Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru Mevdudi'nin İran Humeyni Devrimi ile İlgili Görüşü Hakkında Bilgi Verebilir misiniz?

maxsimilyan70 Çevrimdışı

maxsimilyan70

Üye
İslam-TR Üyesi
Belirttiğin din algısından kendimi teberri ederim. Benim tasavvuf algım ''İslamın kendisidir'' diye de vurgulamıştım. Her neyse.
 
M Çevrimdışı

Musluman.

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Belirttiğin din algısından kendimi teberri ederim. Benim tasavvuf algım ''İslamın kendisidir'' diye de vurgulamıştım. Her neyse.

Görmek isteyene Allah hidayet versin.

Mesele Bu forum, ya da başka bir forum değil.Bu sitedekilerin ya da benim görüşüm önemli değil.Dediğim gibi ben bugün varım yarın yokum,bu site bugün var yarın yok.

Ama İSLAM evrenseldir.Hz. Ademden Kıyamete Kadar dünya üzerinde hüküm sürecek olan bir dindir.Tasavvuf gibi Hz.Muhammed den Yüzlerce yıl sonra ortaya çıkıp, sahabelerdeki Allah'a huşu içinde ibadet etme örneklerini kendilerine delil alarak her türlü sapıklık ve bidatlere batmış olanları İslam olarak görmek hakikaten büyük delalettir.

Ama tavsiyem Lütfen ve Sadece Kuran Ve Sünnet...Yoksa hakikaten rüzgar nereden eserse oraya gider insan...
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İslam-tr Sakini
İslam-TR Üyesi
Görmek isteyene Allah hidayet versin.

Mesele Bu forum, ya da başka bir forum değil.Bu sitedekilerin ya da benim görüşüm önemli değil.Dediğim gibi ben bugün varım yarın yokum,bu site bugün var yarın yok.

Ama İSLAM evrenseldir.Hz. Ademden Kıyamete Kadar dünya üzerinde hüküm sürecek olan bir dindir.Tasavvuf gibi Hz.Muhammed den Yüzlerce yıl sonra ortaya çıkıp, sahabelerdeki Allah'a huşu içinde ibadet etme örneklerini kendilerine delil alarak her türlü sapıklık ve bidatlere batmış olanları İslam olarak görmek hakikaten büyük delalettir.

Ama tavsiyem Lütfen ve Sadece Kuran Ve Sünnet...Yoksa hakikaten rüzgar nereden eserse oraya gider insan...
kalemşör Allahu alem tasavvuf sapıklıklarından haberdar, nasıl ki şimdikilerin sapkınlıklarını taşımayan takva ehli tasavvufçuları geçmişte alimler övmüşse Allahu alem ona vurgu yapıyor.
 
F Çevrimdışı

fecri kadim

Üye
İslam-TR Üyesi
Olaya Tevhidi Bakış açısı ile bakmak lazım.Herhangi bir gruba bakışımız şu şii, bu sunni, bu selefi olmamalı.Şiilerin Şirk koşmayanları(ki azınlıktadır, unutmayalım ki günümüz sünnilerinin de çoğu şirk koşmaktadır) bir hareket başlattıklarında Tevhidi bilince sahip olduklarından dolayı, ırk,millet ya da mezheb taasubculuğu yapmadan Müslümanların yanında yer almalıyız.En azından bir Müslüman olarak böyle bir olay karşısında böyle bir tutum sergilememiz gerektiğini düşünüyorum.

Mevdudinin bu konu üzerindeki görüşünü; (Muhetemelen) O günün şartlarında Humeyni Şiasını iyi okuyamaması ve yanlış bir görüş belirtmesir, Ya da Humeyni ve taraftarlarının Şianın temel prensiblerinden olan takiye yi devrimin başlangıcında uyguluyarak tevhid ehli gibi kendilerini Dünya'ya tanıtmaları, ya da ...gibi nedenler oluşturmuştur. Bu görüşünü daha önce bilmediğim için çok fazla bir bilgim yok cahilce yorum yapmak istemem ama konuyu araştıracağım...

