Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

oy kullanmayı caiz görenlere

farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Yazdığımı şeyi biraz daha şerh edeyim anlaşılmamış galiba, kastettiğim kesinlikle tasavvufi bir itaat değil. Mesela bariz bir örnek üzerinden konuşalım:

Namazi kasten terk edip farzını inkar etmeyen kişinin hükmü 4 mezhepte ihtilaflıdır. Hanbeli mezhebi bu durumdaki kişiyi tekfir ederken diğer 3 mezhep tekfir etmemiş ve bunun büyük günah olduğunu ifade etmiştir.

Meşhur olan hadisi şerifte Fe gad kefera lafzı geçmektedir. Ben basit arapça bilgilmle fiili mazi olan kefera fiilinin 4-5 tane anlamı olduğunu ve peygamber sav'in bu fiili her zaman mutlak küfür anlamındaa kullanmadığını biliyorum ama bugün çok bilgili bazı arapçası dahi olmayan arkadaşlar hadis mealciliği yaparak ve hakkında icma olmayan bir hususta namazın farzını inkar etmese dahi kişinin kafir olacağını hadisin tercümesinden anlayıveriyorlar! Yani 4 mutlak müçtehidin de farklı şekilde fetva verdiği hayati bir meseleyi bir hadisi türkçesinden okuyarak hemen hükme bağlıyorlar. Sorun bu ilimsiz anlayışımızda gizli aslında burada bir mesele tartışılıyor ama alimlerin (özellikle mütekaddimun ve müteahirun) ulemasının bu konuda ne söylediğine değinen kimse göremedim.

Kardeşim. Bahsettiğin konular elbette alim olmayı gerektiren şeyler. Ama bu kuranı kerimin mealini okuyup anlama gayretini engellemez.
Kişi mealini de okur. Sonra tefsirini de okur. Duramaz farklı kişinin tefsirlerini de okur. Yetmez arapçaya bulaşır.
Benim kasdım da şu idi. Mealden okununca bile nice basit soruların cevapları zaten hemen alınabilir.
Zaten kişide iman arzusu olunca ayrıntıları dediğiniz şekilde öğrenmeye de çalışır.
Sorun yok.

Ben tefsir okuyup ardından tekrar meal de okurum . canım sıkılır açar bir surenin mealini okurum. :D
Ama okuduğum mealler kastedilenş tam olarak anlatamamış olabilirler. Bunu da inkar etmiyorum.
Okuyun siz meali yinede. Kapıyı kapatmayalım. Açık tutalım
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bugün de müslümanlar müşriklerin kanunlarını kabul etmeseler ya ölebilir ya da ölümden beter şeyler yaşayabilirler. Bugün kimse sevdiği için küfür kanunlarını kabul etmiyor. Çünkü kanunları kabul etmezsen pkk yani terörist hükmündesin. Böyle bir durumda da devletin otoritesini kabul edene kadar devlet seninle savaşır ve seni öldürür. Oy kullanmak küfür ise bile, oy vermek bir nevi ikraha maruz kalan kişinin küfre girmesi gibi bir şey olarak kabul edilebilir. Çünkü oy vermediği takdirde ölüm dahil birçok zarara maruz kalabilir.

Zorunluluk ve baskı altında istenilmeyen şeyleri yapmak başkabirşey,
Bu yaptığın davranışları doğru davranışlar olarak ifade etmek başka birşey.

Kedi eti helalmiydi?
Lakin haberleri hepimiz okuduk, duyduk.
Kavramları karıştırmayalım

O iletideki eleştiriler sana yönelik değildi. Dikkatle okursan sen de bunun farkında olabilirsin :)
farkındayız
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Mesela sürekli gündeme getirip durduğunuz Maide 44'ün tefsirini Kurtubiden bir okuyun o ayeti kerime ile ilgili bile çok farklı rivayet ve görüşler var. Yani asıl demek istediğim ümmetin ihtilaf ettiği meselelerde sadece bir görüşü esas alıp, diğer görüşlere göre hareket eden müslümanları hakir ve bidat ehli görmek doğru bir anlayış değildir. Ayrıca bazı arkadaşlar küfür ve şirk lafızlarını ağızlarında bir sakız gibi itham edici kullanıyorlar.Hadisi şerifle sabit olan küfür isnadının o iki kişiden birine döneceği meselesi konusunda daha hassas olmaları lazım.

Altı çizilmesi gereken bir noktada daha önce dediğim gibi hadisleri tedvin ve tasnifleyen bu ulemanın eserlerinden, oda türkçesinden faydalanacağız ama hüküm verme noktasında kendimizi otorite göreceğiz. Bu yalnış..

4 mezhep imamı da hem muhaddis hem fakihtir. Bir diğer hata da, mezheplere uymaya gerek yok deyip, ibni teymiyye r.a. (ki kendisi yüzde doksan hanbelidir)'in mezhebini (takip edilen yol demektir.) tıpa tıp izlemek (yani selefilik) ne kadar tutarlıdır.

yahu ben selefi değilim. ama ben bile şaşakaldım selefiliğe yaptığınız tarife.

Buna detaylı cevap gelir inşallah
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ben kesinlikle meal okunmasına karşı değilim ama herşeyin bir usülü var, bir şeyi yapalım ama usulüne uygun, Hadis bir ilimse hadis usülü de bir ilimdir. Fıkıh bir ilimse, fıkıh usülü de bir ilimdir (ahkam meseleleri fıkhi meselelerdir.), tefsir bir ilimse, tefsir usülü de bir ilimdir.

Yani elbette meal ve hadis okuyacağız ama usülle..

Riyazüs Salihinin neden tüm ümmet tarafından bu kadar teveccüh gördüğünü biliyor musunuz? Çünkü içinde ahkam hadisleri (yani ulemanın ihtilaf ettiği fıkıhta delil teşkil edecek hadisler) bulunmaz.

