Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Maturidi Biri "Allah Arşın Üzerinde" Derse Küfre Girmiş Olur mu?

M Çevrimdışı

Müfteri Pezdevi

ÜYE
Banned
Selamün Aleyküm Arkadaşlar aklıma bir şey geldi eski Hanbeliler Allah Arşın Üzerinde demeye küfür dememiş ama şimdi bazı Hanefi maturdiler küfür diyor ben bu konuyu anlamıyorum o zaman Hanbeli akidesinde olanlar kafirmi niye böyle bir şey demişler kafir olmamak için maturdi mi olacaz
 
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamün Aleyküm Arkadaşlar aklıma bir şey geldi eski Hanbeliler Allah Arşın Üzerinde demeye küfür dememiş ama şimdi bazı Hanefi maturdiler küfür diyor ben bu konuyu anlamıyorum o zaman Hanbeli akidesinde olanlar kafirmi niye böyle bir şey demişler kafir olmamak için maturdi mi olacaz

Aleykum Selam we rahmetullahi we berekatuh.
İlk öncelikle Hanefi-Maturidilerin tamamı, bu akide için küfür demezler. Hanefi-Maturidi olan Taliban, bu akideye sahip olan Usame bin Ladin için tam 20 sene savaşmıştır!
Hanbeli-Selefi olanlar ise, nasları tevil etmeden olduğu gibi kabul ettikleri için, Allah'ın smeada, arşın üzerinde olduğuna inanırlar. Maturidi ve Eş'ari kesim ise, bu vb müteşabih nasları tevil yoluna gitmişlerdir. Bu konuda Mücahidlerin Şeyhi Abdullah Azzam, "İslam Akidesinin Özellikleri" isimli eserinde, sıfatlara karşı Selef ve Halef(Maturidi-Eşari) yolunu ilettikten sonra şöyle der:
"Öyleyse her iki fırka -Selef ve halef- ehlisünnet vel cemaattir. Bunlar Allah'ı (cc) her türlü teşbih ve tecsimden tenzih ettiler. Allah'ın yarattıklarına ve yarattıklarının sıfatlarına muhalif olduğu üzerinde ittifak ettiler. "O'nun gibi hiçbir Ģey yoktur. " ( Şura, 11) Şunu da zikr etmemiz gerekir ki Selefin yolu daha ihtiyatlıdır. O da naslardaki sıfatları te'vil etmektir. Halefin yolunun daha sağlam olduğu söylendi. Ancak bazı Şafiiler İmamul Harameyn'den önce te'vil taptığını, omurunun sonunda bu görüşünden vazgeçerek te'vili yasakladığını naklederler. Ancak özellikle İbni Dakik gibi muhaddisler yakın bir mana ile tevili kabul etmişlerdir. Hanefi âlimi Kemal İbni Hümam da aynı görüştedir. Halta ehl-i sünnet imamı olan Ahmed b. Hanbel (Fıkhı Ekber Serili, 38) "Hacerul Esved yeryüzünde Allah'ın (cc) yeminidir." (Mecmuaturresail, Hasan el-Benna, s. 499) "Mü'minin kalbi, rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır." (Hâkim Abdullah b. Ömer'den) gibi bazı hadisleri te'vil etmiştir. Selef ise sıfatlan Kur'an ve Sünnette geldiği şekilde te'vilsiz kabul etmiştir."

Öyleyse Allah'ın semada olduğuna inan kişi bırak kafir olmayı, sahih akide sahibi bir kişi olur
Vesselam
 
M Çevrimdışı

Müfteri Pezdevi

ÜYE
Banned
Aleykum Selam we rahmetullahi we berekatuh.
İlk öncelikle Hanefi-Maturidilerin tamamı, bu akide için küfür demezler. Hanefi-Maturidi olan Taliban, bu akideye sahip olan Usame bin Ladin için tam 20 sene savaşmıştır!
Hanbeli-Selefi olanlar ise, nasları tevil etmeden olduğu gibi kabul ettikleri için, Allah'ın smeada, arşın üzerinde olduğuna inanırlar. Maturidi ve Eş'ari kesim ise, bu vb müteşabih nasları tevil yoluna gitmişlerdir. Bu konuda Mücahidlerin Şeyhi Abdullah Azzam, "İslam Akidesinin Özellikleri" isimli eserinde, sıfatlara karşı Selef ve Halef(Maturidi-Eşari) yolunu ilettikten sonra şöyle der:
"Öyleyse her iki fırka -Selef ve halef- ehlisünnet vel cemaattir. Bunlar Allah'ı (cc) her türlü teşbih ve tecsimden tenzih ettiler. Allah'ın yarattıklarına ve yarattıklarının sıfatlarına muhalif olduğu üzerinde ittifak ettiler. "O'nun gibi hiçbir Ģey yoktur. " ( Şura, 11) Şunu da zikr etmemiz gerekir ki Selefin yolu daha ihtiyatlıdır. O da naslardaki sıfatları te'vil etmektir. Halefin yolunun daha sağlam olduğu söylendi. Ancak bazı Şafiiler İmamul Harameyn'den önce te'vil taptığını, omurunun sonunda bu görüşünden vazgeçerek te'vili yasakladığını naklederler. Ancak özellikle İbni Dakik gibi muhaddisler yakın bir mana ile tevili kabul etmişlerdir. Hanefi âlimi Kemal İbni Hümam da aynı görüştedir. Halta ehl-i sünnet imamı olan Ahmed b. Hanbel (Fıkhı Ekber Serili, 38) "Hacerul Esved yeryüzünde Allah'ın (cc) yeminidir." (Mecmuaturresail, Hasan el-Benna, s. 499) "Mü'minin kalbi, rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır." (Hâkim Abdullah b. Ömer'den) gibi bazı hadisleri te'vil etmiştir. Selef ise sıfatlan Kur'an ve Sünnette geldiği şekilde te'vilsiz kabul etmiştir."