Dipnot** Mevdudinin o yıllarda Demokrasi hakkında da farklı görüşleri olmuştur, bu kavram karmaşası ya da günün şartlarında demokrasinin anlaşılamaması ya da Mevdudinin Demokrasiyi net bir şeklide okuyamaması olarak da düşünülebilir.Bunu bir iftira olarak algılamayın arkadaşlar Çevirmenin hatalarından da kaynaklı böyle bir izlenim uyandırmış olabilir...Ama Mevdudi okuyanlar görecektir ki; Mevdudinin Demokrasiye karşı net bir tavrı yoktur.Demokrasi Konusunda kafasının biraz karışık olduğu kanaatindeyim...

demokrasi ve mevdudi konusunu biraz daha açıklığa kavuştururmusunuz
bahsettiğiniz yorumlar hangi kitabında daha çok öne çıkıyor bana somut bir kaç isim vermeniz mümkünmü
 
maxsimilyan70 Çevrimdışı

maxsimilyan70

Üye
İslam-TR Üyesi
Görmek isteyene Allah hidayet versin.

Mesele Bu forum, ya da başka bir forum değil.Bu sitedekilerin ya da benim görüşüm önemli değil.Dediğim gibi ben bugün varım yarın yokum,bu site bugün var yarın yok.

Ama İSLAM evrenseldir.Hz. Ademden Kıyamete Kadar dünya üzerinde hüküm sürecek olan bir dindir.Tasavvuf gibi Hz.Muhammed den Yüzlerce yıl sonra ortaya çıkıp, sahabelerdeki Allah'a huşu içinde ibadet etme örneklerini kendilerine delil alarak her türlü sapıklık ve bidatlere batmış olanları İslam olarak görmek hakikaten büyük delalettir.

Ama tavsiyem Lütfen ve Sadece Kuran Ve Sünnet...Yoksa hakikaten rüzgar nereden eserse oraya gider insan...

Sizin tasavvurunuzda tasavvuf tek prototip olabilir. Bu sizin bakış açınızın mikro oluşunun bir tezahürü. Benim tasavvuf tarifimin muhtevası Kur'an ve sünnetin ihtiva ettiğinden başkası değildir. Tasavvuf'un sonradan çıkması bizce bir müşkil değildir. İbn Haldun'un da belirttiği gibi tasavvufun ruhu sahabelerin arasındaydı. İsminin lugavi bir bidat olması da bizi ilgilendirmiyor; zira bu mantık dışı yaklaşım ''muhaddis'' ''dilci'' vb. isimlerinde sonradan çıkmış olduğu nüansını ıskalıyor sanırım.
 
A Çevrimdışı

AhluSunnah

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Sizin tasavvurunuzda tasavvuf tek prototip olabilir. Bu sizin bakış açınızın mikro oluşunun bir tezahürü. Benim tasavvuf tarifimin muhtevası Kur'an ve sünnetin ihtiva ettiğinden başkası değildir. Tasavvuf'un sonradan çıkması bizce bir müşkil değildir. İbn Haldun'un da belirttiği gibi tasavvufun ruhu sahabelerin arasındaydı. İsminin lugavi bir bidat olması da bizi ilgilendirmiyor; zira bu mantık dışı yaklaşım ''muhaddis'' ''dilci'' vb. isimlerinde sonradan çıkmış olduğu nüansını ıskalıyor sanırım.

