Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kitaplardan Alıntılar

Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Moderatör
IMG_20220122_223658.jpg

Kemal Sayar, Yavaşla
 
Son düzenleme:
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"Ebu Said el-Hudri rivayet etti:"Bir adam ALLAH Rasûlüne(sallallahu aleyhi we sellem)geldi ve;"Bana nasihat et" dedi, o da dedi ki;"ALLAH'a karşı takvalı ol, ki bu tüm iyiliklerin esasıdır, ve cihad et ki o da bu ümmetin ruhbanlığı(inzivaya çekilme)dır, ve ALLAH'ı hatırla ve Kur'an oku ki o senin için bu hayatta ışık(nur) ve göklerde de anılmadır, ve dilini hayırdan başka her şeyden koru, böylelikle Şeytan'ı mağlup edersin."
Ebu Abdullah Halimi dedi ki:
"Bu ümmetin ruhbanlığı cihaddır"ın anlamı Hristiyanların inzivaya çekilerek bir manastırda gözlerden uzak bir hayat yaşamış olmalarıdır. Onların ALLAH'a yapabilecekleri maksimum fedâkarlık dünyanın cazibelerinden uzak durmaktı. Onlar kimseye zarar vermemek için herkesten uzak durduklarını iddia edebilirlerdi. Ama kötü kimseleri kötülüklerini uygulamaları için bırakmaktan daha büyük bir zarar yoktur. Bu yüzden kötülükten ve zarardan kaçınan gerçek kişiler bunu damgalayan Mucahidlerdir.
(İbn Nahhas, Cihad/Bu Ümmet'in Ruhbanlığı ve Seyahati Cihaddır)
 
A Çevrimdışı

Antiehlirey

Üye
İslam-TR Üyesi
Biz, fıkıh ilmini, İmam Suyutî’nin yaptığı gibi, Tefsirle doğrudan ilgili ilimlerden saymıyoruz. Zira Kur’an’ı anlayıp kavramak, fıkıhla alakalı meseleleri öğrenmeye bağlı değildir. Nitekim Fıkıh, Tefsir ilminden daha geç dönemde ortaya çıkmış olup onun bir koludur. Ancak bir müfessir, tefsirini yaptığı ayet veya ayetler hakkında daha detaylı bilgi edinmek amacıyla fıkıh ilmine ihtiyaç duyabilir, bu da sadece daha geniş malumat edinmek içindir...
Tefsire Giriş(Muhammed tahir bin aşur)
Sayfa 96
 
A Çevrimdışı

Antiehlirey

Üye
İslam-TR Üyesi
İslâm sadece Secdeye varıp Namaz Kılmaktan, Oruç Tutmaktan, Hacca Gitmekten ibaret değildir, insanın elbiselerinden ya da yüzünden de belli olmaz. İSLÂM; ALLAH'A VE ELÇİSİNE TESLİMİYET DEMEKTİR.
GELİN MÜSLÜMAN OLALIM -Ebu A'lâ Mevdudi
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"Safvan bin Süleym, Ebu Hûreyre'nin şöyle sorduğunu söyledi: "Sizden biriniz dinlenmeden devamlı namaz kılıp, bozmadan devamlı oruç tutabilir mi?" “Ey Ebu Hûreyre, bunu kim yapabilir!” dediler. "Ruhum Ellerinde Olan'ın Adı'na yemin ederim ki, mücahidin uykusu bundan daha hayırlıdır!" Dedi.
Eğer uykularının hali bu ise, namazları ne olacak? Yarışanların yarışmaları ve diğerlerinin kaçırdığı için ağlamaları gereken şey budur."
(İbn Nahhas, Cihad)
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
Uzza putunun yıkılması

"Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem), Kabe'deki putları yok ettikten sonra, yerel tapınaklarda başka putların bulunduğu bilinen komşu yerleşimlere küçük seferler gönderdi. Halid(Halid bin Velid radıyallahu anh), tanrıçaların en önemlisi olan Uzza'yı yok etmek için Nakhla'ya gönderildi. 30 atlı ile yola çıktı.

Görünüşe göre iki Uzza varmış; gerçek ve sahte Uzza. Halid(radıyallahu anh) önce sahtesini bulup imha etti, sonra görevinin tamamlandığını bildirmek için Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem)'e döndü.

