RASULULLAH'I KURUTAN SÖZLER
- UYDURMA HADİSLER -
Allah herkesi kuru iftiradan sakındırsın . Bilmem başınıza geldi mi, hiç haberdar ve ilginizin olmadığı bir konuda iftiraya hatta kuru iftiraya maruz kaldınız mı ?
İnsan ne kötü olur değil mi ? Ne diyeceğinizi şaşırır , olanca güç , telaş ve sözlerinizle bu kuru iftirayı bertaraf etmeye çalışırsınız .
Tüm deliller, görgü şahidleri , yazılar, belgeler vs gerekli tüm dökümanlarla olayın aslını isbat derdine düşersiniz .
Birde buna mudahale etmediğinizi edemediğinizi düşünün. Arkanızdan, sırf çıkarlarına öyle geldiği için sizin adınıza öyle konuşulduğunu düşünün. Üstelik cevab vererek kendinizi de savunamıyorsanız ? İşiniz artık rûz-u mahşerde huzur-u ilahiye kalmıştır. Mufterilerinizle Rabb'in huzurunda hesablaşmayı arzu edersiniz değil mi ? Ya da bu mufterilerin bir an önce bu ğaliz iftiradan vazgeçip tevbe ederek Hakk'a teslim olmalarını arzu edersiniz. Aslında bu müslümanın istediği en iyi yoldur.
Şimdi biz de Rasulullahın arkasından yapılan iftiraların bir kısmını ve alimlerin bu iftiralar (zayıf ve uydurma sözler) hakkındaki açıklamalarını burada teşhir edeceğiz.
Bu konuda sahih hadis delilleri olanların isbatlarını buraya koymalarını kendilerine kul hakkı önemiyle istiyorum.
Aksi taktirde bile bile yanlışta kalmak , buradaki delilleri gördüğü halde hala sahih hadis diye kurulara tutunmak kendi sorumluluklarındadır .
Şimdi sırayla bakıyoruz :
************************************
Kim nefsini bilirse Rabb'ini de bilmiştir
Bu sözün aslı yoktur.
Hafız Es-Sehâvî şöyle der: « Ebû Muzaffer b. Sem’âni der ki: ‘Bu söz merfû olarak bilinmez, bilakis Yahya b. Muâz er-Razi’nin sözü olarak hikâye edilir.’ »
(Makâsıd, s.198)
Nevevi de buna benzer olarak bu söz için ‘kanıtlanmamıştır’ demiştir.”
( El-Mukasıd El-Hasene sy.491, no.1149 )
en- Nevevi : rivayetin sabit olmadığını söyler.
Suyûtî (Zeyl el-Muduât, s.203)de buna katılır. Bu hadisin Sahih olmadığını söyler( Haavi lil Fetaavi 2/351)
Şeyh Aliyyu’l-Kâri, (Mevduât, sf: 83) İbn Teymiyye’nin rivayet hakkında uydurma dediğini nakleder. (El-Esrar El-Merfuat 83)
Kamûs’un sahibi Fiyruz Abâdî ise şöyle der: « Bu Nebevî hadislerden değildir, çoğu insanlar bunu Nebi (s.a.v.)’in hadislerinden sayarlar. Ancak aslı yoktur, bilâkis İsrailiyattandır: Yani Yahudi kültüründe ‘Ey insanoğlu! Kendini bil ve böylece Rabbinide bilirsin’ diye bilinir.” (El-Red Ala El-Mutaridin 2\37)
ElBani “Bunun aslı yoktur” demektedir
( Silsile El-Zayifa’ 1/165 no: 66 )
‘Ey insan nefsini bil ki; Rabbini tanıyasın’.»
İhtisas ehlinin hadis hakkındaki hükmü budur.
**************************
حب الوطن من الإيمان
Vatan sevgisi imandandır
(Ebu'l-Fezâil Radıyyuddîn -Radî- Hasen b. Muhammed b. Hasen es-Sâgānî, el-Ehadîsu’l-Mevdua, sf: 7)
Uydurmadır.
Es- Sagânî ve diğer muhaddislerde uydurma olduğunu beyan ederler. Rivâyet, mana olarak ta doğru bir manaya sahib değildir. Çünkü vatan sevgisi nefis ve mal mulk sevgisi gibi doğuştan gelmektedir, yani içgüdüseldir. Dolayısıyla bunlara olan sevgiden dolayı kişi övülmez, hele hele imanın gereklerinden hiçte değildir. Özellikle insanlar bu sevgide ortaktırlar, bunda mümin ile kafir arasında bir fark yoktur.