Öyleyse Allah'ın semada olduğuna inan kişi bırak kafir olmayı, sahih akide sahibi bir kişi olur
Vesselam
Hani telegrama yazacaktin
 
M Çevrimdışı

Müfteri Pezdevi

ÜYE
Banned
Aleykum Selam we rahmetullahi we berekatuh.
İlk öncelikle Hanefi-Maturidilerin tamamı, bu akide için küfür demezler. Hanefi-Maturidi olan Taliban, bu akideye sahip olan Usame bin Ladin için tam 20 sene savaşmıştır!
Hanbeli-Selefi olanlar ise, nasları tevil etmeden olduğu gibi kabul ettikleri için, Allah'ın smeada, arşın üzerinde olduğuna inanırlar. Maturidi ve Eş'ari kesim ise, bu vb müteşabih nasları tevil yoluna gitmişlerdir. Bu konuda Mücahidlerin Şeyhi Abdullah Azzam, "İslam Akidesinin Özellikleri" isimli eserinde, sıfatlara karşı Selef ve Halef(Maturidi-Eşari) yolunu ilettikten sonra şöyle der:
"Öyleyse her iki fırka -Selef ve halef- ehlisünnet vel cemaattir. Bunlar Allah'ı (cc) her türlü teşbih ve tecsimden tenzih ettiler. Allah'ın yarattıklarına ve yarattıklarının sıfatlarına muhalif olduğu üzerinde ittifak ettiler. "O'nun gibi hiçbir Ģey yoktur. " ( Şura, 11) Şunu da zikr etmemiz gerekir ki Selefin yolu daha ihtiyatlıdır. O da naslardaki sıfatları te'vil etmektir. Halefin yolunun daha sağlam olduğu söylendi. Ancak bazı Şafiiler İmamul Harameyn'den önce te'vil taptığını, omurunun sonunda bu görüşünden vazgeçerek te'vili yasakladığını naklederler. Ancak özellikle İbni Dakik gibi muhaddisler yakın bir mana ile tevili kabul etmişlerdir. Hanefi âlimi Kemal İbni Hümam da aynı görüştedir. Halta ehl-i sünnet imamı olan Ahmed b. Hanbel (Fıkhı Ekber Serili, 38) "Hacerul Esved yeryüzünde Allah'ın (cc) yeminidir." (Mecmuaturresail, Hasan el-Benna, s. 499) "Mü'minin kalbi, rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır." (Hâkim Abdullah b. Ömer'den) gibi bazı hadisleri te'vil etmiştir. Selef ise sıfatlan Kur'an ve Sünnette geldiği şekilde te'vilsiz kabul etmiştir."

Öyleyse Allah'ın semada olduğuna inan kişi bırak kafir olmayı, sahih akide sahibi bir kişi olur
Vesselam
O zaman niye küfür demişler arkadaş ben anlamıyorum ya
 
M Çevrimdışı

Müfteri Pezdevi

ÜYE
Banned
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu tevil denilen şeyi kim icat etmiş ki? Allahın sözünü “böyle kastetmemiştir şöyle anlamak lazım” diyerek değiştirmeye çalışmak küfürden başka ne olabilir ki? Öyle anlamamızı istese öyle söylerdi herhalde bunu anlamak neden zor geliyor? Bir de okuduğumuzdan farklı bir şey anlamamız gerekseydi bizim yahudilerden hristiyanlardan ne farkımız kalırdı? Onlar dini din adamlarının tekeline verip onların anladığı gibi anlamayı menhec edinmediler mi? Bunlar bana sadece sapıklık gibi geliyor başka bir şey değil.
 
Esad Çevrimdışı

Esad

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu tevil denilen şeyi kim icat etmiş ki? Allahın sözünü “böyle kastetmemiştir şöyle anlamak lazım” diyerek değiştirmeye çalışmak küfürden başka ne olabilir ki? Öyle anlamamızı istese öyle söylerdi herhalde bunu anlamak neden zor geliyor? Bir de okuduğumuzdan farklı bir şey anlamamız gerekseydi bizim yahudilerden hristiyanlardan ne farkımız kalırdı? Onlar dini din adamlarının tekeline verip onların anladığı gibi anlamayı menhec edinmediler mi? Bunlar bana sadece sapıklık gibi geliyor başka bir şey değil.

Bu şekilde keskin konuşmak uygun değil. Tevil başka ayet veya hadislerle açıklandığı durumlarda (sahih bir tevil) zaruri bir hal alabilir. Aksi halde bazı ayetlerin zahiren söylediklerini veya kastettikleri manaları anlamakta zorlanabilir / hataya düşebiliriz.

örneğin Allah'a yardım etmek -haşa- Allah'ın yardıma ihtiyacı olduğu anlamını akıllara getirebilir.

Muhammed suresi 7. ayet "
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
Ey iman edenler! Eğer Allah 'a yardım ederseniz, O da size yardım edecek ve ayaklarınızın sağlam basmasını sağlayacaktır. "
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu şekilde keskin konuşmak uygun değil. Tevil başka ayet veya hadislerle açıklandığı durumlarda (sahih bir tevil) zaruri bir hal alabilir. Aksi halde bazı ayetlerin zahiren söylediklerini veya kastettikleri manaları anlamakta zorlanabilir / hataya düşebiliriz.

örneğin Allah'a yardım etmek -haşa- Allah'ın yardıma ihtiyacı olduğu anlamını akıllara getirebilir.

Muhammed suresi 7. ayet "
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
Ey iman edenler! Eğer Allah 'a yardım ederseniz, O da size yardım edecek ve ayaklarınızın sağlam basmasını sağlayacaktır. "
Başka ayet ve hadislerle yapılan açıklamaları sıradan insanların Allahın lafzını açıklamaya çalışmalarıyla aynı kefeye koymuyorum. “Bence” din tamamlanmıştır ve açıklamaya muhtaç değildir.

bir ayetin veya hadisin açıklamasını isteyebiliriz tabi kendimiz anlamadığımız için ama bunun açıklaması yine kuran ve sünnet ışığında olmalıdır.
 
M Çevrimdışı

Müfteri Pezdevi

ÜYE
Banned
Başka ayet ve hadislerle yapılan açıklamaları sıradan insanların Allahın lafzını açıklamaya çalışmalarıyla aynı kefeye koymuyorum. “Bence” din tamamlanmıştır ve açıklamaya muhtaç değildir.
Müteşabîh Âyetıler Tevil Edilemez:

Bu âyetlerin tevilinde: elden maksat Allah'ın kudreti, yahut nimetidir, denilemez. Zira bu türlü tevillerde Allah'ın sıfatlarını iptal vardır. Allah'ın sıfatlarını iptal ise Kaderiye ve Mutezile taifesinin sözleridir. Lâkin Allah'ın eli, keyfiyetsiz olarak sıfatıdır. Allah'ın gazap ve rızası da yine keyfiyetsiz olarak Allah'ın sıfatlarıdır. Yâni bu sıfatların nasıl olduğunu biz bilemeyiz, ancak Allah kendisi bilir.

“El” sözü için olduğu gibi Allah'a izafe edilen “yüz sıfatı için de Allah Teâlâ'nın zatıdır, ayn sözünden maksat, görmesidir. Arş üzerinde durmasından maksat da Arş'ı istilâ etmesidir, (kaplamasıdır) denilemez, Bu âyetler tevil edilemez. Çünkü Cenabı Allah özellikle bu kelimeleri kullanmış, bunların yerine; kudret, nimet, görme ve istilâ kelimelerini zikretmemiştir. Doğrusu Cenabı Allah “el” kelimesinden nimet ve kudret gibi iki manadan başkasını kasdetmiştir. Bu sıfatlar Allah hakkında müteşabih sıfatlardandır. İmam Âzam da Cumhur-ı Selefe uyarak aynı görüşe katılmıştır. Ondan sonra gelen ilim adamları da ona uymuşlardır. Allah Teâlâ'nın gadap ve rıza sıfatlarından gazabı ile intikamı dilemek, rızası ile nimet vermeyi dilemek kasdedilmiştir, tarzında bir tevil yapılamaz. Bunlardan maksat, esas konuluş gayeleri olan nimet ve azaptır.