O yüzden İkra! emrine uymak lazım ama özellikle ilk 3 nesil (sahabe-tabiin ve tebei tabiin) nasıl hareket ettiyse ona göre hareket etmeliyiz.
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selefiliğe karşı ve düşman asla değilim istanbulda okurken arkadaşlarımın yüzde 90ı selefiydi ama hepsi ibni teymiyye (r.a.)'in kitaplarından, görüşlerinden ve fetvalarından besleniyordu bu bir gerçek. Ama diğer gerçek ise ilim olarak İbni Teymiyenin üzerinde o kadar çok alim var ki, saymak mümkün değil.. Hepsinden Allah razı olsun. Yani hem selefiyim deyip hemde sadece tek merkezden gelen içtihadları esas almak bana çok uygun gelmiyor. Zaten 4 mezhebe uyanlar otomatikmen selefidir. Çünkü selef tabiri İslamın ilk üç parlak devri için kullanılır. Benim selefilikte en çok eleştirdiğim nokta kimi müntesiplerinin usülsüz hareket etmeleridir ki buda ifrat-tefrite götürür (Usüle uygun hareket edenleri tenzih ederim.).
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ben kesinlikle meal okunmasına karşı değilim ama herşeyin bir usülü var, bir şeyi yapalım ama usulüne uygun, Hadis bir ilimse hadis usülü de bir ilimdir. Fıkıh bir ilimse, fıkıh usülü de bir ilimdir (ahkam meseleleri fıkhi meselelerdir.), tefsir bir ilimse, tefsir usülü de bir ilimdir.

Yani elbette meal ve hadis okuyacağız ama usülle..

Riyazüs Salihinin neden tüm ümmet tarafından bu kadar teveccüh gördüğünü biliyor musunuz? Çünkü içinde ahkam hadisleri (yani ulemanın ihtilaf ettiği fıkıhta delil teşkil edecek hadisler) bulunmaz.

O yüzden İkra! emrine uymak lazım ama özellikle ilk 3 nesil (sahabe-tabiin ve tebei tabiin) nasıl hareket ettiyse ona göre hareket etmeliyiz.

neden bazı şeylerde inatlaşılıyor anlamıyorum.
Ben kendi hayatımda , kişi olarak anlayacak kadarının peşinde olan birisi olarak okurum meali diyorum.
Alim olmak isteyenler, daha da derinlere inmek isteyenler izlesinler yolları.
Ben de şuna karşıyım. Kuranı Kerimi , ya da hadisleri, kısaca dinimi öğrenme isteğimi neden kırıyorsunuz?
Ben bunu kastediyorum. Ben bir kelime b,r ayet , bir hadis daha fazlasını öğrenme çabasından bahsediyorum. siz bana upuzun yollar tarif ediyorsunuz.
Bu ülkede müslümanım diyenler bir defa meali okuyup bitirseler , durum şu ankinden çoooook farklı olurdu.
Ben kapattım. nu konu kısır döngüye girdi
 
A Çevrimdışı

antitağut1979

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ne ilgisi var sevgili kardeşim? Ben nerede "Yusuf peygamber şirk koştu, o bir müşriktir" demişim, gösterir misin? Ben sadece Yusuf peygamberin de gayrimüslim/kafir bir devlette görev aldığından bahsettim. Daha önce de dediğim gibi, Muhammed peygamber stratejik olarak Allah'ın helal kıldığı bir şeyin yasaklanmasını kabul etmiştir. Bunun gibi, günümüzdeki müslüman yöneticiler de stratejik olarak Allah'ın helal kıldığı şeylerin yasaklanmasını kabul ediyorlardır.
MEDİNE VESİKASI VE HUDEYBİYE ANLAŞMASI DELİL MİDİR ?
Son zamanlarda Türkiye’deki egemen laik güçler ile uzlaşma arayışı içirisinde olan bazı müslümanlar, bunun için Medine Vesikasının ve Hudeybiye Anlaşmasının delil olarak ileri sürmektedirler.
Bu iddia uygun ve yerinde değildir .Çünkü antlaşmalar, karşılıklı hür ifadelerle yapılır.Evvela bizim antlaşma yapmak irademiz , karşı tarfın şartlarına bağlı kalmak zorunluluğu dolayısıyla eksiktir. Çünkü ,hiç bir şekilde onların belirlemiş oldukları genel çerçevenin yani mevcut düzenin belirlemiş olduğu meşruiyet çerçevesinin dışına çıkmak iradesi verilmemektedir. Diğer taraftan ; Şeriatın hükümleriyle çelişen hiçbir anlaşma asla yapılamaz . Böyle bir yetki kimseye verilmemiştir. Demokratik yöntemi ve süreci kabul etmenin ise İslam’ın açık hükümleriyle, naslarıyla ne derece çatışma halinde olduğu ise bilinen bir husutur. Çünkü mesele doğrudan doğruya İslam itikadının en hassas meselesi olan hakimiyet ve teşri ile alakalıdır. İslamda anlaşma vardır ama uzlaşmanın yeri yoktur... Burada da bir uzlaşma değil, Kureyşlilere karşı ortak bir savunma söz konusuydu. Buradaki önemli nokta, Medine’deki müslümanların hiçbir gücün egemenliği altında olmamalarıdır.
Bugün bir müslümanın kendisinin laik veya kafir bir devlete teslimmiyetine Medine vesikası ile meşruiyet kazandırmaya kalkması en azından mantık sınırlarını zorlamaktadır...Şimdi bu gerçeklerin ışığında bakalım: Pakistan başkanı Eyü han, ABD Başkanı Johson’ın baskısıyla Rusya da Kosigen nezaretinde Hindistan ile 1966 anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Pakistan’ın bu ağır şartları kabul edeceğini Hindistan başkanı Lal Bahadır Şastrı hiç beklemiyordu. Hatta bu başarıya kalbi dayanamadı ve anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Taşkent’te kalp krizinden öldü. Ama Eyüp Han bu anlaşmayı Hudeybiye anlaşması olarak millete yutturmaya çalıştı. Aynı şekilde 1988 yılında Başbakan Junejo, Rus ve ABD baskısı altında Cenevre’deki anlaşmaya imza koyarak Afganistan’ı bugünkü çıkmaza sokmuştur.
Ama Enfarmasyon bakanı olan Abdul Vahid Han buna karşı çıkanlara Hudeybiye anlaşmasını örnek gösteriyordu. Rahmetli Muhammed İkbal ümmetin bu hastalığını şu şekilde dile getirmeye çalışmıştır: Müslümanlar ne kadar tembelleştiler. Kurana uymak yerine onu kendilerine uydurmaktalar.Eğer zaruret ve genel ihtiyaç diye girilen yol uzun vadede dinin bozulmasına, dini hayatın zayıflamasına, islamın gelmesine değil gitmesine sebep oluyorsa, pirince gidenler evdeki bulguru da kaybediyorlarsa bu durumda elbette zaruret hükmünden yararlanmak caiz olamaz.


