Belki de aramıza sızan aşırı tekfir hastaları bu fitneyi alevliyor.
"Allah sizi gaybe muttali kılacak değildir; ancak Allah rasûllerinden dilediğini seçer" (Âl-i İmrân, 179).Yanlız şunu farkettim bu konu ve gaybı bilme konusu forum ahalisini ikiye bölüyormuş izlenimi uyandırıyor. Belki de aramıza sızan aşırı tekfir hastaları bu fitneyi alevliyor. Bilemiyorum ihtiyatlı olalım. Sukuneti elden bırakmayalım
Dediğiniz gibi, yazılarınızı düzenleyebilesiniz diye geçici olarak modluk vermiştim. Durum ve ihtiyacınıza uygun bir düzenleme yapabiliriz.Moderatörlügüm alınabilir. Sade bir üyeolarak devam etmekten mutluluk duyarım.
Bu tutumda sıkıntı yok kardeşim, kimi delili vardır tekfir eder, kimi de bid'atçi, hurafeci hatta şirkleri de vardır deyip küfründe, şirkinde ilmim yetmiyor, durumunu Allah'a havale ediyorum diyerek tekfirinde duraksayabilir. Buna da bir şey denilmemeli kanaatindeyim.Mahmud Ustsaosmanoğluna lanet okuyabiliriz bidatçi der hurafelerini ifşa edebiliriz müslümanları sakındırabiliriz ama tekfir edilmesinde acizane duraksarım bu konuda ben ibrahim dönertaş hocanın tutumunu benimsiyorum gerçekten mutedil bir tutum sergilemiş tebrik ederim
Aynen, "İlmim yetmiyor" deyip bunu yapsalar bu kadar kızmazdım. Hatta hiç kızmazdım. Ki burda bir kardeş o yönde yorum atmıştı sanırım, "hiç bir olumsuz etki" oluşturmadı bende.hatta şirkleri de vardır deyip küfründe, şirkinde ilmim yetmiyor, durumunu Allah'a havale ediyorum
Zihinsiz bir sofi kendisine okuduğum Allahın ayetlerine karşı bana şeytanın hizmetkarı demişti. Ben ayet okuyarak kime hizmet etmekteyim? Allaha. Ama benim hizmet ettiğime adam şeytan diyor. Adam Allaha şeytan diyor farkında değil.
“Allah Teala buyuruyor ki: Âdemoğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet verir. Halbuki Ben dehrim. Her şey benim elimdedir. Geceyi, gündüzü ben idare ederim.” (Buharî, Tefsir 45)
kadının tesettürü caminin minaresi erkeğin sakalı gibi dinin şiarı olmuştur. Kime bu özellikleri sebebiyle küfredilirse dinin şiarına küfredilmiştir. Dinin şiarına küfredenin hükmünü yazayımmı siz bulur musunuz?
Yurtdışında kadın bir hocası varmış 4 eşle evlilik sadece erkeğe değil kadına da olur demiş. Neden? Çünkü ayette cinsiyet belirtilmiyormuş. Nikaha da gerek yokmuş birlikte oldukları an eş oluyorlarmış. Bu kadın abdesti de ojeyle alıyor çünkü hocası alınabilir demiş. Kadın islama mesafeliydim şuan çok mutluyum diyor bunları takipçilerine yayıyor onlar da Allah razı olsun diyor zina ve ojeleriyle islamımızın tevhid ehli neferleri oluyorlar.
Tevillerini kabul ettiniz mi? Etmediyseniz neden ettiyseniz neden. Şirk zinadan ve ojeyle namazdan daha ciddi bir konudur. Bunların şirk hakkındaki tevilini kabul edebiliyorsanız bu kadını da tevhid ehli yapın. İman genişliğinizi daha iyi görelim.
"Her kim beni tanıyan ve ihlas ile bana ibadet eden bir kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilan ederim" (Buhari)
Şunun altını çizmek istiyorum ben trafikte bana sövenden bahsetmiyorum ozaman söven bana sövmüştür. Ben Allahın dinini anlatır ayetini okurken Allah adına hareket ederken bana söven Allaha sövmüştür. Din Allahındır dinine uyan kişi de bu hali devam ettiği süre Allahındır. Allahın zamanına yağmuruna feleğine veya salih kuluna bir de dini yüzünden söven Allaha sövmüştür çok düşünmeye gerek yok.
Müslüman demek bir yana da, "Tevhid ehli" diye anmışsınız ya, yani nutkum tutuluyor...
Ben size şunu söyleyeyim, sizin hesaba göre istisnasız reel hayatımdaki herkes saf yüzde 100 müslüman. Kendimden şüphe ederim, onlardan edemem, öyle bir bakış açısı kattınız ki bana; yani cidden Tevhid "salatanın üzerine konmuş bir yaprak maydonozmuş gibi" olmasa da olura indi. Yani cidden, din anlayışınız yıktı geçti beni.
