ahmed b. Hanbel, III, 3393.] hadis-i şerifidir
Aynı hadisi Dârekutnî’de Abdullah b. Şeddâd dan rivayet etmiştir. (Dârekutnî, Sünen, I, 323, 326, 331, 333.)
İkincisi imam Mâlik’in Ebû Hüreyre’den getirdiği «Peygamber (s.a,s) sesli olarak okuduğu bir namazdan çıktıktan sonra:«Benimle beraber demin biriniz okudu mu?» diye sordu. Bir adam ‘Evet, ben okudum ya Rasûlallah’, dedi. Peygamber (s.a.s)«Ben diyorum ki: Ne diye Kur’an benden alınmak isteniyor» dedi. Bunun üzerine halk, Peygamber (s.a.s)’in sesli olarak okuduğu namazlarda okumayı bıraktılar» [Ebû Dâvûd, Salât, 2/137, no: 826]
Hz. Ali (r.a.)’den «Cebrail (a.s.), benim rükû ve secdede Kur’an okumamı yasakladı»
[Tirmîzî, Salat 179, (242, 243), c.1, s.183-184; Ebû Dâvud, Salat 119,120 (776), c.3, s.196; İbnu Mâce, İkâmeti's-Salat 1 (804), c.3, s.7; Nesaî, İftitah 18 (899-900), c.1-2, s.537-538. Bideyatül müçtehid Mütercimi]]
Ebû Davud ve Hâkim rivâyet etmiştir. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş; Zehebî de bu görüşünde ona katılmıştır. Ukaylî hadis için şöyle demiştir (s. 103): “Hadis, sahih senedlerle başka yönlerden de rivâyet edilmiştir.” Hadis “el-İrv┑ adlı kitapta tahriç edilmiştir

Kerehat vakti dediğimiz bu zamanlarda namaz kılmayı mekruh gören Hanefi mezhebinin delili

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hiç biriniz, güneşin doğması ve batması esnasında namaz kılmaya kalkmasın.” (Buhârî, Mevâkît 31, 30, Hacc 73; Müslim, Müsâfırîn 289, (838); Muvatta, Kur’ân 47, (1, 220); Nesâî, Mevâkît 33, (1, 277).Güneşin tepe noktasına gelme saati, cehennem kapılarının açıldığı ve cehennemin coşturulduğu bir saattir; namazı (eşyaların gölgesi) doğu tarafa sarkıncaya kadar terkedin. (Ebü Dâvud, Salât 299, (1277); Nesâî, Mevâkît 35, (1, 279, 280); Müslim, Müsâfırîn 294, (832).
“Sabah namazından (sonra) güneş doğuncaya kadar (nafile) bir namaz yoktur. İkindi namazından (sonra da) güneş batıncaya kadar (farzın dışında) bir namaz yoktur”( Buhârî, Mevakit 31; Müslim, Müsafirin 288 (827) Heysemî, Keşfu’l-Estar, 1/192 (613) Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 1/151; Ebu Ya’lâ Müsned, 1/171; Ebu Ya’lâ Müsned, 4/220; Bezzâr)İbn Hacer (ö. 852/1447)
“Emaliyyu’l-muhrace alâ muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî” de kaydettiğine göre; bu hadis, 20’den fazla bir sahabe topluluğundan rivayet edlmiştir.
Sehâvî (ö. 902/1496)’nin “Fethu’l-muğîs” adlı eseri ile Şeyh Abdurrauf el-Münâvî (ö. 1031/1622)’nin “Şerhu’l-Câmi” adlı eserinde geçtiği üzere; İbn Battâl (ö. 449/1057), bu hadisin, mütevatir olduğunu belirtmiştir.İmam Tahâvî (ö. 321/933) “Şerhu Meâni’l-Âsâr” adlı eserinde ‘Bâbu’r-Rek’ateyni ba’de’l-Asrî’ (=İkindi namazından sonra iki rek’at namaz kılma bâb’ın)da İkindi ve Sabah Namazından sonra namaz kılmanın yasak olduğu hususundaki hadisleri naklettikten sonra aynen şöyle der:
“İkindi Namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmanın yasak olduğuna dair Resulullah (s.a.v)’den gelen rivayetler, mütevatir olarak gelmiştir. Resulullah (s.a.v)’in sahabileri de, bu hadisle amel etmişlerdir. Bu nedenle de hiçbir kimsenin bu konuda muhalefet etmesine gerek yoktur.”
Kısa bir çalışmayla benim gördüğüm deliller bunlardır ,daha fazlası mümkündür.Peygamberimizin farklı uygulamalarıda vardır ama bunları zıt mış gibi göstermek yerine, farklı uygulamaların var olduğu gerçeğini kabullenmek daha isabetli olsa gerek.Mezhepler arasında gerek hadis gerek fıkhı bakımdan zaten furu mesellerledeki bu farklı görüşlerin meşru olmadığını ,hele hele “Dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırıp parçalayanlar ”(Enam: 159) ayetiyle izah etme bedbehtlığınıa düşmemek gerekir.Hocalarımızdan duyduğumuza göre zaten 4 mezheb İmamınların furuata aid farklı hükümlerini ki bu 3′te 1′e tekabul eder, Alimlerimiz bu konuları Azimete -Ruhsata,Takvaya -Fetvaya uygunluk başlıkları altında incelimişlerdir.Peygamberimizin sözlerinde ve uygulamalarında herhangi bir zıtlık olmadığını anlatan eseriyle meşhur alim İbni Kuteybe’dende bir örnek verelim;Hz.Âişe ‘nin Rasûlullahın (S.A.V) .cünüb olduğu halde uyumak istediğinde, namaz abdesti gibi abdest aldığını[Krş,Buhari: 4 / 75.Hanbel: 2 / 392;3 / 55):"Rasûlullah'ın yemek yiyeceği veya uyuyacağı zaman abdest aldığını [Ebu Davud: 1/88 krş.Hanbel: 1 / 16,17,44.]-Hz.Âişe “cünüb iken” böyle yaptığını kasdediyor-,Rasûlullah’ın suya el sürmeden cünüb olduğu halde uyuduğunu [Hanbel: 6/43.]söylediği rivayetlerinde güya çelişki görenlere bakınız İbni Küteybe nasıl cevap veriyor; Biz deriz ki:Bütün bunların hepsi de câizdir.Dileyen cinsî münasebetten sonra namaz abdesti alır,sonra uyur.Dileyen de elini ve tenasül uzvunu yıkayıp uyur. İsteyen de suya dokunmaksızın uyur.Şu kadar var ki abdest almak efdaldir.Rasûlullah bir şeyin faziletini göstermek için bir kere böyle yapar; o hususta ruhsat bulunduğunu göstermek için bir kere de şöyle yapardı.însanlar bunlarla (-iki şekilde de) amel ederlerdi.Binaenaleyh kim efdal (= en üstün) olanı yapmak isterse onu yapsın.Kim de ruhsata tabî olmak isterse,o da onu yapsın. [İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 369-370.] İmam Şarani’nin Mîzân-ül kübrâ sıda bu tür kitaplardan olsa gerek orada Mezheb İmamlarının görüşlerini , delillerini, tevillerini söyler sonundada ” Böylece iş mîzânın tahfif ve teşdîd mertebelerine râci’der ve açıklamasını yapar .Çünkü İmam Şarani de”Şeriattaki hadîslerde yahud dîn âlimlerinin sözlerinde tenakuz görene veya vardır diyene, cevab vermeğe değmez. Çünkü onun nazarı, bakışı, görüşü zâifdir.”inancındadır.
Ebu bekirSifil hacadan yapacağımız alıntı mevzuudaki bakış açımız için önemlidir”Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Ne İmam el-Buhârî bu eserine ilgili bütün sahih rivayetleri aldığını iddia etmiştir, ne de ondan sonraki ulema onun bu eserine –ve aynı tarzdaki diğer eserlere– bu gözle bakmıştır. Dolayısıyla İmam el-Buhârî’nin bu eserine almakla zımnen “Efendimiz’in tutumu/uygulaması böyleydi” dediği rivayetler arasında tarih boyunca kabulle karşılananlar olduğu gibi, (muarız deliller sebebiyle) reddedilenler de olmuştur.Bunda şaşılacak bir durum yoktur. Zira Efendimiz (s.a.v)’in Sünnet-i Seniyye’sinin herhangi bir konuda tekdüze tezahür ettiğini söylemek her zaman mümkün değildir. Fıkhî mezheplerin varlığını kaçınılmaz kılan hususlardan birisi de budur. Efendimiz (s.a.v)’in bir konuda farklı uygulamalar yaptığı vaki olduğu gibi, O’nun uygulamalarını bize nakleden rivayetlerin birbiriyle ilişkisinin nasıl kurulacağı noktasındaki metodolojik/Usulî ihtilaflar dolayısıyla da Sünnet’i farklı okuma biçimleri vakıası inkâr edilemez bir realite olarak karşımızda durmaktadır.Bütün bunların ortaya koyduğu gerçek şudur: Herhangi bir konuda, özellikle de ahkâm hadisleri bağlamında, ilgili rivayetlerden sadece bir kısmını esas kabul ederek, “Efendimiz (s.a.v)’in tutumu böyleydi, Sünnet’e uygun olan sadece budur” gibi iddialı cümleler kurmak ve eserler kaleme almak tartışmalı bir tavrın ifadesidir. Dolayısıyla “Resulullah’ın Namazı” adı altında ya da benzeri isimlerle kaleme alınmış eserlere aldanarak, bu eserlerde anlatılanlar dışındaki uygulamaların Sünnet’e aykırı olduğunu düşünmek doğru değildir.Her rivayetin, her İmam nezdindeki kıymeti aynı olmayabilir. Rivayeti nakleden ravilerden, rivayetin metninin durumuna, diğer rivayetler, Kur’an ve amelî sünnetle ilişkisine kadar bir dizi etken, herhangi bir konudaki mütearız (ilk bakışta birbirine aykırı gibi görünen) rivayetler arasında nasıl tercih yapılacağı tartışmasını etkilemektedir.İhtilâfu’l-Hadîs ya da Muhtelifu’l-Hadîs dediğimiz sahanın temel iştigal alanı budur ve bu ilimden habersiz bir şekilde hadisler arasında keyfemâyeşa tercihler yapıp “hadisle amel” görüntüsü altında zihin bulandırmak tasvip edilecek bir davranış değildir.



Sünnete uygun olarak kıldığımız namazlardan sonra sünnete uygun şekilde yapılacak duanın sonunda selefin tavsiyesi üzere ,hangi mezhepten olursak olalım, müslümanların binlerce fıkhi problemini çözen İmamı Azam ünvanlı Ebû Hanîfe’ye ve diğer selef imamlarına dua etmeyi ‘de unutmayalım

Abdullah b. Davud el-Hureybî dedi ki:

“Müslümanların namazlarında Ebû Hanîfe’ye dua etmeleri gerekir.”

Hureybî böyle dedikten sonra, Ebû Hanîfe’nin sünnetleri ve fıkhı hıfzettiğini meclisinde bulunanlara anlattı.

(Hatîb el-Bağdâdî,Târîhu Bağdâd, XIII/344.-İbni Kesîr, El Bıdaye Ve’n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 10/181-182.)

gerçekten bu yazımızın konusu olmadığı halde İmamım azamın hadisteki yerini anlatan yığınlarca ulema arasından hazıfız zehebiyi ,onun bu konudaki yığınlarca rivayetinden sadece bir tanesini zikredelimde içimizde ukde kalmasın .Nitekim Hafız Zehebî Menâkibu Ebî Hanîfe adlı eserinde İmam Mis’ar b. Kidâm’dan şunu nakletmiştir: “Ebû Hanîfe ile birlikte hadis tahsil ettim. Ancak bizi geçti. Zühde giriştik. Bunda da bizden üstün oldu. Fıkıh tahsiline başladık. Onun bu alandaki başarısını zaten görüyorsunuz.”[Menâkibu Ebî Hanîfe, s. 27.)

Ömrünü bu ilimlere adayan selef imamlarından ebu hanefi nin bu konuda ki hadisler in tamamının veya çoğunun sahih olmadığının ve yanlışa dayandığını iddia edenler bu alime iftira etmekle karşı karşıya gelmiş demektir.

Yararlanılan kaynak tercemeler;
Şeyhü’l-Îslâm Burhanüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî- Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları:
Abdullah b. Mahmûd b. Mevdûd el- Mavsılî- El-İhtiyar Li-Ta’lîlî’l-Muhtar, Ümit Yayınları
Eşref Ali et-Tehânevi ve Zafer Ahmed el-Osman et-Tehânevî - İ’lâü’s-Sünen, Misvak Neşriyat
İbni Abidin- Reddu’l-Muhtar Ale’d-Dürru’l-Muhtar, Şamil Yayınları
Ahmed b. Rüşd el-Hafîd el-Kurtubî- Bidâyetü’l-Müctehid, Beyan yayınları
Kutb-i Rabbani Abdülvehhâb-ı Şa’rânî - Mîzân-ül kübrâ , Bereket Yayınevi
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi:
Nazmu’l-mütenâsire mine’l-hadîsi’l-mütevâtire-el-Kettânî
Abdulfettah Ebu Gudde -İmamı A’zam Ebû Hanîfe’nin Hadis İlmindeki Yeri-Rağbet Yayınları
Doç. Dr. İ. Hakkı Ünal- Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu -Diyanet Vakfı Yayınları
Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer)-Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları
İbni Kuteybe- Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları
İbni Kayyım El-Cezviyye-Zadü’l-Me’âd, Cantaş Yayınevi
Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî - Hadislerle namaz kılma şekli, Beka Yayınları
Said el-Kahtani -Hüsnül Müslüm, Guraba Yayınları
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
EBÛ HANÎFE'NİN ARKADAŞLARINDAN VE MEZHEBİNDEN BAZI BÜYÜK HAFIZ VE HADİSÇİLER


Bu anlatılanları göz önüne alınca el-Muvaffak el-Mekkî'nin «Menâkıbu Ebi Hanîfe» adlı eserinde (11/133) Ebû Hanîfenin seçkin talebelerini anlatırken kullandığı şu ifadenin doğruluğu anlaşılır: Ebû Hanîfe mezhebini talebeleriyle istişare esasına dayandırmıştır. Onlarla istişare etmeksizin kendi başına dinde bir ictihadda bulunmamış; Allah, peygamber ve mü'minler için öğüt verirken aşırı gitmemiştir. O, meseleleri tek tek ortaya atar, talebelerini dinler, kendi görüşünü söyler ve onlarla bir ay hattâ daha fazla münakaşa ederdi. Bu meseleler hakkında görüşlerden biri ağırlık kazanınca Ebû Yûsuf bir esas olarak onu tesbit ederdi. Nihayet, O, bütün esasları (usûl) böylece tesbit etmiştir. En doğrusu ve gerçeğe en yakın olanı da budur. İnsanlar için bu, daha tatmin edici bir yoldur. Tek başına ictihad yapanların ve sadece kendi görüşüne bağlananların mezhebinden daha iyidir.»

Bundan anlaşılıyor ki Ebû Hanîfe, talebelerini kendilerine anlattığı şeyi kabule zorlamaz; aksine konu iyice aydınlansın diye onların kendi görüşlerini açıklamalarını isterdi. Böylece onlar, delili anlaşılan meseleyi kabul ederler; delilsiz görüşleri kabul etmezlerdi. Ebû Hanîfe, «Bir kimsenin neye dayandığımızı bilmeden bizim görüşümüzü nakletmesi doğru değildir.» derdi.İşte Hanefî mezhebinin her tarafa eşsiz bir şekilde yayılışının sırrı ve Ebû Hanîfe'nin öğrencilerinin üstünlüklerinin ve çokluklarının asıl sebebi budur. Çünkü fıkıh eğitiminde ve gençleri yetiştirmede onun metodu örnek bir metoddur

Bu itibarla İbn Hacer el-Mekkî «el-Hayrâtu'l-Hısân» da (S. 26) şöyle der: «Bazı bilginler demişlerdir ki, meşhur İslâm müctehidlerinden hiç birinin Ebû Hanîfe gibi arkadaş ve öğrencileri yoktu. Bilginler ve bütün insanlar müteşabih hadisleri, içtihada dayanan meseleleri, yeni olayları, kaza ve hükümleri açıklamakta Ebû Hanîfe ve arkadaşlarından yararlandıkları kadar kimseden yararlarımamışlardır.»

İbnu'n-Nedîm Muhammed b. İshak «el-Fihrist» de
«Karada, denizde, doğru ve batıda, uzakta ve yakında ilmin tedvini Ebû Hanîfe sayesindedir. » demiştir.

İbnu'l-Esir, «Câmiu'l-Usûl» de şöyle der:
«Allah'ın gizli bir sırrı olmasaydı bu ümmetin yarısı günümüze kadar büyük imâmın mezhebi üzere Allah'a ibadet etmezlerdi.»


Buhari'nin şeyhlerinden Yahya b. Adem:
"Numan, beldesinin bütün hadislerini topladı. Peygamber (s.a.v.) den ne alındıysa sonuna kadar inceledi" derken
Sahih-i Buhari ricalinden Hasan b. Salih’te:
"Ebu Hanife nasih ve mensuhu çok titiz araştıran, Küfe ehlinin hadisini en iyi bilen, cemaatın tabi olduğu şeye sıkı sıkıya sarılan, beldesi ehline hadis ve eserden ulaşanları ezberleyen bir kimse idi."

Fakih, kendisinden hadis alınmaya en layık kimsedir

Adı geçen bilginlerin üçü de, yani İbn Hacer el-Mekkî, İbnu'n-Nedîm ve İbnu’l-Esir, Hanefî mezhebi mensûbu değillerdi ki onun tarafını tuttukları söylensin.Hanefi mezhebinden olmayan Hadisçiler çoktur ve meşhurdurlar bunların Ebu Hanife hakkındaki güzel sözleri konumuzun dışandadır.Şimdi hanefi mezhebinde ki bazı Hadisçilerin ismini zikredelim


1 — İmam Züfer b. el-Hüzeyl el-Basrî (Ö. 158): İbn Hibban «es-Sikât» adlı eserinde hıfzının sağlamlığından bahsetmektedir. Ebû Hanîfe'nin seçkin arkadaşlarındandır. (45)

2 — Hafız İbrahim b. Tahmân el-Herevî (Ö. 163): Hal tercümesi «Tabakatü'l-Huffaz»da verilmiştir. Çok sahih hadis biliyordu.

3 — İmam el-Leys b. Sa'd (Ö. 175): Bir çok alim onu Hanefî saymış. Kadı Zekeriyya el-Ensârî «Şerhu'l-Buhârî»de onun Hanefî olduğunu kesinlikle belirtmiştir. İbn Ebi'l-Avvam, el-Leys'den Mekke'de Ebû Hanîfenin meclisine katıldığını senediyle nakletmiştir. Ebû Hanîfenin meclisine şöyle bir mesele getirilir:

Birisi, oğlunu bir çok masraf ederek evlendirmekte, oğlu ise karısını boşamaktadır. Ona cariye satın almakta, fakat o, bunu da azad etmektedir. Ne yapması gerektiğini Ebû Hanîfe'ye sorar. Ebû Hanîfe kendisine bir cariye satın almasını, sonra bu cariyeyi, mahrem yerlerini gören oğluna nikahlamasını tavsiye eder. Eğer oğlu, onu boşayacak olursa cariye memlûkesi olmak hasebiyle kendisine rücu eder. Eğer âzâd edecek olursa; onun, babasına ait cariyeyi âzâd etmesi caiz olmaz.

el-Leys, onun cevabının doğruluğuna, ve cevap vermedeki sür'atine hayret ettim, der. Halbuki el-Leys müctehid bir imam idi.

4 — İmam Hafız Kasım b. Ma'n el-Mes'ûdî (Ö. 175): Çok hadis ve şiir rivayet edenlerden olduğu gibi arapçayı ve fıkhı da en iyi bilenlerden idi. Muhammed b. Hasan ondan arapça ile ilgili sorular sorardı. Ebû Hanîfe'nin güzide arkadaşlarındandı. Hakkında Zehebî'nin «Tabakâtu'l-Huffâz»ı ile Hafız Kureşî'nin «el-Cevâhiru'l-Mudî'e»sinde malûmat vardır.

5 — Abdullah b. el-Mübarek (Ö. 181): Kitapları yirmi bin hadis ihtiva eder. İbn Mehdî onu Sevrî'den üstün tutardı. Yahya b. Adem, «küçük bir meseleyi araştırır, İbnu'l-Mubarek'in kitaplarında bulamazsam çok üzülürdüm.» der. Abdullah b. el-Mübarek, Ebû Hanîfe'nin hususî arkadaşlarından idi. Bazı raviler onun Ebû Hanîfe hakkında söylemediği sözler uydurmuşlardır. Bir çok alimin başkaları hakkında yaptığı gibi...

6 — İmam Ebû Yûsuf Yâkub b. İbrahim el-Kâdî (Ö. 182): Zehebî «Tabakâtu'l-Huffâz» da onu zikreder ve hâl tercümesini verir. (46)

İbn Cerir, «o, fakih idi, alimdi, hafızdı, hadis ezberlemekle ma'ruf idi. Muhaddise gelir, 50-60 hadis ezberler, sonra bunları halka yazdırırdı, çok hadis biliyordu» der. İbnü'l-Cevzî «Ahbâru'l-Huffâz»da, ondan önce İbn Hıbbân «es-Sikat»ta onu kuvvetli hafıza ile vasf ederler. «el-Emali» adlı eseri vardır. Bunun üç yüz cüz olduğu söylenir. (47)

7 — Yahya b. Zekeriyya b. Ebî Zaide (Ö. 183): Hafız ve sağlam fakih, Ebû Hanîfenin seçkin arkadaşlarından. Haltercümesi, Zehebî'nin «Tabakâtu'l-Huffâz»ı ile «el-Cevâhîru'l-Mudîe» de verilmiştir.

8 — İmam Muhammed b. Hasen eş-Şeybanî (Ö. 189): Çok hadis biliyordu. Hal tercümesi «Bulûğu'1-Emânî»de vardır. «el-Asar», «el-Muvatta» ve «el-Hucce Alâ Ehli'1-Medine» gibi eserleri vardır. Birçok kimseler takdir etmeseler de hadis ilminde büyük bir yeri vardır.

9 — Hafs b. Ğıyas el-Kâdî (Ö. 194): Ezberden dört bin hadis yazdırmıştır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

10 — Vekî' b. el-Cerrah (Ö. 197): Tabiinden -Zehebî'nin naklettiğine göre, Yahya; «Ondan üstün kimse görmedim, Ebû Hanîfe'nin kavli üzere fetva veriyordu.» demiştir. Ahmed b. Hanbel de «Vekî'in musannefatına sarılınız, ilim bakımından daha genişini, hıfz bakımından daha kuvvetlisini görmedim demiştir.»