Fahr'ul-İslâm demiştir ki: Allah içine el ve yüz isnat etmek bize göre haktır. Bu el ve yüz aslı ile bilinen ve vasfı ile müteşabih olan sıfatlardır. Vasfını yapmaktan âciz olduğumuzdan dolayı bu sıfatların aslını Allah hakkında iptal etmek caiz değildir. İşte Mutezile bu yönden sapmıştır: Zira onlar, mâkul bir şekilde sıfatların vasfını bilemedikleri için bu sıfatların asıllarını da reddetmişlerdir. Bu şekilde onlar da Allah'ın sıfatlarını inkâr ve tatil edenlerden oldular.

Şemsül-Eimme Serahsî de bu noktayı zikrettikten sonra şöyle diyor:

“Ehl-i Sünnet vel-cemaat nasla, yani kati âyetler ve kesin delâletlerle bilinen aslı ispat ettiler, sıfatların aslını ispat ettiler, fakat müteşabih olan keyfiyeti üzerinde ise bir şey söylemeyip sustular. Bununla beraber sıfatların keyfiyetini aramakla meşgul olmayı caiz görmediler. Nitekim Yüce Allah, gerçek bilgi sahiplerini şu şekilde vasıflamaktadır:

«İşte kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve teviline gitmek için Kur'an'ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Halbuki o müteşabih'in tevilini yalnız Allah bilir. Kökleşmiş ilim sahipleri ise: biz ona inandık? açık ve kapalı bütün âyetler rabbimiz tarafmdandır, derler. Bunları ancak aklı tam olanlar iyice düşünür.” 124[124]

İmanı Serahsi'nin sözü burada sona ermiştir. Râmuz'ul-Ahâdîs'de de rivayet edilen müteşâbih ibareli hadisler

115[115] El-Feth: 48/10.

116[116] Sa'd: 38/75.

117[117] Yasin: 36/83.

118[118] Mâide: 5/116,

119[119] El-Bakara: 2/115. 120[120] Tâhâ: 20/39.

aliyyul Kari fıkhul ekberden aldım
 
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
O zaman niye küfür demişler arkadaş ben anlamıyorum ya

Taassuptan ötürü böyle demişlerdir. Bunun sebeplerini anlatmak uzun sürer.
Onların öyle demesi ile bu sahih akideyi taşıyan bizlerin imanına zarar gelmez. Tıpkı Haricilerin'in, İmam Ali'yi(r.anh) tekfir etmesi ile onun(r.anh) imanının zarar görmediği gibi.
Bu sözü Btüün Maturidilere nisbet etmek en başta Maturidiliğe bir iftiradır. Bu sadece içlerinden bir kısım taassub ehlinin sözüdür. Tıpkı kendini Selefiliğe nisbet eden bir kısım taassub ehlinin, Maturidileri tekfir etmesi gibidir


Müteşabîh Âyetıler Tevil Edilemez:

Bu âyetlerin tevilinde: elden maksat Allah'ın kudreti, yahut nimetidir, denilemez. Zira bu türlü tevillerde Allah'ın sıfatlarını iptal vardır. Allah'ın sıfatlarını iptal ise Kaderiye ve Mutezile taifesinin sözleridir. Lâkin Allah'ın eli, keyfiyetsiz olarak sıfatıdır. Allah'ın gazap ve rızası da yine keyfiyetsiz olarak Allah'ın sıfatlarıdır. Yâni bu sıfatların nasıl olduğunu biz bilemeyiz, ancak Allah kendisi bilir.

“El” sözü için olduğu gibi Allah'a izafe edilen “yüz sıfatı için de Allah Teâlâ'nın zatıdır, ayn sözünden maksat, görmesidir. Arş üzerinde durmasından maksat da Arş'ı istilâ etmesidir, (kaplamasıdır) denilemez, Bu âyetler tevil edilemez. Çünkü Cenabı Allah özellikle bu kelimeleri kullanmış, bunların yerine; kudret, nimet, görme ve istilâ kelimelerini zikretmemiştir. Doğrusu Cenabı Allah “el” kelimesinden nimet ve kudret gibi iki manadan başkasını kasdetmiştir. Bu sıfatlar Allah hakkında müteşabih sıfatlardandır. İmam Âzam da Cumhur-ı Selefe uyarak aynı görüşe katılmıştır. Ondan sonra gelen ilim adamları da ona uymuşlardır. Allah Teâlâ'nın gadap ve rıza sıfatlarından gazabı ile intikamı dilemek, rızası ile nimet vermeyi dilemek kasdedilmiştir, tarzında bir tevil yapılamaz. Bunlardan maksat, esas konuluş gayeleri olan nimet ve azaptır.

Fahr'ul-İslâm demiştir ki: Allah içine el ve yüz isnat etmek bize göre haktır. Bu el ve yüz aslı ile bilinen ve vasfı ile müteşabih olan sıfatlardır. Vasfını yapmaktan âciz olduğumuzdan dolayı bu sıfatların aslını Allah hakkında iptal etmek caiz değildir. İşte Mutezile bu yönden sapmıştır: Zira onlar, mâkul bir şekilde sıfatların vasfını bilemedikleri için bu sıfatların asıllarını da reddetmişlerdir. Bu şekilde onlar da Allah'ın sıfatlarını inkâr ve tatil edenlerden oldular.

Şemsül-Eimme Serahsî de bu noktayı zikrettikten sonra şöyle diyor:

“Ehl-i Sünnet vel-cemaat nasla, yani kati âyetler ve kesin delâletlerle bilinen aslı ispat ettiler, sıfatların aslını ispat ettiler, fakat müteşabih olan keyfiyeti üzerinde ise bir şey söylemeyip sustular. Bununla beraber sıfatların keyfiyetini aramakla meşgul olmayı caiz görmediler. Nitekim Yüce Allah, gerçek bilgi sahiplerini şu şekilde vasıflamaktadır:

«İşte kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve teviline gitmek için Kur'an'ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Halbuki o müteşabih'in tevilini yalnız Allah bilir. Kökleşmiş ilim sahipleri ise: biz ona inandık? açık ve kapalı bütün âyetler rabbimiz tarafmdandır, derler. Bunları ancak aklı tam olanlar iyice düşünür.” 124[124]

İmanı Serahsi'nin sözü burada sona ermiştir. Râmuz'ul-Ahâdîs'de de rivayet edilen müteşâbih ibareli hadisler

Burada yaptığın nakil ise tamamen bizim söylediğimizin aynısıdır.
 