Avam halka deseniz anlarım, senelerdir ayet ve hadislerle iç içe, güya ilim ehli birinden bahsediyorsunuz. Kabul edilecek cehaleti, kabul edilecek tevili mi kalmış? Kendisine tebliğ mi yapılmamış? Bu tevilinden daha sağlam bir hakikatle ömrü boyunca uyarılmamış mı? İlgili ayet ve hadisleri ömrü boyunca duymamış mı?
Açık delil de yok gibi davranıyorsunuz. Ahkaf 5. ayet "Kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyeceklere dua edenden daha sapık kim vardır" ayeti ve benzeri bir çok ayetin hangisinin anlamı kapalı? Kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan kim? Ölüler olmasın sakın? Ölülere dua edenden daha sapık kim vardır? Yeterince açık değil mi? Dua nedir onu mu anlamıyorsunuz? El açıp istemek, yanında hazır bulunmayan birini gayblere seslenerek çağırmak, yardımını istemek, sığınmak, hatta Cübbelinin yaptığı gibi gaybdeki kişiye "Sensin bizim efendimiz, yetiş imdadımıza, tut elimizden; gavs o, büyük o" diye Allah'ı değil Gavs'ı övmek artı Allah'tan değil Gavs'tan istemek. (Veya yanısıra istemek, fark etmez o da şirk) DUA budur, ölüye de işte böyle cübbelinin yaptığı gibi yapılır. Allah'ı bırakıp, gavsa seslenir, över, ister, sığınır.
Bunu bir cahil yapsa, bilmiyor der öğretirsin. Şu boya örneğinde olduğu gibi tekrarla tekrarla tekrarla hala öğrenmiyor, şirkini savunuyor? Bunun daha ne mazereti var? O kadar delille tevili çürütüldükten sonra hala çürük teviline tutunmalarından sonra iman mı vardır bunlarda? Allah dostu olmadıklarına yemin ederim, Allah dostlarının özelliği TAKVA'dır. Ateş olan yerde değil, dumanı olan yerde bile durmaz onlar korkudan. Cahillerine de mazeretli derim. Ama o kadar tebliğden sonra yok artık...
Akhi suret illa bir cisme bağlı değildir. Cisim olmayan bir şeyin de sureti olabilir. Örneğin Allah'ın Ademi kendi suretinde yaratması:bizim kıldıgımız namaz Allah'ın kıldıgı namazın suretidir sözü tam bir mücessimeliktir. suret sözlüklerde bir cismin dış görünüşü olarak tarif edilir. Buradan da şu anlaşılıyor. Haşa insan suretinde bir ilah secde ediyor rukuya eğiliyor ellerini baglayıp kıraat eyliyor.
hatta cenazeyle alakalı bir espri yapacaktım mahmud efendinin bu sözünden dolayı cenazesini haşa (!) allah kıldırsın diye namaz kılıyormuş ya cenazeyide kılar ama küfre girmekten korktum ve neuzubillah dedim
Evet, ama Sufilerle değil. Benim kaldığım yerde tasavvuf mevzu değil. Daha kötü akımlar var. Zinaya helal diyenler var. Ehli kitap müşrik değildir, mümindir diyenler var. Cennet cehennem yoktur, mecazidir diyenler var. Allah hüküm koymamıştır, insanların ictihadına bırakmıştır diyenler var. Başörtüsü ve tesettür farz değildir diyenler var. Siz eğer şu Sufilerle anlaşabilirseniz bizim durumumuzda olmadığınıza bin hamdü sena edersiniz. Siz Kufe'desiniz, biz Bağdat'ta Bazen ben de Medine'de olmayı isterdim... Tabi Allah bilir, herkes kendi durumundan şikayetçiBu arada, sizler burda bizle uğraştığınız gibi, bu şirk ehline tebliğ de yapıyor musunuz? Yani sizin gözünüzle bakınca ateşe falan gitmiyorlar, sorun yok, ölünce de "Allah rahmet eylesin" deriz, müslümanlar olarak birlikte haşroluruz zaten; herşey günlük gülistanlıkken, niye durduk yerde şirklerine söz edesiniz ki? Tatsızlık çıkmasın...
Allah rahmet eylesin
A. Davetçiye yapılan hakaret, saygızılık konusu
Akhi davetçi Allah için çalışıyor olsa da doğrudan Allah'ın dinini temsil etmez. Şahsiyeti HER ZAMAN ön plandadır. İsterse kendini Allah'a adamış olsun ve başka bir iş yapmasın. İnsanlar onu belli kusurları sebebiyle, veya bir meselede farklı bir görüşe sahip oldukları için ayıplayabilirler. Kur'anı Kerim'de bazı Ehli Kitap ulemasına kitap taşıyan eşekler denmesi gibi, veya İncil'de kaydedildiği üzere İsa aleyhisselam'ın Yahudi ulemaya, Ferisîlere sert eleştirmelerde bulunması gibi. Ki bunlar haklı örneklerdir. Haksız örnekler başka.