Nice vatanını seven dinsiz , ateist , muşrik kafirler vardır ! Yunanistan'lı bir müslüman Yunanistan'ı sevmiyor diye imansız denilemez ! Seven kafirlere de imanlı denilemez.
**************************
إختلاف أمتي رحمةﺇ
"UMMETİMİN İHTİLÂFI RAHMETTİR."
("Ummetimin ihtilâfı rahmettir." el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1:64; el-Munâvî, Feyzu’l-Kadîr, 1:210-212.)
Ali el-Karî bu hadis (söz) hakkında diyor ki:
İmamların çoğu bunun aslının olmadığını zannettiler. Fakat, Hattabî bunu Garibu’l-Hadis’te istitraden zikretti ve kendi kanaatına göre aslının olduğunu bildirdi.
Suyutî Camiu’s-Sağir'inde şöyle demiştir: Nasr el-Makdisî Hucce’sinde onu tahriç etti ve Beyhakî Risaletu’l-Eş'ariyye’de senetsiz olarak zikretti, ayrıca Huleymi, Kadı Huseyin, İmamu’l-Harameyn ve diğerleri de hadisi zikrettiler.
Munavi, Suyuti’nin şu sözüne bağlı olarak şöyle demiştir: “Subki şöyle demiştir... (ve ondan zikrettiğimiz sözünü nakletti). Sonra da Munavi şöyle dedi: Hafız el-Iraki, bunun senedinin zayıf olduğunu söylemişdir. (Munavi, Feyzu’l-Kadir I, 212-213)
Bu hadis, hafızların bizim ulaşamadığımız bazı kitaplarında olabilir, Allahu a‘lem, dedi.
Suyutî’nin bu sözü tartışmalıdır. Nitekim, âlimlerin bu konuda açıklamaları vardır:
Bu asrın muhaddisi Muhammed Nasuruddin el-Elbani ise şöyle demişdir:
Bu hadisin aslı yoktur. ibni Hazm’dan nakledildiğine göre, o bu hadis batıl ve mekzubtur, demiştir (Elbani, Silsiletu’l-ahadisu’d-daife ve’l-mevzu’a, 76)
Buna göre, hadis sahih değildir veya çok zayıftır ki bunun gibisiyle delil getirilmez. Delil getirmeye elverişli de değildir.
Subkî de: Bu, muhaddislerce bilinen bir hadis değildir. Ben ne sahih, ne zayıf ve ne de mevzu bir senetle bu hadise rastladım, aslının olduğunu zannetmiyorum diyor. (Sabbâğ, Tahkīk ve Ta‘lik, 109, 6. dipnot.)
Ancak bu bir kimsenin sözü olabilir. Belki de birisi “ümmetimin ihtilafı rahmettir” deyip, bazıları da onu alarak, hadis zannetmiş ve peygamberin sözü saymıştır. Hala inanıyorum ki, bu hadisin aslı yoktur. Bunun asılsız olduğuna rahmetin ihtilaf etmemeyi gerektirdiğini bildiren ayet ve sahih hadislerle delil getirilmiştir (Alusi,Tefsir, IV, 24)
İbn Hazm, İhkâm’da: Bu, hadis değildir; bilâkis o, batıldır, mevzudur. Çünkü, eğer ihtilâf rahmet olsaydı, ittifak gazab olurdu. Bu ise, hiçbir Müslümanın söyleyemeyeceği bir şeydir, diyor.
(Muhammed b. Cemil, Fırka-i Nâciye -Kurtulan Toplum-, çev. Mehmed Alptekin, Saff Yayınları,1989, 115)
Zaten, aslonan da iddianın isbatıdır. Âlimlerce senedi bile bulunamayan bir sözün Peygambere isnad edilmesi doğru değildir.
Allah, Abdullah b. Mubârak’e rahmet etsin, şöyle demiştir:
"İsnad dindendir. İsnat olmasaydı, muhakkak ki, her isteyen istediğini söylerdi." (Muslim, Mukaddime, 5.)
Yine demiştir ki:
"Bizimle (hadis nakleden) şu kavim arasında ayaklar, yani isnad vardır." (Muslim, aynı yer.)