11 — Yahya b. Said el-Kattan el-Basrî (Ö. 198): Cerh ve ta'dil imamıdır. Zehebî, Ebû Hanîfe'nin görüşüne göre fetva verdiğini söylemiştir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

12 — Hafız Hasan b. Ziyâd el-Luluî (Ö. 204): İbn Cüreyc'den on iki bin hadis almış idi. Bunlar bir fakihe yetecek kadardır. Yahya b. Âdem, «Ondan daha fakihini görmedim» demiştir. Bazı raviler bizzat Ebû Hanîfe hakkında olduğu gibi onun hakkında da bazı sözler uydurmaktan çekinmemişlerdir. (48)

13 — Hafız Mu'allâ b. Mansûr er-Râzî (Ö. 211): İmamlıkta fıkıh ve hadisi cem'etmişti. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

14 — Hafız Abdullah b. Dâvud el-Hureybî (Ö. 213): Fıkıh ve hadiste büyük bir imamdır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

15 — Ebû Abdirrahman el-Mukrî' Abdullah b. Yezid el-Kûfî (Ö. 213): Ebû Hanîfe'den çok şey öğrenen bir âlimdir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

16 — Esed b. el-Furat el-Kayravânî (Ö. 213): Hadis ve fıkıhta Irak okulu ile Hicaz okulunu birleştirenlerdendir.

-Esed b. el-Fürât b. Sinan et-Tunûsî (Ö. 213/828). Nisaburlu olan bu zat, İmam Malik’ten Muvattaa okudu. Daha sonra Malikî mezhebinden olduğu halde Irak’a gittikten sonra Hanefî mezhebine girmiştir. Hanefî fıkhını Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’den almıştır.


17 - Mekkî b. İbrahim el-Hanzalî (Ö. 215): Horasan şeyhidir. Ebû Hanîfe'den çok istifade eden bir bilgindir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

18 — Ebû Nu'aym el-Fadl b. Dükeyn (Ö. 219): Ebû Hanîfe'den çok şey öğrenenlerdendir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

19 — Muhammed b. Abdillah b. el-Musennâ el-Ensârî (Ö. 215): Buharî, Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Main gibi büyük muhaddislerin şeyhidir. Süleyman et-Teymî, Humeyd, İbn Avn, el-Cüreyrî, İbn Güreye ve İbn Arûbe gibi büyük muhaddislerden ilim tahsil etmiştir. Buhâri, Ahmed b. Hanbel, Yahya Bundâr, İsmail Semûye, Ebû Hatim, ismail el-Kâdî ve Ebû Müslim el-Keccî gibi bilginler onu dinlemişlerdir. Yahya b. Ma'în sika olduğunu söyler. Ebû Hatim ise «imamlardan şu üçüne benzer birini görmedim: Ahmed b. Hanbel, el-Ensarî ve Süleyman b. Dâvud el-Hâşimî» der. Sacî de, «re'y tarafı galib gelen, alim, yüce bir zattır; hadis sahasında ise Yahya el-Kattan gibisini görmedim.» demiştir.

İbn Kuteybe, «Reşid onu Bağdad kadılığına tayin etmişti, Emin halîfe olunca onu azletti.» diyor. Ensarî kendisi 118 yılında doğduğunu söylerdi. Bkz. el-Fevâ'idu'l-Behiyye 179, Tarîhu Bağdad 5/408, Tezkiratü'l-Huffâz 1/371, Mizânü'l-İ'tidâl 3/600, Tehzibu't-Tehzîb 9/275. [1]

20 — İsa b. Eban el-Basrî (Ö. 221): «Hucecu'l-Kebir» ve «Hucecu's-Sağir» adlı eserlerin sahibidir. Hadis ilmindeki büyük yeri bilinmektedir. Bkz. «Saymerî», «İbn Ebi'l-Avvam» ve «el-Cevâhir».

21 — Hisam b. Ubeydillah er-Râzî (Ö. 221): Muhammed b. Haserr'in arkadaşıdır. Bkz. Zehebî, «Tabakâtu'l-Huffaz».

22 — Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm (Ö. 224): Muhammed b. Hasen'in seçkin arkadaşlarındandır.

23 — Hafız es-Sebt Ali b. Ca'd (Ö. 230): Fıkıh ve hadiste büyük bir imamdır. En önemli kitaplarından biri «el-Ca'diyyat»dır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

24 — Yahya b. Ma'în (Ö. 233): Cerh ve ta'dil imamıdır. Muhammed b. Hasen'den «el-Câmi'u's-Sağir»i dinlemiş ve ondan fıkıh öğrenmiştir. Hadisi ise Ebû Yûsuf'tan öğrenmiştir. «Uyunu't-Tevârih»de İbnu’l-Medinî, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebi Şeybe ve İshak'ın ona hürmet ettikleri kaydediliyor. Onun üstünlüğünü biliyorlardı. Babasından bir milyon dirhem miras kalmış; o, bunun hepsini hadis yolunda harcamıştır. Kendi eliyle 600 bin hadis yazmıştır. Ahmed b. Hanbel «onun bilmediği hadis, hadis değildir.» demiştir.

Tarih»inin —Duri rivayetini— Şam'da Zahiriyye Kütüphanesinde gördüm Cerh ve ta'dil konusunda ondan muhtelif rivayetler vardır. Zehebî, sika kimselerden haklarında bazı şeyler söylenenlere dair yazdığı «cüz»ünde onu mutaassıb bir Hanefî olarak kabul ediyor. Bununla beraber bazı raviler onun ağzından Ebû Hanîfe'nin arkadaşları hakkında bazı uygunsuz sözler söylemişlerdir. Malûmdur ki insanların huyları böyledir.

25 — Muhammed b. Semaa et-Temimî (Ö. 233): «Uyûnu't-Tevarih» de sika hafızlardan olduğu, hanefî mezhebinde bizzat görüş sahibi bulunduğu kaydediliyor. Yahya b. Ma'în onun hakkında «hadisçiler, reyde İbn Semâ'a'nın doğru olduğu gibi doğru olsalardı, neticeye ulaşırlardı.» demiştir. Bkz. el-Cevâhir.

26 — Hafız İbrahim b. Yûsuf el-Belhî el-Bâhilî el-Mâkiyanî (Ö. 239): Kuteybe b. Sa'd'a dargın idi, çünkü o, İmam Malik'in yanında onu üzmüştü ve «bu mürciîdir» diyerek meclisinden çıkarmıştı. İmam Malik'den bir hadisten başka bir şey dinlememiştir. Nesâ'î, onun güvenilir olduğunu söylemiştir. Bkz. Tabakat ve el-Cevâhir.

27 — İshak b. Behlül et-Tenûhî (Ö. 252): «Müsned»i vardır. Ezberinden 40 bin hadis yazdırmıştır. Ebû Hâtim «Saduk»dur demiştir. Bkz. Tarîhu Bağdad ve Tabakât.

28 — Ebu'l-Leys Abdullah b. Süreyc b. Hacer el-Buharî, (Ö. 258 takriben): Ebî Hafs el-Kebir el-Buhâri'nin arkadaşlarındandır. Ezberinde 10 bin hadis vardı. Abdan onu çok beğenirdi. Ğuncar «Tarihu Buhârâ»da ondan bahseder, fakat ölüm tarihini vermez. Bkz. Tabakât.

29 — İmam Muhammed b. Şüca' es-Selcî (Ö. 266): İkindi namazında secde ederken vefat etmiştir. Muvaffaku'l-Mekkî, onun musannefâtında 70 bin civarında hadis olduğunu söylemiştir. Altmış cüz civarında «el-Menâsik», kalın hacimli «Tashîhu'l-Âsâr» ve «er-Reddü Ale'l-Müşebbihe» adlı eserleri vardır. Zehebî «Siyeri A'lamin-Nübelâ» da onun ilim denizi olduğunu söyler. Bazı raviler onun hakkında mutaassıbane sözler söylemişlerdir. Bkz. «Fihrist» (İbn Nedim), «el-Cevâhir» ve müellifin «Tebyinu Kizbi'l-Müfteri» ve «el-İmta bi sireti'l-İmâmeyn» adlı eserleri.

30 — Hafız Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. İsa el-Birtî (Ö. 280): Ebû Süleyman el-Cuzcanî'den fıkıh öğrenirdi. İsmail el-Kâdî onu çok beğenirdi. «Müsnedu Ebî Hureyre» adlı eseri vardır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

31 — Cafer b. Muhammed et-Tayalisî (Ö. 282): Nebîz konusunda Züheyr b. Harb ve diğerleri ile münazaralar yaptı ve onları mağlub etti. Bkz. Tarihu Bazdad.

32 — Ubeydullah b. Vâsıl el-Buhârî (Ö. 282 şehid olarak): Buhara muhaddisdir. Harisi ondan ilim tahsil etmiştir. Bkz. Tabakât.

33 — Ebû Bekr Muhammed b. Nadr b. Seleme b. el-Cârud en-Neysâburî (Ö. 291): Hakim onun hakkında, hıfz, kemal ve riyaset bakımından zamanın şeyhi demiştir. Ailesi hep Hanefîdir. Talebeliğinde Müslim ile arkadaş idi. [2]

34 — Hâfız İbrahim b. Ma'kıl en-Nesefî (Ö. 295): «el-Müsnedu'l-Kebîr» ve «Tefsir» sahibidir. Buhâriden «Sahih» ini rivayet etmişlir. Mustağfirî, «Hafz, fakih ve bilginlerin ihtilâflarına ve ihtilâf sebeblerine çok vâkıf idi» demiştir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

35 — Ebû Ya'lâ Ahmed b. Ali b. el-Musennâ el-Mavsılî (Ö. 307): «el-Musnedu'l-Kebîr» ve «el-Mu'cem» sahibidir. Ali b. Ca'd ve tabakasından ilim tahsil etmiştir. Ebû Ali el-Hafız, «Ebû Ya'lâ Bişr b. Velid'in yanında Ebû Yûsuf’un kitaplarıyle meşgul olmasaydı; Basrada Süleyman b. Harb ve Ebû Davud et-Tayalîsiye yetişir ve onları dinlerdi» demiştir. Bu, Ebû Yusuf’un kitaplarının çokluğuna delâlet eder. Halbuki muhaddisler Ebû Ya'lâ'nın senedi âlî olmayan hadislerini almak için koşuşuyorlardı. Bkz. Tabakât.

36 — Hafız Ebû Bişr ed-Dûlâbî Muhammed b. Ahmed b. Hammad (Ö. 310): «el-Künâ» başta olmak üzere bazı faydalı eserleri vardır. Dârekutnî «Onun hakkında bazı şeyler söylediler, ama neticede hep onun iyiliği anlaşıldı.» demiştir.

İbn Adiyy'in «İbn Hammad, Nuaym (b. Hammad) hakkındaki sözlerinden dolayı itham edilmiştir» sözü (bu konu ileride gelecek) İbn Adiyy'e yakışan boş bir lâftır. Bkz. Tabâkat.

37 — Hafız Ebû Ca'fer Ahmed b. Muhammed İmam et-Tahâvî (Ö. 321): Hafızası rical ve fıkıh ilminde son derece geniş ve kuvvetli idi. Bedru'l-Aynî, «Rîcalu Ma'âni'l-Asar» da hal tercümesini geniş olarak vermiştir. Tahâvî'nin üç üstadı vardır: Bunlar, Bekkâr b. Kuteybe, İbn Ebi İmrân ve Ebû Hâzim'dir. Bunların Her üçü de büyük hadis hâfızlarındandır.[3]

38 — Hafız Ebu'l-Kasım Abdullah b. Muhammed b. Ebi'l-Avvam es-Sa'dî (Ö. 335 takriben): Zehebî'nin «Tabakât» ında Nesâ'înin hal tercümesinde bilgi verilmiştir. Nesâ'î, Tahâvî ve Ebû Bişr ed-Dûlâbî'den tahsil görmüştü. «Fadâ'ilu Ebî Hanîfe» adlı hacimli bir eseri ve «Müsnedu Ebî Hanîfe» si vardır. Bu müsned mühim onyedi müsnedden biridir. Torunundan «Kudâtu Mısır» da ve «el-Cevâhir» de söz edilmiştir.

39 — Hafız Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Harisi el-Buharî (Ö. 30): «Menâkıbu Ebî Hanîfe» ve «Müsnedu Ebî Hanîfe» adlı eserlerin müellifidir. Hadis rivayetinde gerçekten çok isnad zinciri kullanmıştır. İbn Mende ondan çok rivayette bulunmuştur. Hakkındaki görüşü müsbettir. Bazıları ise iyi şeyler söylememişlerdir. Onu çok tenkid ettikleri nokta «Müsnedu Ebi Hanîfe»de Necîremî (Ebbâ' b. Ca'fer)'den çok rivayette bulunmasıdır. Dikkat etmedikleri nokta ise onun Neciremî'den yaptığı rivayetlerin sadece ona ait rivayetler olmaması, bilakis bunları başkalarının da rivayet etmiş olmasıdır. Aynı şeyyi Tirmizî de, Muhammed b. Said el-Maslûb ve Kelbi hakkında yapmıştır. Allah şu taassup denen şeyi kahretsin. İnsanı kör ve sağır ediyor. Bkz. Tabakât, el-Cevâhir ve Ta'cilu'l-Menfa'a.



- Aliyyu'l Kari Mevzu hadsler kitabı vardır ve Fıkhul ekberi şerh etmiştir.

40 — Ebu'l-Kasım Ali b. Muhammed et-Tenûhî (Ö. 342): el-Hatibu'l-Bağdâdî'nin ifadesine göre sağlam bir hafız ve Ebu'l-Hasen el-Kerhî'nin arkadaşlarından idi.

41 — Hafız Ebu'l-Huseyn Abdu'l-Baki b. Kani' el-Kâdî (Ö. 351): Bir çok eseri var. el-Hatîbu'l-Bağdadî «Hocalarımızın çoğu onun sika olduğunu söylerlerdi.» demiştir. Hasan el-Furat ise ölümünden iki yıl önce hadisleri birbirine karıştırdığını ifade etmiştir.

42 — Hafız Ebû Bekr Ahmed b. Ali er-Râzî el-Cassâs (Ö. 370): Hadis, fıkıh ve fıkıh usûlünde imam idi. Ebû Dâvud, İbn Ebi Şeybe, Abdurrezzak ve et-Tayâlîsî'nin hadislerini çok iyi biliyordu. Bunların senedlerini dilediği zaman ve dilediği yerde sıralayabiliyordu, «el-Fusûl fi'l-Usûl», «Ahkâmu'l-Kur'ân» gibi eserleri, «Muhtasaru't-Tahâvî» ve «Câmi'ul-Kebîr» üzerine şerhleri vardır. Bütün bunlar, sahasında onun erişilmezliğini göstermektedir. Rical konusundaki bilgisi hilafa dair delillerinde ortaya çıkmaktadır.

43 — Hafız Muhammed b. el-Muzaffer b. Musa el-Bağdadî (Ö. 379): «Musnedu Ebî Hanîfe» adlı bir eseri vardır. Dârekutnî ondan sitayişle bahseder. Seçkin hafızlardan idi. Bkz. Tabakât.

44 — Hafız Ebû Nasr Ahmed b. Muhammed el-Kelâbâzî (Ö. 378): «Ricâlu'l-Buhâri» adlı eseri vardır. Dârekutnî, onun anlayışını çok beğenirdi. Zamanında Mavera'unnehrin en kuvvetli hafızlarından idi. Bkz. Tabakât.

45 — Ebû Hâmid Ahmed b. Huseyn el-Mervezî (Ö. 376): İbn Taberî diye meşhurdur. Hadis rivayeti ilminde çok sağlam idi. Bkz. el-Cevâhir.

46 — Hafız Ebu'l-Kasım Talha b. Muhammed b. Ca'fer el-Bağdadî (Ö. 380): «Musnedu Ebî Hanîfe»si vardır.

47 — Hafız Ebu'l-Fadl es-Süleymanî Ahmed b. Ali el-Bîkendî (Ö. 404): Mâverâünnehrin şeyhidir. Ca'fer el-Mustağfirî ondan ilim almıştır. Bkz. Tabakât.

48 — Guncar Hafız Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Buharî (Ö. 412): «Târîhu Buhara» adlı eserin müellifidir. Bkz. Tabakât.

49 — Hafız Ebû'l Abbas Ca'fer b. Muhammed el-Mustağfirî (Ö. 432): Bir çok eseri vardır. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

50 — Hafız Ebû Sa'd es-Semmân İsmai b. Ali b. Zencûye [4] er-Râzî (Ö. 445): Hadis ve rical konusunda imam idi. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

51 — Hafız Ömer b. Ahmed en-Neysâbûrî (Ö. 467): Bkz. Abdu'l-Ğâfir el-Fârisî'nin «el-Erba'în» ve el-Cevâhir.

52 — Hafız Ebû'l-Kasım Ubeydullah en-Neysâbûrî el-Hâkim (Ö. 490): Bkz. Tabkât ve el-Cevâhir.

53 — Hafız Ebû Muhammed el-Hasen b. Ahmed b. Muhammed es-Semerkandî (Ö. 491): Mustağfirî'den okumuştur. Ebû Said, «zamanında sahasında doğuda ve batıda benzeri yoktur.» demiştir. «Bahru'l-Esânîd min Sıhâhi'l-Mesânîd» adlı eseri 800 cüz civarındadır. Burada 100 bin hadisi toplamıştır. Tertip edilip hazırlansa İslâm dünyasında benzeri bulunmayan bir eser olurdu. Bkz. Tabakât.

54 - Nasr b. Ahmed b. İbrahim ez-Zahid (Ö. 510): Herat Müsnidi denir.

55 — İshak b. Muhammed b. İbrahim et-Tenûhî en-Nesefî (Ö. 518): Semerkand müsnidi denir.

56 — Ebû Abdillah el-Huseyn b. Muhammed b. Hüsrev el-Belhî (Ö. 522): «Müsnedu Ebî Hanîfe» adlı bir eseri var. İbn Hacer, onu Mâristan Kadısının «Müsned»ini rivayeti dolayisiyle ele alıyor ve «Onun bir müsnedi yoktur: fakat talebesi Sehavi Tedmurîden, o Meydûmîden, o Necibden, o İbnu'l-Cevzîden, o da Mâristan Kadısı el-Câmi'den rivayet etmiştir.» diyor. Burada İbn Hacer'in tehevvürü görülmektedir.

57 — Hafız Ebû Hafs Ziyâu'd-Dîn Ömer b. Bedr b. Saîd el-Mavsılî (Ö. 622).

58 — el-Hasen b. Muhammed es-Sağanî (Ö. 650): Dil, fıkıh ve hadis sahasında imam idi. «el-Ubâb», «el-Muhkem» [5] ve «Meşâriku'l-Envar» adlı eserleri vardır.

59 — Ebû Muhammed Abdu'l-Halik b. Esed ed-Dimaşkî (Ö. 564): «el-Mu'cem» adlı bir eserin sahibidir.

60 — Tacuddin Ebû'l-Yümn Zeyd b. el-Hasen el-Kindî (Ö. 613).

61 — Ebû Ali el-Hasen b. el-Mübarek ez-Zebidî (Ö. 629).

62 — Huseyn b. el-Mübarek (Ö. 630): Bir önceki maddedeki el-Hasen b. Mubarek'in kardeşidir. Buharîyi rivayet etmiştir. Bkz. «Zuyûlu Tezkireti'l-Huffâz», sayfa 259'daki talikimiz.

63 — Cemaluddin Ebu'l-Abbas Ahmed b. Muhammed ez-Zahirî (Ö. 696): Fahru'l-Buharî'nin «el-Meşyaha»sını beş cild halinde tahric etmiştir. Bkz. Tabakât ve el-Cevâhir.

64 — Ebû Muhammed Ali b. Zekeriyya b. Mes’ûd el-Ensarî el-Menbicî (Ö. 698 takriben): «el-Lubab fi'l-Cem'i beyne's-Sünne ve'l-Kitab» adlı eserin müellifidir. Tahavî'nin «el-Âsâr»ını şerhetmiştir. Oğlu Muhammed'den «el-Cevâhir» ve «ed-Dürerü'l-Kâmine»de bahsedilmiştir.

65 — Ebû'l-Âlâ Mahmud el-Buharî (Ö. 700 Mardin): «el-Meşyaha» adlı eseri yediyüz civarında hadis şeyhini ihtiva etmektedir. Mizzî, Berzâlî, Zehebî ve Ebû Hayyân ondan ilim almışlardır. Bkz. el-Fevaidü'l-Behiyye ve el-Cevâhir. [6]

66 — Ahmed b. İbrahim b. Abdi'l-Ganî es-Serûcî (Ö. 701): «el-Hidâye»yi şerhetmiştir.

67 — Alauddin Ali b. Belban el-Fârisî (Ö. 731): «Telhisu'l-Hılatî»yi şerhetmiştir. «el-İhsan fî tertibi Sahibi İbn Hibban» adlı eserin müellifidir.

68 — İbn'l-Mühendis Muhammed b. İbrahim b. Ganâ'im eş-Şurûtî (Ö. 733).

69 — Hafız Kutbu'd-Din Abdu'l-Kerîm b. Abdu'n-Nur el-Halebî (Ö. 735): Yirmi cild halinde «Sahîh-i Buhâri»yi şerhetmiştir. «el-İhtimam bi Telhîsi'l-İlmâm» ve el-Kıdhu'l-Mu'allâ fİ'l-Kelâm Âlâ ba'dı ahâdisi'l-Muhallâ» adlı eseri vardır. Bkz. Zeylu'l-Hüseynî Ala't-Tabakât.

70 — Hafız Eminu'd-Dîn Muhammed b. İbrahim el-Vânî (Ö. 735): Bkz. Zeylu's-Suyûti Âlâ Tabakât'il-Huffâz.

71 — Hafız Şemsu'd-Din Muhammed b. Ali b. Aybek es-Serûcî (Ö. 744). Bkz. Zuyûl.

72 — Hafız Alâuddin Ali b. Osman el-Mardinî (Ö. 749): «el-Cevheru'n-Nakî»nin müellifidir. Cemalu'd-Din ez-Zeylaî, Abud'l-Kadir el-Kureşî, «el-Mu'tasar» sahibi Cemalu'd-Din el-Malatî ve Zeynud-Din el-Irakî ondan ders almışlardır. Bkz. Zûyulu's-Suyutî.

73 — Siracüddin el-Kazvinî Ebû Hafs Ömer b. Ali b. Ömer (Ö. 750): Zirikli «el-A'lam» da (V/218) zamanında Irak'ın muhaddisi olduğunu söyler. 683'te Kazvin'de doğmuş, Vasıt'ta büyümüş ve Bağdad'da meşhur olmuştur. Suyutî «Tedrib» de (S. 218) onun Hanefî mezhebinde olduğunu açıklamaktadır, «el-Fihrist» ve Bağavînin «Mesâbîhu's-Sünne» sindeki mevzu hadislere dair bir risalesi vardır. Bu risale, «Mişkatü'l-Mesabih» in Şam baskısının sonunda neşredilmiştir.

Bkz. Gâyetu'n-Nihâye (1/94) ve ed-Dureru'l-Kâmine (in/180).

Zeyhı Tabakâti'l-Huffaz (S. 358)'da müellifin ölüm tarihi 775 olarak gösterilmektedir. Torunu Ali b. Abdi'l-Muhsin ed-Devâlibî, dedesinin 748'de öldüğünü babasından nakletmiştir. [7]

74 — Hafız İbnu'l-Vânî Abdullah b. Muhammed b. İbrahim (Ö. 749): Bkz. Zeylu'l-Hüseynî.