"Olağandışı bir şey gördün mü?" Peygamber sordu. "Hayır."
"Öyleyse Uzza'yı yok etmedin" dedi Peygamber. "Yine git."


Halid(radıyallahu anh) yaptığı hataya kızarak bir kez daha Nakhla'ya gitti ve bu sefer gerçek Uzza'yı buldu. Uzza tapınağının muhafızı hayatı için kaçmıştı, ama tanrıçasını terk etmeden önce, kendisini koruyabileceğini umarak boynuna bir kılıç asmıştı.
Halid(radıyallahu anh) tapınağa girdiğinde, önünde durup feryat eden/yakınan kıyafetsiz siyahi bir kadınla karşılaştı. Halid(radıyallahu anh), onun kendisini baştan çıkarmak için mi yoksa putu korumak için mi orada olduğuna karar vermek için durmadı, kılıcını çekti ve güçlü bir darbeyle kadını ikiye böldü. Sonra putu parçaladı ve Mekke'ye dönerek gördüklerini ve yaptıklarını Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem)'e anlattı. "Evet," dedi Peygamber, "o Uzza'ydı ve bir daha asla senin memleketinde ona ibadet edilmeyecek.""

(Khalid bin al-Waleed-ALLAH'ın Kılıcı)
 
Son düzenleme:
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"...Sonra Ebu Süfyan ile Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem) arasında son bir diyalog gerçekleşti. Peygamber, düşmanıyla kişisel olarak konuşmadı, ancak Ömer(radıyallahu anh)'e ne söyleyeceğini söylerdi ve Ömer, cevabı Ebu Süfyan'a seslenerek bildirirdi.

Ebu Sufyan:"Uzza'ya hamd olsun! Hubal'a hamd olsun!"

Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem):"En Yüce ve Kadir Olan ALLAH'a hamd olsun!"

Ebu Sufyan:"Bizde(arkamızda)Uzza ve Hubal var. Sizde Uzza yok, Hubal yok."

Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem):"Bizim Rab'bimiz ALLAH var. Sizin Rab'biniz yok."

Ebu Sufyan:"İş bitti. Bu, sizin Bedir gününüze karşılık bizim günümüzdü. Savaşın kaderi
sabit değildir. Gelecek yıl Bedir'de tekrar buluşacağız.
"

Peygamber(sallallahu aleyhi we sellem):"Bedir'de buluşacağız. Bizim yeminimizi aldın."

Ebu Suyfan:"Ölüleriniz arasında sakatlanmış bazılarını bulacaksınız. Ben de bunu ne emrettim ne de onayladım. Bunun için beni suçlama."
Bu son sözü söyledikten sonra, Ebu Sufyan geri döndü ve ordusuna doğru yürüdü."...
(Khalid bin Al-Waleed-ALLAH'ın Kılıcı)
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"İbn Ömer şöyle demiştir: "Ben kılıcımı savurmadan, mızrağımı fırlatmadan, oklarımı atmadan bile düşmana karşı safta durmak, benim için 60 yıl ALLAH'a ibadet edip günâh işlememekten daha hayırlıdır.""

"İmran bin Hasin (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Savaşta ordunun saflarında durmak, ALLAH katında altmış yıla ibadet etmekten daha hayırlıdır.""
(İbn Nahhas, Cihad)
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"ALLAH Resulü(sallallahu aleyhi we sellem), “ALLAH yolunda bir gün görev yapmak, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır” buyurmuştur.

Selman el Farisi (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi we sellem) şöyle buyurmuştur: "Bir gün ALLAH yolunda durmak, bir ayın günleri oruç tutmaktan ve gecelerini kılmaktan daha hayırlıdır. Ve ölürse, yaptığı amellerin sevabı devam eder, rızkı devam eder ve kabir meleklerinin fitnesinden kurtulur."