Bu Şia ve Mutezile sempatizanı şaklabanların klasik özelliği. Böyle süslü, yabancı ve kullanılmayan kelimeleri kullanarak güya akıllarınca etkli konuşmuş oluyorlar. Halbuki eşşekten bir farkları kalmıyor. Çünkü konuştukları sözler, süslü bile olamayan komik cümleler. Aişe rha dediği gibi "Rasulullah s.a.v. insanların anlayacağı şekilde konuşurdu"

Edebi cümleler sizi kurtaramayacak, tıpkı Humeyni isimli Kur'an'ın tahrif olduğunu iddia eden sahabe düşmanı zındığı kurtaramadığı gibi. Süslemeye çalıştığınız batıl firkleriniz sizin olsun, Ehl-i Sünnet olan kimseler için, kafirlere düşmanlık yeter.
 
maxsimilyan70 Çevrimdışı

maxsimilyan70

Üye
İslam-TR Üyesi
Bu Şia ve Mutezile sempatizanı şaklabanların klasik özelliği. Böyle süslü, yabancı ve kullanılmayan kelimeleri kullanarak güya akıllarınca etkli konuşmuş oluyorlar. Halbuki eşşekten bir farkları kalmıyor. Çünkü konuştukları sözler, süslü bile olamayan komik cümleler. Aişe rha dediği gibi "Rasulullah s.a.v. insanların anlayacağı şekilde konuşurdu"

Edebi cümleler sizi kurtaramayacak, tıpkı Humeyni isimli Kur'an'ın tahrif olduğunu iddia eden sahabe düşmanı zındığı kurtaramadığı gibi. Süslemeye çalıştığınız batıl firkleriniz sizin olsun, Ehl-i Sünnet olan kimseler için, kafirlere düşmanlık yeter.

Bana yapmış olduğunuz bu su-i zan dan ötürü Allah sizi bağışlasın, Kardeşim.
 
maxsimilyan70 Çevrimdışı

maxsimilyan70

Üye
İslam-TR Üyesi
''Kemiyeti'' tartışılsa da ''Keyfiyeti'' Allah adına gerçekleşmiş İslami bir devrimdir, bu dediğim için beni Şia olarak itham ediyorsanız; bana haksızlık ediyorsunuz. İşlerimin arasında şu konuya mesaj yazmamın sebebi ise sadece İslami bir endişedir. Allah, size ve bize Selamet versin.
 
M Çevrimdışı

Musluman.

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
''Kemiyeti'' tartışılsa da ''Keyfiyeti'' Allah adına gerçekleşmiş İslami bir devrimdir, bu dediğim için beni Şia olarak itham ediyorsanız; bana haksızlık ediyorsunuz. İşlerimin arasında şu konuya mesaj yazmamın sebebi ise sadece İslami bir endişedir. Allah, size ve bize Selamet versin.

kemiyet ve keyifeti Tanımlar mısın?
 
maxsimilyan70 Çevrimdışı

maxsimilyan70

Üye
İslam-TR Üyesi
Güzel kardeşim, demek istediğim bu devrim ''İslam'' adına gerçekleşmedi mi? Bu bizim bu devrime saygı göstermemiz için yeterli bir sebep değil midir? Ben günümüz İran Devletinin ''İslam Devleti'' olduğunu söylüyor da değilim. Fakat ortada ''Allah'' adına gerçekleşen bir devrim var. ''X'' putu ''Y'' putu için devrilmiyor. ''Allah'' adına devriliyor. Bu bizim için yeterli bir sebeptir. Bunu söyleyen sadece ''ben'' değilim. Allah çok şükür olsun ki bu gerçeği gören eski ve yeni bir çok alimimiz var. En başta vefatından bir kaç ay önce Üstad Mevdudi bu devrimi tasdik etmiş. Arkadaşın birisi de ''alıntılamış'' Sayın Ahmed KALKAN da bu gerçeğe dikkat çekmiş.
 
M Çevrimdışı

Musluman.