75 — Hafız Cemalu'd-Din Abdullah b. Yûsuf ez-Zeylâ'î (Ö. 762): «Nasbu'r-Raye» müellifi.

76 — Hafız Alâu'd-Din Moğoltay el-Bekcerî (Ö. 762): Bkz. Zeylü İbn Fehd.

77 — Bedrü'd-Din Muhammed b. Abdillah eş-Şiblî (Ö. 769): Babası Şam'da Şibliyye medresesinde kayyim idi. Bu nisbeti oradan almıştır. Bkz. ed-Dureru'l-Kâimne.

78 — Hafız Abdu'l-Kadir el-Kureşî, (Ö. 775): Bkz. Zuyûl.

79 — Mecdu'd-Din İsmail el-Belbîsî (Ö. 802): «Muhtasaru Ensabi'r-Ruşâtî» adlı eserin müellifidir.

80 — Cemaluddin Yûsuf b. Musa el-Malatî (Ö. 803): «el-Mu'tasar» adlı eseri vardır.

81 — Şemsu'd-Din Muhammed b. Abdillah ed-Deyrî (Ö. 827): «el-Mesâ'ilu'ş-Şerife fî Edilleti Mezhebi'l-İmam Ebî Hanîfe» adlı eserin müellifidir.

82 — Ebu'l-Feth Ahmed b. Osman b. Muhammed el-Kelvetatî el-Kirmanî (Ö. 835): Bir çok büyük kitapları rivayet etmiş ve pek çok talebe yetiştirmiştir, Bkz. ed-Dav'u'l-Lâmi.

83 — İzzu'd-Din Abdu'r-Rahim b. Muhammed b. el-Furat, (Ö. 851): Senedi âlî çok hadis rivayet edenlerdendir. Bkz. ed-Dav'u'l-Lâmi.

84 — Hafız el-Bedru'l-Ayni Mahmud b. Ahmed, (Ö. 855): Haltercümesi «Umdetu'l-Kâri» adlı eserinin başında (Müniriyye baskısı) geniş bir şekilde verilmiştir.Buhari Şarihi

85 — Kemalu'd-Din İbn el-Hümam Muhammed b. Abdi'l-Vâhid es-Sivâsî (Ö. 861): «Fethu'l-Kadir» müellifi.

86 — Sa'du'd-Din b. Şemsid-Din ed-Deyrî, (Ö. 867): Hidâye şerhi «Fethu'l-Kadir» tekmilesinin müellifidir.

87 — Takıyyu'd-Din Ahmed b. Muhammed eş-Şumunnî, (Ö. 872): «el-Vikaye» üzerine «Kemalu'd-Dirâye» adlı bir şerhi vardır. Bu eser müellifin ahkâm hadisleri sahasındaki otoritesini göstermektedir.

88 — Hafız Kasım b. Kutluboğa (Ö. 879): «el-İhtiyar» ve «Usûlu'l-Bezdevî»nin hadislerini tahric etmiştir. Hadis ve fıkıhla ilgili eserleri vardır. Bunlar onun bu sahalardaki yüksek mevkiine delalet eder. Bkz. ed-Dav'u'l-Lâmi'.

89 — Abdu'l-Lâtif b. Abdi'l-Aziz, (Ö. 885): İbn Melek diye meşhurdur. «Mebariku'l-Ezhâr Şerhu Meşârikı'l-Envâr» adlı eserin sahibidir. Bkz. Şezerât.

90 — Muhammed b. Abdi'l-Lâtif: İbn Melek'in oğludur. Bağavînin «Mesabîhu's-Sunne»sini ve «el-Vikaye» yi şerhetmiştir. Bkz. el-Fevâ'idu'l-Behiyye, S. 107.

91 — Şihabu'd-Din Ebu'l-Abbas Ahmed b. Abdi'l-Latîf eş-Şercî ez-Zebîdî, (Ö. 893): «et-Tecrîdu's-Sarih li Ahâdîsi'l-Câmi'is-Sahih» adlı eserin müellifidir [8]

92 — Şemsu'd-Din Muhamed b. Ali ed-Dimaşkî, (Ö. 953): İbn Tolon adiyle şöhret bulmuştur. Hadis ve fıkıh sahasında çok emeği olan bir müelliftir. Eserleri beş yüze yaklaşmaktadır.

93 — Ali el-Muttaki b. Husami'd-Din el-Hindî, (Ö. 975): Suyûtî'nin «el-Câmi'u'l-Kebir»inin tertibine uygun olarak «Kenzu'l-Ummâl» adlı eseri meydana getirmiştir. Ebû'l-Hasan e l-Bekri onun için, «Suyûti'ye minnet borçludur.» demiştir.

94 — Muhammed b. Tâhir el-Fettenî el-Gucrâtî (987'de şehid olarak ölmüştür): Muhaddislerin reisidir. «Mecma'u Bihâri'l-Envâr» ve «Tezkiratu'l-Medzû'ât» adlı eserleri vardır. Bütün bunlar hadisle ilgilidir.

95 — Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Herevî el-Mekkî, (Ö. 1014): «el-Mişkât» ve «Muhtasaru'l-Vikaye» üzerine yazdığı şerhler ahkâm hadisleri konusunda önemli kitaplardandır. Kutbu'd-Din en-Nehrevalî ve Abdullah es-Sindî'den okumuştur. [9]

96 — Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Yunus eş-Şelebî, (Ö. 1021).

97 — Abdu'l-Hak b. Seyfid-Din ed-Dihlevî, (Ö. 1052): Hind Muhaddisidir. «el-Leme'ât Şerhu'l-Miskât» ve «et-Tıbyân fî Edilleti'l-Mezhebil İmam Ebî Haııîfeti'n-Nu'mân» adlı eserlerin sahibidir. Ali el-Müttakî'nin talebesi Abdu'l-Vehhab el-Muttaki ile Ali el-Kariden okumuştur. Muhammed Huseyn el-Hâfî ve Hasan el-Uceymî de ondan ilim tahsil etmişlerdir.

98 — Eyyûb b. Ahmed b. Eyyûb el-Halveti ed-Dimaşkî, (Ö. 1071).

99 — Hasan b. Ali el-Uceymî el-Mekkî, (Ö. 1113): Rivayet ettiği hadislerin senedlerini ihtiva eden «Kifâyetü'l-Müstatli» adlı iki cildlik bir eseri vardır.

100 — Ebû'l-Hasan el-Kebir İbn Abdi'l-Hadi es-Sindî, (Ö. 1139): «el-Havası âlâ Usûli's-Sitte» ve «Haşiye Âlâ Müsnedi Ahmed» [10] adlı eserlerin sahibidir.

101 — Abdu'l-Ğanî b. İsmail en-Nablusî, (Ö. 1143): Usûl-i Seb'a ile ilgili «Zehâiru'l-Mevârîs» in yazarıdır.

102 — Muhammed b. Ahmed Akîletu'l-Mekkî, (Ö. 1150): «el-Muselselât», bir rivayet tefsiri olan beş cildlik «ed-Durru'l-Manzum» ve «el-İtkan»ın özeti niteliğinde olan «ez-Ziyâde ve'l-İhsan fi Ulûmi'l-Kur'ân» adlı eserleri ve birkaç risalesi vardır.
Eserlerinin çoğu İstanbul'da Ali Paşa kütüphanesindedir. Uceymî ve diğerlerinden okumuştur.

103 — Abdullah b. Muhammed el-Amâsî, (Ö. 167): Sahîh-i Buhâri'yi «Necâhu'l-Kâri fî Şerhi'l-Buhâri» adiyle otuz cild haline şerhetmiştir. «İnâyetu'l-Mun'im bi Şerhi Sâhîhi Müslim» adlı yedi cildlik eserinde «Sahîh-i Müslim»in yarısını şerhetmiştir.

104 — Muhammed b. Hasan, (Ö. 1175): İbn Himmât ed-Dimaşkî diye meşhurdur. «Tuhfetu'r-Râvî fî Tahrîci Ahâdîsi'l-Beydâvî» [11] adlı eserin müelifidir.

105 — Seyyid Muhammed el-Murtazâ ez-Zebidî, (Ö. 1205): «İhyau Ulumi'd-Din» şârihi ve «Ukûdu'l-Cevahiri'l-Munife fî Edilleti Mezhebi'l-İmam Ebî Hanîfe» adlı eserin müellifidir.

106 — Muhammed Hibetullah el-Ba'li, (Ö. 1224 İstanbul): «Hadîkatü'r-Reyâhîn fî Tabakâti Meşâyihine'l-Müsnidin» ve beş cildlik «et-Tahkîku'l-Bahir fî şerhi'l-Eşbah ve'n-Nazâir» adlı eserlerin müellifidir. Şam'da öldüğünü söyleyenler çıkmışsa da bu yanlıştır.

107 — Muhammed Emin b. es-Seyyid Ömer. (Ö. 1252): İbn Abidîn adiyle meşhurdur. Bir çok eseri vardır. Bunlardan en ünlüsü «Reddu'l-Muhtâr»dır. Rivayetleri ve bunların senedleri «Ukûdu'l-Le'âlî fî Esânîdi'l-Avâlî» adlı eserindedir.

108 — Muhammed Âbid es-Sindî, (Ö. 1257): Bazı eserleri şunlardır: «Hasru'ş-Şârîd», «Tavâliu'l-Envâr» Ala'd-Dürri'l-Muhtar» (16 cild). Ayrıca «Musnedu Ebi Hanîfe»yi şerhetmiş ve ona «el-Mevâhibu'l-Latife» adını vermiştir.

109 — Abdu'l-Ganî el-Muceddidî, (Ö. 1269): İsnadları «el-Yâni'u'l-Cenî»de dir.

110 — Muhammed Abdu'l-Hay el-Laknevî, (Ö. 1304): Ahkâm hadisleri konusunda çağının otoritesidir. Ancak mezhebce benimsenmeyen bazı şaz görüşlere sahiptir. Cerh kitaplarına fazla güvenir, onlardaki yanlışlıklara dikkat etmez. Bunun için de tenkîd edilir.[12]

111 — Muhammed Hasan es-Senbehlî, (1264-1305): Laknevî'nin çağdaşı ve arkadaşıdır. Onun gibi bir çok ve çeşitli sahalarda telifatı vardır. Ömrü çok kısa olmasına rağmen eserleri yüze ulaşmaktadır. «Hidâye» üzerine bir haşiyesi ve «Tensîku'n-Nizâm fî Musnedi'l-İmâm» adlı eseri hadis sahasındaki kudretini gösterir.

112 — Ahmed Ziyâu'd-Din b. Mustafa el-Gümüşhânevî, (Ö. 1311): Hocalarımızın hocasıdır. «Râmûzu Ahâdisi'r-Rasûl» adlı eseri çok meşhurdur. Beş cild halinde bu esere yazdığı şerh «Levâmi'u'l-Ukûl» adını taşır. Telifatı elli civarındadır. Geniş haltercümesi için Bkz. müellifin «et-Tahrîru'l-Veciz» adlı eseri (S. 26).

Buraya kadarı yazan Hanefi mezhebinden son asrın Muhaddisi Zahid el-Kevseri' dir.Buradan sonrasını yazan talebesi Riyad ünv.eski dekanı Abdulfettah Ebu Gudde 'dir

1 — Muhammed Hayyâtu's-Şindî: 1163'de Medine'de ölmüştür.

2 — Haşim b. Abdi'l-Gafur es-Sindî: «Fâkihetu'l-Bustan» ve Tertîbu Sahîhi'l-Buhârî Âlâ Tertîbi's-Sahabe» başta olmak üzere bir çok eseri vardır.

3 — Ebu't-Tayyib es-Sindî (Ö. 1140 civarı): Şeyh Ebû'l-Hasan es-Sindî'nin çağdaşıdır, «el-Havası ala'l-Usûli's-Sitte» adlı eserin müellifidir.

4 — Muhammed Muin es-Sindî (Ö. 1180): Şah Veliyyullah Dihlevî'nin talebelerinden. Yukarıda zikredilen Haşim b. Abdi'l-Gafur ve Muhammed Hayyat'ın hocalarındandır.

5 — Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (Ö. 1176): Hindistandaki yeni hadis hareketinin başı. Bazı önemli eserleri şunlardır:
1. Huccetullah el-Bâliğa,
2. İzâletü'l-Hafâ,
3. el-İnsaf (fî Beyanı Sebebi'l-İhtilâf),
4. Ikdu'l-Cîd,
5. el-Musaffa,
6. el-Musevvâ,
Son iki eser İmam Malik'in «el-Muvatta» ına şerh olarak yazılmıştır.
7. el-İrşad ilâ Mühimmâti İlmi'l-İsnâd,
8. Şerhu Terâcimi Sahihi'l-Buharî,
9. el-İntibah fî Selâsili Evliyâ'illah,
Bu eserin ikinci kısmı hadis ve fıkıh kitaplarındaki senedlerle ilgilidir ve hadis yönünden çok faydalıdır. Bu kısım basılmamıştır. Mekke'de Ubeydullah ed-Duyûbendî'nin yanında diğer eserleri gibi bunun da bir nüshası vardır. Eser, Duyubend muhaddisleri isnadiyle sona ermektedir.

6 — Muhammed Efdal es-Siyalkûtî: Şah Veliyyullah’ın hadis hocası ve muhaddis Abdullah b. Salim el-Basrî'nin talebesidir.

7 — Şah Abdu'l-Azîz b. eş-Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, (Ö. 1239): «Bustânu'l-Muhaddisîn» ve «el-Ucâletu'n-Nâfi'a» hadis sahasındaki mühim eserleridir. «et-Tuhfetu'l-İsnâ Aşeriyye» ise diğer meşhur bir eseridir.

8 — Senâullah el-Mazharî el-Fânîfeti: Şah Veliyyullah’ın talebesidir. Şah Abdulaziz ona «Zamanın Beyhakisi derdi.» Büyük bir tefsiri vardır. (Daha sonra Hindistan'da on cild halinde basılmıştır. Ahkâm hadisleri konusunda benzeri yoktur. «Menâru'l-Ahkâm» adlı eseri gayri matbudur. Daha başka telifatı vardır.

9 — Şah Abdu'l-Kadir b. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî. (Ö. 1230).

10 — Şah Refiu'd-Din b. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (Ö. 1233).

11 — Abdu'l-Hay ed-Dihlevî: Şah Abdu'l-Aziz'in seçkin talebesindendir.

12 — Muhammed İshak b. Binti'ş-Şah Abdi'l-Aziz ed-Dihlevî, (Ö. 1262): Hindistanın büyük hadisçilerindendir.

13 — Muhammed Yakub, (Ö. 1282): Muhammed İshak ed-Dihlevî'nin kardeşidir.

14 — Abdu'l-Kayyum b. Binti'ş-Şah Abbdi'l-Aziz ed-Dihlevî (Ö. 1299): Muhammed İshak'dan ilim tahsil etmiştir.

15 — Muhammed İsmail ed-Dihlevî, (Ö. 1246): İngilizlerle savaşırken şehid düşmüştür.

16 — Ahmed Ali es-Sihanfurî, (Ö. 1297): Buhârî üzerine değerli bir şerhi vardır,

17 — Muhammed Kasım en-Nanûtevî ed-Duyubendî, (Ö. 1297): Duyubend'de dinî ve ilmî bir kültür merkezi olan «Dâru'l-Ulûm» un kurucusudur. Kıymetli eserleri vardır.

18 — Reşid Ahmed el-Kenkûhî ed-Duyûbendî, (Ö. 1323): Değerli eserler yazmıştır.

19 — Muhammed Yakûb en-Nanûtevî ed-Duyûbendî, (Ö. 1300 takriben).

20 — Fahru'l-Hasan el-Kenkûhî ed-Duyubendî: Şeyh Kenkûhî'nin talebelerindendir. Sünen-i Ebi Davud üzerine güzel bir haşiyesi vardır.

21 — Ahmed Hasan el-Emrûhevî ed-Duyubendî: Şeyh Muhammed Kasım'ın talebelerindendir.

22 — Mahmud Hasan ed-Duyubendî, (Ö. 1339): Hind şeyhi olarak tanınır. Hadis, tefsir ve kelâm sahasında faydalı eserlerin müellifidir.

23 — Zahîr Ahsen en-Nimevî (1282-1322): Abdu'l-Hay el-Laknevî'nin talebesidir. «Asâru's-Sunen»i ve hadisle ilgili daha başka eserleri vardır.

24 — Halil Ahmed es-Siharenfurî (Ö. 1346 Medine): «Bezlu'l-Mechûd fî Şerhi Süneni Ebi Dâvud» adlı hacimli bir eserin müellifidir.[1]

25 — Muhammed Enver el-Keşmirî ed-Duyubendî, (Ö. 1352): «Faslu'l-Hitab», «Neylü'l-Firkadeyn», Keşfü's-Setr» ve «Feyzu'l-Bârî» gibi eserlerin müellifidir. Asrın imamı, büyük muhaddis gibi unvanların sahibidir.

26 — Muhammed Eşref Ali et-Tehânevî ed-Duyubendî, (Ö. 1362): «Ümmetin Hakimi» denir. 500'ün üzerinde eseri vardır.

27 — Hüseyin Ali el-Meyânvâlî, (Pencapda): Şeyh Kenkûhî'nin talebesi. Yaşının 80 civarında olduğunu zannediyorum. Allah uzun ömür versin.

28 — Şebbîr Ahmed el-Osmanî ed-Duyûbendî: «Fethu'l-Mülhim bi Şerhi Sahihi Müslim» adlı eserin müellifidir. Şimdi yaşı 60 civarındadır. Daphil'de İslâm Üniversitesinde hocadır.

29 — Hüseyin Ahmed: Duyubend'de Daru'l-Ulum'da hadis hocasıdır. Yaşı 60 civarındadır. Asrımızın hadisçilerindendir.

30 — Muhammed Kifayetu'llâh ed-Dihlevî: Hindistan müftüsü ve Dihlâ'da Eminiyye Medresesinde hadis hocasıdır. Yaşı 60 civarındadır.

31 — Abdu'l-Aziz el-Fencabî: «Etrâfu'l-Buhârî» adlı bir eseri vardır. «Hâşiyetü Tahrîci'z-Zeylâ'î» hac bahsine kadar gelmiştir. Hadis ve rical ile ilgili eserlerin tahkikiyle meşgul olmaktadır. Yaşı 60 civarındadır.

32 — Mehdî Hasan eş-Şahcikanfûrî: Yaşı 60 civarındadır. Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî'nin «el-Âsâr»ına şerh yazmıştır.

33 — Muhammed İdris el-Kandehlevî: «Mişkâtu'l-Mesâbih» şarihidir. Bu eser beş cilddir. Yaşı 80 civarındadır.

34 — Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevî: Halen Si-hanfur'da Mazâhiru'l-Ulum medresesinde hadis hocasıdır. «Evcezu'l-Mesâlik fî Şerhi Muvattaı Mâlik» adlı eserin müellifidir. Yaşı 60 civarındadır.

35 — Ebû'l-Mehâsin Abdullah el-Haydarâbâdî, (Ö. 1387): «Zücâcetu'l-Mesâbîh» adlı beş büyük cildlik bir eseri vardır.

36 — Muhammed Yusuf el-Kandehlevî (1335-1384): Hind ve Pakistan Tebliğ Cemaati reisliği yapmıştır. «Hayatu's-Sahabe» ve «Emânu'l-Ahbâr fî Şerhi Meâni'l Asar» adlı eserleri vardır.[2] (Not:Bu adam sahabilere dil uzatan ehl-i sünnet disi birisi)

37 — Muhammed Bedr Alem el-Mirtehî, (Ö. 1385): İmam Keşmirî'nin talebesidir. Hocasının «Feyzu'l-Bârî Âlâ Sahîhi'l-Buhârî» adlı dört cildlik eserini imlâ etmiştir. Orduca «Tercumânu's-Sunne» adlı eseri vardır. Üç cild halinde basılmıştır.

38 — Zafer Ahmed el-Osmanî et-Tehanevî, (Doğumu 1310): Ali et-Tehanevî'nin kızkardeşinin oğludur. «İlâ'u's-Sünen» adlı eseri yirmi cilddir. Hanefî fıkhında Ki-tab ve Sünnet'den delil getirmekte eşsizdir. Yaşı 80 civarındadır.

39 — Muhammed Yusuf el-Benûrî [3]: Enver el-Keşmirî'nin talebesidir. «Avârifu's-Sünen» adlı eseri Sünen-i Tirmizî'nin şerhidir,

40 — Habîbu'r-Rahman el-Azamî: Tahkik ve telif olmak üzere bir çok eseri vardır. «Sunenu Sa'id b. Mansur», Abdullah b. Mubarek'in «Kitabu'z-Zühd»ü ve «Mus-nedu'l-Humeydî» bunlar arasındadır. Ayrıca Ahmed Muhammed Şakir'in «Musnedu Ahmed» için yazdığı taliklere notlar eklemiştir. Abdu'r-Razzak'ın «Musannef»ine talikler yazmıştır. Bütün bunlar onun ilmî gücüne delalet etmektedir. Yaşı 70 civarındadır.

4l — Muhammed Abdu'r-Reşîd en-Nu'mânî: Bir çok eseri vardır. «Ma Temussu ileyhi'l-Hace Limen Yutâli'u Suneni İbn Mâce», «Dirâsâtu'l-Lebib» üzerine talikleri, «Mukaddimetu't-Talim» ve «Zebbü Zübâbâti'd-Dirâsât» en meşhurlarıdır. Eserleri sahasında otorite olduğunu göstermektedir. Yaşı 50'nin üzerindedir.

Buradaki tercüme-i hallerden 34-41, Şeyh Benurî'ye benim yaptığım ilâvelerdir. Hind ve Pakistan ulemasından elimde eseri bulunan daha bir çokları varsa da kütüphanemden uzakta olduğum için hepsini burada zikretmek imkânını bulamadım. (Abdu'l-Fettâh Ebû Gudde).

DİPNOTLAR:
DİPNOTLAR:

(45) Daha fazla bilgi için müellifin «Lemehâtu'n-Nazar fî Sîreti'l-İmâm Zufer» (Kahire, 1368; Humus, 1389) adlı risalesine bakılabilir.

(46) Bu kısım «Menâkıbu'l-İmâm Ebî Hanîfe ve Sâhibeyhi el-İmam Ebu Yûsuf ve'l-İmâm Muhammed b. Hasen» adıyla basılmıştır. Bunu Ebû'l-Vefa el-Efganî tahkik etmiş, Kevserî de buna ta'lîkât yazmıştır (Kahire, 1368).

(47) İmam Ebû Yûsuf hakkında müellifin «Husnu't-Tekâdî fî Sireti'l-İmam Ebî Yûsuf el-Kâdî» (Kahire, 1368, Humus, 1388) adlı eserine bakılabilir.

(48) İmamın hal tercümesi konusunda müellifin «el-İmta' bi-Sîreti'l-İmâmeyn el-Hasan b. Ziyâd ve Sahibihi Muhammed b. Suca'» (Kahire, 1368, Humus, 1389) adlı eserine de bakılabilir.

[1] Bu kısım A. F. Ebû Gudde'nin bize gönderdiği ilâvelerdendir. Çev.

[2] Bu kısım, el-Kevserî'nin kendi nüshasına yaptığı ilâvelerdendir.

