Kardeşler şimdi farkettimde konudan bağımsız şeyler yazmışız. Zira konunun amacı "Nasıl" üzerine biz "Nedeni" tartışmışız.
@Pangea ve
@Hutve vehne ben ise sindirilmiş olmaya bağlamışım. Tedavi üzerinde pek durulmamış.
Uzun sayılacak bir hadis var, sonunda Rasulullah "Cihad-ı Terk ettiğinizde size öyle bir zillet musallat olur ki dininize dönene kadar onu üstünüzden atamazsınız" buyuruyor.
Ümmetin içine düştüğü durumun çözümü temelde belli aslında. Cihad.
Ama işte düğüm burada bağlanıyor, ümmeti nasıl harekete geçireceğiz...
Şunu unutmamalıyız ki ümmet dediğimiz topluluk dünyanın her tarafında yaşayan ve yaklaşık 30 milyon km2'lik bir alanda çoğunluğu oluşturan bir topluluktur. Dolayısı ile her bölgenin şartları ve ahvali farklıdır.
Türkiye toplumunu harekete geçirmenin yolu ise 100 yıldıre denenen ve bir sonuç alınamayan ve hayasızca Rasulullah'a(s.a.v) nisbet edilen bozuk menheclerden hiçbiri değildir.
Particiler, yaptıkları işi zaten Rasulullah'a(s.a.v) nisbet etmezler genelde. Yanlış maksatta kullanılan doğru sözler söylerler daha ziyade. Onalrın menhecinin bozukluğuna ise Erbakan, Mursi, FİS, HAMAS ve daha pek çokları şahittir.
İhvan hareketi, etkin olduğu ülkelerin Müslüman olmasına atfen "Halk zaten Müslümandır. Sebest bırakılırsa İslam'ı seçer" derler. Gerçektende onları doğrular şekilde girdikleri her serbest seçimden zaferle ayrılırlar. Ama elde ettikleri sonuç hep hüsran olur. Mısıra hüsran, Filistinde hüsran, cezayirde hüsran.
Milli Görüş hareketi ise her ne kadar kavimlerinin ümmetin daimi lideri olduğunu iddia etme densizliğinde bulunsalar da Arap dünyasının gerçekler ile Türkiye yi karıştırırlar. Türk halkı(Kürtler dahil), dinini Araplar kadar sağlıklı bir şekilde muhafaza edebilmiş değildir. Bunun çeşitli sebepleri vardır, oralara girmiyorum.
Diğerler hareketler ise değişik akidelerde olsalar ve değşik menhecler iddia eteseler de temelde şunu söylerler: "Şu an halk buna hazır değil"
"Rasulullah'ın(s.a.v) İslami mücadele metodu" diye özellikle Türkçe olarak yazılan metinlere baktığında temelde şu ayrım vardır:
1. Gizli davet
2. Açıktan davet
3. Hicret/Cihad
4. Zafer
Ama hiçbiriside demez, Rasulullah(s.a.v) 23 sene zarfında koskoca bir Arap yarımadasını Müşrik iken Müslümanlaştırdı peki ya siz 100 yıldır bir ülkeyi bile 'Hazırlayamıyorsınız' "
Çünkü bunlar Rasulullah'ın(s.a.v) fiillerinde ki illeti tesbit edememiş yada işlerine geldiği için etmemiş olanlardır.
Rasulullah'a, müşrikler'in düşmanlığının sebebi Rububiyet tevhidinden ziyade uluhiyyet tevhidi idi. Bu gün ise tağutların, Müslümanlara karşı düşmanlığının tmeli Rububiyet tevhidi dir.
Zira o sıralarda Mekkede bir devlet yoktu. Kureyş kabilesi yaşardı ve şehir ahaleisi ya Kureyşliler yada onların mevali ve kölelerinden müteşekkildi umumen. Devlet yoktu. Şehir kafirlerin değimi ile bir "Kabile Demokrasisi" idi. Aynı zamanda toplum tamamen müşrikti. Kendilerini İslam'a nisbet etmezlerdi.
Ve en önemlisi Müslümanların başında, tüm bir şehrin tek bir yalanını göstermediği, günahtan münezzeh ve vahye muhatab bir imam(s.a.v) vardı.
Bu ahvalde Rasulullah(s.a.v) evela kendi ailesini İslam'a çağırdı. Sonra yakın arkadaşlarını öyle ki kabul etmese dahi sırrını saklayacak olan kişileri davet etti. Bu şekilde uzun bir müddet gizli davet sürdü.