Rasûlullah (sallallahu aleyhi we sellem) şöyle buyurmuştur: "ALLAH yolunda bulunanlar dışında her ölünün ameli mühürlenir, çünkü onların amelleri kıyamete kadar büyür ve kabir meleklerinin fitnesinden korunurlar."
El Kurtubi şöyle diyor: “Bu, ölümden sonra en büyük ödülü ribatın sağladığı anlamına gelir. ALLAH Resulü (sallallahu aleyhi we sellem) şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu ölürse, arkasında bıraktığı bir sadaka, fayda veren ilim veya kendisine duâ edecek salih bir evlat müstesna, ameli kesilir.Sadaka, ilim ve salih bir evlât, hepsi bir gün biter. Sadaka tükenince, ilim kalktığında ve oğlu ölünce bu biter. Ama ALLAH yolunda olanın sevabı kıyamete kadar devam eder. Çünkü her iyilik, düşmandan emniyet sağlanmadığı ve ümmeti koruyan mücahitler tarafından ribat tutulmadığı sürece yapılamaz."

Osman minbere çıktı ve şöyle dedi: "Resûlullah'tan daha önce size haber vermediğim bir hadis işittim, çünkü hepinizin Medine'den ayrılacağınızdan korktum. Onu şöyle derken işittim: "Bir gün ALLAH yolunda durmak, başka yerde bin günden daha hayırlıdır. O yüzden bırakın herkes istediğini seçsin""
(İbn Nahhas, Cihad)
 
B Çevrimdışı

Bilge Yılmaz

Üye
İslam-TR Üyesi
Ahlak güzelliği, onu bir tek defa görmüş olanlarda bile unutulmaz bir hatıra bırakıyor. O bizi tabiatın ve ilmin güzelliğinden daha çok duygulandırır. Ahlak güzelliği sahiplerine bir kudret veriyor. Zekanın kudretini ve insanlar arasında barışı sağlıyor.

Çağımız medeniyeti aynı zamanda zeki, cesur, hayal gücü olan bir seçkin aydınlar zümresi yetiştirmekten acizdir. Hemen hemen bütün memleketlerde, siyasi, ekonomik ve sosyal işlerin idari sorumluluğunu taşıyanların, entelektüel ve ahlak çapında bir düşüşü var.

Alexis Carrell/İnsan Denen Meçhul
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"Aldanmış kişi, zehrin ve öldürücü yaranın eninde sonunda etkisini gösterdiği gibi günahın da etkisini gösterdiğini bilmez. Günahların dünya ve Âhirette kalbe ve bedene verdiği çirkin sonuçları ancak âlemlerin Rabbi olan ALLAH(Azze ve Celle)bilir. Şimdi bunlardan bildiklerimizi genel hatlarıyla sıralayalım. Rabbim bizi bunlardan muhafaza eylesin!
Günahların zararlarından biri ilimden mahrum kalmaktır. Çünkü ilim ALLAH'ın kalplere attığı bir nurdur. Günah ise bu nuru söndürür...