Mesela Şafii fakih el Mervezi el Kaffal'ın Sultan Mahmut önünde İmam Ebu Hanife'nin namaz kılışyla alay ettiği rivayet edilir. İçtihatlarıyla alay etmeyi kastetmiş, dinin şiarı olan namaz ile değil. Ebu Hanife kendi namaz kılışının Sünneti temsil ettiğine inanırken, başkası onunla alay ediyor. Ama bu kişi kendisinin Sünnet üzere olduğunu zannetmekte. Dolayısıyla kimse Resulullah s.a.v. ile, din ile alay etmiyor. Diğerinin içtihadı ile alay ediyor.
İslam'ın şiarları da aynı şekilde. İnsanlar bir kimsenin sakalını, başörtüsünü veya belil bir minareyi beğenmeyebilirler. Öne çıkan bunların dinin şiarı olması değil, belli bir şahısta veya yapıdaki tezahürüdür. Dinin şiarı olduğu için, ve müminlere kin beslediği için düşmanlık gösterenler de vardır, ama bunu genel bir yolla belirleyemeyiz, tek tek belirlemek gerekir. Allah'ın kurralarla alay eden münafıkları açığa çıkarması, onların kalplerindeki küfrü aşikar etmesi buna bir örnektir. Halbuki belli bir hocanın veya hafızın şişman olmasıyla alay eden herkes o münafıklar gibi değildir, şahsi sebeplerle alay etmiş olabilir.
Gerçekten dini sebebiyle eziyet görüyor da olabilir bir kimse. Ve ma nekamu minhum illa en yuminu billahil azizil hamid... ayetinde ifade edildiği üzere. Haklısın, sırf hakkı savunduğun için seninle alay eden, bu duruma düşmüş olur. Ama belki konuşma tavrımız, üslubumuz da muhatabımızı kötü tavır almaya sevk etmiş olabilir. O yüzden böyle söylerken ihtiyatlı olunması gerektiğini düşünüyorum.
Dehre sövmenin Allah'a sövmek olması ise kaderin Allah'tan gelmesi sebebiyledir. Faili hakiki Allah'tır. Mukayese ile hak sözün de Allah'ın sözü olduğu söylenebilir. Ama o söz bizim ağızımızdan çıkıyor, bizim lafızlarımızla ifade ediliyor vs. Burada işte ihtiyat gerekiyor.
Evliyaullaha karşı düşmanlıkta bulunmaya karşı gelen uyarı ise hepimiz için geçerlidir. Bu sebeple herkes salih ve muttaki insanlarla konuşurken dikkatli olması gerekir. Kafirlere karşı Allah bize kalkandır. Ama müminlerle muamelede buna dayanmamak gerekir. Gerçek bir zülüm ortamı olması hariç.
Sen haklıysan ve haksız yere eziyet görüyorsan, Allah ecrini verecektir. Ben yine de mümin olarak, davetçi olarak kendi kusurlarımızı düzeltmeye bakmayı tercih ediyorum. Bu konuda mesela hakkı savunduğumuzu biliyoruz. Ama ya başka bir konuda hatalı bir görüşü savunurken aynı tavırı alırsak? Allah'ın bizim tarafamızda olduğuna güven bağlarsak? O zaman yanlış gurura kapılmış, kendimizi üstün görmüş oluruz. O yüzden ben Müslümanlarla konuşurken hatayı hep ilk kendimde ararım.