Son düzenleme:
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu tevil denilen şeyi kim icat etmiş ki? Allahın sözünü “böyle kastetmemiştir şöyle anlamak lazım” diyerek değiştirmeye çalışmak küfürden başka ne olabilir ki? Öyle anlamamızı istese öyle söylerdi herhalde bunu anlamak neden zor geliyor? Bir de okuduğumuzdan farklı bir şey anlamamız gerekseydi bizim yahudilerden hristiyanlardan ne farkımız kalırdı? Onlar dini din adamlarının tekeline verip onların anladığı gibi anlamayı menhec edinmediler mi? Bunlar bana sadece sapıklık gibi geliyor başka bir şey değil.

Biraz düşük hararet ile ve yazdıklarımızı en azından bir müddet tefekkür edip, ağırlığını anlayarak yazmaya özen gösterelim.

Bu tevil denilen şeyi kim icat etmiş ki? Allahın sözünü “böyle kastetmemiştir şöyle anlamak lazım” diyerek değiştirmeye çalışmak küfürden başka ne olabilir ki?

Müteşabih nasların, Rasulullah(s.a.v) zamanında kendisi ve daha sonra ashabı tarafından tevil edildiğini biliyoruz. Şu halde te'vili tahrif olarak algılamak ve bunu yapanlarıda küfür ile itham etme itikadının sonunun nereye varacağını yazmaya dahi elim varmıyor.

Öyle anlamamızı istese öyle söylerdi herhalde bunu anlamak neden zor geliyor?

Söylediği şeyin senin tarafından değilde te'vil eden kişi tarafından daha doğru anlaşılabileceğini anlamak neden bu kadar zor geliyor.

Muğire bin Şube(r.anh) anlatıyor:

"Rasulullah(s.a.v) beni, Necran halkına gönderdi. Onlar bana; "Gerçekten siz Kur’an’da 'Ey Harun’un kız kardeşi!' diye bir ayet okuyorsunuz değil mi?” (bir diğer rivayette 'Peygamberiniz Meryem Harun’un kız kardeşidir, diyormuş, doğru mu?' diye sordular. Ben de “Evet” dedim. Onlar, 'Herhalde, İsa ile Musa arasında ne kadar zaman geçtiğini de biliyorsunuz..” dediler. Ben Reslullah’(a.s.m)’ın yanına döndüğümde bunu kendisine anlattım. “Deseydin; Onlar daha önceki peygamberlerin ve salih kimselerin ismini kullanıyorlardı”
(Taberi Meryem 27 tefsiri)

Bir de okuduğumuzdan farklı bir şey anlamamız gerekseydi bizim yahudilerden hristiyanlardan ne farkımız kalırdı? Onlar dini din adamlarının tekeline verip onların anladığı gibi anlamayı menhec edinmediler mi?

Ehli Kitab ve bilhassa Hristiyanların, din adamlarına muhtaçlığı kilise geleneği sebebi iledir. İncil kitabını açıp okursan şeriata dair normatif bir hüküm ve kesin haram ve helaller bulamayacağını görürsün. Bu sebepten aralarındaki meselelrde İncil'e göre hüküm veremedikleri için din adamları kendilerine göer hüküm vermiş, nikah kıymış, ibadet etmiş ve bu şekilde kilise gelenekeleri oturmuştur zamanla.
Yahudiler ise şeriatı inkar etmemkle beraber Mişna ve Gemera başta olmak üzere, kendi âlimelrinin görüşlerini içerek kitaplarınıda kutsal kitap kabul etmiş, onlara sözlü tevrat demiş ve bunlarında bir nevi vahiy sonucu oluştuğu vehmi ile hata payı vermemiştir.
Halbuki bizde te'vil kati değildir, ictihad eden kişi hatada yapabilir isabette edebilir. İki ecir, bir ecir meselesi...

Bunlar bana sadece sapıklık gibi geliyor başka bir şey değil.
Başka ayet ve hadislerle yapılan açıklamaları sıradan insanların Allahın lafzını açıklamaya çalışmalarıyla aynı kefeye koymuyorum. “Bence” din tamamlanmıştır ve açıklamaya muhtaç değildir.

bir ayetin veya hadisin açıklamasını isteyebiliriz tabi kendimiz anlamadığımız için ama bunun açıklaması yine kuran ve sünnet ışığında olmalıdır.

Kısacası senin görüşün bu, seinni dini anlaman bu...

Selam ve dua ile
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
Tevil ne demek? Bir kimseyi sapıklıkla itham etmeden önce bunun üzerinde durmak gerekir. Manası açık bir sözde tevil olmaz. Tevil birden fazla manaya ihtimal veren sözlerde olur. Hakkında haber ulaşmamış açıklamaların hepsine tevil denir. Okuduğumuz tefsirler de tevil ile doludur, çünkü bize her konuda tefsir (nakle dayanan açıklama) ulaşmamıştır. Hangi tevilin daha kuvvetli olduğuna tevil sahiplerinin getirdiği hüccetler gösterir. Hangi dil kaidelerine daha uygun, diğer ayet ve haberlerle daha fazla uyum içerisinde, daha sıhhatli haberlere dayanıyor vs.

Allah'ın sıfatları konusunda gelen müteşabih ayetlerin tevil edilmesi ise (gayba taş atmak olacağından) aslen caiz değildir. Tevil sunan Kelam alimleri bunu batıl tevillere karşı koyma amacıyla yapmıştır. Allah'ın benzeri yoktur gibi genel ayetleri muhafaza etmek istemişlerdir. İnsanlar Allah'ı bir cisim gibi düşünmesin diye.
Bu konuda tevile karşı çıkan Hanbeliler ise susmuş ve müteşabih ayetleri olduğu gibi kabul etmişlerdir. Sıfatların keyfiyet ve manasını Allah'a havale etmişlerdir. Kelam ulemasının -aklen mümkün olmadığını ve teşbihe girdiğini söyleyerek- nefyettiği gibi, Allah'ın bir yönde olma durumunu (savunmadıkları halde) nefyetmemişlerdir.
Kelam uleması "Allah arşın üzerindedir" demeyi küfür görmezler, aksine hepsi bunu ikrar ederler. Maturidi alim Ali El-Uşi, Bed el-Emali kasidesinde şu beyte yer verir: ورب العرش فوق العرش لكن * بلا وصف التمكن واتصال (Ve arşın rabbi arşın üstündedir lakin, temekkün (yerleşme) ve ittisal (bitişik olma) vasfı olmaksızın). Mütekelliminden Allah'ın bir yönde olmasına küfür diyenler olmuş, ancak Gazzali gibi alimler bu tekfire karşı çıkmışlardır (bkz. Feysal et-Tefruka).
İbn Teymiyye ve Selefilerin görüşü bu iki görüşten farklıdır. İbn Teymiyye istivanın manasının bilindiğini savunmuş ve Hanbelilerin Hanbel üzerinden İmam Ahmed'e dayandırdıkları "bila keyf ve mana" rivayetini zayıf bularak bu konuda Hanbeli mezhebine muhalefet etmiştir.

