Başta şunu ifade etmek isterim, “Mursi'nin "tırnağı bile”, zalim ve müstekbir olan Sisi’nin cuntasından ve yönetiminden ve dahası onun gibiler-inden daha değerlidir...!
Muhammed Mursi bizimdir, hatalarıyla yanlışlarıyla bizdendir ve bizde ondanız. Bunu inkar etmek kesinlikle doğru bir kanı olamaz. Muhammed Mursi’ye yapılan yanlış, Müslüman olduğu için yapılmıştır. Ona müslüman bir lider olduğu için darbe yapılmış ve yönetimi elinden alınmıştır.
Metot ve yöntemi tartışmıyoruz ve tasvip etmiyoruz, lakin inancından dolayı ona yapılan uygulamaları tasvip etmediğimiz gibi kınıyoruz.
Mursi'yi ama onu dışlamak Mursi’ye verilen idam kararı kadar, zalimane bir karardır.
Ona yapılan kınanmalı, ret edilmeli ama bunu sadece dil ile değil, gerekirse yazı ile, medya ile, söz ile, gerekirse de beden ile, ama unutmayalım ki Mursi bir müslüman bir liderdir.
Müslümanların şiarı zalime hasım olmak, mazluma da hısım olmaktır.
Ama maalesef ki, bizler Mursi’yi savunduğumuz gibi, tüm dünya mazlumlarını savunmak zorundayız. İslam prensipleri ve genel ahlakı bunu gerektirir.
Zulüm kimden gelirse gelsin biz ona karşıyız diyen bir Peygamber’in (a.s) ümmetindeniz.
Müslüman coğrafyalarda devam eden zalimlerin zulüm tasallutu maalesef ki, basiretini kaybetmiş Müslümanların varlığı ile daha çok artmasına vesile olmuştur.
Kendilerini Kudüs’ün savunucuları olarak ilan eden bir takım gruplar, mazlumların kanını zalimlere feda edebilmektedir.
Bir taraftan Mısır’da ki İhvan mensuplarına uygulanan zulme karşı olanlar bunun için meydanları hınca hınc doldurup eylem ve mitinglerde tepki verenler, diğer taraftan ise Suriye, Irak, Yemen, Arakan, Çeçenistan, Doğu Türkistan gibi ülkelerde cereyan eden hadislere karşı sessizliğini koruyup, basiretini başkalarının menfaatleri karşısında bağlayıp sessiz kalan yığınlar.
Ve hatta sessiz kalmayarak bizzat zalime destek verip, zulme alkış çalan ve bu uğurda kendini kaybeden beyhudelerimiz varlığını oluşturmakta.
Buna örnek olarak Suudi Arabistan’ın tutumu gösterilebilir. Suud yönetimi bir yandan Suriye muhaliflerine destek olurken diğer yandan ise Mısır’ın cuntacı lideri olan Abdulfettah Sisi’nin, İhvan hareketine uyguladığı zalimane, acımasız ve kahredici uygulamalarına evet demesi gibi.
Veya İran şii cumhuriyetinin Suriye’deki ayaklanmayı gayri meşru sayarken, Yemen’de şii hareketinin ayaklanmasını meşru hareket görmesi.
Maalesef ki özellikle de Türkiye’deki İslamcı! guruplarda, hem Suud yönetiminin uyguladığı yöntemi, hem de İran şii politikalarını kendilerine metot olarak seçmesi, ümmet için oldukça üzüntü verici bir durum olarak ortaya çıkmakta.
İfrat ve tefritin ümmet içinde boy sürdüğü günümüz zamanda, vasat bir noktada kendimizi sabitleyememiz sebebiyle yaşadığımız acılara daha çok acılar katmaktayız.
"Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanlara karşı Şahitler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun…. (Bakara 143)
Zalim ve mazlum kavramını birbirinden ayırt etmeyi bile beceremeyen ve bununla birlikte kitleleri de peşinden sürükleyen bir takım insanlar, gruplar, cemaatler ne yazık ki içerisine düşmüş olduğu vahametin farkında değillerdir.
Yazımızın başlığına dönecek olursak “Kaç bin müslüman bir Mursi eder”?, sayalım.
Aslında saymayalım, çünkü kalplerinde mazlumların acılarını sökenler için milyonda saysanız fark etmeyecektir.
Suriye mezalimin yaptığına sessiz kalan, Arakan Müslümanlarının acılarını dile getirmeyen, Irak’ta ki Şii hükümetin politikaları karşısında donup duran, Çeçenistan’da ki Rus kuklası yönetiminin Müslümanlara sergilediği baskıyı dillendirmeyen yığınlar, Mursi, Mursi, Mursi deyip bir şey elde edemeyecektir Allah katında, sadece meydanlarda kendi egolarını tatmin edecektir.
Bugün Afganistan'da, Filistin'de, Suriye'de, Yemen'de, Çeçenistan'da, Bangladeş'de, Arakan'da velhasıl tüm müslüman beldelerinde Müslüman kardeşlerimiz, zulümlerle büyük trajediler yaşamakta.
Dünya Müslümanlarının yaşadığı baskı, zulüm, vahşet ve katliamlara engel olmamız gerekirken, bir takım ismini bile kale almak istemediğimiz kişiler, mazlumların kan renklerini adeta seçmeye başlamışlardır.
Menfaat ve çıkar ilişkiler sebebiyle benim mazlumum senin mazlumun edebiyatı ile İslamcı geçinmeye çalışıyorlar.
Yazımı Bilge kral Aliyev İzzetbegoviç’in sözüyle son veriyorum.
Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır. - Aliya İzzetbegoviç
Selam ve dualarımla
HAYATİ SEDEF ISLAH HABER
Muhammed Mursi bizimdir, hatalarıyla yanlışlarıyla bizdendir ve bizde ondanız. Bunu inkar etmek kesinlikle doğru bir kanı olamaz. Muhammed Mursi’ye yapılan yanlış, Müslüman olduğu için yapılmıştır. Ona müslüman bir lider olduğu için darbe yapılmış ve yönetimi elinden alınmıştır.
Metot ve yöntemi tartışmıyoruz ve tasvip etmiyoruz, lakin inancından dolayı ona yapılan uygulamaları tasvip etmediğimiz gibi kınıyoruz.
Mursi'yi ama onu dışlamak Mursi’ye verilen idam kararı kadar, zalimane bir karardır.
Ona yapılan kınanmalı, ret edilmeli ama bunu sadece dil ile değil, gerekirse yazı ile, medya ile, söz ile, gerekirse de beden ile, ama unutmayalım ki Mursi bir müslüman bir liderdir.
Müslümanların şiarı zalime hasım olmak, mazluma da hısım olmaktır.
Ama maalesef ki, bizler Mursi’yi savunduğumuz gibi, tüm dünya mazlumlarını savunmak zorundayız. İslam prensipleri ve genel ahlakı bunu gerektirir.
Zulüm kimden gelirse gelsin biz ona karşıyız diyen bir Peygamber’in (a.s) ümmetindeniz.
Müslüman coğrafyalarda devam eden zalimlerin zulüm tasallutu maalesef ki, basiretini kaybetmiş Müslümanların varlığı ile daha çok artmasına vesile olmuştur.
Kendilerini Kudüs’ün savunucuları olarak ilan eden bir takım gruplar, mazlumların kanını zalimlere feda edebilmektedir.
Bir taraftan Mısır’da ki İhvan mensuplarına uygulanan zulme karşı olanlar bunun için meydanları hınca hınc doldurup eylem ve mitinglerde tepki verenler, diğer taraftan ise Suriye, Irak, Yemen, Arakan, Çeçenistan, Doğu Türkistan gibi ülkelerde cereyan eden hadislere karşı sessizliğini koruyup, basiretini başkalarının menfaatleri karşısında bağlayıp sessiz kalan yığınlar.
Ve hatta sessiz kalmayarak bizzat zalime destek verip, zulme alkış çalan ve bu uğurda kendini kaybeden beyhudelerimiz varlığını oluşturmakta.
Buna örnek olarak Suudi Arabistan’ın tutumu gösterilebilir. Suud yönetimi bir yandan Suriye muhaliflerine destek olurken diğer yandan ise Mısır’ın cuntacı lideri olan Abdulfettah Sisi’nin, İhvan hareketine uyguladığı zalimane, acımasız ve kahredici uygulamalarına evet demesi gibi.
Veya İran şii cumhuriyetinin Suriye’deki ayaklanmayı gayri meşru sayarken, Yemen’de şii hareketinin ayaklanmasını meşru hareket görmesi.
Maalesef ki özellikle de Türkiye’deki İslamcı! guruplarda, hem Suud yönetiminin uyguladığı yöntemi, hem de İran şii politikalarını kendilerine metot olarak seçmesi, ümmet için oldukça üzüntü verici bir durum olarak ortaya çıkmakta.
İfrat ve tefritin ümmet içinde boy sürdüğü günümüz zamanda, vasat bir noktada kendimizi sabitleyememiz sebebiyle yaşadığımız acılara daha çok acılar katmaktayız.
"Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanlara karşı Şahitler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun…. (Bakara 143)
Zalim ve mazlum kavramını birbirinden ayırt etmeyi bile beceremeyen ve bununla birlikte kitleleri de peşinden sürükleyen bir takım insanlar, gruplar, cemaatler ne yazık ki içerisine düşmüş olduğu vahametin farkında değillerdir.
Yazımızın başlığına dönecek olursak “Kaç bin müslüman bir Mursi eder”?, sayalım.
Aslında saymayalım, çünkü kalplerinde mazlumların acılarını sökenler için milyonda saysanız fark etmeyecektir.
Suriye mezalimin yaptığına sessiz kalan, Arakan Müslümanlarının acılarını dile getirmeyen, Irak’ta ki Şii hükümetin politikaları karşısında donup duran, Çeçenistan’da ki Rus kuklası yönetiminin Müslümanlara sergilediği baskıyı dillendirmeyen yığınlar, Mursi, Mursi, Mursi deyip bir şey elde edemeyecektir Allah katında, sadece meydanlarda kendi egolarını tatmin edecektir.
Bugün Afganistan'da, Filistin'de, Suriye'de, Yemen'de, Çeçenistan'da, Bangladeş'de, Arakan'da velhasıl tüm müslüman beldelerinde Müslüman kardeşlerimiz, zulümlerle büyük trajediler yaşamakta.
Dünya Müslümanlarının yaşadığı baskı, zulüm, vahşet ve katliamlara engel olmamız gerekirken, bir takım ismini bile kale almak istemediğimiz kişiler, mazlumların kan renklerini adeta seçmeye başlamışlardır.
Menfaat ve çıkar ilişkiler sebebiyle benim mazlumum senin mazlumun edebiyatı ile İslamcı geçinmeye çalışıyorlar.
Yazımı Bilge kral Aliyev İzzetbegoviç’in sözüyle son veriyorum.
Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır. - Aliya İzzetbegoviç
Selam ve dualarımla
HAYATİ SEDEF ISLAH HABER