Onun bu sözünü Nevevî şöyle açıklıyor:
Bunun manası, eğer sahih bir isnat getirirse hadisini kabul ederiz, yoksa terk ederiz, demektir. İsnatsız hadisi ayakta duramayan hayvana benzetti. Nikekim, ayakları olmayan hayvan da ayakta duramaz.
(Mehmed Sofuoğlu, Sahîh-i Muslim ve Tercemesi, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, 1/39)
"Ummetimin ihtilafı rahmettir" hadisinin elimizdeki kaynaklarda merfu/sahih bir senedi yoktur.
el-Beyhakî, İmam el-Eş'arî'yi müdafaa maksadıyla kaleme aldığı er-Risâletu'l-Eş'ariyye'sinde [İbn Asâkir, Tebyînu Kezibi'l-Mufterî, 100 vd.] bu hadisi senetsiz olarak nakletmiştir. (İbn Asâkir, Tebyînu Kezibi'l-Mufterî, 106)
Bu hadisi (sözü)bu lafızla zikreden kaynakların hiç birisinde sened zikredilmemiştir. Hatta es-Subkî, "Muhaddisler tarafından bilinmemektedir. Bu rivayetin ne sahih, ne hasen, ne de mevzu bir senedine rastlamadım" demiştir. [el-Munâvî, Feydu'l-Kadîr, I, 212.]
Yaygın olarak zikredilmesi dolayısıyla es-Süyûtî, "Belki önceki Hadis alimlerinin eserlerinde senedli olarak zikredilmiştir de, onların eserleri bizlere ulaşmamıştır" demiştir.[el-Câmi'u's-Sağîr, I, 210]
Bu rivayeti senetsiz olarak veren kaynaklar es-Sehâvî, el-Aclûnî ve daha birçok alim tarafından zikredilmiştir.
[el-Makâsıdu'l-Hasene, 26-7; Keşfu'l-Hafâ, I, 66-7]
ibni Dibağ eş-Şeybani de şöyle demiştir: Alimlerin çoğu bu hadisin aslının olmadığını söylemiştir. Fakat Hattabi bunu Ğaribü’l-Hadis’inde istidraden (dolaylı olarak) zikrederek kendisine göre aslının olduğunu hissettirmiştir.
(İbn Dibağ eş-Şeybani, Temyizu’t-tayyib mine’l-hadis, 85)
Hasılı "Ummetimin ihtilafı rahmettir" hadisinin(sözünün) aslı (senedi) bulunamamıştır. Bu sebeble onu Efendimiz (s.a.v)'e izafe ederek nakletmek doğru değildir.
"UMMETİMİN İHTİLÂFI RAHMETTİR." uyduruk sözünü sahih hadis kabul eden rasul iftiracaılarına aşağıya koyacağım ümmetin ihtilafıyla ilgili hadisi değerlendirmeye davet ediyorum .
"Andolsun ki siz, kendinizden önceki milletlerin yoluna kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpatıp uyacaksınız. Hatta onlar daracık bir keler deliğine girseler bile, siz de muhakkak o deliğe gireceksiniz."
Ashâb-ı kiram: "Yâ Rasulellah! O milletler yahudiler ve hıristiyanlar mı?"
"Bunlar olmayınca başka kimler olur?" buyurdu.
(İbn-i Mâce: 3994)
_İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Beni İsrail üzerine gelen şeyler, aynıyla ummetimin üzerine de gelecektir. Öyle ki onlardan aleni olarak annesine gelen olmuşsa, ümmetimden de bu çirkin işi mutlaka yapan olacaktır. Nitekim, Beni İsrail yetmişiki millete (dine, fırkaya) bölünmüştü. Benim ummetim de yetmişüç millete bölünecektir. Bunlardan bir tanesi hariç hepsi ateştedir."
"Bu fırka hangisidir?" diye soruldu.
"Benim ve ashabımın üzerinde olduğu şeyden ayrılmayanlardır!" buyurdular."
(Tirmizi, İman 18, (2643); kutub-i sitte 4743)
- Muaviye (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) aramızda doğrulup buyurdular ki:
"Haberiniz olsun! Sizden önce Ehl-i kitab, yetmişiki millete (dine) bölündüler. Bu ummet ise yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunlardan yetmişikisi ateşte, sadece biri cennettedir. Bu da (Ehl-i Sünnet ve'l) cemaattir."