Rahimehumullahu cemian. Bu ihtilafı konuşmakta bir fayda yok bizler içn.
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Müteşabîh Âyetıler Tevil Edilemez:

Bu âyetlerin tevilinde: elden maksat Allah'ın kudreti, yahut nimetidir, denilemez. Zira bu türlü tevillerde Allah'ın sıfatlarını iptal vardır. Allah'ın sıfatlarını iptal ise Kaderiye ve Mutezile taifesinin sözleridir. Lâkin Allah'ın eli, keyfiyetsiz olarak sıfatıdır. Allah'ın gazap ve rızası da yine keyfiyetsiz olarak Allah'ın sıfatlarıdır. Yâni bu sıfatların nasıl olduğunu biz bilemeyiz, ancak Allah kendisi bilir.

“El” sözü için olduğu gibi Allah'a izafe edilen “yüz sıfatı için de Allah Teâlâ'nın zatıdır, ayn sözünden maksat, görmesidir. Arş üzerinde durmasından maksat da Arş'ı istilâ etmesidir, (kaplamasıdır) denilemez, Bu âyetler tevil edilemez. Çünkü Cenabı Allah özellikle bu kelimeleri kullanmış, bunların yerine; kudret, nimet, görme ve istilâ kelimelerini zikretmemiştir. Doğrusu Cenabı Allah “el” kelimesinden nimet ve kudret gibi iki manadan başkasını kasdetmiştir. Bu sıfatlar Allah hakkında müteşabih sıfatlardandır. İmam Âzam da Cumhur-ı Selefe uyarak aynı görüşe katılmıştır. Ondan sonra gelen ilim adamları da ona uymuşlardır. Allah Teâlâ'nın gadap ve rıza sıfatlarından gazabı ile intikamı dilemek, rızası ile nimet vermeyi dilemek kasdedilmiştir, tarzında bir tevil yapılamaz. Bunlardan maksat, esas konuluş gayeleri olan nimet ve azaptır.

Fahr'ul-İslâm demiştir ki: Allah içine el ve yüz isnat etmek bize göre haktır. Bu el ve yüz aslı ile bilinen ve vasfı ile müteşabih olan sıfatlardır. Vasfını yapmaktan âciz olduğumuzdan dolayı bu sıfatların aslını Allah hakkında iptal etmek caiz değildir. İşte Mutezile bu yönden sapmıştır: Zira onlar, mâkul bir şekilde sıfatların vasfını bilemedikleri için bu sıfatların asıllarını da reddetmişlerdir. Bu şekilde onlar da Allah'ın sıfatlarını inkâr ve tatil edenlerden oldular.

Şemsül-Eimme Serahsî de bu noktayı zikrettikten sonra şöyle diyor:

“Ehl-i Sünnet vel-cemaat nasla, yani kati âyetler ve kesin delâletlerle bilinen aslı ispat ettiler, sıfatların aslını ispat ettiler, fakat müteşabih olan keyfiyeti üzerinde ise bir şey söylemeyip sustular. Bununla beraber sıfatların keyfiyetini aramakla meşgul olmayı caiz görmediler. Nitekim Yüce Allah, gerçek bilgi sahiplerini şu şekilde vasıflamaktadır:

«İşte kalblerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve teviline gitmek için Kur'an'ın müteşâbih âyetlerine uyarlar. Halbuki o müteşabih'in tevilini yalnız Allah bilir. Kökleşmiş ilim sahipleri ise: biz ona inandık? açık ve kapalı bütün âyetler rabbimiz tarafmdandır, derler. Bunları ancak aklı tam olanlar iyice düşünür.” 124[124]

İmanı Serahsi'nin sözü burada sona ermiştir. Râmuz'ul-Ahâdîs'de de rivayet edilen müteşâbih ibareli hadisler

115[115] El-Feth: 48/10.

116[116] Sa'd: 38/75.

117[117] Yasin: 36/83.

118[118] Mâide: 5/116,

119[119] El-Bakara: 2/115. 120[120] Tâhâ: 20/39.

aliyyul Kari fıkhul ekberden aldım
Benim yazdığıma cevap olarak yazmışsın ama alıntıladığın metin benim dediğim şeyin ayrıntılı halidir.
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Müteşabih nasların, Rasulullah(s.a.v) zamanında kendisi ve daha sonra ashabı tarafından tevil edildiğini biliyoruz. Şu halde te'vili tahrif olarak algılamak ve bunu yapanlarıda küfür ile itham etme itikadının sonunun nereye varacağını yazmaya dahi elim varmıyor.

Rasulullahın sas ve ondan duyup naklederek
ashabının yaptığı açıklamlar zaten dinin kendisindendir. Kuran ve sünnet el eledir zaten bir bütünü oluşturur. Dolayısıyla bu durumu onlardan yüzyıllar sonra alimlerin bir konuyu tevil etmesine kıyaslayamayız. Biri dindir biri yorumdur alimin kendi görüşüdür. Görüşünü kendince tevil ettiği naslara dayandırır. Aynı şey değildir. Bu sebeple ikisini ayırmak çok çok önemlidir. İşte bu nedenle bu konuda katı olmakta fayda var.

Söylediği şeyin senin tarafından değilde te'vil eden kişi tarafından daha doğru anlaşılabileceğini anlamak neden bu kadar zor geliyor.
Bunu söylemek de çok yanlış çünkü o zaman din heva ve hevese kaçar. Herkes kendine göre bir “tevil”de bulunup bunun doğruluğuna inanır. Bense ayet ve hadislerle yapılan açıklamaları tutup gerisi hakkında olduğu gibi kabullenmeyi savunuyorum ki bu yukarıda bir yerde süslü kelimelerle anlatılmış zaten. Ehli sünnet görüşü de bu yöndedir benim bildiğim kadarıyla.


Halbuki bizde te'vil kati değildir, ictihad eden kişi hatada yapabilir isabette edebilir. İki ecir, bir ecir meselesi...
işte yine tevil ile kuran ve sünnetle getirilen açıklamaların ayrı tutulmasının gerekliliğine bir örnek. hadisle bir ayetin açıklaması yapılmışsa bunun hakkında “kati değildir” denilebilir mi? Hayır. Denilemez. Ama müçtehidlerin kendi yorumu tabiki kati değildir kişiden kişiye değişir ve bağlayıcı da değildir istisnalar hariç.