NECAŞİ ; Küfür Kanunlarını Tatbik Etmenin Meşruluğuna Delil Olamaz :
Rasulullah (s.a.v.)in Mekke döneminde Müslümanları kendisine hicret için gönderdiği Necaşi ile, Hudeybiye anlaşmasından sonra tebliğ mektubu gönderdiği Necaşi ‘nin aynı kişiler olup olmadığı konusunda ihtilaf vardır. Yine, Rasulullah (s.a.v.) in Mekke döneminde , hicret için Müslümanları gönderdiği Necaşi ‘nin , Müslüman olup olmadığı konusunda da ihtilaf vardır. Eğer Rasulullah (s.a.v) in Mekke’de iken kendisini övüp adil olarak vasfettiği ve bu yüzden Müslümanları yanına hicrete gönderdiği Necaşi Müslüman olmuşsa, o zaman bu kişi ile , Rasulullah (s.a.v.) in Hudeybiye anlaşmasından sonra Müslüman olması için mektup gönderdiği Necaşi ‘nin farklı kimseler olması gerekir . Çünkü bu ikisi aynı şahıs olsaydı ve o kişi Müslümanlar kendisine hicret ettiğinde Müslüman olmuş olsaydı, Rasulullah (s.a.v) ona Müslüman olması için mektup göndermezdi. Bu iki necaşi’nin aynı şahıs olabilmeleri için Müslümanların hicret ettiği Necaşi’nin o dönemde Müslüman olmamış olması gerekir. Yani o, her ne kadar İsa’nın Allah’ın kulu ve rasulu olduğuna inansa da, aslında Rasulullah’a tabi olmamıştır.Tıpkı Herakl ‘in Rasulullah (s.a.v.)in risaletine inanmasına rağmen, mülkünü kaybetmekten korktuğu için Rasulullah (s.a.v)e tabi olmaması gibi. Bu görüşe göre Necaşi; ancak Rasulullah(s.a.v) ona hudeybiye anlaşmasından sonra mektup gönderdiği zaman Müslüman olmuş ve Müslüman olduktan sonra İslam’ını gizlemeyip herkese açıklamış , Amr bin As‘ın da dediği gibi çevresindeki kişiler de ona tabi olmuş ve müslüman olduktan sonra İslam’a göre hareket edip Herak’e karşı tavır almışlardır .Yine bu görüşe göre Rasulullah (s.a.v.) in cenaze namazını kıldığı Necaşi de bu kişidir. Bu görüşe göre ; bir kişinin Müslüman olduğu halde küfür kanunlarını tatbik etmesinin meşru olabileceğine Necaşi’yi delil östermesi apaçık bir hatadır.Zira bu görüşe göre Necaşi Müslüman olur olmaz İslam’ını açıklamış ve İslam şeraitini uygulamış, Herakl ‘e gönderdiği parayı , yani maddi desteği kesmiş ve; “Bundan sonra ona bir dirhem bile göndermem“ demiştir. Bu sözü onun İslam şeriatını tatbik ettiğinin en büyük delilidir.Eğer Rasulullah (s.a.v.) in Mekke’de iken Müslümanları gönderdiği Necaşi Müslüman olmuş ve imanını gizlemiş ise , o zaman mektup gönderdiği Necaşi ‘nin ayrı bir kişi olması gerekir. Bu görüşe göre Rasulullah (s.a.v.) in cenaze namazını kıldığı Necaşi , Müslümanların Mekke’den kendisine hicret ettikleri Necaşi ‘dir ve bu necaşi Hudeybiye anlaşmasından önce vefat etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) bu kişiyi Müslüman kabul edip cenaze namazını kıldığı için bizim de onu Müslüman kabul etmemiz gerekir. Müslim ‘de geçen bir hadisteki Enes (r.a.) )un sözü de, Hudeybiye’den sonra mektup gönderilen Necaşi’nin Müslümanların hicret ettiği Necaşi olmadığını ve Rasulullah’ın cenaze namazını kıldığı Necaşi’nin de birinci Necaşi olduğunu göstermektedir .Bu görüş , diğerlerinden daha sıhhatli bir görüştür. İslam’dan habersiz bazı kişiler bu görüşü ; “ Necaşi Müslüman olduğu halde islam’ını gizlemiş ve kafir kanunlarını tatbik etmiştir “ diyerek , kişinin kafir devletlerde hükümdar olup , kafir kanunlarını tatbik edebileceğine ve bunun , o kişinin Müslümanlığını zedelemeyeceğine delil göstermişlerdir . Şüphesiz bu son derece sapık ve batıl bir delillendirmedir . Müslümanların hicret ettiği Necaşi Müslüman olup imanını gizlese bile, bu hadise onun , Allah’ın kanunları dışında tatbik ettiğini göstermez. Bunu söyleyebilmek için Necaşi’nin, Allah’ın kanunlarına zıt kafir kanunlarını tatbik ettiğine dair somut bir delil getirilmesi gerekir.
Halbuki rasulullah (s.a.v.) daha bu zat Müslüman olmadan önce Müslümanları ona gönderirken onun adil olduğunu söylemişti. Allah’ın şeraitine zıt hareket eden bir kral adil olarak vasfedilemez. Böyle bir vasıflandırmanınbir rasul tarafından yapılması ise hiç düşünülemez. Rasulullah (s.a.v.) in ona adil vasfını vermesi, onun insanlara Allah’ın razı olmadığı kanunları tatbik etmediğini gösterir ki , o zaman için bu kanunlar gerçek hırıstiyanlık dinine uygun olan kanunlardı . İşte Necaşi de bu kanunlara göre hüküm vermekteydi. Rasulullah (s.a.v.)in bu sözü olmasa bile, Necaşi’nin kral olması, ona istediği kanunu uygulama yetkisini vermektedir.O imanını gizlese bile imanına uygun kanunları tatbik edebilme imkanına sahipti.Zira o dönemin kralları, insanlara istedikleri kanunu tatbik edebiliyorlardı. Onların her sözü kanundu ve tatbik ettikleri kanunlara da itiraz edilmezdi.Bu , krallığın bir gereğiydi. Necaşi vefat edene kadar , özellikle hadler konusu başta olmak üzere bir çok İslam kanunu henüz inmemişti. Bu yüzden Necaşi henüz mevcut olmayan kanunları tatbik etmemekle suçlanamaz.Dahası, önceki rasullerin şeraitlerindeki hükümler , Rasulullah (s.a.v.) in şeraitine uygun olduğunda, bunları tatbik etmek de zaten İslam’ın bilinen bir hükmüdür. Sonuç olarak ikinci görüşe göre de, Müslümanların kendisine hicret ettikleri ilk necaşi islam’ını gizlediğinde, hiç bir zaman İslam akidesine aykırı bir hareket yapmamış, hiç bir zaman tağutluk sıfatını almasına sebep olacak, Allah’ın kanunlarına zıt bir kanun uygulamamıştır. Bunun aksini iddia eden kişinin somut bir delil göstermesi gerekir.
Allah’ın kanunlarına zıt kanunlar tatbik etmesine rağmen kişinin hala Müslüman kalabileceğine dair Necaşi delil gösterilemeyeceği gibi , ne Kur’an‘da, ne sünnette ne de İslam tarihinde bu görüşü destekleyecek herhangi bir delil de mevcut değildir. Aksine gerek Kur’an , gerek Rasulullah (s.a.s.)in sünneti gerekse İslam tarihi bunun açık bir küfür olduğunu gösteren apaçık delillerle doludur .