(Ebu Davud, Sünnet 1, (4597); kutub-i sitte 4742)
*************************
‘Sen olmasaydın Ya Muhammed! evreni yaratmazdım’
لما اقترف آدم الخطيئة؛ قال: يا رب! أسألك بحق محمد لما غفرت لي. فقال الله: يا آدم! وكيف عرفت محمدا، ولم أخلقه؟ قال يا رب! لما خلقتني بيدك، ونفخت في من روحك؛ رفعت رأسي، فرأيت على قوائم العرش مكتوبا: لا إله إلا الله محمد رسول الله، فعلمت أنك لم تضف إلى اسمك إلا أحب الخلق إليك. فقال الله: صدقت يا آدم! إنه لأحب الخلق إلي، ادعني بحقه، فقد غفرت لك، ولولا محمد ما خلقتك
''Adem (a.s.), günah işlediğinde şöyle dua etti:Ya Rabb! Muhammed'in hakkı için benim günahımı bağışlamanı diliyorum.
Allahu Teala dedi ki: Ey Adem! Sen Muhammed'i nereden biliyorsun, ben onu daha yaratmadım.
Adem: Ey Rabbim, Sen beni yarattığında ve ruhundan bana üflediğinde başımı kaldırdım ve arşın sütunları üzerinde 'Lailahe İllAllah Muhammedun Rasulullah' yazılı olduğunu gördüm. Ve bildim ki, Sen kendi adının yanına ancak en çok sevdiğin kişinin ismini ilave edersin.
Allahu Teala dediki: Doğru söylüyorsun ey Adem, o (Muhammed s.a.v.) benim en sevdiğim kulumdur. Sen Benden onun (Muhammed s.a.v.) hakkı için istedin, Ben seni bağışladım. Muhammed olmasaydı Ben seni yaratmazdım''
(Hakim, Mustedrak, 2/615; Ömer (r.anh)'dan merfu olarak ; İbn Asâkir (2/323), el-Beyhâki, Delâil’un-Nubuvve (5/488); Tabarânî, el-Mu’cemu’s-Sağir, 2/82-83; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 8/253; Suyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, 1, 116. Yusuf Nebhanî, Huccetullahi ale’l-âlemin, sf: 210)
Uydurmadır !
Râvilerinden olan Abdurrahm an b. Zeyd b. Eslem hakkında İbn Hibbân şöyle der: «Hadis uydurmakla itham olunmuş, Leys, Malik ve İbn Lehi’a üzerine hadisler uydurmuştur. Dolayısıyla imâm ez-Zehebî rivâyet hakkında uydurma ve batıl derken, İbn Hacer el-Askalânî de ona katılır.
Zehebi, bu hadis hakkında: ''Hadis uydurmadır. Abdurrahman yalancıdır. Ve Abdullah İbni Meslem el-Fahri'nin kim olduğunu bilmiyorum'' demektedir.
İmam Zehebî "Mizanu'l-İ'tidal" isimli eserinde bunun "batıl ve uydurma bir haber" olduğunu söyledi, İbnu Hacer el-Askalânî de "Lisanu'l-Mizan" isimli eserinde ona muvafakat etti.
Elbânî, Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem’in zayıf olduğu konusunda ittifak vardır. Ahmed bin Hanbel, Ebû Zur’a, Ebû Hatemi, En-Nesâî, ed-Dârâkutnî ve başkaları onu zayıf görmüştür.
Elbânî: ...“Bana göre ...Zehebî el-Mîzân’da “el-Fiherî”ye yer vererek ona hadis isnad ettikten sonra bunun batıl bir haber olduğunu söyler.” dedi.
İbn Hacer de, el-İsabe’de 3/360’ta aynısını söylüyor ve ilaveten el-Fiherî hakkında şöyle diyor: “Emsali olduğundan muhtemelen bu ondan önceki kişi olabilir. Bu kişi Abdullah bin Muslim bin Ruseyid’dir. İbn Hacer diyor ki: “İbn Hibban onu hadis uydurmakla itham” etti.
Hâkim’in bu hadisle ilgili rivâyeti, onu red nedenlerinden biridir. Zira kendisi "el Medhulu İlla Ma’rifeti’s-Sahih-i Mine’s-Sakîm” adlı kitabında (uydurma) hadisler rivâyet ettiğini söyler.
Bu işin erbabından olan ve düşünebilen bir insan, bu yaptığının onun aleyhinde olduğu konusunda zorluk çekmez.