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Güzel kardeşim, demek istediğim bu devrim ''İslam'' adına gerçekleşmedi mi? Bu bizim bu devrime saygı göstermemiz için yeterli bir sebep değil midir? Ben günümüz İran Devletinin ''İslam Devleti'' olduğunu söylüyor da değilim. Fakat ortada ''Allah'' adına gerçekleşen bir devrim var. ''X'' putu ''Y'' putu için devrilmiyor. ''Allah'' adına devriliyor. Bu bizim için yeterli bir sebeptir. Bunu söyleyen sadece ''ben'' değilim. Allah çok şükür olsun ki bu gerçeği gören eski ve yeni bir çok alimimiz var. En başta vefatından bir kaç ay önce Üstad Mevdudi bu devrimi tasdik etmiş. Arkadaşın birisi de ''alıntılamış'' Sayın Ahmed KALKAN da bu gerçeğe dikkat çekmiş.

Şuan Türkiye De Allah adına İnsanlar gidip Akp ye oy veriyorlar.Bu şirk eylemini basite mi indirgemiş oluyor.Her Allah Lafzını kullanıp yapılan eylem İslami Mi oluyor?Din kayıgısı ile yapılan her amel Caiz midir?

Hadi Sana bir örnek: Mekke'deki Müşrikler Kızlarını Toprağa Diri Diri gömerken Din Kaygısı taşıyorlardı !!! Devamını yazmayayım isterseniz
 
K Çevrimdışı

Khaled21

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İSLAM DEVLETİNİN YAPISI
Mevdudi'nin en büyük arzusunun İslam devletinin kurulması olduğunu söyleyen Ballı, bu devletin niteliklerini şu şekilde özetledi:
1- Allah'ın egemenliğini tanıma,
2- Peygamber'in otoritesi,
3- Allah'ın hilafeti konumunda olması,
4- Şura'ya dayalı olması.
GÖRÜŞLERİ…
Cemaat'in görüşleri hakkında da bilgi veren Ballı, bu görüşleri şu şekilde özetledi:
- Kur'an ve sünnet…
- İçtihad…
- Mevdudi'nin yorumları…
- İslami prensiplerin hayata geçirilmesi…
- İslami idarenin kurulmasının hedef edinilmesi…
- Adil şartlarda seçimlere katılma…
- Silahlı mücadele yerine, barışçıl ve demokratik hareket tarzının benimsenmesi…

Bu nedemek şimdi mevdudinin anlayışı bumu gerçekten?
 
M Çevrimdışı

mervanbinmübarek

Üyeliği İptal Edildi
Banned
sa.tasavvuf cüneyd el bagdadinin zühdü ile baslamis ve icin de bidat dahi bulunmayan birseydi.sirk surda dursun bidat dahi yaninndan gecmemis.suf aslinda pamuk elbiseye verilen 0ve bu akimda bulunan zahidlerin giydigi bir giysi idi.aslinda bunu giyenlere de sufi deniliyordu.simdiki tasavvufun cüneyd el bagdadi ile bir alakasi benzerligi yoktur.ALLAH ayaklarimizi tevhid uzere sabit kilsin..
 
M Çevrimdışı

Musluman.

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Beyazıd Bistami Kimmiş !!!

1-E - HİCRİ 3. YÜZYIL: BEYAZÎD BİSTÂMİ


Döneme ismini verecek kadar önemli olan diğer bir şahsiyet Beyâzid Bistâmî`dir. Horasan`ın Bestam şehrinde doğan ve Zerdüşt bir geçmişe sahip bir ailenin çocuğu olan Beyazîd, tasavvufa temel olacak bazı esaslar oluşturur, yeni inançlar getirir. Bunların en önemlisi Bir`de yok olma ve şathiyedir. Bir`de yok olma inancı Vahdet-i Vucûd inancının habercisi durumundadır. Hint okenli Bir`de yok olma inancını Beyâzıd, Ebû Ali el-Sındî`den alarak tasavvufa dahil eder. [1]