 
ي Çevrimdışı

يَعْقِلُونَ

Üye
İslam-TR Üyesi
Zorunluluk ve baskı altında istenilmeyen şeyleri yapmak başkabirşey,
Bu yaptığın davranışları doğru davranışlar olarak ifade etmek başka birşey.

Kedi eti helalmiydi?
Lakin haberleri hepimiz okuduk, duyduk.
Kavramları karıştırmayalım

Oy vermenin doğru ya da yanlış olduğunu söylemiyorum ancak yanlış olsa bile ihtiyaca binaen oy verilebileceğini söylüyorum tıpkı açlıktan ölmemek için domuz etinin yenilebileceğini söylediğim gibi.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Oy vermenin doğru ya da yanlış olduğunu söylemiyorum ancak yanlış olsa bile ihtiyaca binaen oy verilebileceğini söylüyorum tıpkı açlıktan ölmemek için domuz etinin yenilebileceğini söylediğim gibi.

Bu şuna benziyor.
Allah cc tevbe edin diye buyuruyor.
Malum şeyhler de tevbeye bi reçete yazmışlar. onu biz veririz diyorlar.
Tevbe kelimesini kurandan duyanlar da gidip o tevbeyi alınca müslüman oluyoruz zannediyorlar.

Sürekli farklı şeyleri ilgisi olmayan şeyler ile ilişkilendriyorsun

Syid Kutub Yoldaki işaretler. Bu konuda beni aydınlatan kitaptır. Sorularının geniiiş geniş cevapları var orda. Forumda PDF leri var.
Üşenmeden okumanızı tavsiye ederim. Yok okumam karrrrrdeşim dersen. Bu da senin tercihin.
 
K Çevrimdışı

Kuşçu

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Oy vermenin doğru ya da yanlış olduğunu söylemiyorum ancak yanlış olsa bile ihtiyaca binaen oy verilebileceğini söylüyorum tıpkı açlıktan ölmemek için domuz etinin yenilebileceğini söylediğim gibi.

Senin söylemey çalıştığın şey türkiyede bugün ve bu şartlarda bizi kedi yemeye zorlamaktır. Zira biz ölecek seviyede aç değiliz ancak senin bize kedi etini yemeği helal görmen ölüm tehlikemiz olmadan demokrasiyi helal görmen gibidir. Sen toplumdan insana inmeye çalışıyorsun, halbuki Allah insanları bireyden topluma sırasıyla hidayete erdirir. Dolayısıyle kendin birey olarak tevhidi anlamadan karşıdakilerine böyle yapalım şöyle kurtulacağız demen de ayrıca bir soru işaretidir. Ne kurtulacak? Bozuk bir islam anlayışı mı? Tavizler vere vere ne hale geldik.

Doğru ya ben ne kadar konuşsam boş. @farkındayız akhinin dediği gibi toplum materyalist insanlardır. Dolayısıyle onlara birşeyler anlatırken materyalist bir anlayışa göre anlatmak gerekiyor. Yoksa karşındakine hiçbir şey anlatamazsın.
 
farkındayız Çevrimdışı

farkındayız

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
@farkındayız akhinin dediği gibi toplum materyalist insanlardır. Dolayısıyle onlara birşeyler anlatırken materyalist bir anlayışa göre anlatmak gerekiyor.