[3] Tahavî'nin başlıca eserleri şunlardır: 1. Müşkilü'l-Asar, bu eserin yarısına kadar kısmı dört cild halinde basılmıştır, 2. Maâni'l-Asar, 3. Şurûtu'l-Kebir, 4. Şurutu's-Sağir, 5. Muhtasaru Akîdeti't-Tahavî. Tahavî hakkında tafsilât için müellifin «el-Hâvî fî Siretil-İmâm Ebî Ca'fer et-Tahavî» (Kahire, 1368). adlı eserine bakınız. Çev.

[4] Bu gibi isimler nahivcilere göre, Zenceveyh Raheveyh; hadisçilere göre Zencûye, Rahuye şeklinde okunur. Hadisçiler veyh şeklinde okumayı sevmezler. İbn Hacer, İbrahim en-Nehaî'nin «Veyh, şeytanın ismidir.» dediğini söylüyor.

[5] Üstadımız Kevserî'nin burada bir zühulü vardır. Şöyle ki: «el-Muhkem» adlı eser es-Sağanîye ait değildir. Bu eser Endeluslu Ebi'l-Hasen Ali b. İsmail (İbn Sîde)'ye aittir. Ölüm tarihi h. 458'dir. Öyle zannediyorum ki üstadımıza bu yanlışlık Firuzabadî'den gelmektedir. O, «Kâmusu’l-Muhit» in mukaddimesinde yazdığı bir kitaptan da bahsederken «...el-Cami' beyne'l-Muhkem ve'l-Ubab» diye söz etmektedir, «el-Ubab» Sağanî'ye aittir. Fakat «el-Muhkem» İbn Sîde'nindir. Ayni hata Muhammed Enver el-Keşmirî'de de görülmektedir. O, Feyzu'l-Bâri'nin önsözünde Sağanî'nin eserlerinden bahsederken «el-Lubab» ve «el-Muhkem» den söz etmektedir. Halbuki «el-Lubab», «el-TTbab»dır. «el-Muhkem» ise biraz önce belirttiğimiz gibi İbn Sîde'ye aittir.
Bu malumatı bana Atik Ahmed el-Bestevî ed-Düyubendî yazdı, kendisine teşekkür ediyorum.
(Bu kısım da üstad Abdu'l-Fettâh Ebû Gudde'nin bize gönderdiği ilâvelerdendir. Çev.)

[6] Bu kısım, el-Kevserî'nin ilâvelerindendir.

[7] Bu kısım da Abdu'l-Fettah Ebû Gudde'nin bize gönderdiği ilâvelerden
alınmıştır. Çev.

[8] Bu eser Merhum Ahmed Naim ve Kâmil Miras tarafından Türkçeye tercüme edilerek, Diyanet İşleri Başkanlığınca bastırılmıştır.

[9] Muhtasaru'l-Vikaye üzerine yazdığı şehrin I. cildi Fethu Bâbi'l-İnâye bi Şerhi Kitâbi'n-Nükâye» adiyle A. F. Ebû Gudde tarafından tahkik edilerek basılmıştır. (Halep 1387) Ali el-Kari'nin mevzu hadislere dair eseri «el-Mevdû'âtu'l-Kübrâ» adiyle şöhret bulmuştur.

[10] Bu eserin bir nüshası Medine'de Arif Hikmet Kütüphanesinde bulunmaktadır.

[11] Bu eserin bir nüshası İstanbul'da Veliyyu'd-Din Efendi, diğer bir nüshası Esad Efendi kütüphanelerindedir.

[12] «er-Ref'u ve't-Tekmî'l fi'l Cerhi ve't-Ta'dîl» adlı eseri, Abdu'l-Fettâh Ebû Gudde'nin tahkikiyle neşredilmiştir (Beyrut, 1389). Çev
Büyük üstad Zahid el-Kevserî'nin Hind muhaddislerinin bazılarını veriş tarzına uygun olarak ben de günümüze kadarki muhaddislerden kısaca bahsetmekte fayda mülahaza ettim. Ancak, burada ölüm tarihleri değil, hadis ilmindeki eser ve şöhretlerini ön plâna aldım. (el-Benurî)


[1] Abdu'l-Fettâh Ebû Gudde'ye Şeyh Benurî'nin 1390'da anlattığına göre kabri Bakiy mezarlığında Hz. Osman'ın kabrinin civarındadır. (Bu açıklama Ebû Gudde'nin ilâvelerindendir. Çev.)

[2] Hayâtu's-Sahabe, «Hadislerle Müslümanlık» adiyle Türkçeye tercüme edilmiş ve yayınlanmıştır. Çev.

[3] Bu ek bölümdeki birden otuz üçe kadarki muhaddislerin hâl tercümelerini yazan bu zattır. Yaşı 70 civarındadır. Elinizdeki bu eserin dipnot ve ta'liklerinin bir kısmını yazan da odur. Çev.
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
araştırmaların için Allah razı olsun.........selametle
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bir hadis iki değişik lafızla rivayet edilp ,her bir lafızdan çıkarılacak olan hükümler birbirinden farklı olduğu zamanlar olur.

İşte bu mesele de ,sınırlarını ancak bu mevzü ile meşgul olan müçtehid imamların bilebildiği geniş bir ihtilah sahası vardır.Hadis ve üsül imamlarının ıstalahında bu meselenin adı ''Raviyetü'l-Hadis bi'l- Mana -Hadisin mana olarak rivayeti dir.
İlim ehli ekseriye mana ile rivayeti caiz görmüşlerdir,fakat delalet ettikleri manaların aynı olduğunu zannerek bir ravi'nin bir kelimeyi,farklı manadaki başka bir kelimeyle ifade edeceğinden korkarak,mana ile rivayette bulunan ravinin Arap dilini iyi bilmesini ve kelimelerin manalarına vakıf olmasını şart koşmuşlardır.(Bağdağdadi el-Kifaye s.167,198)

Lakin Ebu Hanife başka bir şart daha koşar ki,bu şartın isabetli ve mühim olduğunu ancak bu işe girişenler bilir.

.Bu şart ,mana olarak rivayette bulunan kimsenin Fakih olmasıdır.(Fıhu Irak ve Hadisuhun s.35) Ta ki lafızlar üzerinde yapacağı değişikliğin doğuracağı neticeyi bilsin .

Misal;
Buhari (II.257) ve başkaları Buharî, Ezan, 10/21; Müslim, Mesacid, 5/151-155.

İbn Ebi Zi'b -ez-Zühri - Said b. el-Müseyyib -Ebu Hüreyye - Kanalıyla rivayet etmişlerdir.

Resulullahın '' Kameti duyduğunuz zaman namaza gidiniz.Yolda sakin ve vakar ile yürüyün ,acele etmeyin .Yetişdiğinizi rekatları kılar, yetişemediklerinizi tamamlarsınız.(fe-etimmü)

Aşağıdaki hadisi ise ,Abdürrezzak ,el-Müsennefinde(II.287) ve İmam Ahmed b. Hanbel e-Müsnedin de

Abdurrezzak - Mamer -ez-Zuhri -Said b. el-Müseyyib- Ebu Hüreyye - Kanalıyla rivayet etmişlerdir.

Resulullahın '' Kameti duyduğunuz zaman namaza gidiniz.Yolda sakin ve vakar ile yürüyün ,acele etmeyin .Yetişdiğinizi rekatları kılar, yetişemediklerinizi Kaza edersiniz (ve ma fatekum fakdu)


İki Riveyette tek bir kelimenin - Tamamlayınız- ve -Kaza ediniz- şeklinde farklı olması ,fikhi bakımdan mühim ihtilaflara sebeb olmuştur.İhtilaf şudur; Namaza imamla başlamamış olan kimse ,dördüncü rekata yetişip bu rakatı imamla beraber kıldıktan sonra ,yetişemediği 3 rekati nasıl kılacaktır?

Birincisi -Tamamlayınız- rivayetine göre o kimse imamla kıldığı rekati,imamına nisbeten dördüncü rekat olmasına rağmen ,kendisine nisbetle birinci rekat kabul eder ve İmam selam verince kalkıp ikinci rekatini kılar ,çünkü o ,namazını tamamlamaktadır. Bu rekatte Fatiha ve zammi süreyi okur,Subahanekeyi okumaz ,münferid (tek başına) kıldığı zaman ikinci rekatte ne okuyorsa onları okur. Böylece İmamla kıldığı ve kendi kıldığı rekatle ikinci rekati kılmış olur ve teşehhüde oturur..Sonra kalkar kalan iki rekati kılarak namazını tamamlar. Bu son iki rekatinde sadece Fatiha okur.İşte bu ,bir grup alimin mezhebidir ki İmam Şafi bunlardandır.


İkincisi -Kaza ediniz- rivayetine göre ise,o kimse imamla kıldığı rekati gerek kendisinin gerek imamın dördüncü rekati olarak kabul eder, İmam selam verince kalkar ve bir rekat kılar bunu birinci rekat sayar.Çünkü o ,İmamla kılamadığı rekatleri kaza etmektedir.Bu rekatte tıpkı tek başına kıldığı zamanki gibi ,Subhaneke ,Fatiha ve Zammi süre okur.Bu rekatten sonra teşehhüde oturur..Sonra sonra kalka r ve Fatiha ve zammi süreyi okur,sonra ki rekatte ise sadece Fatiha okur.Bu da Alimlerden diğer bir gurubun Mezhebidir ki İmam Ebu Hanife de onlardandır.Bu sonuncusu iki rivayet ile de amel etmiş olur..Öyleki Namaz kıraat bakımından da eda edilmiş ,namaz kaideler cihetinde de tamamlanmış olur.

Muhammed Avveme hocadan yaptığımız bu alıntılardan anlaşılıyor ki;Sahih Hadis benim mezhebimdir demek için öncelikle Hadis ilmine vakıf olmak gerekiyor.Öyleki yukarıdaki Buhari rivayeti kısmen terk edilmiş,Ebu Hanife farkı (inceliği) burda da kendini göster miş,Tercih ettiği hadis iki rivayetlede amel etmiş olmaktayız....Allah onlara rahmet etsin...
.
"Ebu Hanife falan meselede sahih hadise muhalefet etti". Şayet, "onun sahih hadis olduğunu nerden bildin?" dersen, "Hafız (İbn Hacer), el-Feth (u'l-Bârî) de, falan ve falanca da başka yerlerde bunu tashih ettiler (sahih saydılar)" derler.

Bil*mezler ki, eğer Ebu Hanife'yi taklid caiz değilse, İbn Hacer gibi birini taklid nasıl caiz olur? Madem taklidi haram sayıyorsunuz, nasıl olur da Ebu Hani*fe'nin tashih ve taz'ifde (hadisleri sahih ve zayıf kabul etmede), İbn Hacer ve benzerlerini taklidini gerekli görüyorsunuz?

Nasıl olur da Ebu Hanife'nin ha*dis tashihi anlayışının, İbn Hacer ve diğerlerinin hadis tashihi anlayışlarına uyması beklenebilir? Gerçekte onlar, müçtehitlerden daha aşırı taklitçidir*ler.

Çünkü mukallidler, ancak müçtehit olmayanın, müçtehit olam taklidini gerekli görürken, onlar bizzat müçtehitlerin, müçtehit olmayanları taklidini gerekli görüyorlar.[1]

Habih Ahmed el-Keyrânevî, Kavaid fi Ulumı'l-Fıkh, 4.

Kaynak : Dr. İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayışı Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 232
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sen hep Tadil edenleri vermişsin Birde Cerh edenleri verseydin Ebu Hanife ve Ashabını
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bunlara Tek Tek cevap verelim Birincisi:Bu mevzuda Hanefîlerin en büyük delillerinden biri de namaz içerisinde elleri kolları hareket ettirmekten kaçınmanın farziyyetine delâlet eden;”Acaba neden sizleri ellerinizi hırçın atların kuyrukları gibi kaldırmış görüyorum, namazda sakin olun” [bk. Müslim, salal 119; Nesâi, sehv 5, Ahmed b. Hanbel, V, 93, 101, 107.] mealindeki hadis-i şeriftir.

Müslimde ki Bab Başlığı: Namazda Süküneti Emir; Elle İşaretten, Selam Verirken Elleri Kaldırmaktan Nehi İle İlk Safları Tamamlamanın, Saflarda Sımsıkı Durmanın ve Toplu Bulunmanın Emrolunması Babı

Bizim konumuz ise: Elle İşaretten, Selam Verirken Elleri Kaldırmaktan Nehi:

Müslimde ki: Hadis 119- (430 Câbir r’a şöyle demiş:

Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yanımıza geldi. Ve: «Acep neden sizleri hırçın atların kuyrukları gibi, ellerinizi kaldırmış görüyorum! Namazda sakin olun!» buyurdular. Sonra (Başka bir defa) yine yanımıza çıktı ve bizi halkalar halinde görerek: «Acep sizi niye dağınık cemâatler halinde görüyorum ki» dedi. Başka bir sefer yine yanımıza çıktı ve: «Siz meleklerin Rableri katında saff saff durdukları gibi saf bağlayıp dursanızya!» buyurdular. Biz: Yâ Resûlallah! Melekler Rableri katında nasıl saf olurlar? dedik: «İlk safları tamamlarlar, ve safda sıkışık dururlar.» buyurdu.Sahih Müslim 2/cilt.s.70.

Bu rivayetin ilk Bakışta Rukuya giderken ve Rukudan kalkerken ellerin kaldılmasına karşı söylendiği anlaşılıyor ama onun hemen akabinde şu rivayet Allah Rasülü’nün bunu niçin söylediği anlaşılıyor Diyor ki:

Yine Câbir r’a dan: Rasülullah s a v ile beraber namaz kıldığımız zaman Esselamu Aleykum ve Rahmetullah Esselamu Aleykum ve Rahmetullah demiştik dedi ve eliyle iki tarafa işaret etti (yani namazın sonunda selam verdiğimiz zaman sağımızda ve solumuzdakilere selamı işaret ellerimizi kaldırırdık) Bunun üzerine Rasülullah s a v Güneşte kalmış atların kuyruklarını haraket ettirdikleri gibi ellerinizle niçin işaretler yapıyorsunuz Sizden herhangi birinize elini uyluğunun üzerine koyması kafi gelir Sonra kardeşine sağında ve solunda bulunan kimselere selam verir buyurdu.Sahih Müslim 2/cilt.s.71)

Yine Câbir r’a dan şöyle dedi Rasülullah s a v ile beraber namaz kıldım Biz selam verdiğimizde ellerimizle birlikte Esselamu Aleykum Esselamu Aleykum demiştik Bunun üzerine Rasülullah s a v bize baktı ve Size ne oluyor ki güneşte kalmış atların kuyrukları gibi ellerinizle işaret ediyorsunuz Sizden herhanginiz selam verdiği zaman arkadaşına dönsün ve eliyle ima etmesin buyurdu:Sahih Müslim 2/cilt s.71)

Görüldüğü gibi Bu Hadis Hanifilere delil olamaz Çünkü Rivayet Rukuya giderken yada rukudan kalkma ile ilgili değil namazın sonunda selam verme ile ilgilidir Ashab namazda selam verirken elleri ilede işaret ederlerdi Allah Rasülüde bu lafı ondan söylemiştir onlara ve bunun yapılmasını nehyetmiştir……Devam edecektir inş…








 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SECDE’YE GİDERKEN VE KALKARKEN ELLERİ KALDIRMAK



MUKADDİNE



Muhakkakki bütün hamtler ALLAH’a mahsustur. O’na hamdeder O’ndan yardım isteriz. Nefislerimizin ve kötü amellerimizin şerrinden 0’na sığınırız. ALLAH kime hidayet verirse artık onu hiç kimse sapıttıramaz, Kimi de sapıttırırsa artık onu hiç bir kimse doğru yola getiremez. Sözün en hayırlısı ALLAH’ın Kitab’ı, Yolların en hayırlısı da Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlileri sonradan DİN adına uydurulanlardır. Sonradan DİN adına uydurulan herşey dalalettir ve her dalaletin sonu da cehen-nemdir.

Muhterem okuyucu.... Bu risalemizin ihtiva etmiş olduğu mesele secde’ye giderken ve secdeden kalkarken elleri kaldırma mevzu’undadır.. Asırların katmerleştirdiği cehaletimiz bir çok mes’elede olduğu gibi, Allah’u Azze ve Celle’nin en azim emirlerinden olan Namaz’da bile, bir çok Sünnet’in unutulmasına sebep olmuştur. İşte Namaz’da secde’ye giderken ve kalkarken elleri kaldırma mes’eleside cehaletimizin tarihin derinliklerine gömdüğü mes’ elelerden birisidir.

Zamanımızda “ KİTAP ve SÜNNETİ “ ihya hareketinin mücadelesini veren kardeş-lerimizin yılmayan azimlariyle, kötü olarak her şeyin zirveye ulaştığı bu asrımızda, ma’lum maraz tedavisinin ancak asıl menba’ olan “ KİTAP ve SÜNNET’E “ dönmek olduğunu efkarı umumiyyeye kabul ettirmişlerdir.

Bununla beraber dahili ve harici kısır ilmimizin sebep olduğu basit müşkilatlarda göze çarpmıyor değildir. İşte burada ilim ehli olan kardeşlerimize mühim vazifeler düşmektedir. “ KİTAP ve SÜNNET’E “ gönül vermiş kardeşlerimize yardımcı olabilmek için, bazı böyle müşkilatlı mes’eleleri Selefi Salihinin yolunda giderek izah etmeyi kendimize borç biliriz. Bu vazifeyi hakkı ile eda edebilmek için, kardeşlerimizden hayır dualar bekleriz.

Duanıza muhtaç kardeşiniz

MUHAMMED EBU SAİD EL- YARBUZİ

26 RABİ’US — SANİ...... .1404...



Kardeşlerimizden bazıları bize şöyle bir soru tevcih ettiler : BUHARİ, MÜSLİM ve sair sünen kitaplarında şöyle bir Hadis rivayet olunmaktadır

( ........Salim babası Abdullah’dan, şöyle haber verdi : Abdullah şöyle dedi : Resulullah s.a.v’i Namaza başladığı zaman, Ruku’ya giderken ve ruku’dan başını kaldırdığı zaman ellerini omuzlara hizasına vardırıncaya kadar kaldırdığını gördüm. İki secde arasında ise ellerini kaldırmazdı.)

BUHARİ . 2.C.752.S - MUSLİM 2.C.390 - EBU DAVUT. I.C.721 - İBNİ MACE . 3.C.858 - NESEİ .2.C.878.No..,. da Sahih bir sened’le rivayet etmişlerdir

Ayrıyeten de Resulullah s.a.v’de Secdeye giderken ve kalkarken ellerini kaldırdığı rivayet olunmaktadır….. Bizim nazarımızda bu rivayetler birbirine zıt, bu durum karşısında ne yapacağımızı bilemiyoruz.

A - Acaba BUHARİ ve MÜSLİM’i başkalarına tercih etme diye bir kaide var mıdır ?

B - Veyahut da Şeyh el-Albani’nin dediği gibi böyle birbirine zıt görünen hadislerin arasını bulmak için, bazen yapılır bazen de yapılmaz diye bir şey var mıdır ?

C - Hadis ilminde böyle bir birine zıt görünen rivayetler hakkında Alimlerin tutumu ne olmuştur ? Binaenaleyh Selefi Salihinin bu mevzumuz hakkında ki görüşleri nedir ? Onlar bu Hadisi Şerif’lerin hangisi ile amel etmişlerdir ?.....Bize bu mevzuyu tafailatlı bir şekilde izah etmenizi istirham ediyoruz. Allah’ın inayeti üzerinize olsun.
AMİN.


SECDELERDE EL KALDIRMA HAKKINDA VARİD OLAN RİVAYETLER



Enes İbnu Malik r.a’nun, Resulullah s.a.v’e ref etmiş olduğu rivayet.

(... Enes İbnu Malik r.a’dan : Şöyle dedi : Resulullah s.a.v Ruku’ da ve SECDE’DE ELLERİNİ KALDIRIRDI. )

Bu Hadis ‘i... İBN HAZM, Muhalla da (4/92) rivayet etmiştir.Ahmed Muhammed Şakir bu isnad cidden sahih bir isnad demiştir.Ayrıyeten İbnu Ebi Şeybe’de : I/230 da sahih bir sened’le rivayet etmişlerdir. Ayrıyeten bu hadis’i Şerif’i Şeyh el-Albani “ İrva “ da tahric edip senedi sahih demiştir. 2.c.68


Enes r.a’ nun kendisinden mevkuf olarak rivayet olunan eser.

( ...Yahya İbnu Ebi İshak’ dan. Enes r.a’nun İKİ SECDE ARASINDA ELLERİNİ KALDIRDIĞINI HABER VERDİ.

BUHARİ Cüz : 32 - İbnu Ebi Şeybe : I/27I sahih bir sened’le rivayet etmişlerdir.


YUKARIDA Kİ RİVAYETLERİN HULASASI



1 - Resulullah s.a.v’in Secde’de ellerini kaldırdığının isbatı.
2 - Enes r.a’nun Resulullah s.a.v’in vefatından sonra da Sünnet’e ittibaen iki secde arasında ellerini kaldırmaya devam ettiği.

Ehlince ma’lum olduğu gibi, Enes İbnu Malik r.a Resulullah s.a.v’in Medine’ye gelişinden vefatına kadar yanlarından ayrılmamış bir Sahabe’dir. Hicab emrinden evvel’de hane’i Sadetlerine girer çıkarlardı. Aynı zaman da Resulullah s.a.v def’i hacet için bile gittiklerinde yanında bir su kırbası ile ona refakat ederdi. Böyle bir yakınlığın vermiş olduğu imkan ile Enes r.a bir çok sahabenin görmediği pek çok şeyler görüp rivayet etme şerefine nail olmuştur. Secde’de ve iki secde arasında el kaldırma da bunlardan bir tanesidir. Eğer bu amel Resulullah s.a.v in arada sırada yapmış olduğu bir amel olsaydı, muhakkak ki Enes r.a on senelik gibi bir refakatında bunu hiç değilse bir kere olsun görecekti.

Malik İbnu’l Huveyris r.a’nun Resulullah s..a.v’e ref etmiş olduğu rivayet.

( … Malik İbnu’l Huveyris r.a’dan, Resulullah s.a.v’i namazın’da Ruku ettiği zaman, Ruku’dan başını kaldırdığı zaman, SECDE ETTİĞİ zaman ve BAŞINI SECDE’DEN KALDIRDIĞI ZAMAN ELLERİNİ TA KULAKLARI HİZASINA KADAR KALDIRIRKEN gördüğünü haber verdi…. )

NESEİ : 2 . C.1143.N – AHMED : 3/436 da sahih bir sened’le rivayet etmişlerdir. Ayrıyeten bu hadis’i Şerif’i Şeyh el-Albani “ İrva da tahric edip senedi sahih demiştir. 2.c.68

YUKARIDAKİ RİVAYETİN HULASASI



1 – Resulullah s.a.v’in Secde’ye giderken ve secde’den kalkarken ellerini kal- dırdığının isbatı.

2 - Malik İbnu’l Huveyris r.a Resulullah s.a.v’in, “ BENİ NASIL NAMAZ KILAR GÖR-DÜYSENİZ ÖYLECE NAMAZ KILINIZ Hadis’inin ravisi olan sahabedir...