Buna göre kişi rhî ve bedenî bazı imtihanlara muhatap olur ve başarırsa Tanrı`yla bir olma durumuna erişir. Bu Kulun Tanrı katına çıkması biçiminde gerçekleşebileceği gibi, Tanrının kulun seviyesine inmesi biçiminde de gerçekleşir. Bu gerçekleştiğinde de Tanrı-kul ayrılığı kalkmış olur. (el-fenâ fi`t Tevhid)

Kendisini Tanrıyla bir olarak gören kişi de elbetteki normal insana oranla farklı özellikler taşıyacaktır. Bu özellikler, Bistamî`de nasslara tamamen aykırı şekilde açığa çıkan şathlar olur. Sûfînin kendi varlık ve benliğinden habersiz hale geldiği, sekr halinde iken söylediği ve nasslara ters görünen sözler anlamındaki şathlar, sonradan tamamıyla tasavvufun en önemli konu ve kavramlarından birisi olur. Sûfilerin iddiasına göre cezbe ve vecd haline erişen bir sûfi duyular aleminin dışına çıktığı için, o anda duyular alemiyle uyuşmayan sözler sarfeder.

Bu sözlerin sûfinin o andaki durumuyla ilgili olduğu, o hali yaşamayanların bu durumu bilemeyeceği iddia edilir. Tasavvuf mensubu olmayanlar tarafından en çok eleştiri konusu edilmiş olan bu şathlar sûfiler tarafından arzulanan ve ulaşılmaya çalışılan bir halin ifadesi olarak görülmüş ve savunulmuştur. Onlar bu durumu içkiyle sarhoş olan kişinin farklı aleme geçip, (öyle zannedip) sarhoş olmayanlara ters gelen şeyle ifade etmesine benzetirler ve böylelikle durumlarını açıklayıp meşrulaştırmaya çalışırlar. Ancak bu açıklamalar inandırıcı olmamıştır ki, şathlar bir çok sûfinin hayatına mal olmuştur.[2]

Çok sayıda sûfide şath açığa çıkmasına rağmen şath denildiğinde özellikle iki isim akla gelir, bunlardan birisi Beyâzıd iken, diğeri gelecek yüzyılın sûfilerinden Hallac-ı Mansur`dur.
Onların isimleri şathla bütünlük sağlayacak kadar tanınır olmuştur.

Beyâzıd`ın şathlarına örnek verecek olursak, o şunları söyler:
„Öyle bir deniz geçtim ki, Peygamberler onun kıyısında durdu. „
„Cehennem dediğin nedir ki?, Onu görsem hırkamın ucuyla söndürüveririm.“
„Kendimi noksan sıfatlardan tenzih ederim.“ Ne de büyük zuhurum var.“[3]

„ Allah beni bir defa yükseltti, önüne oturttu ve bana şöyle dedi: „Ey Ebû Yezid, yaratıklarım seni görmeyi arzuluyorlar.“ Bunun üzerine ben dedim ki; „Beni vahdaniyetinle donat ve Sen`in benlik elbiseni bana giydir ve beni ehadiyetine yükselt, ta ki, yaratıkların beni gördüklerinde diyebilsinler: „Seni( yani Allah`ı ) gördük ve Sen O`sun“ Fakat Ben (Ebû Yezid) orada olmam“, Hak`kı Hak`la gördüm, ve bir zaman Hak`da Hak`la birlik oldum. Ne nefes, ne dil, ne kulak, ne başka birşey vardı. Vakta ki, Tanrı kendi nurundan bana göz verdi, o zaman O`na O`nun nuruyla baktım ve O`nu kendi bilgisiyle gördüm, O`nun lutfunun diliyle, kendisiyle görüştüm: „ Seninle benim hâlim nasıldır ?“ dedim. Bana „Ben seninle senim. Senden başka Allah yok“ dedi.[4]

Bayazidi Bestami’nin bazı söylevlerinden seçmeler :