Sahi demişmiydim ben bunu. İyi laf etmişim AKHİ :D
 
ي Çevrimdışı

يَعْقِلُونَ

Üye
İslam-TR Üyesi
MEDİNE VESİKASI VE HUDEYBİYE ANLAŞMASI DELİL MİDİR ?
Son zamanlarda Türkiye’deki egemen laik güçler ile uzlaşma arayışı içirisinde olan bazı müslümanlar, bunun için Medine Vesikasının ve Hudeybiye Anlaşmasının delil olarak ileri sürmektedirler.
Bu iddia uygun ve yerinde değildir .Çünkü antlaşmalar, karşılıklı hür ifadelerle yapılır.Evvela bizim antlaşma yapmak irademiz , karşı tarfın şartlarına bağlı kalmak zorunluluğu dolayısıyla eksiktir. Çünkü ,hiç bir şekilde onların belirlemiş oldukları genel çerçevenin yani mevcut düzenin belirlemiş olduğu meşruiyet çerçevesinin dışına çıkmak iradesi verilmemektedir. Diğer taraftan ; Şeriatın hükümleriyle çelişen hiçbir anlaşma asla yapılamaz . Böyle bir yetki kimseye verilmemiştir. Demokratik yöntemi ve süreci kabul etmenin ise İslam’ın açık hükümleriyle, naslarıyla ne derece çatışma halinde olduğu ise bilinen bir husutur. Çünkü mesele doğrudan doğruya İslam itikadının en hassas meselesi olan hakimiyet ve teşri ile alakalıdır. İslamda anlaşma vardır ama uzlaşmanın yeri yoktur... Burada da bir uzlaşma değil, Kureyşlilere karşı ortak bir savunma söz konusuydu. Buradaki önemli nokta, Medine’deki müslümanların hiçbir gücün egemenliği altında olmamalarıdır.
Bugün bir müslümanın kendisinin laik veya kafir bir devlete teslimmiyetine Medine vesikası ile meşruiyet kazandırmaya kalkması en azından mantık sınırlarını zorlamaktadır...Şimdi bu gerçeklerin ışığında bakalım: Pakistan başkanı Eyü han, ABD Başkanı Johson’ın baskısıyla Rusya da Kosigen nezaretinde Hindistan ile 1966 anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Pakistan’ın bu ağır şartları kabul edeceğini Hindistan başkanı Lal Bahadır Şastrı hiç beklemiyordu. Hatta bu başarıya kalbi dayanamadı ve anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Taşkent’te kalp krizinden öldü. Ama Eyüp Han bu anlaşmayı Hudeybiye anlaşması olarak millete yutturmaya çalıştı. Aynı şekilde 1988 yılında Başbakan Junejo, Rus ve ABD baskısı altında Cenevre’deki anlaşmaya imza koyarak Afganistan’ı bugünkü çıkmaza sokmuştur.
Ama Enfarmasyon bakanı olan Abdul Vahid Han buna karşı çıkanlara Hudeybiye anlaşmasını örnek gösteriyordu. Rahmetli Muhammed İkbal ümmetin bu hastalığını şu şekilde dile getirmeye çalışmıştır: Müslümanlar ne kadar tembelleştiler. Kurana uymak yerine onu kendilerine uydurmaktalar.Eğer zaruret ve genel ihtiyaç diye girilen yol uzun vadede dinin bozulmasına, dini hayatın zayıflamasına, islamın gelmesine değil gitmesine sebep oluyorsa, pirince gidenler evdeki bulguru da kaybediyorlarsa bu durumda elbette zaruret hükmünden yararlanmak caiz olamaz.