B. Tevhit ehli mefhumu ve İslam dini
Abla tevhit İslam'ın başıdır. Tevhit ve iman en yüksek ameldir ve önemi çok büyüktür dediğin gibi. Ama bugün anlaşıldığı gibi tevhit Müslümanların kendi aralarında temayüz ettiği bir vasıf değildir. Bir kimse ya muvahhittir, ya da değildir. Hariciler, Cehmiler, Mutezile ve sair tüm fırkalar ve Ehli Sünnet tevhitte ortaktır. Hatta bir Harici fırkası çıkmaza girdiği için tekfir ettiği Müslümanlara muvahhit sıfatıyla ayrı bir statü koymuş, oturdukları beldeye de darüşşirk karşılığında darüttevhit demiş, onların kadınlarıyla evlenmeyi caiz görmüştür. Harici yurdu ise bunun ötesinde darüliman olarak özelliğini korumuştur. Bugün Müslümanlar birbirlerini ameller değil de doğrudan tevhit üzerinden tekfir ettiği için, gerek istigase gerek hakimiyye meseleleri yoluyla, muvahhit temayüz edici bir vasıf haline gelmiştir, ama esasında öyle değildir. Her Müslüman, her Mümin muvahhittir. Tevhit dinin başıdır. Aşağıda işte bu nedenle İmam Zehebi her fırkadan tüm muvahhitlere dua etmiştir:
قال الذهبي رحمه الله: (غلاة المعتزلة، وغلاة الشيعة، وغلاة الحنابلة، وغلاة الأشاعرة، وغلاة المرجئة، وغلاة الجهمية، وغلاة الكرامية قد ماجت بهم الدنيا وكثروا، وفيهم أذكياء وعباد وعلماء، نسأل الله العفو والمغفرة لأهل التوحيد، ونبرأ إلى الله من الهوى و البدع، ونحب السنة وأهلها، ونحب العالم على ما فيه من الإتباع والصفات الحميدة، ولا نحب ما ابتدع فيه بتأويل سائغ، إنما العبرة بكثرة المحاسن)[سير أعلام النبلاء].
C. Tevil nedir?
Tevil avamı ilgilendirmez, avamı cehalet ilgilendirir ve dinin aslından bir şeyi cehaleten inkar ederler ise kendilerine hüccet getirildikten sonra sorumlu tutulurlar. Ancak tevil farklıdır. Tevil kişinin bir ayete getirdiği bir manadır, veya yaptığı fiile getirdiği bir manadır. İstigase'de bulunan Sufiler tüm ayetleri kabul ederler. Ama bazı nakilleri öne sürerek yaptıklarının meşru hatta müstehap olduğunu öne sürerler. İlmi tahkik ile bu tevillerinin batıl olduğunu öne sürebilsek bile, bu tevilleri kaimdir batıl bir tevil olarak. 1% olasılık ile bile olsa. Yukarıda @Vakar kardeşin getirdiği misaller de aynı şekilde. Oje, dört erkek eş vs.
Ancak anlamı kati bir ayeti dil kaidelerinin müsade etmediği bir anlama yoran, veya kati bir hükmü inkar eden küfre düşmüştür. Bunun için apaçık bir delil, bürhan gereklidir, İmam Gazali'nin Faysalüt Tefruka'da anlattığı üzere. Ancak dil çok esnek olduğu için bu zordur, ve tekfir de ihtilaflı bir meseledir.
Kuran Arap Müşriklerinden bahseder. Onlar dua ettikleri ilahları ilah olarak, mabud olarak benimserlerdi açıkça. Bunlar Allah'ın oğulları ve kızlarıydılar. Aynı kutsiyete sahiplerdi. Allah yalnızca üst ilah olarak bunları doğurmuştu. Subhanehu ve teala amma galu uluvven kebira. Dua ettiklerinde bu ilahların tasarruf sahibi olduklarına ve istediklerini yerine getirmeye mutlak kadir olduklarına inanıyorlardı. Allah ise hareketsizdi, dünyaya karışmazdı. Haşa.
Şimdi bunu Sufilerle karşılaştıralım. Evliyalar henüz ölmemişler, veya kabirlerinde diridirler. Allah bunları daha çok sever. Ama bunlar insanlar, ilah değil. Bunlara ibadet edilmez. İbadet Allah'a hastır. Bununla birlikte bazı nakiller onları Allah'a aracı kılmayı teşvik etmiş. Öyleyse onlardan medet dileyelim. Onlardan isteyelim. Onların zati kudretleri yok, tasarruf etmezler dünyada. Ama dileğimiz Allah'a iletirler. Onlardan isteyince, Allah'tan istemiş oluruz. İstisna ederiz: yalnız Allah dilerse tevessülümüz fayda eder. Gelen de Allah'tan gelir. Gavs'tan değil. Onun bereketi yalnızca Allah'ı razı etmiştir.
Bu şirke benzese de şirki ekber değildir. Eğer bir kimse evliyaları Allah'tan daha çok sevse, onları kutsayıp tazim etse onları Allah'a ortak koşmuş olur --- ama bu tehlike genel olarak vardır, nihai olarak bunu tespit etmek zordur, ancak secde gibi Allah'a has tazim şekilleriyle buna sınır koyabiliriz. O yüzden Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şirk karanlık bir gecede siyah taş üzerinde karıncanın yürümesinden daha tehlikelidir demiştir.
Sufilerin bu fiili tevessül olarak yorumlandığında, ki bu onların niyetine bakar, şirki ekber olmaktan çıkar. Duada şirk, ortak tarife göre, bir kimsenin bir kimseden yapamayacağı bir şeyi istemesidir. Sufilere göre evliyalar kendileri icraatte bulunmuyor, Allah'a aracı olarak Sufi'nin talebini ona ulaştırıyor, Allah da bunu gerçekleştiriyor.