Günahların bir başka etkisi de rızıktan mahrum kalmadır. Müsned'de geçen bir Hadis-i Şerif'te Rasûlullah(sallallahu aleyhi we sellem)şöyle buyurmustur:"Hakikaten bir kul yaptığı bir günahtan dolayı rızıktan mahrum edilir." Takva ise rızkı celbeder. Öyle ki kişi takvalı olduğu zaman ALLAH(Azze ve Celle)kişiyi hiç beklemediği yerden rızıklandıracaktır: "...Kim ALLAH'tan korkarsa, ALLAH ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir." (Talâk Sûresi 2-3)
Günah işleyen kişinin kalbinde kendisiyle Rabbi arasında büyük bir soğukluk oluşur ve aynı zamanda kul kendisini yapayalnız hisseder. Bütün lezzetleri kendinde toplasa da kalbindeki bu soğukluğu ve yapayalnızlığı bir türlü gideremez."
(Günahların Zararları)
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"Evet, dünyada çeşitli bitkiler yetişir, onları insanlar ve diğer canlılar yerler. Fakat neticesi ne olur, nereye gider? Çöplere gider. Öyle bir hâl alır ki, insanlar ona yaklaşmak dahi istemezler. Allah rahmet eylesin, geçmişteki selef-i salihîn dünyayı insanlara iyice tanıtmak için şöyle yaparlarmış: Çarşıda pazarda insanlara: "Gelin, gelin, sizlere dünyanızı gösterelim" diye seslenirlermiş. Peşine takılan bir kısım insanları alıp çöplüklere götürüp orayı gösterirlermiş: "Bakın balınıza, tavuğunuza, etinize, sütünüze ne hale gelmiş?" derlerdi. Malumdur ki hemen hemen her yıl kanalizasyonlar değiştirilmektedir. Biliyor musunuz bu nedendir? Çokça yüklü olmalarından. Bu da insanların nimetleri çok tükettiklerini gösteriyor. Dünya zevkine oldukça daldıklarını ortaya koyuyor. Nitekim biraz önce geçen âyette: "Siz de sizden öncekilerin nasiplerini alıp faydalandıkları gibi nasibinizi alıp faydalandınız." (Tevbe, 69) buyurulmuştu. Evet, her gün et yiyorsun, pirinç pilavı yiyorsun, fındık, fıstık yiyebiliyorsun. Tatlılar, süt ürünleri tüketiyorsun. Bir de bunların üzerine pepsi kola içiyorsun. Meyveler türlü türlü, yemekten sonra gelen tatlılar çeşit çeşit, fakat neticede geçmiş insanların daldıkları zevk u sefaya sen de dalıyorsun. İşte hepsi bu kadar. Âyet-i kerimede bu nimetleri tüketme dalma fiili ile ifade ediliyor. Bu fiil ise Arapça da özellikle mikrobik şeylere dalmayı ifade eder. Âyet-i kerime heva ve hevesine uyan ve bütün hayvani arzularını doyurmadan geri durmayanları adeta mikropların içine dalanlar olarak tasvir ediyor. Bu gibi insanlar için başka bir âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:
"Ey Peygamber! Onları kendi hallerine bırak, yesinler, eğlensinler. Boş ümitleri onları oyalayıp dursun, onlar yakında ne olduğunu bileceklerdir." (Hicr, 3)"
(Tevbe Sûresi Tefsiri-Abdullah Azzam)
 