Elbânî der ki: Hâkim, el-Mustedrak’te kendi kendine çelişkiye düşmüştür. Zira (cilt 3, sf:332)’de adı geçen Abdurrahman’dan rivâyetten başka bir hadis sahih görmediği halde bunu rivâyet etmiştir. Ayrıca Buhârî ve Muslim’in, Abdurrahman bin Zeyd’i Huccet olarak kabul etmediklerini de söyler.
Değişik yollarında merfu mu? Yoksa mevkûf mu? olduğunda çelişkilik derecesinde farklılık vardır.
Bu hadisi Kur’ân-ı Kerîm’e ters düşmesinden hadisin batıl ve uydurma olduğunu söyleyen âlimlerin tesbitini güçlendirmektedir.
Şeyhu'l islam İbn Teymiyye dedi ki:
"el-Hâkim'in, bu hadisle ilgili rivayeti, onun rededilme nedenlerinden biridir. Çünkü bizzat kendisi "el-Medhal ile Ma'rifeti's-Sahihi mine's-Sakim" isimli eserinde -hadisin ravilerinden- Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in babasından mevdu -yani uydurma- hadisler rivayet etiğini söyler, bu işin erbabından düşünebilen bir kimse için böyle bir rivayetin kabul edilemez olduğu aşikardır. Ben derim ki, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem, hadiscilerin ittifakınca zayıf bir adamdır ve söylediği şeyleri çokça karıştırır. Ahmed b. Hanbel, Ebû Zur'a, Ebû Hatim, Nesâî ve Darakutnî ve daha başkaları onun zayıf olduğunu söylediler. Ebû Hatim İbn Hıbban dedi ki: Farkında olmadan haberleri öyle ters yüz ediyordu ki rivayetlerinin çoğunda murselleri merfu, mevkufları musned haline getiriyordu. Bu sebeble onun rivayetleri terkedilmeyi hak etmişlerdir (Şeyhu'l İslam İbn Teymiyye, Kaidetun Celiletu'n fi,t-Tevessuli ve-l-Vesile, s. 168-169)
Beyhaki, Delail Nubuvve'de ''Abdurrahman İbni Zeyd İbni Eslem , zayıf ravilerdendir'' der.
Muhammed Nasıruddin el-Elbânî dedi ki: "Sözün özü, bu hadisin aslı yoktur. Çünkü iki büyük hadis alimi Zehebî ve Askalânî bunun geçersizliğine kesinlikle hükmetmişlerdir. Nitekim yukarıda onlardan bu husus nakledildi (Silsiletu'l Ehadisi'z-Zaifeti ve,l-Mevdua, Hadis no : 25; et-Tevessul Envauhu ve Ahkamuhu sf: 115)
El-Sagani; “Uydurulmuş” dedi. (El-Sagani El-Hadis El-Mevzuat sf: 7)
El Acluni; Uydurma olduğunu söylemiştir( el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, II, 214)
Şeyh Molla Aliyyul Kari; ’Zayıftır ama anlamı doğrudur…” (Aliyyul Kari El-Esrar El-Merfuat; sf: 67-68) der ve şu iki hadisi bu görüşüne delil getirir:
a. İbn Esakir tarafından nakledilen hadis ”sen olmasaydın dünya yaratılmazdı.” İbni Cevzi bunu nakletti ve şöyle dedi ”uydurulmuştur” (İbni Cevzi, El-Mevzuat, 1/288) ve Suyuti’de aynı şeyi söylemiştir. (Suyuti El-Laai 1/272)
b. Deylemi’den nakledilen bir hadis ”Ya Muhammed! Sen olmasaydın Bahce (cennet) yaratılmış olmazdı ve Sen olmasaydın ateş (cehennem) yaratılmış olmazdı
ElBani derki ”Deylemi’den hadisin sahih olduğunu ortaya koymadan gerçekliğini onaylamak doğru olmaz ki Hiç bir alimin bu konu üzerinde durmuş olmasına rastlamış değilim… Deylemi’nin bunu aktaran tek kişi olması benim için bu hadisin zayıf olduğuna inanmak için yeterlidir, dahası Musned’inde (Deylemi Musned 1/41/2) rastladığımda zayıf olduğuna inandım.