Bu yaptıkları Peygamberin sünnetinde olmayan çirkin bir bidattir, ama bu haliyle şirki ekbere varmaz.
Ne var ki bir kimse hakikaten evliyanın, hayatta veya kabirde, sınırsız her şeyi bildiğini, gördüğünü, mutasarrıf olduğunu itikat etse, şeksiz Allah'a ilahi sıfatlarında ortak koşmuş olur ve Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) okuduğu ayetleri inkar eder. Yine bir kimse Allah'tan başkasına tazimle yönelir ve Allah'a has olan suretlerde ona ibadette bulunursa, onu Allah'a ortak koşmuş olur.
Halkı tatlı bir dille bu yönde uyarmak gerekir. Eğer baştan insanlara müşriklermiş gibi davranırsak, bu onları bizden soğutur. Dinde zaruretle bilineni bilmeyen kimse kendisine hüccet gelene dek mümindir, tevile müsait yerde batıl da olsa bir tevil getiren kimse yine mümindir, Tek olan Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve Hazreti Muhammed'in getirdiklerinde sadık olduğuna inanır.
D. Suret
Akhi suret illa bir cisme bağlı değildir. Cisim olmayan bir şeyin de sureti olabilir. Örneğin Allah'ın Ademi kendi suretinde yaratması:
إذا قاتَلَ أحَدُكُمْ أخاهُ، فَلْيَجْتَنِبِ الوَجْهَ، فإنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ علَى صُورَتِهِ.
الراوي : أبو هريرة | المحدث : مسلم | المصدر : صحيح مسلم
الصفحة أو الرقم : 2612 | أحاديث مشابهة | خلاصة حكم المحدث : [صحيح]
Burada Mahmut Ustaosmanoğlu ne demiş, yargılamadan kendisine, veya şu durumda kitabını okutan öğrencilerine sormak gerekir. Allah'ın abid ve zakir olması, kendine ibadet ve kendini zikir edenleri kendi yaratmasıyladır, çünkü Allah dışında her şey madumdur, yoktur, var değildir demiş olabilir. Bunu nasıl anlıyor, nasıl temellendiriyor, böyle düşünmenin ne gibi bir faydası var, yargılamadan önce kendilerine sorarım. Sözleri lafzen anlmaktan kaçınırım, çünkü dilde mecaz vardır ve mecaz meşrudur, her ne kadar kapalı konuşmanın insanı vebale sokacağına insansam da.
E. Avrupa
Evet, ama Sufilerle değil. Benim kaldığım yerde tasavvuf mevzu değil. Daha kötü akımlar var. Zinaya helal diyenler var. Ehli kitap müşrik değildir, mümindir diyenler var. Cennet cehennem yoktur, mecazidir diyenler var. Allah hüküm koymamıştır, insanların ictihadına bırakmıştır diyenler var. Başörtüsü ve tesettür farz değildir diyenler var. Siz eğer şu Sufilerle anlaşabilirseniz bizim durumumuzda olmadığınıza bin hamdü sena edersiniz. Siz Kufe'desiniz, biz Bağdat'ta Bazen ben de Medine'de olmayı isterdim... Tabi Allah bilir, herkes kendi durumundan şikayetçi
Ahi ben normalde insanları yüzüne karşı övmekten hoşlanmam, fakat haklida olsan haksızda olsan üslubun sakin tavırların birilerine sen şucusun bucusun deyip ötekileştirmeden ve kendisi gibi düşünmeyenleri batilla itham etmeden, ilim ve delille yazmaya çalışman beni çok etkiledi, Allah sana rahmet etsin.A. Davetçiye yapılan hakaret, saygızılık konusu
Akhi davetçi Allah için çalışıyor olsa da doğrudan Allah'ın dinini temsil etmez. Şahsiyeti HER ZAMAN ön plandadır. İsterse kendini Allah'a adamış olsun ve başka bir iş yapmasın. İnsanlar onu belli kusurları sebebiyle, veya bir meselede farklı bir görüşe sahip oldukları için ayıplayabilirler. Kur'anı Kerim'de bazı Ehli Kitap ulemasına kitap taşıyan eşekler denmesi gibi, veya İncil'de kaydedildiği üzere İsa aleyhisselam'ın Yahudi ulemaya, Ferisîlere sert eleştirmelerde bulunması gibi. Ki bunlar haklı örneklerdir. Haksız örnekler başka.
Mesela Şafii fakih el Mervezi el Kaffal'ın Sultan Mahmut önünde İmam Ebu Hanife'nin namaz kılışyla alay ettiği rivayet edilir. İçtihatlarıyla alay etmeyi kastetmiş, dinin şiarı olan namaz ile değil. Ebu Hanife kendi namaz kılışının Sünneti temsil ettiğine inanırken, başkası onunla alay ediyor. Ama bu kişi kendisinin Sünnet üzere olduğunu zannetmekte. Dolayısıyla kimse Resulullah s.a.v. ile, din ile alay etmiyor. Diğerinin içtihadı ile alay ediyor.