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"...Daha önce Berâe veya Tevbe Sûresi'nin birçok ismi olduğunu söylemiştik. Fâdıha ve Buhûs gibi. Tevbe Sûresi'nin Buhûs diye de isimlendirilmesinin nedeni, münafıkların ayıplarını araştırması dolayısıyladır. Tabiinlerden biri Mikdat bin Esved (radıyallahu anh) hakkında şöyle bahsetmektedir; Mikdat'ı Humus'ta bir kuyumcu dükkanı önünde oturak üzerinde otururken gördüm. Vücudu oturağı aşıyordu çünkü kendisi de şişmandı. Ben de, Mikdat'a; "Bu yıl gazveye gitmesen olmaz mı? Ne de olsa sünnettir" dedim. Bunun üzerine Mikdat bin Esved (radıyallahu anh); "Buhûs Sûresi (cihaddan geri kalmayı) çirkin gördü. Tevbe Sûresi bu hali reddetti" buyurdu. Halbuki, o zaman cihad Mikdat bin Esved'e ve diğer sahabilere farz-ı ayn değil, farz-ı kifaye idi. Çünkü, bu gazve müslümanların gasp edilmiş topraklarını kurtarmak için değil, yeni fetihler için olacaktı. Buna rağmen Mikdat bin Esved (radıyallahu anh); "Münafıkları ortaya çıkaran Buhûs sûresi cihaddan geri durmayı reddediyor" diyordu.
Tevbe Sûresi tamamen Medeni'dir. Kur'an-ı Kerim'in son nazil olan sûrelerindendir. Kur'an-ı Kerim'de, en son nazil olan cihad âyetleri Tevbe Sûresi'ndedir. Bu nedenle, İslâm cihadının nihai kesin hükümleri Tevbe Sûresi'nden alınmalıdır...
Burada asıl tehlike samimi müslümanlara değildir. Âyetin devamında; "içinizde onları dinleyenler de vardır" buyurulduğunda saf gençler için korkulmaktadır. Afgan cihadına Ürdün, Mısır, Hicaz bölgesinden gelen kalbi temiz gençler için tehlike beklenmektedir. Onları Peşaver'de yakalıyor, cihaddan geri koymak isteyen bu güruh zehirlerini kusuyor. Onlar da dönüp memleketlerine gidiyorlar. "Cihad bitti" diyorlar. Evet. ALLAH bu tür cihaddan geri dönenleri yoldan çıkaran insanları zalimler diye isimlendiriyor. İşte bu nedenle İslâm uleması; bozguncu haberler uyduranların, cihadın gerekliliğine şüphe düşürerek, cihadı terke teşvik edenlerin İslâm ordusuna katılmalarına halifenin veya cihad emirinin müsaade etmemesi gerektiğinde ittifak etmişlerdir. Çünkü bu tür insanlar yarardan çok İslâm ordusuna zarar verirler. "ALLAH seni onlardan bir gruba geri döndürüp karşılaştırır ve onlar (savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, (onlara) de ki: Benimle birlikte hiçbir zaman (savaşa) çıkamayacak ve benimle birlikte asla bir düşmanla savaşamayacaksınız." (Tevbe, 83) Bu tür insanlar İslâm askerleriyle birlikte savaşamazlar. Cihada katılmayı isteseler dahi halife ya da cihad emiri onlara izin veremez. Ancak, cihada katılmışlarsa daha sonra halife ya da komutan onları fitne korkusu nedeniyle geri gönderemez. Bu tür kimseler katıldıkları cihaddan ganimet alamazlar. Az dahi olsa onlara hiç bir pay verilmez. Peki bu tür insanlar kimlerdir? Bunlar; "murcifûn" ve "muhazzilun" diye isimlendirilen kimselerdir.
Murcifûn kimseler; asılsız balon gibi şişirilmiş haberler yayan, İslâm ordusu hakkında kötü haberlerde bulunan, küffar ordusunun daha güçlü, Müslümanlarınsa zayıf olduklarını söyleyen, Müslümanlara; "eğer cihada çıkarsanız yenilirsiniz, çarpışmalarda ölür gidersiniz, sizler deli misiniz, Ruslarla nasıl savaşırsınız?" gibi ifadelerde bulunan kimselerdir. Muhazzilun kimseler ise; "kıştır, soğuktur, sıcaktır, Afganlılar senin dilinden anlamazlar, onlar seninle beraber cihad etmezler" gibi sözlerle insanları savaştan alıkoymaya çalışan kimselerdir. Evet, bu iki sınıftan olan kimselerin İslâm ordusuna alınmaları, cihada katılmalarına müsaade edilmeleri câiz değildir. ALLAH'a yemin ederim ki, insan Tevbe Sûresi'ni ancak cihad topraklarında anlayabilir. Evet kardeşlerim! Cihad âyetleri ancak cihad meydanında anlaşılır. Cihadın canlı şahidlerini görünce, Kur'an'ın şu an şu saat nazil oluyormuşçasına tüm sorunlarınızı hallettiğini yakînen bilirsiniz. Öyle ki Cebrail (aleyhis selam)'i bu dini şu an getiriyormuşcasına hissedersiniz."
(Tevbe Sûresi Tefsiri-Abdullah Azzam)
 