Kısacası senin görüşün bu, seinni dini anlaman bu...
Aynı zamanda selefi itikatıdır. Ben uzun uzun ondan bundan alıntı yapmıyorum ama dinimi selefilerden öğrendim onlar da her zaman söylediklerini kuran ve sünnete dayandırır.
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bir de şöyle bakmak lazım ümmetin fıkralara ayrılmasının başlıca sebeplerinden biri bu tevil meselesidir. Bu sebeple ben bunun en aza indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Onun tevilini bunun teviliyle kıyaslayıp anlamaya çalışmanın dinin özüne dönmekten alıkoyduğunu düşünüyorum.
 
عبد الرحمن Çevrimdışı

عبد الرحمن

قُل آمَنتُ بِاللهِ ثُمَّ استَقِم
İslam-TR Üyesi
işte yine tevil ile kuran ve sünnetle getirilen açıklamaların ayrı tutulmasının gerekliliğine bir örnek. hadisle bir ayetin açıklaması yapılmışsa bunun hakkında “kati değildir” denilebilir mi? Hayır. Denilemez. Ama müçtehidlerin kendi yorumu tabiki kati değildir kişiden kişiye değişir ve bağlayıcı da değildir istisnalar hariç.

Bu dediğiniz delâleti kati olan (yani açıkca tek bir manaya işaret eden) muhkem naslar hakkında geçerlidir, halbuki her ayet muhkem ve kati değildir. Müteşabih ayetler hakkında konuşan herkes (susup tefviz eden Selef mezhebi hariç) esasında bir tevil ortaya koymaktadır.

Aynı zamanda selefi itikatıdır. Ben uzun uzun ondan bundan alıntı yapmıyorum ama dinimi selefilerden öğrendim onlar da her zaman söylediklerini kuran ve sünnete dayandırır.
Siz mesela Selefi alimlerin ortaya koyduğu şerh, tevil ve içtihatları benimsemiş oluyorsunuz. Bunları Allah'ın murad ettiği doğru manayı/görüşü 100% yansıtıyor şeklinde hatadan yoksun zannetmekten sakınmak lazım.
 
Abdullah el Hanbeli Çevrimdışı

Abdullah el Hanbeli

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu dediğiniz delâleti kati olan (yani açıkca tek bir manaya işaret eden) muhkem naslar hakkında geçerlidir, halbuki her ayet muhkem ve kati değildir. Müteşabih ayetler hakkında konuşan herkes (susup tefviz eden Selef mezhebi hariç) esasında bir tevil ortaya koymaktadır.


Siz mesela Selefi alimlerin ortaya koyduğu şerh, tevil ve içtihatları benimsemiş oluyorsunuz. Bunları Allah'ın murad ettiği doğru manayı/görüşü 100% yansıtıyor şeklinde hatadan yoksun zannetmekten sakınmak lazım.

Abi muhkem ve müteşabih konusunda sana katılıyorum ama selefin Allah'ın isim ve sıfatlarda tefviz akidesini benimsediği iddiasına katılmıyorum. Selef de, Şeyhulislam ibn Teymiyye de, Necd uleması da, onları takip eden günümüzün muasır selefi alimleri de el, göz, vech vs. gibi Allah'ın sıfatlarının manasının malum olduğunu, keyfiyetinin ise meçhul olduğunu söylerler, selefin sıfatlar konusunda görüşünün tefviz olduğunu söyleyenler benim bildiğim genelde eşari ve maturidilerdir ki bunu da biraz bilgili olanları böyle söyler, bilgisiz olanları "selef, biz maturidiler ve eşariler gibi itikad ediyorlardı" derler ki bu iddianın doğru olmadığını yazından anladığım kadarıyla sen de biliyorsun. Selefin sıfatlara hem mana hem keyfiyet vermediğini söyleyen maturidi ve eşariler, teşbih fitnesine yol vermemek için selefe nispet ettikleri usule muhalefet edip sıfatları te'vil ederek farklı mana verirler, bunun da doğru bir yaklaşım olmadığı açık, Allahu alem.

Alimlerin bu konuda bazı sözleri:
...

Ümmetin icma ve ihtilaf ettiği konuları en iyi bilen alimlerden birisi olan İbn Abdilberr (v. 463) Bu hususta şöyle demektedir:

أهل السنة مجموعون عَلَى الْإِقْرَارِ بِالصِّفَاتِ الْوَارِدَةِ كُلِّهَا فِي الْقُرْآنِ وَالسُّنَّةِ وَالْإِيمَانِ بِهَا وَحَمْلِهَا عَلَى الْحَقِيقَةِ لَا عَلَى الْمَجَازِ إِلَّا أَنَّهُمْ لَا يُكَيِّفُونَ شَيْئًا مِنْ ذَلِكَ وَلَا يَحُدُّونَ فِيهِ صِفَةً مَحْصُورَةً وَأَمَّا أَهْلُ الْبِدَعِ وَالْجَهْمِيَّةُ وَالْمُعْتَزِلَةُ كُلُّهَا وَالْخَوَارِجُ فَكُلُّهُمْ يُنْكِرُهَا وَلَا يَحْمِلُ شَيْئًا مِنْهَا عَلَى الْحَقِيقَةِ وَيَزْعُمُونَ أَنَّ مَنْ أَقَرَّ بِهَا مُشَبِّهٌ وَهُمْ عِنْدَ مَنْ أَثْبَتَهَا نَافُونَ لِلْمَعْبُودِ وَالْحَقُّ فِيمَا قَالَهُ الْقَائِلُونَ بِمَا نَطَقَ بِهِ كِتَابُ اللَّهِ وَسُنَّةُ رَسُولِهِ وَهُمْ أَئِمَّةُ الْجَمَاعَةِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ

“Ehli sünnet, Kuran ve Sünnette geçen bütün sıfatları kabul etmek ve bunlara iman etmek ve de bu sıfatları mecazi manada değil hakiki manaları üzere almak hususunda icma etmiştir. Ancak şurası var ki onlar bu sıfatlardan hiç birisine keyfiyet vermezler ve o sıfatlardan herhangi birisini bir sınırla sınırlandırmazlar. Cehmiye ve Mutezile’nin tamamı ve de Haricilerin tamamı gibi bidat ehli olanlar ise bu sıfatları inkar eder ve onlardan herhangi birisini hakiki manasına hamletmezler ve de bu sıfatları kabul edenlerin (Allahı kullara benzeten) Müşebbihe olduğunu iddia ederler. Sıfatları kabul edenlerin nezdinde ise onlar Mabud’u (Allahı) inkar edenlerdir. Hakk olan ise Allahın kitabı ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetinin beyan ettiği şeyleri söyleyenlerdir ki bunlar Cemaat’in imamlarıdır, Allaha hamdolsun” (İbn Abdilberr, et-Temhid, 7/145)

Ebu Ya’la (v. 458) ise sıfatları zahiri manaları üzere almanın gerektiği hakkındaki selefin icmasını şu şekilde nakletmektedir:

دليل آخر عَلَى إبطال التأويل: أن الصحابة ومن بعدهم من التابعين حملوها عَلَى ظاهرها ولم يتعرضوا لتأويلها، ولا صرفها عن ظاهرها