NECAŞİ ; Küfür Kanunlarını Tatbik Etmenin Meşruluğuna Delil Olamaz :
Rasulullah (s.a.v.)in Mekke döneminde Müslümanları kendisine hicret için gönderdiği Necaşi ile, Hudeybiye anlaşmasından sonra tebliğ mektubu gönderdiği Necaşi ‘nin aynı kişiler olup olmadığı konusunda ihtilaf vardır. Yine, Rasulullah (s.a.v.) in Mekke döneminde , hicret için Müslümanları gönderdiği Necaşi ‘nin , Müslüman olup olmadığı konusunda da ihtilaf vardır. Eğer Rasulullah (s.a.v) in Mekke’de iken kendisini övüp adil olarak vasfettiği ve bu yüzden Müslümanları yanına hicrete gönderdiği Necaşi Müslüman olmuşsa, o zaman bu kişi ile , Rasulullah (s.a.v.) in Hudeybiye anlaşmasından sonra Müslüman olması için mektup gönderdiği Necaşi ‘nin farklı kimseler olması gerekir . Çünkü bu ikisi aynı şahıs olsaydı ve o kişi Müslümanlar kendisine hicret ettiğinde Müslüman olmuş olsaydı, Rasulullah (s.a.v) ona Müslüman olması için mektup göndermezdi. Bu iki necaşi’nin aynı şahıs olabilmeleri için Müslümanların hicret ettiği Necaşi’nin o dönemde Müslüman olmamış olması gerekir. Yani o, her ne kadar İsa’nın Allah’ın kulu ve rasulu olduğuna inansa da, aslında Rasulullah’a tabi olmamıştır.Tıpkı Herakl ‘in Rasulullah (s.a.v.)in risaletine inanmasına rağmen, mülkünü kaybetmekten korktuğu için Rasulullah (s.a.v)e tabi olmaması gibi. Bu görüşe göre Necaşi; ancak Rasulullah(s.a.v) ona hudeybiye anlaşmasından sonra mektup gönderdiği zaman Müslüman olmuş ve Müslüman olduktan sonra İslam’ını gizlemeyip herkese açıklamış , Amr bin As‘ın da dediği gibi çevresindeki kişiler de ona tabi olmuş ve müslüman olduktan sonra İslam’a göre hareket edip Herak’e karşı tavır almışlardır .Yine bu görüşe göre Rasulullah (s.a.v.) in cenaze namazını kıldığı Necaşi de bu kişidir. Bu görüşe göre ; bir kişinin Müslüman olduğu halde küfür kanunlarını tatbik etmesinin meşru olabileceğine Necaşi’yi delil östermesi apaçık bir hatadır.Zira bu görüşe göre Necaşi Müslüman olur olmaz İslam’ını açıklamış ve İslam şeraitini uygulamış, Herakl ‘e gönderdiği parayı , yani maddi desteği kesmiş ve; “Bundan sonra ona bir dirhem bile göndermem“ demiştir. Bu sözü onun İslam şeriatını tatbik ettiğinin en büyük delilidir.Eğer Rasulullah (s.a.v.) in Mekke’de iken Müslümanları gönderdiği Necaşi Müslüman olmuş ve imanını gizlemiş ise , o zaman mektup gönderdiği Necaşi ‘nin ayrı bir kişi olması gerekir. Bu görüşe göre Rasulullah (s.a.v.) in cenaze namazını kıldığı Necaşi , Müslümanların Mekke’den kendisine hicret ettikleri Necaşi ‘dir ve bu necaşi Hudeybiye anlaşmasından önce vefat etmiştir. Rasulullah (s.a.v.) bu kişiyi Müslüman kabul edip cenaze namazını kıldığı için bizim de onu Müslüman kabul etmemiz gerekir. Müslim ‘de geçen bir hadisteki Enes (r.a.) )un sözü de, Hudeybiye’den sonra mektup gönderilen Necaşi’nin Müslümanların hicret ettiği Necaşi olmadığını ve Rasulullah’ın cenaze namazını kıldığı Necaşi’nin de birinci Necaşi olduğunu göstermektedir .Bu görüş , diğerlerinden daha sıhhatli bir görüştür. İslam’dan habersiz bazı kişiler bu görüşü ; “ Necaşi Müslüman olduğu halde islam’ını gizlemiş ve kafir kanunlarını tatbik etmiştir “ diyerek , kişinin kafir devletlerde hükümdar olup , kafir kanunlarını tatbik edebileceğine ve bunun , o kişinin Müslümanlığını zedelemeyeceğine delil göstermişlerdir . Şüphesiz bu son derece sapık ve batıl bir delillendirmedir . Müslümanların hicret ettiği Necaşi Müslüman olup imanını gizlese bile, bu hadise onun , Allah’ın kanunları dışında tatbik ettiğini göstermez. Bunu söyleyebilmek için Necaşi’nin, Allah’ın kanunlarına zıt kafir kanunlarını tatbik ettiğine dair somut bir delil getirilmesi gerekir.
Halbuki rasulullah (s.a.v.) daha bu zat Müslüman olmadan önce Müslümanları ona gönderirken onun adil olduğunu söylemişti. Allah’ın şeraitine zıt hareket eden bir kral adil olarak vasfedilemez. Böyle bir vasıflandırmanınbir rasul tarafından yapılması ise hiç düşünülemez. Rasulullah (s.a.v.) in ona adil vasfını vermesi, onun insanlara Allah’ın razı olmadığı kanunları tatbik etmediğini gösterir ki , o zaman için bu kanunlar gerçek hırıstiyanlık dinine uygun olan kanunlardı . İşte Necaşi de bu kanunlara göre hüküm vermekteydi. Rasulullah (s.a.v.)in bu sözü olmasa bile, Necaşi’nin kral olması, ona istediği kanunu uygulama yetkisini vermektedir.O imanını gizlese bile imanına uygun kanunları tatbik edebilme imkanına sahipti.Zira o dönemin kralları, insanlara istedikleri kanunu tatbik edebiliyorlardı. Onların her sözü kanundu ve tatbik ettikleri kanunlara da itiraz edilmezdi.Bu , krallığın bir gereğiydi. Necaşi vefat edene kadar , özellikle hadler konusu başta olmak üzere bir çok İslam kanunu henüz inmemişti. Bu yüzden Necaşi henüz mevcut olmayan kanunları tatbik etmemekle suçlanamaz.Dahası, önceki rasullerin şeraitlerindeki hükümler , Rasulullah (s.a.v.) in şeraitine uygun olduğunda, bunları tatbik etmek de zaten İslam’ın bilinen bir hükmüdür. Sonuç olarak ikinci görüşe göre de, Müslümanların kendisine hicret ettikleri ilk necaşi islam’ını gizlediğinde, hiç bir zaman İslam akidesine aykırı bir hareket yapmamış, hiç bir zaman tağutluk sıfatını almasına sebep olacak, Allah’ın kanunlarına zıt bir kanun uygulamamıştır. Bunun aksini iddia eden kişinin somut bir delil göstermesi gerekir.
Allah’ın kanunlarına zıt kanunlar tatbik etmesine rağmen kişinin hala Müslüman kalabileceğine dair Necaşi delil gösterilemeyeceği gibi , ne Kur’an‘da, ne sünnette ne de İslam tarihinde bu görüşü destekleyecek herhangi bir delil de mevcut değildir. Aksine gerek Kur’an , gerek Rasulullah (s.a.s.)in sünneti gerekse İslam tarihi bunun açık bir küfür olduğunu gösteren apaçık delillerle doludur .

Kardeş, o kadar çok şey yazılmış ancak tatmin edici bir şey yok. "O necaşi bildiğimiz necaşi olmayabilir" falan diye adeta bir sürü komplo teorileri üretilmiş.
 
ي Çevrimdışı

يَعْقِلُونَ

Üye
İslam-TR Üyesi
Senin söylemey çalıştığın şey türkiyede bugün ve bu şartlarda bizi kedi yemeye zorlamaktır. Zira biz ölecek seviyede aç değiliz ancak senin bize kedi etini yemeği helal görmen ölüm tehlikemiz olmadan demokrasiyi helal görmen gibidir. Sen toplumdan insana inmeye çalışıyorsun, halbuki Allah insanları bireyden topluma sırasıyla hidayete erdirir. Dolayısıyle kendin birey olarak tevhidi anlamadan karşıdakilerine böyle yapalım şöyle kurtulacağız demen de ayrıca bir soru işaretidir. Ne kurtulacak? Bozuk bir islam anlayışı mı? Tavizler vere vere ne hale geldik.

Doğru ya ben ne kadar konuşsam boş. @farkındayız akhinin dediği gibi toplum materyalist insanlardır. Dolayısıyle onlara birşeyler anlatırken materyalist bir anlayışa göre anlatmak gerekiyor. Yoksa karşındakine hiçbir şey anlatamazsın.