İslam'ın şiarları da aynı şekilde. İnsanlar bir kimsenin sakalını, başörtüsünü veya belil bir minareyi beğenmeyebilirler. Öne çıkan bunların dinin şiarı olması değil, belli bir şahısta veya yapıdaki tezahürüdür. Dinin şiarı olduğu için, ve müminlere kin beslediği için düşmanlık gösterenler de vardır, ama bunu genel bir yolla belirleyemeyiz, tek tek belirlemek gerekir. Allah'ın kurralarla alay eden münafıkları açığa çıkarması, onların kalplerindeki küfrü aşikar etmesi buna bir örnektir. Halbuki belli bir hocanın veya hafızın şişman olmasıyla alay eden herkes o münafıklar gibi değildir, şahsi sebeplerle alay etmiş olabilir.
Gerçekten dini sebebiyle eziyet görüyor da olabilir bir kimse. Ve ma nekamu minhum illa en yuminu billahil azizil hamid... ayetinde ifade edildiği üzere. Haklısın, sırf hakkı savunduğun için seninle alay eden, bu duruma düşmüş olur. Ama belki konuşma tavrımız, üslubumuz da muhatabımızı kötü tavır almaya sevk etmiş olabilir. O yüzden böyle söylerken ihtiyatlı olunması gerektiğini düşünüyorum.
Dehre sövmenin Allah'a sövmek olması ise kaderin Allah'tan gelmesi sebebiyledir. Faili hakiki Allah'tır. Mukayese ile hak sözün de Allah'ın sözü olduğu söylenebilir. Ama o söz bizim ağızımızdan çıkıyor, bizim lafızlarımızla ifade ediliyor vs. Burada işte ihtiyat gerekiyor.
Evliyaullaha karşı düşmanlıkta bulunmaya karşı gelen uyarı ise hepimiz için geçerlidir. Bu sebeple herkes salih ve muttaki insanlarla konuşurken dikkatli olması gerekir. Kafirlere karşı Allah bize kalkandır. Ama müminlerle muamelede buna dayanmamak gerekir. Gerçek bir zülüm ortamı olması hariç.
Sen haklıysan ve haksız yere eziyet görüyorsan, Allah ecrini verecektir. Ben yine de mümin olarak, davetçi olarak kendi kusurlarımızı düzeltmeye bakmayı tercih ediyorum. Bu konuda mesela hakkı savunduğumuzu biliyoruz. Ama ya başka bir konuda hatalı bir görüşü savunurken aynı tavırı alırsak? Allah'ın bizim tarafamızda olduğuna güven bağlarsak? O zaman yanlış gurura kapılmış, kendimizi üstün görmüş oluruz. O yüzden ben Müslümanlarla konuşurken hatayı hep ilk kendimde ararım.
B. Tevhit ehli mefhumu ve İslam dini
Abla tevhit İslam'ın başıdır. Tevhit ve iman en yüksek ameldir ve önemi çok büyüktür dediğin gibi. Ama bugün anlaşıldığı gibi tevhit Müslümanların kendi aralarında temayüz ettiği bir vasıf değildir. Bir kimse ya muvahhittir, ya da değildir. Hariciler, Cehmiler, Mutezile ve sair tüm fırkalar ve Ehli Sünnet tevhitte ortaktır. Hatta bir Harici fırkası çıkmaza girdiği için tekfir ettiği Müslümanlara muvahhit sıfatıyla ayrı bir statü koymuş, oturdukları beldeye de darüşşirk karşılığında darüttevhit demiş, onların kadınlarıyla evlenmeyi caiz görmüştür. Harici yurdu ise bunun ötesinde darüliman olarak özelliğini korumuştur. Bugün Müslümanlar birbirlerini ameller değil de doğrudan tevhit üzerinden tekfir ettiği için, gerek istigase gerek hakimiyye meseleleri yoluyla, muvahhit temayüz edici bir vasıf haline gelmiştir, ama esasında öyle değildir. Her Müslüman, her Mümin muvahhittir. Tevhit dinin başıdır. Aşağıda işte bu nedenle İmam Zehebi her fırkadan tüm muvahhitlere dua etmiştir:
قال الذهبي رحمه الله: (غلاة المعتزلة، وغلاة الشيعة، وغلاة الحنابلة، وغلاة الأشاعرة، وغلاة المرجئة، وغلاة الجهمية، وغلاة الكرامية قد ماجت بهم الدنيا وكثروا، وفيهم أذكياء وعباد وعلماء، نسأل الله العفو والمغفرة لأهل التوحيد، ونبرأ إلى الله من الهوى و البدع، ونحب السنة وأهلها، ونحب العالم على ما فيه من الإتباع والصفات الحميدة، ولا نحب ما ابتدع فيه بتأويل سائغ، إنما العبرة بكثرة المحاسن)[سير أعلام النبلاء].