Ancak şimdiki "Nebevi metot" çu zihin yapısında gizli davet denilen bir olgu malesef yoktur. Halbuki Siyerde gizli daveti gerektiren şartları günümüzde misli ve misli ile geçerlidir. Zira o zaman Rasulullah'ı(s.a.v) ve ashabından pek çoklarını kendi Kureyş içinde mensup oldukları oymakları koruyabiliyordu ancak bu gün böyle bir imkan yoktur hiç kimsenin elinde. Hiçbir kimse, "Devlete karşı suç işlemiş" bir kişiyi koruyamaz.
Daha sonraları "Rabbinden indirileni tebliğ et" emri geldi. Bunun gelme hikmeti kanaatimce şudur:
1. Mekke içinde nübüvvet iddiasının yayılması. Ve artık Rasulullah'tan(s.a.v) bir kabul veya red yönünde ilan beklenmesi
2. Artık Rasulullah'ı(s.a.v) maddi manevi destekleyecek bir ashabının bulunması.
Şu anda neredeyse her cemaat bu devrede olduğunu söyler ülkemizde. Ancak bu devrenin o zaman bulunmayan günümüz afetlerinden habersizdirler.
Zira kuraıda kısmen bahsettiğim gibi, o gün Rasulullah(s.a.v) ve ashabının çoğunun ailesi tarafından korunması gibi bir şansı vardı. Diğerlerinide Ebubekir(r.anh) gibi zengin Müslümanlar bir şekilde kurtarıyorlardı. O yüzden dolayı mekke dönümde istisnalar dışında fazla bir şehid verilmemişti.
Ancak günümüzde böyle değildir. Açıktan yürütülen bir davetin salt bir şekilde sağlıklı yürümesi mümkün değildir. Ya bir şekilde Kafirlerin dümen suyuna gider yada kafirler tarafından mefluc hale getirilir o grup.
Ayrıca Rasulullah(s.a.v) zamanında yapılan davet, ortada otorite olmadığından ötürü politik olmaktan ziyade teolojik yön ağırlıklıydı. Şu anda ise istisnai durumlar hariç davetin temeli politik olarak algılanır.
Aynı şekilde Müslümanlar emri bilr maruf yapmaya namaz, oruç vb meselelrden başlamaktalar. Ancak halk her ne kadar amel etmesede bunları zaten kabul etmektedir. Davette bunlar asla geri plana asıl öncelik rububiyet tevhidine verilmelidir.
Açıktan davet günümüzde hele hele Türkiye de tek başına uygulanması mümkün olmayan bir mücadele çeşididir.
Hiç unutmam bir gün ben Hizbullah cemaatinde iken bir arkadaşla konuşuyorduk. Cemaatin zaten derkenlere tepkiden dolayı doğduğuna geldi konu oradanda parti meselesine. Arkadaş şunu demişti "Dün bunlara karşı çıkılıyordu zira devlet en ufak bir şeyde gözönünde kim varsa topluyordu. Şu anda ise böyle bir durum yok"
AKP iktidarının sunduğu geçici rahatlamanın verdiği rehaveti o zaman anlamıştım. Bu gün böyle bir dert yoktu peki yarın? Yada rejimin başta olduğu herhangi bir gün...
Bu şekilde pek çokları amaçtan sapmaya başladı. Evela doğru başlayarak "Gizli teşkilat açıktan davet dediler" Bu olması gerekendi. Sonra teşkilatı açığa çıkardılar ve sonunda daveti gizlemek zorunda kaldılar.
Her ne kadar cihad/hicret, İslami mücadelede "açıktan davetten" sonra gösterilse de el an bu mümkün değildir. Zira Davet, cihaddan bağımsız yaşayamaz. Nitekim başta "Gizli teşkilat açıktan davet" metoduna bağlı kalan cemaatin daha sonraları cihad ile paralel olarak yürütmüştür.
Hali ile bu şekilde bozuk ve çarpık davet hareketleri, rejim birazcık yumuşaldığında (Demokrat Parti, ANAP, AKP vb) hemen erimekte ve entegre olmaktadırlar zulüm düzenlerine. Bu gün Hizbullah cemaatinin yapması gerekn PKK'nin ezici sayı üstünlükleri ile nasıl başettikleri ile övünmek değil şapkasını önüne koyup neden sayı üstünlüğünün Müslüman bir bölgede PKK'de olduğunu düşünmek olmalıdır.
Davet cihad ile paralel ve birlikte yürütülmelidir. Bu şekilde hem şumullü bir emri bil maruf çalışması yapılmış olacak hemde davet bozulmadan aynı çizgide kalacak hemde halkın nazarı ve teveccühü kazanılacaktır.
Vesselam