Domuz eti yemek = demokratik sistemde oy kullanmak
Dana eti yemek = şeriat getirmek için cihad etmek

68720a487e28f43371c69ab0879a683c.png


Bak ben de domuz eti yeme meraklısı değilim. Diyorsan ki, biz tekbirle dana kesip yiyeceğiz. O zaman ben de bir bıçak alıp besmele ile danaya girişip boğazlamanıza yardımcı olurum ve sonra da besmeleyle sofraya oturup dana etinden yerim ancak böyle bir şey yapmayı düşünmüyorsanız o halde ölmemek için domuz etini yemek durumundasınız.

Sizin yapmaya çalıştığınız şey nedir? Bugün AKP vesilesiyle bazı islami özgürlükler var ancak bunlar olmasın. CHP gelsin ve bütün azgınlığıyla üzerimize çullansın. Bunu mu istiyorsunuz? Böyle olunca ne olacak? Millet cehape zihniyetinin ne mal olacağını görecekmiş. Sanki millet salak da şu an kimin ne mal olduğunu göremiyor. Sen cehape zihniyetinin ne mal olduğunu biliyor musun? Nerden biliyorsun peki? Sen tek parti döneminde mi yaşadın?
 
A Çevrimdışı

antitağut1979

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kardeş, o kadar çok şey yazılmış ancak tatmin edici bir şey yok. "O necaşi bildiğimiz necaşi olmayabilir" falan diye adeta bir sürü komplo teorileri üretilmiş.
sen şirk te ve küfür de ısrar ediyorsun sen hudeybiye anlaşmasında peygamberin kabul ettiği bir tane küfür gösterebilirmisin ama hevana uyuyorsun ve hevanı ilah kabul etmişsin doğruya ulaşmak istemiyorsun sana tavsiyem bir meal al ve hakimiyetle ilgili ayetleri oku sana zahmet olmasın ben yazayım ama sen bu ayetleri okuduktan sonrada inad edersen senin hükmün bellidir
HÜKÜM ALLAH’INDIR, ALLAH HAKEMDİR




“İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermek için peygamberler ile birlikte hakk içerikli kitap indirdi.” (Bakara 213)


“Allah’ın kitabından kendilerine bir pay verilmiş olanları görmedin mi? Bunlar aralarında hüküm versin diye Allah’ın kitabına çağırılıyorlar, fakat sonra aralarından bir grup bu kitaba karşı çıkarak sırt çeviriyor.” (Al-i İmran 23)


“Allah size ayrıntılı açıklamalar içeren kitabı indirmişken ben O’nun dışında bir hakeme mi başvurayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, Kur’an’ın gerçeğe dayalı olarak Allah tarafından indirildiğini bilirler. O halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” (En’am 114)


“Gerçek egemen olan Allah yücedir. Ey Muhammed, Kur’anın sana vahyedilişi sona ermeden onu okumakta acele etme ve Rabb’im bilgimi artır’ de.” (Ta-ha 114)


“De ki; «Rabb’imiz bizi bir araya getirecek, sonra aramızdaki uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir.” (Sebe 26)


“Rabbiniz Allah’dır, o gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a kuruldu. O gündüzü sürekli kovalayan geceyi gündüzün üzerine örter. Güneş, ay ve yıldızlar O’nun buyruğuna baş eğmişlerdir. İyi bilin ki, yaratma ve yönlendirme O’nun tekelindedir. Alemlerin Rabbi olan Allah yücelerin yücesidir.” (Araf 54)


“Allah’ı bir yana bırakarak taptığınız düzmece ilahlar, ya sizin ya da atalarınızın taktığı birtakım boş, içeriksiz adlardan başka bir şey değildirler. Allah onlara hiçbir güç vermiş değildir. Egemenlik sadece Allah’ın tekelindedir. O yalnız kendisine kulluk sunmanızı emretmiştir. Dosdoğru din, işte budur. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyor.” (Yusuf 40)


“Gerçekten Tevrat’ı biz indirdik; bu kitap doğru yol kılavuzluğu ve ışık içerir. Gerek İslâm’a bağlı peygamberler ve gerekse Allah’a bağlı bilginler ile din adamları Allah’ın bu kitabının görevli koruyucuları ve doğruluğunun şahitleri sıfatı ile yahudiler arasında buna göre hüküm verirler. Buna göre insanlardan değil, benden korkunuz da ayetlerimi bir kaç para karşılığında satmayınız. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44)


“Tevrat’ta, yahudilere yazılı olarak bildirdik ki, canın karşılığı can, gözün karşılığı göz, burnun karşılığı burun, kulağın karşılığı kulak, dişin karşılığı diştir ve yaralamalarda da karşılıklılık (kısas) ilkesi geçerlidir. Kim kısas hakkını bağışlarsa bu onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler ise zalimlerin ta kendileridirler.” (Maide 45)


“Bu peygamberlerin ardından kendisinden önce gelen Tevrat’ı onaylayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik; O’na doğru yol bilgisi ile ışık içeren, önündeki Tevrat’ı onaylayan, takvalılar için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.” (Maide 46)


“İncil ümmeti, Allah’ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar fasıkların, doğru yoldan çıkmışların ta kendileridir.” (Maide 47)


“Sana da daha önceki kutsal kitabı onaylayıcı ve içeriğini koruyucu olan bu hak kitabı indirdik. Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, sana gelen gerçekten saparak onların keyfi arzularına uyma.” (Maide 48)


“O halde onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, onların keyfi arzularına uyma, onların seni Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından bile şaşırtmalarından sakın, eğer sana sırt çevirirlerse bil ki, Allah, günahlarının bazısı yüzünden onları cezalandırmak istiyor. Kuşku yok ki, insanların çoğu fasıktır.” (Maide 49)


“Yoksa istedikleri cahiliye düzeni midir? Kesin inançlılara göre Allah’ın düzeninden, Allah’ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi hiç?” (Maide 50)


“Görüş ayrılığına düştüğünüz herhangi bir meselede hüküm vermek Allah’a aittir. İşte bu, benim Rabb’im olan Allah’tır. O’na dayandım, O’na yöneldim.”( Şura 10)