3 - Hafıa İbnu Hacer r.h “ FETH’UL BARİ’DE ” 2/158 Nesei’nin rivayetini naklettikten sonra şöyle diyor : “ Secde’de el kaldırma hakkında varid olan Hadislerin en sahih’i Malik İbnu’l Huveyris’in rivayetidir. “
FETHU’L BARİ : 2.C.289.S

Ebu Hureyre r.a nun Resulullah s.a.v’e ref etmiş olduğu rivayet.

( … Ebu Hureyre r.a’dan, şöyle haber verdi : “ Resulullah s.a.v’ı namaz’da , Namaza başlarken, Ruku’ya VE SECDE’YE GİDERKEN ELLERİNİ OMUZLARI HİZASINA KADAR KALDIRDIĞINI GÖRDÜM DEDİ .... )

İBNU MACE : 5/860) da rivayet etmiştir. Senedi ise gayri ile sahih’dir.



YUKARIDAKİ RİVAYETİN HULASASI



1 - Resulullah s.a.v’in secde’ye giderken ellerini kaldırdığını isbat eder.

Vail İbnu Hucr r.a nun, Resulullah s.a.v’e ref ettiği rivayet.

( ... Abdul Cebbar ibnu Vail tahdis ederek şöyle dedi : “ Ben babam Vail İbni Hucr’un Namazını hatırlamıyacak kadar küçük bir oğlan idim.Kardeşim Alkame babamdan tahdis ederek şöyle dedi : Babam dedi ki : Resulullah s.a.v ile namaz kıldım. İftitah için tekbir aldığında ellerini kaldırdı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Ve başını secde’den kaldırdığı zaman’da yine ellerini kaldırırdı, taki namaz’dan fariğ olurdu. )

Muhammed İbnu Cuhade dedi ki : Bunu Hasan İbnu Ebi’l Hasene anlattım da şöyle dedi : İşte bu Resulullah s.a.v’in namazıdır. yapan yapıyor, terk edende terk ediyor.....)

EBU DAVUD : I.C.72 - İBN HAZM Muhalla’da 4/9 mürsel olarak Hasen bir senedle rivayet etmişlerdir.

YUKARIDAKİ RİVAYETİN HULASASI



1 - Resulullah s.a başını secde’den kaldırdığında ellerini kaldırdığı.

Abdullah İbnu Abbas r.a’nun Resulullah s.av’e ref ettiği rivayet.

( … Nadr İbnu Kesir’den, Şöyle dedi : Minada Hayf Mescidin’de Abdullah İbnu Tavus yanı başımda namaz kıldı. İlk secde’ye gittiği vakit ve başını secde’den kaldırdığında ellerinide yüzü hizasına kaldırdı. Ben 0nun bu hareketinden hoşlanmadım ve bunu Vuheyb İbnu Halid’e söyledim. Ne oluyor ki bu adama hiç kimseyi yaparken görmediğim şeyleri yapıyor dedim. Vuheyb İbnu Halid de ona, ne oluyor sana hiç kimseyi yaparken görmediğimiz hareketler yapıyorsun dedi. Abdullah İbnu Tavus’da babamı böyle yaparken gördüm dedi. Babam’da İbnu Abbas r.a’yu böyle yaparken gördüğünü söyledi. O’da - Yani İbnu Abbas r.a - Resulullah s.a.v böyle yaparken gördüğünü haber vermiş dedi.....)

NESEİ : 2.C.1146 - EBU DAVUD : I.C.740 - İBN HAZM Muhalla : 4.C.94 - DOLABİ el-Kuna : 1/198 de isnadı ğayrı ile sahih olarak rivayet etmişlerdir.

YUKARIDAKİ RİVAYETİN HULASASI



1 - Resulullah s.a.v’in birinci secde’den kalkarken ellerini kaldırdığını isbat eder.

Abdullah İbnu Zubeyr r.a’nun Resulullah s.a.v’e ref ettiği rivayet.

( ... Meymun el-Mekki’den, Abdullah İbnu Zubeyr r.a nun kendilerine namaz kıldırırken elleriyle işaret ettiğini gördüğünü şöyle haber verdi. Namaza başladığında Ruku ettiğinde, SECDE ETTİĞİNDE VE KIYAMA KALKACAĞINDA ELLERİYLE DE İŞARET EDİYORDU. Ve ben hemen İbnu Abbas r.a nun yanına gittim ve ona dedim ki : Ben İbnu Zubeyr bir namaz kıldı ki hiç bir kimseyi namaz kılarken yapar görmediğim şeyleri yaparken gördüm. 0 yapmış olduğu işaretleri Abdullah İbnu Abbas’a vasvettim. Bana, EĞER ALLAH RESULÜ S.A.V’İN NAMAZINI GÖRMEK İSTİYORSAN İBNU ZUBEYR’İN NANAZINA İKTİDA ET DEDİ... )

Ebu Davud : I.C.739 - Ahmed : 3/167 de rivayet etmişlerdir. Senedi ğayri ile sahih’tir.


YUKARDAKİ RİVAYETİN HULASASI



1- Resulullah s.a.v’in secde’ye giderken ellerini kaldırdığını isbat eder.


RESULULLAH S.A.V’İN HER TEKBİRDE ELLERİNİ KALDIRDIĞINI İSBAT EDEN

RİVAYETLER



( ... Katade’den, şöyle dedi : Enes İbnu Malik’e Resulullah s.a.v’in namazı nasıldı bize göster dedim.Kalktı ve namaz kıldı. ELLERİNİ HER TEKBİRDE KALDIRIYORDU. )

Taberani evsat : Mecmauz Zevaid : 2/102 de sahih olarak.


( ... İbn Abbas r.a’dan, şöyle dedi : Resulullah s.a.v her tekbir anında ellerini de kaldırırdı. )
İbnu Mace : 3.c.865.n da hasen bir sened le


(... Cabir İbnu Abdullah r.a’dan, Şöyle dedi : RESULULLAH S.A.V NAMAZDAKİ HER TEKBİRDE ELLERİNİDE KALDIRIRDI. )
Ahmed : M.Zevaid : 2/101 de hasen bir sened le


( ... Umeyr İbnu Habib r.a’dan, şöyle dedi : RESULULLAH S.A.V FARZ NAMAZINDA Kİ HER TEKBİRLE BERABER ELLERİNİDE KALDIRIRDI )

İBNU MACE.3.C.86 de rivayet etmiştir. İsnadı Hasen dir

Abdullah İbnu ömer’in Resulullah s.a.v’e ref ettiği rivayet.

( … Abdullah İbnu Ömer r.a’dan :Şöyle dedi : Resulullah s.a.v Ruku’ya ve SEC-DE’YE GİTTİĞİNDE ELLERİNİ KALDIRIRDI….. )
Buhari cüz : 25 de Hasen bir sened le


Abdullah İbnu Ömer r.a’nun kendisinden mevkuf olarak rivayet olunan eserler.

( .... Ala İbnu Abdirrahman, Salim ibnu Abdullah babası Abdullah İbnu Umer’in BAŞINI SECDE’DEN KALDIRDI ZAMAN VE AYAĞA KALKMAK İSTEDİĞİ ZAMAN ELLERİNİ KALDIR-DIĞINIhaber verdiğini işitti.)
Buhari cüz : 12 de hasen bir sened le


( ... Nafi’i r.a’dan, Şöyle dedi : Abdullah İbnu Umer r.a BAŞINI BİRİNCİ SECDEDEN KALDIRDIĞINDA ELLERİNİ KALDIRIRDI. )

İBNU EBİ ŞEYBE : 1.271 de sahih bir senedle rivayet etmiştir.

( ... Nafi’i r.a’dan,Şöyle dedi : Abdullah ibnu Umer r.a Namaza girdiği zaman, Ruku’ya gittiği zaman, SEMİ ALLAH’U LİMEN HAMİDEH deyip ruku’dan doğrulduğu zaman, SECDE GİTTİĞİ ZAMANve birinci teşebhüd’den kalktığında ELLERİNİ TA GÖĞSÜ HİZASINA KADAR KALDIRIRDI. )
İBN HAZM . Muhalla’da : 4/93 de


YUKARIDAKİ RİVAYETLERİN HULASASI



1 - Resulullah s.a.v Secde’ye gidenken ellerini kaldırdığı......
2 - Abdullah ibnu Umer r.a’nun, başını secde’den kaldırdığı zaman ellerini kaldırdığı.
3 - Abdullah İbnu Ömer r.a nun, başını birinci secde’den kaldırdığı zaman ellerini kaldırdığı.
4 - Abdullah ibnu Ömer r.a nun, secde’ye gittiği zaman ellerini kaldırdığı.

MES’ELENİN MUNAKAŞASI İLE ALAKALI BAZI ŞUPHELERİN İZALESİ



Yukarıdan beri zikretmiş olduğumuz rivayetlerin hepsi, SECDE’YE GİDERKEN VE SECDEDEN KALKARKEN EL KALDIRMANIN MEŞRU’İYETİNE DELALET EDER. Bizim cem edebildiğimiz kadarıyla bu Sünneti Seniyye dokuz kadar sahabeden rivayet olun-maktadır.

1 - ENES İBNU MALİK 6 - ABDULLAH İBNU’Z ZÜBEYR
2 - MALİK İBNU’L HUVEYRİS 7 - CABİR İBNU ABDİLLAH
3 - EBU HUREYRE 8 - UMEYR İBNU HABİB
4 - VAİL İBNU HUCR 9 - ABDULLAH İBNU UMER
5 - ABDULLAH İBNU ABBAS

Bu amelin subutunda EHLİ HADİS’İN ihtilafı yoktur. Yalnız risalemizin te’lif sebebi ; - kardeşlerimizin sorusunda da görüldüğü gibi - birbirine zıtmış gibi görünen BUHARİ ve MÜSLİM’İN İbnu Umer r.a’dan rivayet etmiş oldukları Hadis’le, yukarıda zikretmiş olduğumuz rivayetlerin aralarını Cem etme müşkilatıdır.

Zira kardeşlerimizden bazıları bu rivayetlerin aralarını cem edemedikleri için secdeye giderken ve kalkarkenki el kaldırma Hadisleriyle amel edemiyorlar. Bazılarıda bu iki rivayetin arasını bazen yapıp bazen yapmamakla buluyorlar. Bazılarımız da devamlı el kaldırma Hadisleriyle amel ediyorlar.

Allah’u Azze ve Celle’nin lutfu ile biz bu müşkilatı ikdidarımız nisbetinde açıklığa kavuşturmaya çalışacağız.

Ehlince ma’lum olduğu üzere Hadis ilminde birbirine zıtmış gibi görünen rivayetlerle meşkul olan müstakil bir ilim dalı vardır ki buna TE’VİLU MUHTELİFİ’L HADİS denilmektedir.

İMAM ŞAFİİ R.H “ MUHTELİFUL HADİS “ nam kitabında diyor ki : Ben bir birine zıt iki sahih rivayet bilmiyorum. Ya birisi zayıf’dır ya da mensuhtur.

Bu kaide Üzerine bir birine zıt görünen iki rivayetin arasını bulmak için ilk yapacağımız şey rivayetlerin senedlerini incelemektir. Sonra da ikisinden birisinin mensuh olup olmadığı araştırılır.

Mes’elemiz olan rivayetlerde ki, birinci muşkilatımız halledilmiştir. Zira EHLİ HADİS’in ittifakı ile rivayetlerin ikiside sahih’tir.

İkinci müşkilata gelince, rivayetlerin her hangi birisinde Mensuhluk diye bir şey sabit değildir. Zira selef’den hiç birisi bu Hadisler mevzusunda böyle bir iddiada bulunmamıştır.

Ayrıyeten İBN HUZEYME R.H dan, böyle birbirine zıt rivayetler hakkında şöyle bir şey naklolunmaktadır : “ BEN RESULULLAH S.A.V’DEN BİR BİRİNE ZIT İKİ SAHİH HADİS’İN RİVAYET EDİLDİĞİNİ BİLMİYORUM. KİMİN YANIN DA BÖYLE BİR RİVAYET VARSA GETİRSİN BANA DA ARALARINI TE’LİF EDEYİM ” diyor.
EL- KİFAYE Fİ İLMİ’R RİVAYE : 606

İbnu Huzeyme r.h ın bu ifadesinden de anlaşıldığı gibi ; bu rivayetlerin senedinden veya Mensuh olup olmadığından gayri başka bir te’lif yolu olduğu anlaşılmaktadır.

Değerli kardeşlerim ! Mes’elemizin mevzu’u olan hadisler hakkında benim bulabildiğim te’liflerden birincisi BUHARİ R.H’IN REF’UL YEDEYNİ Fİ’S SALAT nam eserindeki şu sözüdür :
Buhari r.h - Ruku’ya giderken ve kalkarken elleri kaldırma Hadisini rivayet ettikten sonra şöyle diyor :

{ … Veki’i ise, Umeri’den, o da Nafi’den, o da İbnu Umer den olan rivayetinde şöyle bir ziyadelik yapmıştır. “ RESULULLAH S.A.V RUKU’YA VE SECDE’YE GİDERKEN ELLERİNİ KALDIRIRDI DEMİŞTİR”

Mahfuz olan, Ubeydullah, Eyyub,Malik İbnu Ciireyc, Leys, bir çok ehli hicaz ve ehli Irak’ın Nafi’den onun da İbnu Umer r.a dan, Ruku’ya giderken ve kalkarken ki elleri kaldırma rivayetidir. Eğer Umeri’nin - Secdeye giderken elleri kaldırma - Hadisi sahih olursa, önceki - Sadece Ruku’ya ve Secde’ye giderken elleri kaldırma - Hadisine muhalif değildir. Eğer secde’de el kaldırma sabit olursa ikisi ile de amel ederiz. Zira bu rivayetler bazısı bazısına muhalif olan rivayetlerden değildir. Zira bu ziyadelik -Yani secdede el kaldırma - fiildendir. Eğer ziyadelik sabit olursa makbuldur. - Yani onunla amel edilir - }
BUHARİ CÜZ :25 DE

Ehlince ma’lum olduğu üzere, Hadis ilminde “ SIKA’NIN ZİYADESİ MAKBULDÜR “ Görüldüğü gibi Buhari r.h’ın indinde, bizim müşkilatlı bir rivayet olarak gördüğümüz Hadis’ler hiç de birbirine zıt değilmiş.

Zira - İki secde arasında elleri kaldırmazdı - Hadisini rivayet edenlerden birisi Buhari’dir. Kendisi rivayet ettiğini ve söylediğini en iyi bilendir.

Yine aynı mevzu da İBN HAZM R.H şöyle demektedir : Enes İbnu Malik r.a nun, Secde’de elleri kaldırma rivayeti İbnu Ömer r.a’nun, - Secde’de elleri kaldırmazdı - rivayetinin üzerine ziyadeliktir. İkisi de şahid. olduğunda ve rivayet ettiğinde sıka’dır.

Malik İbnu’l Huveyris r.a nun da, her ruku’da ve ruku’dan kalkış da , her secde’ye gidişte ve secde’den kalkışta ki elleri kaldırma rivayetide, her ikisinin - Yani İbnu Ömer ve Enes ibnu Malik r.a nun - Rivayetlerinin üzerine ziyadedir. Hepside işittiklerinde ve rivayet ettik lerinde sıkadırlar.

Ziyade olan rivayetlerle amel etmek farz,dır, onları terketmek caiz değildir. Zira ziyade olan rivayet başlı başına bir hüküm’dür. Ziyadeliğe vakıf olan rivayet etmiştir. Rivayetin’de o ziyadeliği rivayet etmeyenin sukutu, hükmün isbatına zarar vermez. Sahih hükümler gibidir hiç bir farkı yoktur....)

Bunu İBN HAZM Muhalla’da (4/93) de nakletmiştir.

Ahmed Muhammed Şakir r.h, Muhalla’ya yapmış olduğu ta’likatın da şöyle diyor : “ ....... Zahir olan şudur ki, İbnu Ömer r.a Resulullah s.a.v’in secde’de el kaldırmadığını rivayet ettikten sonra kendisine bazı sahabelerden Resulullah s.a.v’in secde’de el kaldırdığı haberi ulaşınca amelen onu tatbike başlayıp kavlen’de rivayet etmiştir....”
MUHALLA : 3/94

İbnu ömer r.a’nun, Resulullah s.a.v’e ref etmiş olduğu ve kendisinden naklolunan rivayetlere bakılırsa, Ahmed Muhammed Şakir hükmünde isabetlidir. Çünkü hem kendisi 0 ameli Resulullah s.a.v’in yapmadığını söylesin ve sonra da kendisi yapsın bu mümkün değildir. Ancak kendisinin bilmediği bir amel başka arkadaşları tarafından ona haber verilip oda eski hareketinden amelen ve kavlen avdet etmiştir.

MESELENİN HULASASI



1 - Dokuz tane sahabe’den nakletmiş olduğumuz “ SECDE’DE ELLERİ KALDIRMA “ hükmü,İbni Ömer r.a’nun, rivayet etmiş olduğu SECDE’DE ELLERİ KALDIRNAZDI rivayetinin ziyadesidir. Biraz önce zikrettiğiıniz gibi BUHARİ ve İBN HAZM R.H kavilleride budur.

2 - İbnu Ömer r.a’nun, bilmediği “ SECDE’DE ELLERİ KALDIRMA “ Hadisleri başka sahabeler tarafından kendisine ulaşınca, amelen ve kavlen o amele dönmüştür. Ahmed Muhammed Şakir R.H in kavlide budur.

Ama Şeyh el- Albani’nin dediği gibi ; “ BAZEN KALDIRILIR BAZEN DE KALDIRILMAZDI ” şeklinde bu rivayetlerin arasını cem etme işini seleften hiç birisi söylememiştir. Suyuti müstesna olarak Şeyh el-Albani’nin görüşündedir.

Hulasa Buhari, İbn Hazm ve biraz ileride de zikredeceğimiz gibi selef alimlerinin bir çoğundan bu amel naklolunmaktadır. Dolayısıyla onların yanında Suyuti ve Şeyh el -Albani’nin görüşleri şaz’dır.

Bununla beraber ileride de mutaala edeceğimiz gibi selef alimleri “ SECDE’DE ELLERİ KALDIRMA HÜKMÜNE VARMIŞLARDIR ” Ve hiç birisinden de ; “ bu iki rivayet bir birine zıd’tır “ diye bir kavil varid olmamıştır.

1 - AHMED İBNU HANBEL 11 - HASEN İBNU MUSLİM
2 - İMAMI ŞAFİ’İ 12 - ABDURRAHMAN İBNU MEHDİ
3 - İMAM’I MALİK 13 - ÖMER İBNU YUNUS
4 - EYYUP ES SAHTİYYANİ 14 - İKRİME İBNU AMMAR
5 - TAVUS 15 - KASIM
6 - NAFİ’İ 16 - MEKHUL
7 - HASAN EL-BASRİ 17 - ABDULLAH İBNU DİNAR
8 - MÜCAHİD 18 - SALİM
9 – ATA 19 - MUHAMMED İBNU SİRİN
10- KAYS İBNU SA’D 20 - HAMMAD İBNU ZEYD

Görüldüğü gibi yirmi tane selef alimi bu amelin subutunda ittifak etmişlerdir. Ve hiç birisinden de bazen yapılır bazen yapılmaz diye de bir cem etme kaidesi varid olmamıştır. Binaen aleyh secdelerde devamlı el kaldırma, yeni ihdas olunmuş bir amelden ziyade, Selef’in naslara ve kurallara dayalı anlayışından ortaya çıkarılmış bir ameldir. Ve bizde böylece sözümüzü bitirerek hatalarımız için Rabbimizden istiğfar taleb ederiz.

TABİİNDEN VE BAŞKALARINDAN NAKLOLUNAN RİVAYETLER



( ... Hammad ibnu Zeyd bana tahdis ederek Şöyle dedi : Eyyub es Sahtiyani şöyle dedi :Tavus’u ve Abdullah İbnu Ömer r.a nun azadlısı Nafi’yi “ İKİ SECDE ARASINDA ELLERİNİ KALDIRDIKLARINI GÖRDÜM “.....)

Bunu İBN HAZM Muhalla’ 4.94 de nakletmiştir.



Buhari r.h rulcu da ve secde de ki el kaldırma hakkındaki varid olan hadisleri naklet-tikten sonra şöyle devam ediyor :

“ MEKKE EHLİ, MEDİNE EHLİ,YEMEN EHLİ VE İRAK EHLİ - RUKU DA VE SECDE DE Kİ - EL KALDIRMA MEVZU’UNDA İTTİFAK ETMİŞLERDİR

( ... Veki’i r.h Rebi’i den naklederek şöyle dedi : Rebi’i r.h Hasen el-Basri’yi, Mücahid’i, Ata’yı, Tavus’u, Kaya İbnu Sa’d’ı ve Hasen ibnu Müslim’i “ RUKU VE SECDE ETTİKLERİNDE ELLERİNİ KALDIRDIKLARINI GÖRDÜM dedi...)

( ... Abdurrahman ibnu Mehdi de, işte bu - Yani ruku ve secde de el kaldırmak - Sünnet’tir dedi.... )

( ... Umer ibnu Yunus r.h İkrime’t İbnu Ammar r.h dan naklederek şöyle dedi : İkrime’t ibnu Ammar r.h Kasım’ı, Tavus’u, Mekhul ibnu Dinar ve Salim’i namaza durduk-larında “ RUKU’DA VE SECDE’DE ELLERİNİ KALDIRDIKLARINI GÖRDÜĞÜNÜ HABER VERDİ .... )
Bunu BUHARİ CÜZ’ÜN DE 22 de nakletmiştir.

(... Eş’as r.h dan, Şöyle dedi : Hasen el-Basri ve Muhammed ibnu Sirin, ikiside “ ELLERİNİ İKİ SECDE ARASINDA KALDIRIRLARDI …. )
Bunu İbnu Ebi Şeybe I.271 de nakletmiştir.

Ehli Siinnet’in İmam’ı .Ahmed ibnu Hanbel’de (Secde de el kaldırıldığını anlatan) Hadis’le amel etmiştir. İmam’ı Malik ve İmam’ı Şafinin bir kavilleride budur.

El - Esrem Ahmed ibnu Hanbel den naklederek,Şöyle dedi : Ahmed’e elleri kaldırma hakkında soruldu ? .Ahmed’de “ HER İNİŞ VE KALKIŞ DA - ELLER KALDIRILIR - dedi.

( … Esrem Ahmed ibnu Hanbel’i namaz’da HER İNİŞ VE KALKIŞTA ELLERİNİ KAL-DIRIRKEN GÖRDÜĞÜNÜ haber verdi. …. )
Bunu İbnu Kayyım Beda’i 4.89.da nakletmiştir.