“Allah’a andolsun ki benim bayrağım Muhammed (S.A.V)’in bayrağından daha büyüktür! Benim bayrağım nurdur. Altında bütün insanlar ve cinler ve peygamberlerden olanlar bulunuyor.”[5]
“Benim bir benzerim ne gökte bulunur; ne de benim sıfatlarımın bir benzeri yeryüzünde bilinir!” [6]
“Musa Peygamber, Allah’ı görmek istedi. Ben ise Allah’ı görmeyi değil, Allah beni görmeyi irade buyurdu!”[7]

Bu ve benzer sözler, o günlere kadar müslümanların arasında görülmemiş şeylerdi. Hele sahabe ve tabîunda hiç görülmemişti. Ancak dönemin sûfileri bütün bunları Allah`la bir olacak kadar yücelmiş kullar oldukları inancıyla dile getirirler. Karşı çıkanlara da, kendilerinin bâtınla uğraştıklarını ve aslın bu olduğunu, halbuki kendi dışındakilerin kabuğa (zâhir) takılıp kaldıklarını, zâhirle (şeriatla) kendilerini değerlendiremeyeceklerini iddia ederler.

3. yüzyılın en mûtedil sûfilerinden olan Cüneyd, nasslara bağlılıkla, yukarıda anlatılan düşünceler arasında gidip, gelir. Çağdaş bir araştırıcının ifadesiyle, Vahdet-i Vûcud çukurunun kenarında dönüp durur.[8]

O marifet bilgisini kabul eder ancak bir sınır getirir. Bu bilginin naslara aykırı olmaması gerektiğini savunur. Bid`at olarak nitelenen ve tasavvufn esaslarından olan tesbih, zikr gibi konulardan dolayı suçlandığında „ Ben Allah`a doğru götüren bir yolu reddetmem“[9] cevabını verir.

Beyazıd gibilerini, hayali güçlerine aldandıkları düşüncesiyle suçlar: „Kim sûlûktan önce Kur`an ezberlemez, hadis yazmaz ve fıkıh öğrenmezse ona iktida etmek caiz olmaz“ [10] diyerek Bestâmiler`in temsil ettiği anlayışa karşı çikar. O özelliklet tevhid inançı üzerinde durur ve bunu her türlü bozuk inanca karşı korumaya çalışır. Ancak bunu yaparken bir ayağı da tasavvuf üzerindedir. O bu özelliğiyle ileride isminden bahsedilecek olan fakat sınırları tam belirlenemeyen Sûnni sûfiliğinin temsilcisi durumundadır. Cüneyd, Beyâzıd`da en basit biçimde ifadesini bulan panteizme bir sınır çizme gayreti içinde olur. Fakat başaramaz. Dolayısıyla Cüneyd, inanç ve düşünceleriyle değil, sadece ismiyle yaşar. Onun, yaptığı en önemli iş tasavvufun sivri yönlerini törpülemek olur.

Aynı dönemde, İslâmî bir yapıyı temsil ettiği kadar sûsi de olan ve İslâm`ın sınırlarını taşmayan bir tasavvuf oluşturmaya çalışan Muhasibî`de vardır. O, tasavvufun temelinde yer alan ilahî aşk inancını tasavvufun bünyesine tamamen ayrılmayacak şekilde adapte eder.[11]
Onun temsil ettiği tasavvuf anlayışı Selefî, Felsefî, ehl-i Sünnet tasavvufu üçlüsünün sonuncusunda yer alır. Onun esaslarını belirler. Bunu yaparken de zamanın İslam dışı tasavvufuna çeki-düzen vermeye çalışır.

