19. yüzyılda İslam âlemine yönelik başlatılan Modern Haçlı Seferleri karşısında Cemalettin Afgani, Müslümanların dâhili ve harici bedbahtlardan kurtulması ve İslam âleminin birliği için bir tür şura biçimi olan demokrasinin bir çıkış yolu olabileceğini savunurken, 20. Asrın başlarında El-Benna demokratik yönetime mesafeli durmuş, ancak parlamenter sisteme sıcak bakmıştır. El-Benna’nın tasavvurundaki devlet yapısı, tabiri caizse “İslami Demokrasi” hüviyetine sahipken, Mevdudi, El-Benna ile Kutup arasında bir yerde, Seyyid ise daha uç noktada durmaktadır. Mevdudi de demokrasinin İslam ülkelerinde denenebileceğini savunurken, Seyyid, İslam ile demokrasinin beraber zikredilmesine şiddetle karşı çıkmakta, Batı’da iflas etmiş bir sistemin Doğu’da neden deneneceğini sorgulamaktadır. Seyyid’in, siyasi özgürlükleri teminat altına alan adil bir diktatörlüğü savunduğunu iddia etmek zor değil.
alıntıdır