(El Elbani; Silsile El-Zayıf, 1/451 no. 282)
Yukarıdaki sözün uydurma olduğuna bir delil de yine başka bir rivayetten! Akıl sahiblerini çelişkiyi görmeye davet ediyorum :
Adem (a.s.)’ın Nebî (s.a.v.)’i, kendi yaratılışından sonra cennette iken yer yüzüne inmesinden bilmesidir. Halbuki zayıf, ancak daha iyi bir senedle gelen başka rivayette:
Adem (a.s.) Hindistana iner ve yanlızlık hisseder, bunun üzerine Cebrâil inerek; Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Eşhedu En Lâ İlâhe İllallâh (iki defa), Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullâh (iki defa) deyib ezan okur. Adem şöyle der: «Muhammed de kim»? Cebrâil: «Peygamberlerden son oğlundur» der. İbn Asâkir (1/323/2).
Râvilerinden Ali b. Behrâm bilinmemekte, diğer bir râvi olan Muhammed b. Abdullâh b. Süleyman aynı şekilde bilinmemektedir.
Bir önceki rivâyette Âdem (a.s.) daha cennette iken Peygamber (s.a.v.)’i tanıyordu, bu ikinci rivayette ise, Âdem (a.s.) yer yüzüne indiği halde Muhammed (s.a.v.)’i tanımamıştır.
Menfaatları için birbirinden habersizce Panik halinde hadis peydahlayanların düştüğü bu trajikomik durum tam ibretlik !
*
11. Adem (a.s.) günahı işlediğinde şöyle der:
« Ya Rabbi, Muhammedin hakkı için beni affetmeni istiyorum ».
Allah, « Ey Adem onu yaratmadığım halde Muhammedi nasıl tanıdın » deyince, « Ey Rabbim! beni elinle yaratıb, ruhundan bana üflediğinde başımı kaldırdım ve arşın sütunlarında Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasulullâh yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki, Sen Kendi ismine en sevgili yaratığını izâfe ettin ». Bunun üzerine Allah; « Doğru söyledin ey Adem! Çünkü o beşer içerisinde bana en sevgili olanıdır. Bana onun hakkı ile dua ettiğinde seni bağışlarım, eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım » der.
(el-Hâkim, Mustedrak, 2/615; İbn Asâkir, 2/323; el-Beyhâki, Delâil’un-Nubuvve, 5/488)
لما اقترف آدم الخطيئة؛ قال: يا رب! أسألك بحق محمد لما غفرت لي. فقال الله: يا آدم! وآيف عرفت
محمدا، ولم أخلقه؟ قال يا رب! لما خلقتني بيدك، ونفخت في من روحك؛ رفعت رأسي، فرأيت على
قوائم العرش مكتوبا: لا إله إلا الله محمد رسول الله، فعلمت أنك لم تضف إلى اسمك إلا أحب الخلق
إليك. فقال الله: صدقت يا آدم! إنه لأحب الخلق إلي، ادعني بحقه، فقد غفرت لك، ولولا محمد ما خلقتك
Uydurmadır.محمدا، ولم أخلقه؟ قال يا رب! لما خلقتني بيدك، ونفخت في من روحك؛ رفعت رأسي، فرأيت على
قوائم العرش مكتوبا: لا إله إلا الله محمد رسول الله، فعلمت أنك لم تضف إلى اسمك إلا أحب الخلق
إليك. فقال الله: صدقت يا آدم! إنه لأحب الخلق إلي، ادعني بحقه، فقد غفرت لك، ولولا محمد ما خلقتك
Râvilerinden olan Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem hakkında İbn Hibbân şöyle der: «Hadis uydurmakla itham olunmuş, Leys, Malik ve İbn Lehi’a üzerine hadisler uydurmuştur.
Dolayısıyla imâm ez-Zehebî rivâyet hakkında uydurma ve batıl derken, İbn Hacer el- Askalânî de ona katılır.
Rivâyetin batıllığına delil olan bir yönü de, Adem (a.s.)’ın Nebî (s.a.v.)’i, kendi yaratılışından sonra cennette iken yer yüzüne inmeden bilmesidir.
Halbuki zayıf, ancak daha iyi bir senedle gelen başka rivayette:
(Adem (a.s.) Hindistana iner ve yanlızlık hisseder, bunun üzerine Cebrâil inerek; Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Eşhedu En Lâ İlâhe İllallâh (iki defa), Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullâh (iki defa) deyib ezan okur. Adem şöyle der: «Muhammed de kim»? Cebrâil: «Peygamberlerden son oğlundur» der.)