KAYNAKLAR



[1] Fahrî 192,193

[2] Mukaddime 2/259 [ Ibn Haldun, Çev: Zakir Kadiri Uğan, Devlet Kitapları, 3 cilt,ist 1970]
Ayrıntılı bilgi için bkz:
- İbn Haldun 133 [ Tasavvufun Mahiyet, Çev: Süleyman Uludağ, Dergah yy. ist 1984]
- GölpInarlı 83-85 [Abdülhaki GölpInarlı, 100 Soruda Tasavvuf, Gerçek yy. ist. 1985]
- Sülemi 12 [ Dr. Süleyman Ateş, Sülemi ve Tasavvufu Tefsiri, Sönmez Neş. ist. 1969]

[3] Gölpınarlı, 84 : Sülemi, 13 : İbn Haldun, 59, 121,153 : Fahri, 193

[4] Güngör 255, 256 [Prof. Dr. Erol Güngör, İslam Tasavvufunun Meseleleri, Ötüken yy. ist. 1982]

[5] ( Bayazidi Bestami ve İslam Tasavvufunun özü, Celal Yıldırım, Demir Kitabevi, Aralık 1978 baskısı, sayfa 263 ).

[6] (Yukarıda adı geçen kitap, sayfa,sayfa 265 ).

[7] (Yukarıda adı geçen kitap, sayfa 320 ).

[8] Fahri, 198

[9] Hitti. 2/675

[10] İşâri Tefsir, 73
-Corbin ,194 [Henry Corbin, İslâm Felsefesi Tarihi, Çev: Prof.Dr. Hüseyin Hatemi, İletişim yy. 1986]

[11] Güngör 70,72
 
K Çevrimdışı

Khaled21

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
19. yüzyılda İslam âlemine yönelik başlatılan Modern Haçlı Seferleri karşısında Cemalettin Afgani, Müslümanların dâhili ve harici bedbahtlardan kurtulması ve İslam âleminin birliği için bir tür şura biçimi olan demokrasinin bir çıkış yolu olabileceğini savunurken, 20. Asrın başlarında El-Benna demokratik yönetime mesafeli durmuş, ancak parlamenter sisteme sıcak bakmıştır. El-Benna’nın tasavvurundaki devlet yapısı, tabiri caizse “İslami Demokrasi” hüviyetine sahipken, Mevdudi, El-Benna ile Kutup arasında bir yerde, Seyyid ise daha uç noktada durmaktadır. Mevdudi de demokrasinin İslam ülkelerinde denenebileceğini savunurken, Seyyid, İslam ile demokrasinin beraber zikredilmesine şiddetle karşı çıkmakta, Batı’da iflas etmiş bir sistemin Doğu’da neden deneneceğini sorgulamaktadır. Seyyid’in, siyasi özgürlükleri teminat altına alan adil bir diktatörlüğü savunduğunu iddia etmek zor değil.

alıntıdır
 
M Çevrimdışı

Musluman.

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
19. yüzyılda İslam âlemine yönelik başlatılan Modern Haçlı Seferleri karşısında Cemalettin Afgani, Müslümanların dâhili ve harici bedbahtlardan kurtulması ve İslam âleminin birliği için bir tür şura biçimi olan demokrasinin bir çıkış yolu olabileceğini savunurken, 20. Asrın başlarında El-Benna demokratik yönetime mesafeli durmuş, ancak parlamenter sisteme sıcak bakmıştır. El-Benna’nın tasavvurundaki devlet yapısı, tabiri caizse “İslami Demokrasi” hüviyetine sahipken, Mevdudi, El-Benna ile Kutup arasında bir yerde, Seyyid ise daha uç noktada durmaktadır. Mevdudi de demokrasinin İslam ülkelerinde denenebileceğini savunurken, Seyyid, İslam ile demokrasinin beraber zikredilmesine şiddetle karşı çıkmakta, Batı’da iflas etmiş bir sistemin Doğu’da neden deneneceğini sorgulamaktadır. Seyyid’in, siyasi özgürlükleri teminat altına alan adil bir diktatörlüğü savunduğunu iddia etmek zor değil.

alıntıdır

Akhi bunu hangi kafirin sitesinden alıntı yaptın.!!!
İslami yönetimi tanımlamaya bak"
"Siyasi özgürlükleri teminat altına alan adil bir diktatörlük"
 
Üst Ana Sayfa Alt