C. Tevil nedir?
Tevil avamı ilgilendirmez, avamı cehalet ilgilendirir ve dinin aslından bir şeyi cehaleten inkar ederler ise kendilerine hüccet getirildikten sonra sorumlu tutulurlar. Ancak tevil farklıdır. Tevil kişinin bir ayete getirdiği bir manadır, veya yaptığı fiile getirdiği bir manadır. İstigase'de bulunan Sufiler tüm ayetleri kabul ederler. Ama bazı nakilleri öne sürerek yaptıklarının meşru hatta müstehap olduğunu öne sürerler. İlmi tahkik ile bu tevillerinin batıl olduğunu öne sürebilsek bile, bu tevilleri kaimdir batıl bir tevil olarak. 1% olasılık ile bile olsa. Yukarıda @Vakar kardeşin getirdiği misaller de aynı şekilde. Oje, dört erkek eş vs.
Ancak anlamı kati bir ayeti dil kaidelerinin müsade etmediği bir anlama yoran, veya kati bir hükmü inkar eden küfre düşmüştür. Bunun için apaçık bir delil, bürhan gereklidir, İmam Gazali'nin Faysalüt Tefruka'da anlattığı üzere. Ancak dil çok esnek olduğu için bu zordur, ve tekfir de ihtilaflı bir meseledir.
Kuran Arap Müşriklerinden bahseder. Onlar dua ettikleri ilahları ilah olarak, mabud olarak benimserlerdi açıkça. Bunlar Allah'ın oğulları ve kızlarıydılar. Aynı kutsiyete sahiplerdi. Allah yalnızca üst ilah olarak bunları doğurmuştu. Subhanehu ve teala amma galu uluvven kebira. Dua ettiklerinde bu ilahların tasarruf sahibi olduklarına ve istediklerini yerine getirmeye mutlak kadir olduklarına inanıyorlardı. Allah ise hareketsizdi, dünyaya karışmazdı. Haşa.
Şimdi bunu Sufilerle karşılaştıralım. Evliyalar henüz ölmemişler, veya kabirlerinde diridirler. Allah bunları daha çok sever. Ama bunlar insanlar, ilah değil. Bunlara ibadet edilmez. İbadet Allah'a hastır. Bununla birlikte bazı nakiller onları Allah'a aracı kılmayı teşvik etmiş. Öyleyse onlardan medet dileyelim. Onlardan isteyelim. Onların zati kudretleri yok, tasarruf etmezler dünyada. Ama dileğimiz Allah'a iletirler. Onlardan isteyince, Allah'tan istemiş oluruz. İstisna ederiz: yalnız Allah dilerse tevessülümüz fayda eder. Gelen de Allah'tan gelir. Gavs'tan değil. Onun bereketi yalnızca Allah'ı razı etmiştir.
Bu şirke benzese de şirki ekber değildir. Eğer bir kimse evliyaları Allah'tan daha çok sevse, onları kutsayıp tazim etse onları Allah'a ortak koşmuş olur --- ama bu tehlike genel olarak vardır, nihai olarak bunu tespit etmek zordur, ancak secde gibi Allah'a has tazim şekilleriyle buna sınır koyabiliriz. O yüzden Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şirk karanlık bir gecede siyah taş üzerinde karıncanın yürümesinden daha tehlikelidir demiştir.
Sufilerin bu fiili tevessül olarak yorumlandığında, ki bu onların niyetine bakar, şirki ekber olmaktan çıkar. Duada şirk, ortak tarife göre, bir kimsenin bir kimseden yapamayacağı bir şeyi istemesidir. Sufilere göre evliyalar kendileri icraatte bulunmuyor, Allah'a aracı olarak Sufi'nin talebini ona ulaştırıyor, Allah da bunu gerçekleştiriyor.
Bu yaptıkları Peygamberin sünnetinde olmayan çirkin bir bidattir, ama bu haliyle şirki ekbere varmaz.
Ne var ki bir kimse hakikaten evliyanın, hayatta veya kabirde, sınırsız her şeyi bildiğini, gördüğünü, mutasarrıf olduğunu itikat etse, şeksiz Allah'a ilahi sıfatlarında ortak koşmuş olur ve Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) okuduğu ayetleri inkar eder. Yine bir kimse Allah'tan başkasına tazimle yönelir ve Allah'a has olan suretlerde ona ibadette bulunursa, onu Allah'a ortak koşmuş olur.