[İbn Asâkir (1/323/2).]
Râvilerinden Ali b. Behrâm bilinmemekte, diğer bir râvi olan Muhammed b. Abdullâh b. Suleyman aynı şekilde bilinmemektedir.
Bir önceki rivâyette Âdem (a.s.) daha cennette iken Peygamber (s.a.v.)’i tanıyordu, bu ikinci rivayette ise, Âdem (a.s.) yer yüzüne indiği halde Muhammed (s.a.v.)’i tanımamıştır.
*********************
Bir üstteki sözün benzeri olan ;
"Ben gizli bir hazineydim ve Ben bilinmeyi diliyordum bundan dolayı Ben yaratılmış olanı (insanoğlunu) yarattım sonra Kendimi Onlara bildirdim ve Onlar Beni tanıdı”. sözü
Sehavi (905 , İbni Hacer El-Askalani’nin öğrencisi) dedi ki “İbni Teymiyye derki “İbni Teymiyye derki ‘bu Peygamberin (s.a.v.) hadislerinden değildir ve sahih yada zayıf oluşuna dair bilinen hiç bir isnad yoktur.’ Zerkaşi ve Şeyhimiz (İbni Hacer) onu (bu kararında) desteklemiştir.” (Sehavi, el-Makasıdu’l-hasene, no. 838)
Suyuti (911) dediki “bunun aslı yoktur” (Suyuti, Durur al Muntasar, no. 330)
El Acluni (1162) dediki “bu söylem genellikle ona itimat eden ve bazı temellerini onun üzerine kuran sufilerde vuku bulur.” (El-Acluni, Keşfu’l-hafa, no. 2016)
el- Elbani derki “bu hadisin aslı yoktur” (Muhammed Nasiruddin El-Elbani, Silsile El-Zayıf, 1/166)
"kuntu kenzen mahfiyye" diye başlayan bu gizli hazine uyduruk hadisi de bir benzeri gibi "men arafe nefsehu fe kad arafe rabbehu" yani "kim kendini bilirse rabbini de bilir" rivayeti gibi "gizli kardeşlik" tarafından uydurulmuş bir sözdür. Bu tarz sözleri uydurmanın amacı vahdeti vücüd akidesine sözde islami dayanak hazırlamaktır.
Buna göre güya Allahu teala gizli bir hazineyken kendisinden bir parçayı yani kainatı yaratıp kendisini açığa vurmuştur. Buna göre kainat allahtan sudur etmiştir, doğmuştur.(sudur teorisi)
Alemlerin rabbini sofilerin bu tarz iftiralarından tenzih ederiz.
zariyat 56- Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
*********************
إِذا تَحَيَّرْ تُم فِي اْلأمُورِ فاَسْتَعِينُوا بِأَهْلِ اْلقُبُورِ
İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabir ehlinden yardım isteyiniz (İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşf’ul-hafâ, Beyrut 1988/1408, C. I, Sf: 8)إِذا تَحَيَّرْ تُم فِي اْلأمُورِ فاَسْتَعِينُوا بِأَهْلِ اْلقُبُورِ
إِذا أَعْيَتْكُمْ الأمُورُ فَعَلَيْكُمْ بِأهْلِ الْقُبُورِ ، أوْ فاَسْتَعِينُوا بِأَهْلِ اْلقُبُورِ
“İşlerinizde ne yapacağınızı şaşırdığınızda kabirlerdeki ölülerden yardım isteyiniz”(İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşf’ul-hafâ, Beyrut 1988/1408, C. I, Sf: 8. ; Mahmut USTAOSMANOĞLU -Mahmud Efendi- başkanlığında bir heyet, Ruhu’l-Furkan Tefsiri, İstanbul 1992, C. II, Sf: 82)
Halbuki İbn Teymiye’nin de belirttiği gibi “Peygamberimizin hadislerini iyi bilen ulemanın ittifakıyla bu söz yalandır, Peygamberimize yapılmış bir iftiradır. Hadis ulemasından hiçbiri bunu hadis diye rivayet etmemiştir. Güvenilir hadis kitablarının hiçbirinde bulunmamaktadır. (İbn Teymiye, Mecmu-u Fetâvâ, C. 1, Sf: 356; Kâidetun celiletun fi't- tevessuli ve'l-Vesîle, Sf: 267) Şirk kapısını açan biri tarafından yapılmış bir uydurmadır.” (Mecmu-u Fetâvâ, c: 11, Sf: 293)