(.... İbnu Rüşd r.h “ EL- KAVAİD ” nam eserinde, Ulemadan bazıları “ SECDELERDE DAHİ ELLERİ KALDIRMAK VACİB’DİR DEMİŞLERDİR “ diye nakleder...
MÜSLİM ŞERHİ 3.46.da












Duanıza muhtaç kardeşiniz

MUHAMMED EBU SAİD EL- YARBUZİ

26 … RABİ’US SANİ … 1404
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZIN KIYAMINDA ELLER GÖĞÜS ÜZERİNE BAĞLANIR


حدثنا عبد الله بن مسلمة عن مالك عن أبي حازم عن سهل بن سعد قال كان الناس يؤمرون أن يضع الرجل اليد اليمنى على ذراعه اليسرى في الصلاة

{…Sehl İbnu Sa'd r.a'dan, şöyle dedi : Resûlullah s.a.v'in zamanında insanlar namazların - ın kıyamın - da, sağ ellerini sol kollarının üzerine koymakla emrolunurlardı.}

Bu hadisi Buharı (740) ve Malik (1/159) rivayet etmişlerdir.

عن بن عباس أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال إنا معشر الأنبياء أمرنا أن نؤخر سحورنا ونعجل فطرنا وأن نمسك بأيماننا على شمائلنا في صلاتنا


{ … İbnu Abbas r.a'dan, şöyle dedi: Resûlullah s.a.v buyurdu ki: Biz Enbiya'lar topluluğu, suhur'u geciktirmekle, iftarda acele etmekle ve namazda da sağ ellerimizle sollarımızı tutmakla emrolunduk. }

Bu hadisi İbnu Hibban : 3.C.1767.N ve Taberani M.Evsat : 1/100 – M.sağir : 1/186 da sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.

عن ابن مسعود أنه كان يصلي فوضع يده اليسرى على اليمنى، فرآه النبي صلى الله عليه وسلم فوضع يده اليمنى على اليسرى.
{ … İbnu Mes'ud r.a dan, şöyle : - Bir gün - sol elimi sağ elimin üstüne koyduğum bir halde namaz kılıyordum Resûlullah beni - bu halde - görünce, sağ elimi alıp sol elimin üzerine koydu.}

Bu Hadisi Ahmed ve Ebu Davud :1.C.755.N sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.


عن عاصم بن كليب عن أبيه عن وائل بن حجر قال صليت مع رسول الله صلى الله عليه وسلم ووضع يده اليمنى على يده اليسرى على صدره


{ …Vail İbnu Hucr r.a'dan, şöyle dedi : Resûlullah s.a.v ile namaz kıldım. Sağ elini, sol elinin üstünde göğsünün üzerine koydu.}

Bu hadisi İbnu Huzeyme : 1.C.479.N Beyhaki Süneninde 2.C.2383.N ve Bezzar hasen bir senedle rivayet etmişlerdir.


قال:طاوس عن
كان رسول اللّه صلى الله عليه وسلم يضع يده اليمنى على يده اليسرى ثم يشد بينهما على صدره، وهو في الصلاة.


{ … Tavus mürsel olarak Resûlullah s.a.v'den şöyle rivayet ediyor. Resûlullah s.a.v namazda sağ elini sol elinin üstünde sıkıca tutarak, göğsünün üzerine koydu.}

Bu hadisi Ebu Davud : 1.C.759.N. hasen bir senedle rivayet etmiştir.

- حدثنا عبد الله حدثني أبى ثنا يحيى بن سعيد عن سفيان حدثني سماك عن قبيصة بن هلب عن أبيه قال : رأيت النبي صلى الله عليه وسلم ينصرف عن يمينه وعن يساره ورأيته قال يضع هذه على صدرهوصف يحيى اليمنى على اليسرى فوق المفصل


تعليق شعيب الأرنؤوط : صحيح لغيره دون قوله : " يضع هذه على صدره "


{ … Hulbu't-Tai r.a'dan, şöyle dedi : Resûlullah s.a.v'i namazdan çıkarken, önce sağına sonra soluna selam verdiğini ve bunları - yani ellerini - göğsünün üzerine koyarken gördüm. Yahya bunu, sağı solun üstünde mafsal üzerine koymak olarak tavsif etti. }

Bu Hadisi Ahmed : 5 / 226 . 21460.n da zikretmiş ve Şuayb Arnavudi ise hadise sahih li ğayrihi demiştir.

أخبرنا أبو طاهر نا أبو بكر نا محمد بن يحيى نا معاوية بن عمرو نا زائدة نا عاصم بن كليب الجرمي حدثني أبي أن وائل بن حجر أخبره قال قلت لأنظرن إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم كيف يصلي قال فنظرت إليه قام فكبر ورفع يديه حتى حاذتا أذنيه ثم وضع يده اليمنى على ظهر كفه اليسرى والرسغ والساعد


{ … Asım İbnu Kuleyb'den, şöyle dedi: Babam bana tahdis etti ki: Ona da Vail haber vermiş. Vail İbnu Hucr şöyle dedi: Resûlullah s.a.v'in nasıl namaz kıldığını görmek için ona baktım. Namaza kalktı. Ellerini kulakları hizasına kadar kaldırarak tekbir getirdi. Sonra sağ elini sol elinin üzerine, bileğinin üzerine ve dirseğine yakın olarak koydu.}

Bu hadisi Ahmed : 4 / 318 Nesei 2/126 ve İbnu Huzeyme : 1.C. 480.N sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.
NAMAZIN BÜTÜN KIYAMLARINDA EL BAĞLANIR


Namazla alakalı konuşulan konulardan bir tanesi de ; rukudan doğrul-duktan sonra ellerin bağlanıp bağlanmaması konusudur….Bu konu da ilim ehli insanlardan konuşanlar olmuş ve bazıları bağlanması gerekir demişler,bazıları ise bağlanmaz diye fetva vermişlerdir…. Dolayısıyla konu ile ilgili iki farklı görüş ortaya çıkmıştır.

Ama delille ve islam’ın ortaya koyduğu kaide ve kurallarla hareket etmeyi kendilerine şiar edinenler ise ellerin bağlanması gerektiğini savunmuş ve bunu da delillendirmişlerdir…. Dolayısıyla delille hareket ettiğini söyleyen bir Müslümana düşen de , bu konudaki delilleri araştırıp onlara uygun hareket etmesidir…. Çünkü islam’da birbirine zıt iki şey olmaz. Bu şekilde görülen ne kadar mevzu varsa,unutmayınki bunun sadece bir tanesi ve delile dayalı olanı doğrudur.

Mevzu ile alakalı doğrunun güzel anlaşılmasını ümid ederek ,kısa bir izah yapmayı uygun görüyorum.

Bilindiği gibikıyam,namazın içerisindeki ayakta duruş şekline verilen bir isimdir. Bunu öğrenmek isteyenler,namazın tarifi ile alakalı hadisleri dikkatlice gözden geçirmeleri gerekir…. Bu konuyu araştıranlar şunu açıkça göreceklerdir ki İslam, namazın içerisindeki gerek ilk ayakta duruş şekline olsun ve gerekse ruku’dan doğrulduktan sonraki duruş şekline olsun kıyam ismini vermiştir….. Üzerinde ihtilafa düşülen husus rukudan sonraki halin ne olduğu hususu olduğundan dolayı, ben bir çok delilin içerisinden sadece bir iki tanesini zikrederek buranın adının da kıyam olduğunu isbat etmek istiyorum….

“ Sahabe buyuruyorlar ki : Resulullah ruku’dan başını kaldırıp “ semial-lahu limen hamideh “ dediği zaman , o anlını yere koyuncaya kadar biz kıyam’da dikilirdik,sonra ona uyardık. “
Müslim : 2.c.474/199.N


“ … Huzeyfe r.a şöyle anlatıyor : “ …………. Resulullah s.a.v ile beraber namaz kıldım……… Ruku’da subhane rabbiyel azim dedi.Rukusu da ilk kıyamı gibi uzun sürdü.Ruku’dan başını kaldırınca da semiallahu limen hamideh dedi. Ruku ile secde arasındaki bu kıyamı ise rukusundan biraz daha kısa idi ……… “
Nesei : 3.c.1664.N


Değerli Müslüman şimdi dikkat et ! eğer rukudan doğrulduktan sonraki halin adı kıyam ve Allah resulü s.a.v de, namazının kıyamında ellerini bağlamış ise bize düşen ne olur ?... Yani biz de namazımızın kıyamında ellerimizi bağlamamız gerekmez mi ?
Eğer gerçekten delille hareket ettiğini iddia ediyor isen ,Allah resulü s.a.v’in şu hadisi şeriflerini iyice düşün, üzerinde dikkatlice dur ve ondan sonra karar ver.

....... حَدَّثَنَا عَلْقَمَةُ بْنُ وَائِلٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا كَانَ قَائِماً فِى الصَّلاَةِ قَبَضَ بِيَمِينِهِ عَلَى شِمَالِهِ .

“ … Vail İbn Hucur r.a dan. Şöyle dedi : Resulullah s.a.v’i namaz’da kıyam’da iken,sağ eli ile sol elini kabzettiğini gördüm. “

Nesei : 2.c.887.N – Ahmed : 4/316 – Dare Kutni : 1/1089.N

“ … Vail İbnu Hucr r.a'dan, şöyle dedi: Resûlullah s.a.v'i namaz için tekbir aldığı vakit, ellerini kulakları hizasına kadar kaldırdığını ve sonra ruku'ya giderken ve sonra Semiallahu limen hamideh deyip rukudan kalkarken de aynı şeyi yaptığını ve namazda da - yani namazının kıyamında da - sağ eliyle sol elini tuttuğunu gördüm. “

Bu hadisi Ahmed : 4/318 – 18392.N da hasen bir senedle rivayet etmiştir.


İkinci zikredilen Hadis'i Şerife eğer dikkat ederseniz, Resûlullah s.a.v’in, gerek iftitah tekbirinden sonraki kıyamında ve gerekse ruku'dan sonraki kıyamındaellerini göğsünün üzerine bağladığını göreceksinizdir. Çünkü göğüs üzerine el bağlama olayı, eğer iftitahtekbirinden sonraki ilk kıya-ma hass olmuş olsaydı, hemen iftitah tekbirinden sonra ellerini göğsünün üzerinde bağladı diye ifade edilmesi gerekirdi. Ama dikkat edilirse bura-da ; el bağlama olayı İftitah tekbirinden hemen sonra zikredilmeyip, ruku'dan sonra zikredilmiştir. Yani,bu hareketi tek isim adı altında, ruku'dan kalktıktan sonra namaz’da sağı ile solunu tuttuğunu gördüm demesi, ellerin iki yerde de bağlandığını isbat eden açık ve net bir ifadedir.

Zaten - bir önceki hadisi şeriften de anlaşıldığı gibi - asıl olan da budur. Çünkü o hadiste Allah resulü s.a.v’in : “ Namazın kıyamında iken,sağ eli ile sol elini kabzettiği anlatılmaktadır “ Dolayısıyla ;

“ Lafzın hususi olduğuna delalet eden bir karinesi olmadığı müd-detçe,her lafız umum ifade eder.” Kaidesi gereyince, kıyam her iki duruşunda adıdır ve her ikisinde de ellerin bağlanması gerekir.

İkinci bir hususta : Rukudan kalktıktan sonra ellerin salıverileceğine dair zayıf’da olsa bir rivayetin mevcud olmadığıdır…. Öğleyse bu konuda yapılacak en güzel şey ; Resulullah s.a.v’in yaptığı gibi namazımızın kıyamında – ki bu ister ilk kıyam olsun ister rukudan sonraki kıyam olsun fark etmez – ellerimizi göğsümüzün üzerine bağlamaktır.

NAMAZDA ELLERİ GÖBEĞİN ALTINA BAĞLAMANIN SAHİH OLMADIĞI BABI

Namazda elleri göbeğin altına bağlama ameli, senedi zayıf olan rivayetlere dayanmaktadır. Hanefilerin ameli bu zayıf rivayetler üzeredir.

Halbuki Hanefi ulemasından, Umdet'ul-Kari sahibi Ayni ve Nasbu'r-Raye sahibi leyle'i r.h bu rivayetin isnadının sahih olmadığına kaildirler. İleride zikredeceğimiz gibi hadis ulemasının cumhuru da bu rivayetin zayıflığında ittifak etmişlerdir. Resûlullah s.a.v sabit olan amel, elleri göğsün üzerine koymaktır.
حدثنا محمد بن محبوب، ثنا حفص بن غياث، عن عبد الرحمن بن إسحاق، عن زياد بن زيد، عن أبي جحيفة أن عليّا رضي اللّه عنه قال: [من] السنة وضع الكف على الكف في الصلاة تحت السرة
{ … Ebu Cuheyfe'den, şöyle dedi :Ali r.a namazda sünnet olan,sağ eli sol elin üzerinde göbeğin altına koymaktır dedi.}


Bu hadisi Ahmed 1/110 ve Ebu Davud : 1.C.756.N zayıf bir senedle rivayet etmişlerdir.

Bu hadis Ebu Davud'un İbnu'l-Arabi nüshasından başka nüshalarında sabit değildir.
Ve senedinde, Abdurrahman İbnu İshak El-Kufi El- Vasili vardır.

Ebu Davud, ahmed İbnu Hanbel'in İshak için zayıf dediğini işittim dedi.

Ebu Talib, Ahmed İbnu Hanbel'den naklederek İshak hiç bir şey değildir, hadisi münkerdir dedi. Edduri, İbnu Main'den, İshak zayıf dır dedi.

İbnu Saad, Ya'kub İbnu Süfyan, Ebu Davud, Nesei ve İbnu Hıbban, İshak için zayıfdır dediler.

Buhari " fihi nazar " (onda şübhe vardır) dedi.

İbnu Huzeyme, İshak'ın hadisiyle amel olunmaz dedi.

Ebu Hatim, İshak'ın hadisi münkerdir, onunla amel olunmaz dedi.

Beyhaki, İshak hadis de metruk'tur dedi.
Ve yine senedinde, Ziyad İbnu Zeyd El-A'sem El-Kufi vardır ki:

Ebu Hatim onun için meçhuldür dedi. Ziyad 'in Ebu Davud'da bir tek hadisi vardır. O da yukarıda Ali r.a'dan olan rivayetidir.

Hanefilerin delillerinden olan başka zayıf bir rivayet :

حدثنا مسدد، ثنا عبد الواحد بن زياد، عن عبد الرحمن بن إسحاق الكوفي، عن سيار أبي الحكم، عن أبي وائل، قال: قال أبو هريرة: أخذُ الأكفِّ على الأكفِّ في الصلاة تحت السرة.
قال أبو داود: سمعت أحمد بن حنبل يضعف عبد الرحمن بن إسحاق الكوفي.


{ … Ebu Vail'den, şöyle dedi Ebu Hureyre r.a namazda ellerin vaziyeti, biri öbürkünün üzerinde göbeğin altına koymaktır dedi.}

Bu hadisi Ebu Davud : 1.C.758 n. zayıf bir senedle rivayet etmiştir.

Bu rivayetin senedinde de Abdurrahman ibn İshak el-Küfi vardır. Terceme'i hâlini yukarıda zikrettik.


Yine onların delillerinden başka bir zayıf rivayet.

حدثنا محمد بن قدامة يعني ابن أعين عن أبي بدر، عن أبي طالوت عبد السلام، عن ابن جرير الضبي، عن أبيه قال: رأيت عليّا رضي اللّه عنه يمسك شماله بيمينه على الرسغ فوق السرة.

قال أبو داود: وروي عن سعيد بن جبير "فوق السرة" وقال أبو مجلزٍ: "تحت السرة" وروي عن أبي هريرة وليس بالقوي.

{ … İbnu Cerir, babasından Ali r.a'nun sağ eli ile sol bileğini tutarak göbeğinin üzerine koyarken gördüğünü haber verdi.}

Bu hadisi Ebu Davud : 1.C.757.N zayıf bir senedle rivayet etmiştir.


Bu rivayetin senedinde de Ali r.a'dan rivayet eden Cerir Ed-Dabbi vardır ki. Ali R.A.'dan rivayeti bilinmiyor.

Ebu davud şöyle dedi : “ Said bin Cübeyr’den göbeyin üstünde,Ebu Miclez’den ise “ göbeyin altında “ diye rivayet edildi. Ebu Hureyre’den de rivayet edildiyse de bunlar kuvvetli değildir.
Ebu Davud : 1.C.757.N

Yukarıda da görüldüğü gibi, Meşhur Hadis âlimlerinin ittifakı ile, Hanefılerin delilleri olan " göbek altına veya üstüne " el bağlama rivayetleri zayıfdır. Ve sağlıklı olmayan bu rivayetlerle de amel edile-miyeceği açık bir gerçektir.

Ebu Hanife R.H a tabi olduklarını iddia eden arkadaşlara, İbnu Abidin’in haşiyesi 1/63 de Ebu Hanife’ye isnad edilen şu sözü hatırlatmakta faide görüyorum : " Hadis sahih oldu mu, işte benim mezhebim odur."

Aklı selim olan kişiye, İmam'ının bu sözü kâfidir.
İşin garip yönü ; Hanefi mezhebine tabi olduklarını söyleyen bütün bayanlar ellerini göğüs üzerine bağlarlar. Halbuki Allah resulü s.a.v namazı tarif ederken kadın erkek ayırımı diye bir şey yapmamıştır. Bunu yaptığını iddia edenler varsa,bunun delilini getirmeleri gerekir.

Öyleyse şu soruyu sormak gerekir ; “ acaba Hanefi mezhebine tabi olduklarını söyleyen bu hanımlar neden ellerini göğüsleri üzerine bağlıyorlar ? Yani hangi delile dayanarak bunu uyguluyorlar ? “











TACUDDİN EL - BAYBURDİ
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İMAMIN ARKASINDA FATİHA’NIN OKUNMASI


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

"..... عَن عبادة بْن الصامت ؛ أن النَّبِي صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمْ قَال : لا صلاة لمن لم يقرأ فيها بفاتحة الكتاب .

{ … Ubade't-îbnu es-Samit R.A. 'dan , şöyle ded i : Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki : Her kim ki, " Fatiha't-ul-Kitab'ı " okumazsa önün namazı yoktur." }


Buharı 756 Müslim 394 Ebu Davud 822 Tirmizi 247 Nesei 2/137 ve Ibn Mace 837,

{ … Ubade't-İbnu es-Samit (R.A.)'dan, şöyle dedi : Bir sabah namazında Resûlullah (S.A.V.)'in arkasında idik. Resûlullah (S.A.V.) Kur'ân okurken, kıra'ati ona ağırlık verdi. Namazdan bitince (cemaata hitaben) : “ Zannedersem sizler imamınızın arkasında (Kur'ân) okuyorsunuz “ dedi. Biz de evet ya Resûlallah hızlıca (size yetişe bilmek için okuyoruz) dedik. Resûlullah (S.A.V.) : İmamınızın arkasında Fatiha'dan başka bir şey okumayın, zira "Fatiha'yı" okumayanın namazı yoktur" dedi. }

Ahmed (5/316/322) Ebu Davud (823) Tirmizi (311) Nesei (2/141) Buhari Cüz'ünde (60/226) Dare Kutni (1/318 ) İbnuHibban (l 776) Hakim (1/238) Beyhaki Süneninde (2/164) ve Kıra 'atta (98) îbnu Ebi Şey be (1/373) ve Taha vi (1/215) hasen bir senedle rivayet etmişlerdir.)

{ … Reca İbnu Hayve'den, şöyle dedi: Bir gün Ubade't-İbnu es-Samit (R.A.)'nun yanı başında namaz kılıyordum ki, imamın arkasında (Fatiha'yı) okuduğunu duydum. Namazı kıldıktan sonra, dedim ki : " Ya Eba Velid, sen imamla olduğun halde arkasında (Fatiha'yı) okuyor musun? dedi ki : Yazıklar olsun sana (Fatiha'sız) namaz yoktur (bilmez misin?) }
Abdurrazzak (2771) hasen bir senedle

Ubade't-İbnu es-Samit İbni Kays İbni esrani İbni Fihr İbni Sa'lebe el-Ensari el-Hazreci: Birinci ve ikinci akabe biatmda hazır bulunanlardandır. Bedr, Uhud ve Hendek dahil Resûlullah (S.A.V.)'in iştirak ettiği bütün gazalarda hazır bulunmuştur.

Muhammed İbnu Ka'b el-Kurazi, Allah Resûlü'nün zamanında Ensar'dan beş kişi Kur'ân'ı ezberlemişlerdir.Bunlar Muaz İbnu Cebel, Ubade't-İbnu es-Samit, Ubey İbnu Ka'b, Ebu Eyyub ve Ebu'd-Derda (R. A.) diye haber vermiştir.

Aynı zamanda Ubade't-İbun es-Samit (R. A.) Resûlullah (S.A.V. )'in zamanında, Eshab'ı Suffa'ya Kur'ân öğretirdi. Müslümanlar, Şam'ı feth edince Hz. Umer (R.A.) kendisim müslümanlara Kur' ân ve Fıkıh öğretmesi için Şam'a yollamıştır.

Evzai (R. H.) Filistin'e tayin olunan ilk kadı Ubade't-İbnu es-Samit (R.A.)'dır dedi. Sahih olan kavle göre, Ubade't-İbnu es-Samit (R.A.) Filistin'in Rumeyle kasabasında hicri otuz dört senesinde yetmiş iki yaşında iken vefat etmiştir.


{ … Enes İbnu Malik (R.A.)'dan, (şöyle dedi Resûlullah (S.A.V.) (bir gün) ashabına namaz kıldırdı. Namazdan bitince, yüzünü ashabına çevirerek dedi ki : İmam okuduğu halde siz de (arkasında) namazlarınızda okuyor musunuz? Hepsi sukut ettiler. Resûlullah (S.A.V.) bu sorusunu üç kere tekrar etti. Birisi dedi ki: Veya birkaçı dediler ki: Evet Yâ Resûlullah biz bunu yapıyoruz. Resûlullah (S.A.V.) buyurdu ki : Bunu yapmayın. Sizden biriniz imamın arkasında, içinden olmak üzere sadece "Fatiha'yı" okuyun “ }
Buharı Cüz 224 Dare-Kutni 1/340 Tahavi 1/218 Abdurrezzak 2765 Beyhaki Kitab 'ul-Kıra 'at 121 Hatib 13/176 M.Zevaid 2/110 sahih


Enes İbnu Malik (R.A.) Resûlullah (S.A.V.)'in Medine'ye hicretle şeref verdiklerinde, annesi Ummü Suleym tarafından Allah Resulüne hediye olarak verilir. Hatta rivayette naklonulmaktadır ki: Resûlullah (S.A.V.) Medine'ye şeref verdiklerinde her kes Allah Resulü'ne (S.A.V.)'e bir hediye takdim eder. Hediye edecek hiç bir şeyi olmayan Ummü Suleym ise, Enes'i kolundan tutarak Allah Resûlü'nün huzuruna varır der ki : Yâ Resûlullah benim başkaları gibi size takdim edecek hiç bir şeyim yok. Fakat bu oğlum Enes'dir kendisini hizmetinize kabul buyurun der.

Enes (R.A.) o esnalarda on yaşlarında bulunuyordu. Allah Resûlü'nün âhirete irtihaline kadar, hadarda, seferde, haceti için bile gittiğinde yanında su taşıyarak yanından ayrılmadan Sahib'i Risalete hizmet etmiştir.