Halkı tatlı bir dille bu yönde uyarmak gerekir. Eğer baştan insanlara müşriklermiş gibi davranırsak, bu onları bizden soğutur. Dinde zaruretle bilineni bilmeyen kimse kendisine hüccet gelene dek mümindir, tevile müsait yerde batıl da olsa bir tevil getiren kimse yine mümindir, Tek olan Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve Hazreti Muhammed'in getirdiklerinde sadık olduğuna inanır.
D. Suret
Akhi suret illa bir cisme bağlı değildir. Cisim olmayan bir şeyin de sureti olabilir. Örneğin Allah'ın Ademi kendi suretinde yaratması:
إذا قاتَلَ أحَدُكُمْ أخاهُ، فَلْيَجْتَنِبِ الوَجْهَ، فإنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ علَى صُورَتِهِ.
الراوي : أبو هريرة | المحدث : مسلم | المصدر : صحيح مسلم
الصفحة أو الرقم : 2612 | أحاديث مشابهة | خلاصة حكم المحدث : [صحيح]
Burada Mahmut Ustaosmanoğlu ne demiş, yargılamadan kendisine, veya şu durumda kitabını okutan öğrencilerine sormak gerekir. Allah'ın abid ve zakir olması, kendine ibadet ve kendini zikir edenleri kendi yaratmasıyladır, çünkü Allah dışında her şey madumdur, yoktur, var değildir demiş olabilir. Bunu nasıl anlıyor, nasıl temellendiriyor, böyle düşünmenin ne gibi bir faydası var, yargılamadan önce kendilerine sorarım. Sözleri lafzen anlmaktan kaçınırım, çünkü dilde mecaz vardır ve mecaz meşrudur, her ne kadar kapalı konuşmanın insanı vebale sokacağına insansam da.
E. Avrupa
Evet, ama Sufilerle değil. Benim kaldığım yerde tasavvuf mevzu değil. Daha kötü akımlar var. Zinaya helal diyenler var. Ehli kitap müşrik değildir, mümindir diyenler var. Cennet cehennem yoktur, mecazidir diyenler var. Allah hüküm koymamıştır, insanların ictihadına bırakmıştır diyenler var. Başörtüsü ve tesettür farz değildir diyenler var. Siz eğer şu Sufilerle anlaşabilirseniz bizim durumumuzda olmadığınıza bin hamdü sena edersiniz. Siz Kufe'desiniz, biz Bağdat'ta Bazen ben de Medine'de olmayı isterdim... Tabi Allah bilir, herkes kendi durumundan şikayetçi
Bu arada tevilleriyle, o saydıklarınız da müslümandır, çok dert edinmeye gerek yok.
Müslüman, şirk koşmadan Allah'a ulaşan bir kişi olarak, ehl-i sünnete göre diğer günahlarının affedilme umudu olan; affedilmezse cehennemde cezasını çektikten sonra cennete girecek kişidir. Kısaca şirk koşmadan Allah'a kavuşan için affedilmeye dair umudu, ceza çekecek olsa da cennet umudu vardır.Abla Müslüman olmak insanı kurtarır mı? Bir de böyle düşünelim. Müslüman hesaba çekilmeyecek mi?
Ahi ben normalde insanları yüzüne karşı övmekten hoşlanmam, fakat haklida olsan haksızda olsan üslubun sakin tavırların birilerine sen şucusun bucusun deyip ötekileştirmeden ve kendisi gibi düşünmeyenleri batilla itham etmeden, ilim ve delille yazmaya çalışman beni çok etkiledi, Allah sana rahmet etsin.
Kızdırınca, evet böyle oluyor )Allah razı olsun akhi. @Ummu Aişe abla da biz kızdırana dek böyle yazıyordu Allah affetsin.
Ben bunu kendimde gördüm. Söz ancak, insana değer verdiğinde etkili olur. Her ne olursa olsun. İnsanlara değer vermeden onlarla konuşulmaz.
Müslüman, şirk koşmadan Allah'a ulaşan bir kişi olarak, ehl-i sünnete göre diğer günahlarının affedilme umudu olan; affedilmezse cehennemde cezasını çektikten sonra cennete girecek kişidir. Kısaca şirk koşmadan Allah'a kavuşan için affedilmeye dair umudu, ceza çekecek olsa da cennet umudu vardır.
Müşrikte bu umut yoktur, şirk koşanların ameli boşa çıkmıştır ve yerleri sonsuz cehennemdir.
biraz da şirk konusunda İslam'ın, ehl-i sünnetin orta yoluna gelseniz... Biz de "çıktınız" demek zorunda kalmasak. Tartışma böylece bitse...
Hükmün zahire göre olduğunu hatırlatsam...Doğru, ama Mümin de asla emin olmamalı uhrevi durumundan.