İbnu'l-Kayyim, kabirlere ibadet edenleri bu fitneye düşüren sebebleri sayarken şöyle dedi: "Bu sebeblerden birisi de uydurulmuş yalan hadislerdir. Bu hadisleri Peygamber (s.a.v.)'in üzerinden uyduranlar putperestlere benzeyen kâbir perestlerdir. Bunlar Peygamber'in dinine de Onun getirdiği şeylere de aykırıdır. Şunlar bunun örneğidirler: "İşleriniz sarpa sardığı zaman kabir ehline müracaat edin/ ölülere sarılın." ve "Biriniz bir taşa hüsnüzan beslerse, o taşın Ona faydası dokunur"
Büyük alim es-Sehavi dedi ki: “İbn Teymiye bunun yalan olduğunu söyledi. Benzeri bir sözü bizim hocamız İbn Hâcer söyledi ve bu hadisin aslı yoktur, dedi. (es-Sehavi, el-Mekasıdu'l-Hasene, Sf: 542, no: 883) (el-Hindî, Tezkiratu'l-Mevuduat, Sf: 286; el-Kinanî, Tenzihu'ş-Şeria, C. II, Sf: 316; Molla Aliyyu’l-Kârî, el- Esraru'l-Merfua, Sf: 282, no: 376)
İslam dinine aykırı olan bunlara benzer hadisleri muşrikler uydurmuşlardır ve onlara benzeyen cahiller ve sapıklar arasında da çok yaygındır/ revaçtadır. Allah Teala, Peygamberini taşlara hüsnüzan besleyenlerle savaşması için gönderdi ve onun ümmetini her türlü yolla kabirler fitnesinden sakındırdı. (İbnu'l-Kayyim el Cevziyye, İğasetu,l-Lehfan min Mesayidi'ş-Şeytan, C. 1, Sf: 243)
Bu söz sahih hadis kaynaklarında yer almamaktadır ve İslam’ın tevhid akidesine açıkça aykırıdır. Nitekim, Kur'an'da ve sahih hadislerde ölülerden yardım istemek yasaklanmış, yalnızca Allah’tan yardım taleb edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bu söz, sahih bir hadis olarak kabul edilmez ve İslamî akideye uygun olmayan bir anlayışı teşvik ettiği için muteber hadis âlimleri tarafından reddedilmiştir.
إِنَّ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ عِبَادٌ أَمْثَالُكُمْ فَادْعُوهُمْ فَلْيَسْتَجِيبُوا لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
"Sizin Allah’tan başka çağırdıklarınız da Sizin gibi kullardır. Eğer doğru sözlü iseniz, haydi Onlara dua edin de Size icabet etsinler."(A‘râf 194)
İbn-i Kemal Paşa, el-Erbeûn, v. 360.
Süleymaniye Kütübhanesi, Esad Efendi, 1694. İbn-i Kemal, Yavuz Sultan Selim’in meşhur Şeyhu'l islamı’dır. 1469′da Tokat’ta doğmuş, 1534′te İstanbul’da ölmüştür. Peygamberimizle arasında 900 seneden fazla bir zaman varken hiçbir kaynak göstermeden ve anlamı da Kur’an’a taban tabana zıt olan bir sözü hadis olarak önümüze sürmesi kabul edilemez. İbn-i Kemal bu eserinde, kaynak gösterme yerine, bu sözün hadis olduğunu isbat için hiçbir dini dayanağı olmayan felsefi izahlara girmiştir.
Kitabın tahkikçisi Rabî b. Hâdî el-Medhalî dedi ki: “Ben bunu araştırdım ve sadece Acluni'nin Keşful- Hafa isimli eseri, S. I, SF: 85'te şu lafızlarla buldum: "Ne yapacağınızı bilemez şaşkın bir duruma düştüğünüz zaman kabir ashabından (ölülerden) yardım isteyin" Aclûnî bunu, h. 940 yılında vefat eden İbn Kemal Paşa’ya nisbet etti. İbn Kemal Paşa’nın biyoğrafisi için Mucemu'l-Muellifin, C.I, Sf: 238. İbn Kemal Paşa Osmanlı âlimlerindindendir, fakat hadis uzmanı değildir.
1. Bölüm