{ … Ebu Hureyre (R.A.)'dan, şöyle dedi : Resûlullah (S.A.V.) buyurdu ki : "Fatiha" okunmayan namaz yeterli değildir. Dedim ki : (Peki Yâ Resûlullah) eğer imamın arkasında olursam ? Elimden tutarakbanadedi ki : " Fatiha'yı" içinden (kendi kendine) oku “ }
İbnu Huzeyme:490 - İbnu Hibban :1780 sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.


{ … Ebu Hureyre (R.A.)'dan, şöyle dedi : Resûlullah (S. A. V.) buyurdu ki : Her kim ki namaz kılarda o namazında "Ümmü'l-Kur'ânı okumazsa, o namaz güdüktür sonra güdüktür, (yani) tamam değildir. (Müslim'in rivayetinde ise bu sözü üç kere tekrar etti şeklinde gelmiştir.)
Ravi diyor ki: Bunun üzerine dedim ki: " Ya Eba Hureyre ! İmam sesli okuduğunda nasıl yapayım? Dedi ki : " Fatiha'yı " içinden okursun "
Zira ben Resûlullah (S.A.V.) işittim o şöyle buyurdu : Allah'u Teâla buyurdu ki : Ben "Fatiha'yı" benimle kulum arasında yarı yarıya taksim ettim. (Yarısı benim yarısı kulumundur.) Ve kulumun istediği onundur.
" Kul, Elhamdu lillahi Rabbi'I-alemin dediği zaman Allah'da: Kulum bana hamd etti der. Kul, Errahmanirrahim dediği zaman, Allah'da: Kulum beni sena etti der. Kul, maliki yevmiddin dediği zaman, Allah'da: Kulum beni temcid etti (ve bir defada: Kulum bana tefyiz eyledi) dedi. (Ve buraya kadar benim.) Kul iyyake na'budu ve iyyake neste'in dediği zaman, Allah: Bu kulumla benim aramda ve kulumun istediği hakkıdır der. Kul İhdma's-sırata'l-mustekim sıratallezine en'amte aleyhim ğayri'l-meğdubi aleyhim ve-la'd-da-lin dediği zaman, Allah: İşte bu kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır " }

Bu hadisi Müslim 395 - Ebu Davud 821 - İbnu Mace 838 - Malik 1/84 - İbnu Huzeyme 489 - İbnu Ebi Şeybe 1/375 - İbnu Hibban 1775 - Buhari Cüz’ünde 15/68/65/72 - Abdurrezzak 2767 - Ebu Avane 2/138 - Beyhaki Süneninde 2/38 ve Kibul Kıraat 'da 52 sahih bir senedle rivayet etmişlerdir.


{ … İbnu Umer R.A dan : Resûlullah S.A.V buyurdu ki : "Her kim ki "Fatiha't-ul-Kitab'ı" okumazsa onun namazı yoktur." }

Bu hadisi Beyhaki Kitab'ul, Kıraatta 86/87/88 sahih bir senedle rivayet etmiştir.

{ … İbnu Cureyc'den, şöyle dedi: Bana Nafi'i, İbnu Umer (R.A.)'nun farz namaz-larından " Fatiha " okumadık hiç bir rek'at bırakmadığını haber verdi. }

Bu hadisi Abdurrezzak :2625 sahih bir senedle rivayet etmiştir.



{ … Abdullah İbnu Amr R.Adan : Resûlullah (S.A.V.) buyurdu ki : " Fatiha't-ul-Kitab'ın okunmadığı her namaz güdüktür, güdüktür. }

İbnu Mace 841 Ahmed 2/204/215 Buhari Cüz'ünde 14 ve Beyhaki Kitab 'ul-Kıraat 'ta 84/85 hasen bir senedle

{ … Abdullah İbnu Amr (R.A.)'dan, şöyle dedi : Resûlullah (S.A.V.) (ashabına hitaben) : “ Benim arkamda olduğunuz halde (Kur'ân) okuyor musunuz “ diye sual etti? (Sahabeler) dediler ki : Evet Yâ Resûlullah sür'atli bir şekilde okuyoruz. (Bu cevab üzerine) Resûlullah (S.A.V.) buyurdu ki : (İmamın arkasında) "Fatiha'dan" başka bir şey okumayın. }

Bu hadisi Buhari Cüz'ünde 57 ve Beyhaki Kitab 'ul-Kıraatta l38 hasen bin senedle rivayet etmişlerdir.


{ … Yezid İbnu Şerik'den, şöyle dedi: Umer İbnu'l-Hattab (R.A.)'ya dedim ki: İmam'ın arkasında iken " Fatiha'uI-Kıtab'ı " okuyabilir miyim? Evet okursun dedi. Ve tekrar dedim ki : Sen okuduğun halde de mi Yâ Emir'el-Mu'minin? dedi ki : " Evet ben okusam da" buyurdu. }

Buhari Cüz : 45 Beyhaki Sünen : 2/167 Hakim : l/239 DareKutni : 1/218 Tahavi :1/218 ve Abdurrezzak :2776 Hasen bir senedle

{ … Abdullah İbn Abbas r.a dan,Tavus'a şöyle dediği – nakledildi - imamın arkasında, sesli veya sessiz de okusa, sakın Fatiha't-ul-kitabı okumayı bırakma dedi }

İbnu Ebi Şeybe : 1/373 Abdurrezzak : 2773 ve Beyhaki Kitab'ul-Kıraat'ta : 175 hasen bir senedle rivayet etmişlerdir.

Sahabelerden, Umer İbnu'l-Hattab, Ali İbnu Ebi Talib, Aişe Bintu Ebi Bekr, Ebu Hureyre, Enes İbnu Malik, İbnu Abbas, İbnu Umer, İbnu Mes'ud, Muaz İbnu Cebel, Ubey İbnu Ka'b, Ubade't-İbnu es-Samit, Abdullah İbnu Amr r.a ve daha isimlerini zikretmediğimiz birçok sahabe vardır ki onlar, imamın arkasında gerek cehri ve gerekse sırri namazlarda Fatiha’nın okunacağını zikretmişlerdir.

Güzide imamlardan ; Malik İbnu Enes, Abdullah İbnu'l-Mübarek, İmam Şafi'i, İmam Ahmed ve İshak, imamın arkasında "Fatma'nın" okunacağı görüşündedirler.

Hatta hadis imamlarından, Buhari ve Beyhaki kitaplarındaki hadislerle iktifa etmeyerek bu mevzuda müstakil birer risale yazmışlardır. Bu risalelerin ikisi de, Pakistan'da basılmıştır.

Zikretmiş olduğumuz bu hadisi şerifler " Fatiha'nın " namazın rükünlerinden bir rüknü olduğunu isbat eden açık delillerdir. Ve hadisler umumi ifadeleriyle münferiden, imam ve me'mum olarak namaz kılan her kişiye şamildir. Bu kadar açık ve net delillerden sonra mes'elenin münakaşa götürecek hiç bir tarafı yoktur, zira sahabelerin Resûlullah s.a.v naklettikleri ve kendilerinin nasıl anlayıb amel edişleri yukarıda zikredildi. Bu açık ve net nasların karşısında daha hâlâ taassub göstererek itirazda bulunmak, Resûlullah s.a.v’i kendisine imam edinen kişiye yaraşmasa gerek.
BU KONUDAKİ ZAYIF RİVAYETLER VE YANLIŞ İSTİDLALLER


عَن أبي هُرَيْرَة؛ قَالَ: - قَالَ رَسُول اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسلم :إنما جعل الإمام ليؤتم به. فإذا كبر فكبروا. وإذا قرأ فأنصتوا. وإذا قَالَ: غير المغضوب عليهم ولا الضالين، فقولوا: آمين. وإذا ركع فاركعوا. وإذا قَالَ: سمع اللَّه لمن حمده، فقولوا: اللهم ربنا ولك الحمد. وإذا سجد فاسجدوا. وإذا صلى جالساً فصلوا جلوساً أجمعين

{ … Ebu Hureyre (R.A.)'dan, şöyle dedi : Resûlullah (S. A. V.) buyurdu ki : İmam, kendisine uyulsun diye imam kılınmıştır.Bundan dolayı imam tekbir aldığı zaman siz de tekbir alınız ve okuduğu zaman da susunuz. “ Ğayril mağdubi aleyhim ve leddallin “ dediği zaman : amın deyiniz.Ruku’ya gittiği zaman,siz de ruku’ya gidiniz, “ semi Allah’u limen hamideh “ dediği zaman,” Allah’umme Rabbena ve lekel hamd “ deyiniz.Secde ettiği zaman,secde ediniz ve oturarak namaz kıldığı zaman,hepiniz oturarak namaz kılınız. }
İBNU MACE : 3.C.846.N

NESEİ : 1.C.921-922.N

Bu hadisin üzerinde durulduğu ve kabul edilmediği kısım ; وإذا قرأ فأنصتوا “ ve imam okuduğu zaman siz susun “ kısmıdır.

1 - Hadisi,Müslim sahih görmesine rağmen kendi sahihine almamıştır….. “ İbni İshak’ın bildirdiğine göre : Ebu’n Nadr’ın kızkardeşinin oğlu Ebu Bekr ile Müslim arasında geçen bir konuşmada ki, - konuşma bu hadisin üzerinedir – Ebu Bekr,Müslim’e dedi ki : Madem bu hadis sizce sahih’tir neden kitabınıza almadınız ? Müslim :
- Ben kendimce sahih olan her şeyi buraya koymuş değilim.Ben kitabıma ancak ulemanın ittifak ettiği hadisleri koydum,dedi.
MÜSLİM : 2.C.41.S

2 – EBU DAVUD : Hadiste geçen وإذا قرأ فأنصتوا “ ve imam okuduğu zaman siz susun “ ziyadesi mahfuz değildir.
EBU DAVUD : 1.C.604.N



"......... عَن أبي موسى الأشعري؛ قَالَ : - قَالَ رَسُول اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسلَّمْ : إذا قرأ الإمام فأنصتوا . فإذا كان عند القعدة فليكن أول ذكر أحدكم التشهد

{ … Ebu Musa el-Eş’ari r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu demiştir : İmam okuduğu zaman siz susunuz.İmam oturduğu zaman,her hangi birinizin ilk zikri teşehhud olsun. }
İBNU MACE : 3.C.847.N


NEVEVİ : Bu hadisin açıklamasını yaparkan şöyle der : “ Bilmiş ol ki ;وإذا قرأ فأنصتوا
“ ve imam okuduğu zaman siz susun “ ziyadesinin sihhati hakkında hadis hafızları ihtilaf etmişlerdir.Beyhaki’nin süneni kebir’de Ebu Davud es-Sicistani’den rivayet edildiğine göre,bu ziyade mahfuz değildir.

Keza Beyhaki aynı durumu Yahya ibn Main,Ebu Hatim er-Razi,Dare Kutni ve el-Hafız Ebu Ali en-Nisaburi’den nakletmiştir. Beyhaki’nin dediğine göre Ebu Ali el-Hafız : “ bu lafız mahfuz değildir “ Süleyman et-Teymi bu lafzı ilave etmekle Katade r.a nun bütün arkadaşlarına muhalefet etmiştir. Bu sözlerin Süleyman’ın ilavesinin zayıflığı üzerinde toplanmış olmaları,Müslim’in bu ilaveyi sahih görmesine tercih edilir.Kaldı ki, Müslim bu ziyadeyi senedli olarak sahihinde rivayet etmemiştir.

Tirmizi’nin şerhi “Tuhfe “ yazarı da bu ziyade hakkında uzun uzadıya konuşmuştur. Cehri namaz’da imamın arkasında iken kıraati terk etmek babında verdiği bilgi özetle şöyledir : “ …. Hanefi alimlerinin,imamın arkasında iken kıraat yapılmayacağına dair gösterdikleri delillerden birisi de,Ebu Musa el-Eş’ari ve Ebu Hureyre r.a dan rivayet edilen :وإذا قرأ فأنصتوا “ imam okuduğu zaman siz susun “ hadisidir. Ebu Hureyre r.a’nun hadisini Tirmizi hariç,diğer kütübü site sahipleri rivayet etmişlerdir. Ebu Musa r.a nun hadisini de Ahmed ve Müslim tahriç etmişlerdir. Anılan iki saha-bininrivayet ettikleri hadislerde bulunup,Hanefi alimlerince delil olarak gösterilen mezkur cümle,hadis hafızlarının ekserisi yanında mahfuz değildir.Mahfuz olduğu tesbit edilse bile,imamın arkasında iken okumanın yasaklığına delil gösterilmesi sıhhatli değildir. Bunun birçok yönden izahı vardır. Bunlardan birisi : “ Mevcut hadisleri uzlaştırmak için bu cümlede emredilen susmak ile Fatiha’dan başka bir şey okumamak kasdedilmiştir“ şeklinde yapılan yorumdur.

HAFIZ İBNU HACER BU KONU DA ŞÖYLE DİYOR : “ Cehri namazlarda imama uyan kişi, fatiha okumazdiyen Malikiler ve bu görüşteki alimler :وإذا قرأ فأنصتوا “ imam okuduğu zaman siz susun “ hadisini delil göstermişlerdir. Bu hadis sahih’tir.Müslim bu hadisi Ebu Musa el-Eşari’den tahric etmiştir. Fakat bu görüşe delaleti yoktur. Çünkü cemaat,imam okurken susmayı ve Fatiha okumayı beraber yürütebilir. Şöyle ki ; imam fatiha’yı okurken cemaat dinler,imam sekte yapınca cemaat fatihayı okur. Ve imam zammı sure okuyunca cemaat onu dinler,zammı sure okumaz.

FETHU’L BARİ : 2.C.314.S



BUHARİ R.H BU KONU DA ŞÖYLE DİYOR : “ Eğer bu hadis sahih olsaydı şöyle yorumla-nabilirdi ; Cehri namazlarda cemaat fatihadan başka bir şey okumayıp,imamı dinler. İmam sekte yaptığında ise cemaat fatihayı okur.Bu yorum ise,hadise aykırı olmazdı.

CÜZ’ÜL KIRAA :

Zaten baştaki zikredilen sahih hadislerden de açıkça anlaşılıyor ki ; Allah resulü s.a.v , “ siz imamınızın arkasında okuyor musunuz ? “ …. “ Biraz önce ki benim kıraatimi ağırlaştıran kim di ? “ …. “ sözlerinden sonra, “ siz imamınızın arkasında fatiha’dan başka bir şey okumayın “ sözüyle, yasaklananın resulullah s.a.v ile beraber seslice okuyarak onun kıraatinin karıştırılmasıdır.

Ve önemli bir nokta da ; Ebu Hureyre r.a ,Peygamber s.a.v’in vefatından sonra, cehri namazlar olsun,sırri namazlar olsun,bütün namazlarda imamın arkasında iken kişinin fatiha okumasını emreder ve bunu kendisi de uygulardı. Zaten üzerinde konu-şulan hadisin ravisi de kendisidir.

- حَدَّثَنَا أَبُو بَكْر بْنُ أَبِي شَيْبَة، وهشام بْن عمار. قالا: حَدَّثَنَا سُفْيَان بْن عيينة، عَن الزهري، عَن ابن أكيمة؛ قَالَ : - سمعت أبا هُرَيْرَة يقول: صلى النَّبِي صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمْ بأصحابه صلاة، نظن أنها الصبح. فقال :" هل قرأ منكم من أحد؟ " قال رجل: أنا. قال " إني أقول ما لي أنازع القرآن ".

- حَدَّثَنَا جميل بْن الحسن. حَدَّثَنَا عَبْدُ الأعلى. حَدَّثَنَا معمر، عَن الزهري، عَن ابن أكيمة، عَن أبي هُرَيْرَة؛ قَالَ: - صلى بنا رَسُول اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسلَّمْ، فذكر نحوه. وزاد فيه: قال فسكتوا، بعد، فيما جهر فيه الإمام.

{ … İbni Ukeyme r.h dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir : Ben Ebu Hureyre r.a dan şunu söylerken işittim : Resulullah s.a.v bize namaz kıldırdı,o namazın sabah namazı olduğunu zannediyorum. Peygamber s.a.v namazdan sonra :

- Sizden herhangi bir kimse – benimle beraber - okudu mu ? diye sordu.Bir adam :
- Ben - okudum – dedi. Peygamber s.a.v :
- Ben, “ bana ne oluyor ki Kur’an’da benimle munazaa ediliyor “ diyorum, buyurdu. }

{ … İbni Ukeyme r.h dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir : Ben Ebu Hureyre r.a dan şunu söylerken işittim : Resulullah s.a.v bize namaz kıldırdı,diyerek, yukarıdaki hadisin mislini söyledi ve ona şu ilaveyi yaparak,dedi ki : ” bundan sonra imamın cehri okuduğu namazlarda sustular “ }

İbni Mace : 3.c.848 - 849.n – Ebu Davud : 1.c.826 - 827.n – Nesei : 1.c.919.n – Tirmizi : 1.c.311.n

Bu rivayetin sıhhati ve hadiste geçen ; فسكتوا، بعد، فيما جهر فيه الإمام Bundan sonra, imam açıktan okuduğu zaman sustular “ ifadesine gelince :

EL-MENHEL YAZARI ŞÖYLE DER : Hadiste zikredilen “ Bundan sonra, imam açıktan okuduğu zaman sustular “ ifadesi ya Ebu Hureyre’nin,yada hadisin ravisi olan Zühri’nin ziyadesidir.

TİRMİZİ’NİN ŞERHİ TUHFE YAZARI İSE : Bu ziyadenin Zühri’nin sözü olduğunu söylemiş ve Zühri’nin arkadaşlarının bazılarının,bu ziyadeyi Zühri’nin sözü olarak rivayet ettiklerini bildirmiştir. Bu cümle,yani“Bundan sonra, imam açıktan okuduğu zaman sustular “ ifadesi Zühri’nin kavlinden olup müdreç’tir,demiştir. Ve ayrıyeten ; hadis hafızlarının,bu sözün müdreç olduğunu serahaten bildirdiklerini beyan etmiştir.

EBU DAVUD DER Kİ : Muhammed b.Yahya b. Faris’in şöyle dediğini işittim : Hadiste geçen, “Bundan sonra, imam açıktan okuduğu zaman sustular “ cümlesi Zühri’nin kelamıdır.
Ebu Davud : 1.c.827.n


BEYHAKİ : Bu ziyadenin müdreç olduğunu söyledikten sonra şöyle der : “ Ebu Hureyre r.a, gerek cehri namazlarda ve gerekse sırri namazlarda imama uyan kimsenin kıraat etmesini emrettiği halde, kıraati terk etmeye delalet eden bu hadisin Ebu Hureyre r.a dan rivayeti sahih olur mu hiç ?

Önemli olan bir hususta şu ki ; Hadis, ihtilaf noktasının dışında kalıyor.Çünkü alimler arasındaki ihtilaf edilen husus, imama uyan kişinin gizli olarak kıraat edip etmemesidir. Bu hadiste reddedilen nokta ise,imama uyan kişinin açıktan okumasıdır. Çünkü cemaatin açıktan okuması halinde, imamı meşkul etmesi veya imamla munazaa durumuna geçmesi sözkonusudur. Allah resulü s.a.v in sahih olarak zikredilen hadislerine bakıldığı zaman durum açıkça bunu gösteriyor.

حَدَّثَنَا علي بْن مُحَمَّد. حَدَّثَنَا عبيد اللَّه بْن موسى. عَن الحسن بْن صالح، عَن جابر، عَن أبي الزبير، عَن جابر؛ قَالَ : قَالَ رَسُول اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسلَّمْ " من كان له إمام، فقراءة الإمام قراءة "
فِي الزَوائِد: في إسناده جابر الجعفي، كذاب.

{ … Cabir r.a dan.Resulullah s.a.v şöyle buyurdu demiştir : Namaz kılan bir kim-senin imamı bulunursa,imamın kıraati onun kıraatidir. }

İbni Mace : 3.c.850.n – Dare Kutni : 1.c.323.n – Ahmed : 3 / 339


Bu hadisin isnadında Cabir el-Cu’fi bulunur ki,bu adam yalancıdır. Üstelik bu hadis, Kütübü site sahiplerinin rivayet ettikleri Ubadet İbnu es-Samit r.a nun hadisine muhaliftir.

TUHFETU’L AHVEZİ YAZARI : Cehri namazlarda imama uyanın kıraati terk etmesi babın-da şöyle der : “ İmama uyan kimse kıraat etmez “ diyen alimlerin delillerinden birisi de,Cabir r.a nun bu hadisidir.Ben derim ki : Bu hadisi delil göstermek sahih değildir.Çünkü hadis bütün tarikleri ile zayıftır.

HAFIZ İBNİ HACER : de Fethul Bari de bu hadisin,hadis hafızları yanında zayıf olduğunu söylemiş,Dare Kutni ve başkalarının da aynı şeyi söylediklerini nakletmiştir.