“Te’vilin batıl olduğuna diğer bir delil de Sahabe ve ondan sonraki tabiin’in bunları (yani sıfat nasslarını) zahirleri üzerine hamletmesi ve teviline girişmemeleri ve de bunları zahiri manalarından başka bir yöne çekmemeleridir.” (İbtal’ut Te’vilat li Ahbar’is Sifat, 1/71)

Ehli sünnet sıfatları hakiki anlamlarıyla kabul etmiş ve bunu bütün sıfatlara tatbik etmiştir. Hafız Zehebi (rh.a) bu husustaki Ehli sünnetin icma ettiği görüşü Endülüs bölgesi imamlarından Ebu Ömer et-Talemenki’den şöyle nakletmektedir:

أجمع المسلمون من أهل السنة على أن معنى قوله: {وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ} ونحو ذلك من القرآن أنه علمه، وأن الله تعالى فوق السموات بذاته، مستو على عرشه كيف شاء.
وقال أهل السنة في قَوْلِهِ: {الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى} : أن الاستواء من الله على عرشه على الحقيقة لا على المجاز، فقد قال قوم من المعتزلة والجهمية: لا يجوز أن يسمى الله عز وجل بهذه الأسماء على الحقيقة، ويسمى بها المخلوق. فنفوا عن الله الحقائق من أسمائه وأثبتوها لخلقه.

“Ehli sünnetten olan Müslümanların icma ettiklerine göre Yüce Allahın “Nerede olursanız o sizinle beraberdir” buyruğu ile Kuran’dan buna benzer buyruklarda kasdedilen onun ilmidir ve de Allahu Teala zatıyla semavatın üstündedir, dilediği şekilde Arşına istiva etmiştir. Ehli sünnet “Rahman Arşa istiva etti” kavli hakkında şöyle derler: Allahın arşına istiva etmesi, mecazi anlamda değil hakiki anlamdadır. Mutezile ve Cehmiye’den bir topluluk ise Allah Azze ve Celle’nin bu isimlerle hakiki manada isimlendirilmesi caiz olmaz dediler…” (Zehebi, Muhtasar’ul Uluvv, sf 264 Türkçesinde sf 292)

Görüldüğü gibi Ehli sünnet Arşa istivanın hakiki anlamda olduğunu icma ile kabul etmektedir. Artık birisi çıkar da bunun hakiki ve zahiri manasıyla olmadığını iddia ederse ister bunun üzerine istila vb tevilleri ilave etsin, isterse de tevil etmeksizin biz bunların manasını bilmeyiz desin farketmez her durumda selefe muhaliftir ve sıfat inkarcısı yani muattıldır. Sıfatların zahiri ve hakiki anlamda olması ise kulların sıfatları gibi olmasını gerektirmez. Biz bu sıfatları Allahın şanına layık olduğu şekilde isbat ederiz, bu ayrı bir bahistir.

İsmaili “İtikadu Eimmetil Hadis/Hadis İmamlarının İtikadı” adlı risalesinin istiva hakkındaki bölümünde şöyle demektedir:

وأنه عز وجل استوى على العرش ، بلا كيف ، فإن الله تعالى انتهى من ذلك إلى أنه استوى على العرش ولم يذكر كيف كان استواؤه

“Bize keyfiyeti meçhul olarak, Aziz ve Celil olan (Allah) arşa istiva etmiştir. Çünkü Allah Te'ala arşa istiva ettiğini bildirmiş, istivasının keyfiyetini (nasıl olduğunu) ise zikretmemiştir.”

Lalekai’nin naklettiğine göre Allah Rasülü (sallallahu aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden yani müminlerin annelerinden olan Ümmü Seleme (ra) “Rahman Arşa istiva etmiştir” ayeti hakkında şöyle demiştir:

الْكَيْفُ غَيْرُ مَعْقُولٍ وَالِاسْتِوَاءُ غَيْرُ مَجْهُوَلٍ وَالْإِقْرَارُ بِهِ إِيمَانٌ وِالْجُحُودُ بِهِ كُفْرٌ

“(İstivadaki) keyfiyet akledilemez, istiva ise bilinmeyen bir şey değildir, onu kabul etmek imandır, onu inkar etmek ise küfürdür.” (Lalekai, es-Sunne, no: 663)

İmam Malik ise aynı ayet hakkında şöyle demiştir:

الْكَيْفُ غَيْرُ مَعْقُولٍ وَالِاسْتِوَاءُ مِنْهُ غَيْرُ مَجْهُوَلٍ وَالْإِيمَانُ بِهِ وَاجِبٌ وَالسُّؤَالُ عَنْهُ بِدْعَةٌ

(İstivadaki) keyfiyet akledilemez, Onun istivası ise bilinmeyen bir şey değildir, ona iman etmek vacibtir, onun hakkında sormak bid’attir.” (Lalekai, es-Sunne, no: 664)

Malik’in hocası Rebia (rh.a) da şöyle demiştir:

الِاسْتِوَاءُ غَيْرُ مَجْهُوَلٍ وَالْكَيْفُ غَيْرُ مَعْقُولٍ

“İstiva bilinmeyen bir şey değildir, keyfiyeti ise akledilemez!” (Lalekai, es-Sunne, no: 665)

Lalekai aynı sözü başka bir yerde şöyle nakletmektedir:

الِاسْتِوَاءُ مَعْقُولٌ , وَالْكَيْفُ مَجْهُوَلٌ

“İstiva akledilebilen bir şeydir, keyfiyeti ise bilinemez!” (Lalekai, es-Sunne, no: 928)