Son düzenleme:
kâtib Çevrimdışı

kâtib

لَا إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّٰهُ
İslam-TR Üyesi
"...Peşaver'de oturup da ALLAH'ın yolundan engelleyenlerden olma. Afganların tüm ayıplarını ezberleyip üzerine tuz biber ekerek, dışarıdan oralara ALLAH için cihada gelenlere engel olma. Bir müslüman cihad için Suud'dan, Kuveyt'ten, Katar'dan, Ürdün'den ya da diğer ülkelerden cihad aşkıyla geldiğinde ve seni iyi birisi olarak tanıdığından: "Ey kardeşim bana hangi cepheyi tavsiye edersin?" diye sorduğunda, ona: "Cepheye gitme. Burada cihad olmaz. Çünkü bunlar müşriktirler, bid'at ehlidirler. İşte falan komutan Fransa'yla, filan komutan Amerika'yla vs. işbirliği yaptığını işittik. Sen cihada gitme. Otur tedrisat yap" deme. İşte bunlar ALLAH'ın yolundan engellemektir. Seninle karşılaşan, cihad aşkıyla gelen bu müslüman beş dakika sonra: "Keşke buralara kadar gelmeseydim. Bilet parasına, vize almak için gel gitlere ve uğraşılara yazık oldu" demeye başlayacak ve geri dönecektir. İşte bu ALLAH'ın yolundan engellemektir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"İnkâr edenlerin ve ALLAH yolundan alıkoyanların amellerini ALLAH boşa çıkarır." (Muhammed, 1)
ALLAH'ın yolundan küfürle alıkoymak, ALLAH'ın yolundan cihadı engellemektir. Öyle insanlar var ki; hakkı söylemek adına ALLAH'ın yolundan halkı akkorlar da bundan haberleri dahi olmaz. Nice insanlar vardır ki kelimeler onları Cehennem'e sürüklemiştir. Afgan cihadının ayıplarını beyan ederek insanları cihaddan engelleyenler. Ramazan'da oruç tutmamalarını söyleyen kimseler gibidir. Ramazan orucuyla, cihad arasında hiçbir fark yoktur. Cihad da farz-ı ayndır, oruç da farz-ı ayndır. Kesinlikle fark yoktur. Ramazanda oruç yiyenin günahı, cihad etmeyen kimsenin günahından daha azdır. Çünkü cihadın faydası tüm ümmet içindir. Orucun faydası ise, tutan kimse içindir. İbn Teymiyye şöyle diyor: "Dini ve dünyayı fesad eden saldırgan düşmanı engellemek, imandan sonra gelen en büyük farzdır."
İnsanların canlarına, mallarına, ülkelerine ve dinlerine saldıran komünist Rusya'yı önlemek. Afgan müslümanlarını onlardan korumaktır. Sonra birsi geliyor ve "kardeşim, Afganistan'daki cihad hakkında ne dersin?" diyor. Sen de; "geldiğin yerde kalman İslâm'a ve müslümanlara daha faydalıdır" diyorsun. La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim. Bu insanın cevabı tamamen; "Ramazan orucu hakkında ne dersin?" diye sorulup ta; "kardeşim, Ramazan orucu senin sıhhatini etkiler. Biz burada İslâm devleti kurmak istiyoruz. Sıhhaten senin kuvvetli olman lâzım, çünkü İslâm devleti kurmak ve kafirlerle savaşmak istiyoruz" diyerek hak ve batılı birbirine karıştıran kimsenin cevabı gibidir. Sen şimdi Ramazan'da oruç tutma, kuvvetli olmak için (!) sonra da kâfirlere hücum ederiz. Ne kadar sonra? Elli, yüz belki de bin sene sonra! Ya da; oruç tutma demiyor, ama: "Vallahi kardeşim falan, oruç tuttu hastalandı, falan oruç tuttu öldü, falan oruç tuttu şöyle oldu" vs. Yani sanki, oruç tutma diyor. Birisi geliyor: "ALLAH yolunda cihad etmek istiyorum" diyor. Sen de: "Vallahi kardeş falan cephede şu var, filan cephede kendi aralarında kıtal var, falan cephesinde ise bidat ve hurafeler var, falan cephesinde ise şirk var." Yani ne demek istiyorsun! Desene açıkça: "ALLAH yolunda cihad etme" diye. Evet, kendi ülkemizde de cihad var. Nasıl mı? Nefis yemeklerle, leziz tatlılarla... Her gün cihad yapılmakta maşallah! Hatta bu yolda karınlar şişmekte, geğirmeler başlamakta! Daha sonra geliyor ve şeyhimi Cihada gideyim mi! Şeyh de: "Oğlum, ailende cihad et. Çocuklarında cihad et. Onların eğitimi de cihaddır. Birisi yine soruyor. ALLAH yolunda Cihada gideyim mi? diye. O da: Otur, anne babana hizmet et. Bu Afganistan'daki cihaddan daha faziletlidir diyor. Bir üçüncü kişi geliyor; biz ona; "Afganistan'da mücahitlerin zafere ulaştıklarını işittik" dediğimizde bu defa: "Sizin aklınız doğduğunuz ilk günkü gibi hâlâ küçük. Savaşın boyutlarını kavrayamamakta. Savaş büyük devletler arasında olmakta. Bu savaş Rusya ve Amerika arasında olmakta. Sizler Afganlar mı savaşıyor, zannediyorsunuz? Savaşanlar Amerika ve Rusya. Sizin bu savaşa katılmanızı gerektirecek bir neden yok! Kendi ülkende kal. Kendi ülke halkına faydalı ol. Afganlarla İslâm arasında herhangi bir bağ yok...!" (Onlar) ALLAH yolundan (insanları) engellemektedirler. Yaptıkları ne kadar da kötü bir şeydir!"
(Tevbe Sûresi Tefsiri-Abdullah Azzam)
 
Üst Ana Sayfa Alt