BUHARİ : R.H da bu hadisin zayıf olduğunu zikretmektedir.
Fethu’l Bari : 2 / 314




DERLEYEN

TACUDDİN EL - BAYBURDİ
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
NAMAZ’IN HER TEKBİRİNDE ELLERİ KALDIRMA

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

{ … Malik bin El-Huveyris r.a’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah s.a.v iftidah tekbirini aldığı zaman kulaklarının yakınına kadar ellerini kaldırırdı. Ruku’ya gittiği zaman aynı şeyi yapardı. Ve ruku’dan başını kaldırdığı zaman da aynı şeyi yapardı... }
Buhari : 2.c / 753.s
İbn Mace : 3.c / 859.n


{ … Muhammed bin Amr bin Ata(r.a)’dan şöyle demiştir: Ben Ebu Humeyd es-Saidi(r.a)’dan işittim. Kendisi Resulullah(s.a.v)’in ashabından on zatın arasındaydı. On sahabeden birisi Ebu Katade bir Rib’i idi. Ebu Humeyd, orada bulunan on sahabeye : Ben Resulullah s.a.v’in namazını hepinizden daha iyi bilirim. Resulullah(s.a.v) Namaza durduğu zaman dimdik doğrulurdu, ve ellerini omuzları hizasına kadar kaldırdıktan sonra “Allahu Ekber” derdi. Ruku’ya varmak istediği zamanda ellerini omuzları hizasına kadar kaldırdı, sonra tam doğrulurdu. İki rekatten (üçüncüye) kalktığı zaman tekbir alırdı ve iftitah tekbirinde yaptığı gibi ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı.}

Tirmizi : 1.c / 303 . n
İbn Mace : 3. c / 862n

{ … Ali bin Ebu Talib r.a ’dan, şöyle demiştir : Peygamber s.a.v farz namaza kalktığı zaman tekbir getirirdi ve ellerini omuzları hizasında oluncaya kadar kaldırırdı. Ruku’ya gitmek istediği zaman bunun aynısını yapardı. Ruku’dan başını kaldırdığı zaman da bunun aynısını yapardı ve ikinci rekattan üçüncüye kalkacağı zaman da bunun aynısını yapardı.}
İbn Mace : 3.c / 864.n


{ … Vail bin Hucur r.a’den şöyle demiştir : Ben kendi kendime dedim ki: Resulullah s.a.v’e muhakkak ve iyice bakayım, nasıl namaz kılıyor. Bunun üzerine baktım. S.A.V kalktı kıbleye doğru durdu. Sonra ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırdı. Sonra ruku’ya gittiği zaman ellerini bu şekildi kaldırdı. Başını ruku’dan kaldırınca ellerini yine kaldırdı.}
İbn Mace : 3.c / 867.n


{ … Salim babası Abdullah r.a’dan şöyle dedi : Resulullah s.a.v’i namaza başladığı zaman, ruku’ya gitmeden evvel ve birde ruku’dan doğrulduğu zaman ellerini omuzları hizasına vardırıncaya kadar kaldırdığını gördüm. İki secde arasında kaldırmazdı. }
Buhari : 2.c / 752.s Ebu Davud : 1.c / 721. n
Müslim : 2.c / 390 Tirmizi : 1.c / 255.n
İbn Mace : 3.c / 858.n Muvatta : 1.c 94. s

{ … Enes bin Malik r.a’dan şöyle demiştir : Resulullah s.a.v namaza girdiği zaman ve ruku’ya gittiği zaman ellerini kaldırırdı. }
İbn Mace : 3.c / 866.n


{ … Ebu-z Zubeyr r.a’dan rivayet edildiğine göre, Cabir bin Abdillah r.a namaza başlarken ellerini kaldırdı, ve ruku’ya gittiği zaman ile ruku’dan başını kaldırdığı zaman bunun aynısını yapardı.. ve Ben Resulullah s.a.v’i gördüm böyle yaptı derdi.}
İbnu Mace : 3.c / 868.n

{ … Mali bin Huveyris r.a’dan, Resulullah s.a.v’i namazında ruku ettiği zaman. Ruku’dan başını kaldırdığı zaman, secde ettiği zaman ve secdeden başını kaldırdığı zaman ellerini kulakları hizasına kadar kaldırırken gördüğünü haber verdi.}
Nesei : 1.c / 1143.n Ahmed : 3. / 436
{ … Abdul Cebbar bin Vail b. Hucur r.a den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ben küçük bir çocuktum, babamın namazını hatırlayamıyorum Vail bin Alkame, babam Vail bin Hucr’dan bana nakletti. Dedi ki:
Resulullah s.a.v ile namaz kıldım. Tekbir aldığı zaman ellerini kaldırırdı. Sonra örtündü. Sonra sol bileğini sağ eliyle tuttu. Her iki elini de elbisesinin altına soktu. Ruku yapmak istediği zaman ellerini elbisesinden çıkardı.ve onları kaldırdı. Ruku’dan başını kaldırmak istediği zaman ellerini yine kaldırdı. Sonra yüzünü iki avucu arasına koyarak secde etti. Secdeden başını kaldırdığı zaman yine ellerini kaldırdı. Namazdan çıkana kadar hep böyle yaptı. Muhammed bin Cihade diyor ki : Bunu Hasen bin Ebu el-Hasene anlattım. O da şöyle dedi. O , Resulullah(s.a.v)’min namazıdır. Onu yapanlar sünneti yaptı, yapmayanlar sünneti yapmadı. Dedi. }
Ebu Davud : 1.c / 723.n - İbn Hazm Muhalla : 4.c / 91



{ … Katade’den şöyle dedi : Enes ibnu Malik’e Resulullah s.a.v’in namazı nasıldı bize göster dedim. Kalktı ve namaz kıldı. Ellerini her tekbirde kaldırıyordu.}

Taberani . Evsat ve Mecmau’z Zevaid de sahih olarak.

{ … Cabir ibn Abdillah r.a’dan şöyle dedi : Resulullah s.a.v namazında ki her tekbirde ellerini kaldırırdı }
Mecmau’z Zevaid’de Hasen : 2.c / 101


{ … Vail ibn Hucur r.a dan. Resulullah s.a.v’i gördüm, tekbirle beraber ellerini kaldırıyordu }
Ahmed : 4 / 316 – 18369.n

{ … Süleyman b.Yesar r.a’dan. Resulullah s.a.v tekbir alırken ellerini kaldırırdı }

Ebu Davud : 1.c.738.n - Muvatta : 1.c.95.s


{ … Abdullah ibnu Ömer r.a’dan şöyle dedi : Resulullah s.a.v ruku’ya ve secdeye gittiğinde ellerini kaldırırdı.}
Buhari Cüz : 25’de Hasen olarak.

{ … Umeyr b.Habib r.a’dan. Resulullah s.a.v farz namazlarında her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı }
İbn Mace : 3.c.861.n

{ … Abdullah ibn Abbas r.a dan. Resulullah s.a.v her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı }
İbn Mace : 3.c.865.n

{ … Enes ibnu Malikr.a’dan: Resulullah s.a.v ruku’da ve secde de ellerini kaldırırdı.}
İbn Ebu Şeybe : 1.c / 230
İbn Hazm Muhalla : 4.c / 92

İrvau Ğalilde : 2.c / 68


{ … Ala ibnu Abdurrahman, Salim ibnu Abdullah babası Abdullah ibnu Ömer’in, başını secdeden kaldırdığı zaman ve ayağa kalkmak istediği zaman ellerini kaldırdığını haber verdiğini işitti.}
Buhari Cüz’ünde : 12


{ … Nafi’i r.a’dan : Abdullah ibnu Ömer r.a başını birinci secdeden kaldırdığında ellerini kaldırrdı.}
İbnu Ebi Şeybe : 1 / 271 de Sahih Bir Sened’le

{ … Nafi’i r.a’dan : Abdullah ibnu Ömer r.a namaza girdiği zaman, Ruku’ya gittiği zaman, “ Semiallahu Limen Hamideh “ deyip ruku’dan doğrulduğu zaman, secdeye gittiği zaman ve birinci teşehhühden kalkacağı zaman ellerini kal-dırırdı. }
İbn Hazm Muhalla’da : 4.c / 93. Sahih Bir Sened’le



ELLER YALNIZ BİRİNCİ TEKBİRDE KALDIRILIR HADİSİNİN MÜDREÇ OLUŞU


{ … Abdullah ibnu Mesud r.a’dan rivayet edilmiştir. Dedi ki : Size Peygamber s.a.v’in namazını kıldırayım mı ? Müteakiben namaz kıldı ve yalnız başlangıçta ellerini kaldırdı.}
Ebu Davud : 1.c / 748.n
Tirmizi : 1.c / 257.n

Ebu Davud , Ahmed İbn Hanbel , Yahya İbn Adem , İbn Mübarek , Ebu Hatim ,İbn Hibban , İbn Abdil Ber , El Bezzar : Bu Hadis için “ Zayıftır ” derler.

{ … Bera bin Azibr.a’dan : Resulullah s.a.v namaza başladığında ellerini kaldırdığını gördüm. Sonra namazdan çıkana kadar ellerini bir daha kaldır-madı.}
Ebu Davud : 1.c / 752.n

EBU DAVUD: Bu hadis sahih değildir. Çünkü bazı raviler “ sonra bir daha kal-dırmazdı ” cümlesini zikretmemişlerdir. Diyor.

EL MENHEL YAZARI Şöyle diyor : Bera’nın hadisi el kaldırmamaya delalet etmez. Çünkü Buhari, A. İbnu Hanbel, İmam Şafi, İbnu Uyeyne, İbnu Zubeyr, Darimi ve başka imamlar bu hadisi zayıf görmüşlerdir.

Ayrıca hadis lafızları “ sonra bir daha kaldırmazdı “ cümlesinin hadisden olmayıp ravi Yezid bin Ziyad’ın sözü olduğunda ve haberin “ müdrec “ olduğunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Şube. Sevri, Halid el-Tahhan, Zübeyr ve başka hafızların rivayetinde bu cümle yoktur.
Ebu Davud : 1.c .750.n

EL- HÜMEYDİ : Bu ilaveyi “ yani bir daha kaldırmazdı “ sözünü Yezid yapmıştır. Yezid ilave yapar demiştir.

EL - BEZZAR : Bu ziyade “ yani bir daha kaldırmazdı sözü “ sahih değildir.

DARE KUTNİ : Bu ilave olmaksızın hadisi Yezid bin Ebi Ziyad yoluyla El-Bera’dan rivayet etmiştir.doğrusu da budur demiştir.

Dari Kutni’nin Ali bin Asım yoluyla Muhammed bin Ebi leyla’dan onunda Yezid bin Ebi Ziyad’dan olan rivayetinde bu ilave mevcuttur.

Ali demiştir ki: Ben Kufe’ye vardığım zaman Yezid’in hayatta olduğu söylendi. Bunun üzerine, ona gittim. Kendisi bana bu hadisi rivayet etti. Rivayetinde bu ilave yoktur. Bunun üzerine ben ona İbn Ebi Leyla’nın bana haber verdiğine göre sen: Sonra bir daha kaldırmazdı demişsin, dedim. Yezid bana: ben bunu hatırlayamayacağım, dedi. Ben tekrar onu ziyaret ettim. Yine : ben bunu hatırlayamıyorum dedi.

{ … İbnu Ömer r.a’dan : Resulullah s.a.v namaza başlarken ellerini kaldırırdı, sonra bir daha kaldırmazdı.}
Beyhaki : El-Hilafiyat’ta

EL-HAKİM : Bu hadis batıl ve Mevzudur.

İBNİ KAYYIM EL- CEVZİ : Şöyle diyor: Hadisin sonundaki “ Bir daha kaldırmazdı ” sözü sahih değildir.
Zad’ül Mead : 1.c / 151.s

ABDULLAH İBNU MUBAREK : Ez-Zuhri’nin Salim’den,onun da babasından rivayet ettiği hadisi zikrederek şöyle dedi : Ellerini kaldıran kişinin hadisi sabittir. Ve İbnu Mes’ud’un Resulullah s.a.v yalnız birinci defasında - yani namazın başında - ellerin kaldırırdı hadisi sabit değildir.
Tirmizi : 1.c . 256.n





DERLEYEN

TACUDDİN EL - BAYBURDİ
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ehlİ-Hadis nickli kardeşimizin Ruveyde adlı yöneticinin yazısından neden rahatsızlık duyduğunu pek anlayamadım.Sanki zikrettiği kaynaklardaki hadisleri kabul etmeyen var?Peygamberimizin farklı uyglamaları olduğu gerçek bunu İbn-i Mevlüt el-Hanifi ,el-Eyyubi de zaten dikkat çekmişti.Ama sağını solunu ayrımayan gençler tabiiki doğal olarak mezhep imamının içtihadına göre hareket edecek.

yoksa Buhari'nin İbni Kayyım'ın İmam Tahavi'nin birbirinden farklı namaz kılma şekilleri olmasını nasıl izah edebilirdik?

Yukarıda geçtiği gibi İmam Ebu Hanife ,İmam Tahvavi,İbni Kayyım secdeye giderken dizlerin ellerden önce gideceği hadisi Sahih bulmuşlar ve öyle amel etmişledir.

Keza senin yazılarında geçtiği gibi Albani,Yarbuzi ve Bayburdi ellerin dizlerden öce gideceği ile ilgili hadisi Sahih saymışlar ve öyle amel etmişler,

Ama burda dikkat edilmesi gereken önemli nokta Albani yarbuzi ve Bayburdi gibi sadece bizimki doğrudur dememişlerdir .

Sen hep Tadil edenleri vermişsin Birde Cerh edenleri verseydin Ebu Hanife ve Ashabını

sözünü ise esefle karşıladım ,amcımız alimlerimiz cerh etmek değilki.İlla bu konu hakkında bilgilenmek istiyorsan Hadis doktarası bulunan Ebubekir Sifil hocanın bu konuda çalışması var oraya bakanilirsin.

Burda Ehli- Hadis kardeşimin Hadisten bir şey anlıyormuş gibi davranıp cevap verme telaşına düşmesi calibi dikkattir.Oysa Hadis ilmine birazcık vakıf olsaydı Said el-Yarbuzi ve Tacuddin el-Bayburdi den aslında Albani'den alıntılarla derlenen iktibaslarındaki hezeyanları farkeder form ziyaretçilerini cahil zanneden bir zihniyetin yazılarına alet olmazdı.

Hadis tashih(sahih) ve taz'if (zayıf) görme faliyetlerinin içtihadi bir durum olduğunu söylememe bilmem gherek varmı?Oysa bunu yeni hadis talebeleri bile bilir.Cerh etmek dedinde biz şimdi Albaninin Hadislerden yola çıkarak Altının kadına haram olduğunu söylediğini,Üç mescid dışında itikafa girilemeyeceğini söylemesi gibi misaller verip onun hadis içtihadlarınını ne kadar isabetsiz olduğu hatırlatsak acaba doğrumu yaparız?

Buna Rağmen ben Said el-Yarbuzi ve Tacuddin el-Bayburdi'nin tarifindeki gibi namaz kılıcam dersen sana kimse bir şey demez .Ama benimki Sahih seninki Zayıf dersen orad hata yapmış olursun heleki Said el-Yarbuzi'nin dediği şu cümleler
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ayrıca senin zikrettiğin kaynakların daha fazlasını biz de zikredebilrdik İstersen İlhüsSünen tarzı kitaplara şu an türkçeye çevrilmiş İmam Tahavinin Şerhül Meanil Asarına bakabilirsin .

Neyse yaptığın iktibaslarda ki hezeyanlarda bir kaç örnek verelimde zikrettiğin kaynakları hiç araştırmadan kabullendiğini belkide okumadan yapıştırdığını aksi takdirde gerçekten Hadis konusunda hiç bir bir bilgin olmadığı kanısına varacağız.

Yukarıda da görüldüğü gibi, Meşhur Hadis âlimlerinin ittifakı ile, Hanefılerin delilleri olan " göbek altına veya üstüne " el bağlama rivayetleri zayıfdır. Ve sağlıklı olmayan bu rivayetlerle de amel edile-miyeceği açık bir gerçektir.

Ebu Hanife R.H a tabi olduklarını iddia eden arkadaşlara, İbnu Abidin’in haşiyesi 1/63 de Ebu Hanife’ye isnad edilen şu sözü hatırlatmakta faide görüyorum : " Hadis sahih oldu mu, işte benim mezhebim odur."

Aklı selim olan kişiye, İmam'ının bu sözü kâfidir.

Acaba Tacuddin el-Bayburdi insanlarla dalga geçiyor olabilir mi? Acab gerçekten İbni Abidinin reddül Muhtarını okumuşmudur.İbni Abidin'in Namaz tarifini biliyormu?Biliyorsa nasıl böyle bir cümle kurabilir?Bilmiyorsa ne kadar cahildir? Bizi aklı selime davet eden Büyük İmamdan naklettiği " Hadis sahih oldu mu, işte benim mezhebim odur." sözüne rağmen Sahih Hadisleri İbni Abidin terk mi etmiştir? Biri Hanifi mezhebinde bu konuda ihtilaf olamdığını ,İbni Abidin dahil Hanefi mezhebi ulemasının şu an dünyadaki milyonlarca Hanefi mezhebine tabi insanlar gibi namaz kıldığını Bayburdi'ye söylesin Allah aşkına ....
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
arkadaslar o hadislerin ikiside saglamdir ikisi ilede amel yapilir beli kirilamayan kilolu insanlar mecburen ellerini evvela koyma zorunda kaliyorlar anlatabildimmi olay tamami ile ikili ornek gibidir.
 
ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ferdiosman kardeşim bende bu kardeşimize cevap yazcaktım rahatsızlığımdan dolayı bilgisayar başında pek duramıyorum yaydığı ışınlar etkiliyor bu yüzden yazamadım .......benim yerime siz yazdınız ellerinize sağlık Allah razı olsun........inşallah rahatsızlığım geçince kaynak vererek daha geniş açıklamalarda bulunacam inş....
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
ayrica ebu hanifenin r.h.a. bu konuda hadise ihtiyaci yoktu ve gene unutmayin o direkt olarak sahabiler ile namaz kilmistir .sahabelerde peygamber (s.a.v.) ile namaz kiliyorlardi.bir konuda babanin neyi nasil yaptigini gozu ile goren kisi babasindan 145 yil sonraki kitapa goremi hukum verir yoksa gordugune gore kafaniza bir seyler takildigi zaman hemen tarihsel kronolojiye bakin sizi bir suru dusuncelerden temizleyecektir vesselam ...ALLAH a emanet olun.
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
''Kabul edilmelidir ki bu tutum, biraz da taassup ve peşin hükümden kaynaklanmaktadır. Bu tesbitimiz de gösteriyor ki, Elbânî’nin râvîlere ilişkin verdiği bilgi ve yaptığı değerlendirme, bir yerde bahis konusu râvînin rivâyetinin muhtevasıyla alâkalıdır. O, kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği râvî olsa bile- kabul edebilmektedir. Böylelikle Elbânî, bilerek veya bilmeyerek kendisiyle çelişmektedir. Şüphesiz bu, ilmî zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan bir tutumdur.''

Albani için Prof.Zekeriya Güler'in başka bir münasbetle dile getirdiği şu tespiti Ehli-Hadis nickli kullanıcının iktibas yaptığı yazarlar içinde geçerlidir.

Eller göbeğin altında bağlanmaz derken Buhari şarihi Ayni'nin Ümdetü'l Kari adlı eserinde bu rivayetle ilgi ''zayıf '' dediği naklederler -ki bakamadım zannimce muhakkak Ayni başka bir rivayetle desteklemiştir-....Ama Ayni'nin aynı eserinde rüküya giderken el kaldırmanın İslamın ilk yıllarında bir uygulama olduğunu sonunda bunun kaldırıldığı (Umdetu’l-Kârî, v. 9) tespiti işlerine gelmediği için bu sefer bu esere sırtlarını çevirmişlerdir.

İftitah tekbirinden sonra eller bir daha kaldırılmazdı hadisi işlerken İbni Kayyımın Zad’ül Mead adlı eserinden bir daha kaldırılmazdı sözünün Sahih olmadığını iktibasını yaparlarken,Secdeye giderken önce dizlerin gideceği ile ilgili rivayete İbni Kayyımın Sahih demesini ise görmezden gelmişlerdir.(Zadü’l-Me’âd, I, 56-59.Cantaş Yay.s.261/262) İki örnekte de kaynak gördükleri eserlerden işlerine geleni almışlardır.Yarbuzi ve Bayburdi kendi meşrebine, zihin ve fikir dünyasına aykırı bulduğu rivâyetleri özellikle sened bakımından bir şekilde çürütmeye çalışırken, sahip olduğu zihniyetle mutabakat arz eden rivâyetleri ise bazen -senedinde bir başka yerde zayıf olduğunu söyleyerek tenkit ettiği râvî olsa bile- kabul edebilmektedir.İşte ilmi zihniyet ve akademik nezaketle bağdaşmayan tutumlar.

Oysa eleştirdiği İbni Mevlüt'ün Yazısı ise sadece Hanefi mezhebinin delillerinin bir kısmını ve bir takım destek görüşleri zikredilmiştir.Ve farklı uygulamaların var olduğuda yazılmıştır.Ve Hadislerin içtihadi bir saha olduğu hatırlatılmıştır .Diğer uygulamaları hadis tekniği ile çürütme yoluna gidilmemiştir.iki yazı arasındaki mühim fark bu dur.

Ebu Said Yarbuzi ise ''Kitap ve Sünnete göre Namaz''adlı eserinde
''Bir ibadetin kabule şayan olması için iki şartı haiz olması gerekir.
1-İbadetin Allah için yapılması
2-İbadetin Sahih olması yani Kitaba ve Sünnete uygun olması

İki şarttan birinin eksikliği o ibadetin reddine sebeptir.''

İlk şartı anladıkta ikinci şartta problem oluşmaktadır.Her İmam nezdinde her rivayetin kıymetinin aynı olmadığı biliyoruz.Mesela Ebu Said Yarbuzi'yi imam kabul etsek,onun mantığına göre İmam Alusi Rüküya giderken el kaldırmadığı için ,İbni Kayyım Secdeye giderken önce dizlerini götürdüğü için Yarbuziye göre Zayıf rivayetlerle amel ettiklerinden dolayı ibadetleri red olmuş olur.Ona göre Sadece Sahih ve tercihe şayan hadisler kendisinin kabul ettikleridir.

Tekrar Ebubekir Sifil hocadan şu önemli tespiti hatırlatmakta fayda var..
Ne İmam el-Buhârî bu eserine ilgili bütün sahih rivayetleri aldığını iddia etmiştir, ne de ondan sonraki ulema onun bu eserine –ve aynı tarzdaki diğer eserlere– bu gözle bakmıştır. Dolayısıyla İmam el-Buhârî’nin bu eserine almakla zımnen “Efendimiz’in tutumu/uygulaması böyleydi” dediği rivayetler arasında tarih boyunca kabulle karşılananlar olduğu gibi, (muarız deliller sebebiyle) reddedilenler de olmuştur.Bunda şaşılacak bir durum yoktur. Zira Efendimiz (s.a.v)’in Sünnet-i Seniyye’sinin herhangi bir konuda tekdüze tezahür ettiğini söylemek her zaman mümkün değildir. Fıkhî mezheplerin varlığını kaçınılmaz kılan hususlardan birisi de budur. Efendimiz (s.a.v)’in bir konuda farklı uygulamalar yaptığı vaki olduğu gibi, O’nun uygulamalarını bize nakleden rivayetlerin birbiriyle ilişkisinin nasıl kurulacağı noktasındaki metodolojik/Usulî ihtilaflar dolayısıyla da Sünnet’i farklı okuma biçimleri vakıası inkâr edilemez bir realite olarak karşımızda durmaktadır.Bütün bunların ortaya koyduğu gerçek şudur: Herhangi bir konuda, özellikle de ahkâm hadisleri bağlamında, ilgili rivayetlerden sadece bir kısmını esas kabul ederek, “Efendimiz (s.a.v)’in tutumu böyleydi, Sünnet’e uygun olan sadece budur” gibi iddialı cümleler kurmak ve eserler kaleme almak tartışmalı bir tavrın ifadesidir. Dolayısıyla “Resulullah’ın Namazı” adı altında ya da benzeri isimlerle kaleme alınmış eserlere aldanarak, bu eserlerde anlatılanlar dışındaki uygulamaların Sünnet’e aykırı olduğunu düşünmek doğru değildir.Her rivayetin, her İmam nezdindeki kıymeti aynı olmayabilir. Rivayeti nakleden ravilerden, rivayetin metninin durumuna, diğer rivayetler, Kur’an ve amelî sünnetle ilişkisine kadar bir dizi etken, herhangi bir konudaki mütearız (ilk bakışta birbirine aykırı gibi görünen) rivayetler arasında nasıl tercih yapılacağı tartışmasını etkilemektedir.İhtilâfu’l-Hadîs ya da Muhtelifu’l-Hadîs dediğimiz sahanın temel iştigal alanı budur ve bu ilimden habersiz bir şekilde hadisler arasında keyfemâyeşa tercihler yapıp “hadisle amel” görüntüsü altında zihin bulandırmak tasvip edilecek bir davranış değildir.
 
E Çevrimdışı

Ehli_Hadis

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Said el-Yarbuzi ve Tacuddin el-Bayburdi den aslında Albani'den alıntılarla derlenen iktibaslarındaki hezeyanları farkeder form ziyaretçilerini cahil zanneden bir zihniyetin yazılarına alet olmazdı.

hezeyanları: Neymiş bu hezeyanlar onları Tek tek çıkar inş bizde bu hezeyanları düzeltelim yanlışımız varsa yanlışımızdan dönelim .
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Ana Sayfa Alt