İmam Malik ve başkalarından nakledilen meşhur sözde (nakleden, Lalekai, 3/397) “İstiva malumdur” veya “meçhul değildir” denilmesi tefvid mezhebinin batıllığına delalet etmektedir. Çünkü bu surette istivanın bilinen bir manası olduğu açıkça ifade edilmiştir. Eğer bu sözün kendisinden nakledildiği Ümmü Seleme validemiz, Malik veya Rebia gibi selef imamları –iddia edildiği gibi- sıfat naslarının manası bilinemez deselerdi istiva malumdur, bilinmektedir demezlerdi. Bu sözün ardından söyledikleri “Keyfiyet (yani nasıl olduğu) ise meçhuldür” ifadesi selefin asıl akidesini ortaya koymaktadır. Yani selefe göre sıfat naslarının manası bellidir, bizim için meçhul olan ise sözkonusu sıfatların keyfiyetidir. Bunlar haricinde selef imamlarından nakledilen Allah’ın yedi kat göğün üstünde, arşının üzerinde ve mahlukatından ayrı olduğunu ifade eden bütün kaviller ve diğer nüzul, yed, vech vb sıfatlarla alakalı sözleri onların hiç birinin tefvid ehlinin mezhebinde olmadığını göstermektedir. Çünkü tefvid ehlinden hiç biri bunları söylemez, hatta istiva, uluvv gibi kavramları birer sıfat olarak değil, nasslarda geçen ve anlamı bilinmeyen (is-te-va) gibi birtakım harfler olarak görürler. Esasında mufavvida, seleften yukarda tarifini gördüğümüz şekliyle bir tefvid inancını asla nakledemezler, onlar ancak selefin keyfiyetin bilinmeyeceğine dair sözlerini mananın bilinmeyeceği şeklinde tahrif ederler, onun ötesinde selefin bu inançta olduğuna dair bir hüccetleri yoktur. Böylelikle anlaşılıyor ki tefvid inancı bidattir, değil selef aklı başında hiç kimse böyle bir inanca sahip olmaz çünkü bu resmen Kuran ve sünnette manasız birtakım kelamlar olduğunu ileri sürmek demektir. Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin de işaret ettiği gibi tefvid inancı bidat ve ilhad ehlinin ileri sürdüğü fikirler arasında en şerrlisidir, zira bu inanç Kuran’ın hidayet kaynağı olmadığını ileri süren ve asıl doğru yolun filozofların sözlerinde olduğunu iddia eden zındıklara zemin hazırlamaktadır, çünkü tefvid ehli Kuran’ın anlaşılmaz ifadeler içeren bir kitap olduğunu ileri sürerek Kuran vasıtasıyla hidayete ulaşmaya engel olmaktadırlar. (Der’u Tearuzi’l Akli ve’n Nakl, 1/205)

Tefvid meselesi hakkında daha çok şey söylenebilir ancak bu zikrettiklerimiz aklı başında birisi için şimdilik kafi gelir inancındayız. Selefin mezhebi tefviddir, sıfatların zahiri manasını ancak Hanbelilerden bir kısmı isbat etmiştir, bunlar da müşebbihe sınıfındandır tarzı iddiaların batıllığı böylece ortaya çıkmış olmaktadır. Selef asrından sonra hayrın azalmasıyla beraber selef akidesini savunanların azınlığa düştüğü hususu doğrudur, ancak bu çoğunluğun savunduğu şeyin hakk olmasını ve selefe muvafık olmasını gerektirmez. Çünkü bizi selefin üzerinde bulunduğu yol ilgilendirir, sonraki devirlerde insanların ihdas ettikleri bidatler ise çöpe atılır. Vallahu a’lem.

...
 
Son düzenleme:
İmam Malik Çevrimdışı

İmam Malik

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ashabının yaptığı açıklamlar zaten dinin kendisindendir. Kuran ve sünnet el eledir zaten bir bütünü oluşturur. Dolayısıyla bu durumu onlardan yüzyıllar sonra alimlerin bir konuyu tevil etmesine kıyaslayamayız. Biri dindir biri yorumdur alimin kendi görüşüdür. Görüşünü kendince tevil ettiği naslara dayandırır. Aynı şey değildir. Bu sebeple ikisini ayırmak çok çok önemlidir. İşte bu nedenle bu konuda katı olmakta fayda var.

Zaten bizde alimlerin görüşünü mutlak kabul etmiyoruz.
Rasulullah'ın tevillerinin vahiy ile, olduğundan dinin kendisidir, el hak doğru. Peki ya sahabenini tevilleri?
Sahebib Rasulullahtan nekil ypamadan pek çok nassı tevil ettiğini hatta bazı nasların tevilinde ihtilaf ettiklerini bilyoruz şimdi onların durumu nedir?

Bunu söylemek de çok yanlış çünkü o zaman din heva ve hevese kaçar. Herkes kendine göre bir “tevil”de bulunup bunun doğruluğuna inanır. Bense ayet ve hadislerle yapılan açıklamaları tutup gerisi hakkında olduğu gibi kabullenmeyi savunuyorum ki bu yukarıda bir yerde süslü kelimelerle anlatılmış zaten. Ehli sünnet görüşü de bu yöndedir benim bildiğim kadarıyla.

İncil ehli Allah'ın onlara bu(kitapta) indirdikelri ile hükmetsinler
(maide 47)
Burada Allah açık bir şekilde İncil ile hükmetmeyi emrediyor. Allah'ın tekfir olmuş bir kitapla hükmetmeyi etmri mümkün olmadığına göre...
Dinin heve ve hevese kaçmaması için zaten müftüde aranan ilk şart adalet şartıdır.
Allah, Rasulü ve sahebenin icmaı dışında kesin hiçbir şey olmaığını biliyoruz. Diğerlerinin yaptıklarıda tevildir, bir nevi ictihaddır. Buda ilim gerektirir, aski taktirde bodoslama bakış yukarıdaki örnekte olduğu gibi kafirlerin eline dahi üzerimize atılmak üzere oklar verebilir. Yukarıdaki ayet misyonerlerin en favori olan ayetlerinden biris ama kesinlikle tek değil, daha fazla fitne olmamaıs iin uzatmıyorum.

işte yine tevil ile kuran ve sünnetle getirilen açıklamaların ayrı tutulmasının gerekliliğine bir örnek. hadisle bir ayetin açıklaması yapılmışsa bunun hakkında “kati değildir” denilebilir mi? Hayır. Denilemez. Ama müçtehidlerin kendi yorumu tabiki kati değildir kişiden kişiye değişir ve bağlayıcı da değildir istisnalar hariç.

Zaten teoride buna itiraz eden yok. Ama tevil edenleri azdaha mürtedlik ile suçlayacaktın :)

Aynı zamanda selefi itikatıdır. Ben uzun uzun ondan bundan alıntı yapmıyorum ama dinimi selefilerden öğrendim onlar da her zaman söylediklerini kuran ve sünnete dayandırır.

Konuda bağımsız, herkes söylediğini Kur'an ve Sünnete dayandırır. Yukarıdaki örnekte Hristiyanlar dahi bunu yapmaktalar.
Önemli olan bu dayandırmanın ne kadar sağlam olduğudur, bu ise başta Sahabe olmak üzere Self ve Halef ulemasının icmaına başvurulmalıdır. Evet alimler peygamber değildir, ve sözleri nas değildir ama bu dinde daha dün inmiş değildir, 1400 yıllık tecrübeye nanik yapmak akıl karı değildir.
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Sonuç olarak ben kuran ve sünnete itibar ederim. Kuranda bir ayet müteşabih olarak duruyorsa ve bunun hakkında hadislerde bir açıklama yoksa bunu olduğu gibi kabul edip kastedilp edilmediği meçhul anlamlar yüklemem. Allah ne dediyse onu kastetmiştir derim çünkü aksi takdirde Allahın sözleri her yere çekilebilir hale gelir günümüzde olduğu gibi. Bence bu çok yanlış. Allah beni bunlardan beri eylesin.
 
Üst Ana Sayfa Alt