“Allah, dinden Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa ya ve İsa ‘ya tavsiye ettiğimiz Allah’ın dinini hayata egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin’ direktifini sizin için bir hayat düsturu olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.»” (Şura 13)


“Bundan dolayı sen insanları Allah’ın dinine davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol, onların heva ve heveslerinden kaynaklanan hayat sistemlerine uyma ve deki: «Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a inandım; aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizimde Rabb’imiz, sizinde Rabb’inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak birşey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte O’nadır.»” (Şura 15)


“Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır” (Şura 21)


“Bunun yanı sıra biz onu Arapça bir hüküm sistemi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, seni Allah’ın elinden kurtaracak bir destekçi, bir koruyucu bulamazsın.” (Ra’d 37)


“Allah dilediği hükmü yürürlükten kaldırır, dilediğini de yürürlükte tutar. Ana kitap O’nun katındadır.” (Ra’d 39)


“Bizim kâfirlerin yurtlarını uçlarından kırptığımızı, Müslümanlar lehine alanlarını daralttığımızı görmüyorlar mı? Hüküm veren Allah’tır, O’nun hükmünü gözden geçirecek hiç kimse yoktur. O’nun hesaplaşması pek çabuktur.” (Ra’d 41)


“Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)


“Biz sana bu hak içerikli kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın gösterdiği gibi hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisa 105)


“Sana her ne vahy ediliyorsa ona tabi ol. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yunus 109)


“Dedi ki; «Onların mağarada ne kadar kaldıklarını herkesten iyi bilen Allah’dır. Göklerin ve yeryüzünün sırlarının bilgisi O’nun tekelindedir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir. İnsanların O’nun dışında başka bir koruyucuları, başka bir önderleri yoktur ve O egemenliğine hiç kimseyi ortak etmez.” (Kehf 26)


“Ey müminler, Allah’a itaat ediniz; Peygambere ve sizden olan devlet yetkililerine de itaat ediniz. Eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah’a ve Peygamber’e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur.” (Nisa 59)


“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.” (Nisa 65)


“Aralarındaki davalarda Allah’ın ve Peygamberin vereceği hükme uymaya çağırılan mü’minlerin söyleyebilecekleri tek söz «Duyduk ve uyduk» sözüdür. İşte mutlu sona erenler onlardır.” (Nur 51)


“Sonra ey Muhammed! Sana da insanların uyacakları bir hayat sistemi (şeriat) verdik. Sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma.” (Casiye 18)


“Göklerin ve yeryüzünün egemenliğinin Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? Allah’tan başka hiçbir dostunuz ve destekçiniz yoktur.” (Bakara 107)

 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Dennab isimli üye her ne kadar felsefe ya da mantıksal kıyaslar yaparak sonuçlar çıkarmaya çalışsada tekfir edilmemeli çünkü ben hiçbir mesajında "Zarureti diniyeden olan bir şeyi inkar" ettiğini görmedim. İcma ile küfre düşüren hal budur. Gördüğüm kadarıyla hatalı teviller yaparak doğru sonuca varacağını varsayıyor ama teşri (haram-helal tayini) yapmak sadece Allah (c.c.)'in şeriatına aittir. Hiçbir kurum ve sistem hevalarıyla haram-helal tayin edemez. Ama tekfir ayrı bir mesele çünkü tekfirin önünde bazı ilmi engeller ve müçtehidlerin ihtilafları vardır.

Cehalet, Zalim Sultandan Gelen İkrah ve Tevil bunlardan başlıcalarıdır. Müslümanım diyen kişinin tekfirinde acele edilmemelidir.
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Hasan Karakaya'nın İslam Akidesi, Yusuf Kerimoğlu'nun Emanet Ehliyet Akaid bahsi Ehli Kıble Tekfir Edilemez başlığı ve Tahavi Akidesi'nde bu konularla ilgili detaylı bilgi bulunabilir. Hilafetin kaldırıldığı İslam'ın neredeyse bu topraklardan silindiği dönemlerin yaşandığı, binlerce alimin istiklal mahkemelerinde sallandırıldığı, ezanın türkçeleştirilip, Kur'anı Kerimin tuvaletlere atılıp gizli gizli ahırlarda okutulduğu, cenaze namazını kıldıracak imamların dahi bulunmadığı devirleri geçirmiş bir toplum (geneli) hem cahil bırakılmış hem de Sultan tarafından belli bir ikraha tabi demektir. Ayrıca Darul Harp fıkhı ile Darul İslam fıkhı aynı değildir. Tüm bu sebepler göz önünde bulundurularak tekfirde acele edilmemeli, davette nebevi metoda uygun olarak, yumuşaklıkla yapılmalıdır. Unutulmamalıdır ki peygamer (sav) ebu cehilin ayağına defalarca gitmiş en son ebu cehil ona ey muhammed eğer bahsettiğin ahiret günü varsa vallahi muhammed bana tebliğ etti dedirtecek kadar ısrarla hidayeti için çalışmıştır.

Bir günde toplum harf inkilabı (darbesi) ile cahil bırakılmıştır. Geçmişle olan tüm bağlar koparılmıştır. Ayrıca bu konuda Cİhad önderlerinden Abdullah Azzamın Kayıp Minare isimli eserini okumanızı tavsiye ederim, içerisinde gerçekten şaşırtıcı bilgiler bulunmaktadır.
 
halidvelid Çevrimdışı

halidvelid

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Ayrıca kardeşin peki tağuti sisteme karşı duruş sergilemesi gereken müslüman ne yapmalıdır sualine ben cevap vermeye çalışayım:

1- İslam Cemaati'ni bir an önce oluşturur ya da hazır olan bir İslam cemaatinin bir mensubu olur. Mekkedeki Darul Erkam Cemaati, Medine İslam Devletine vesile olmuştur.
2- Cemaatin bir emiri olur ve o emire İslam şeriatına bağlı kaldığı müddetçe biat edilir.
3- Cemaatin bir kadısı olur ve şer'i meseleri cemaatin üyeleri kadıya götürerek çözer-çözmeye azmeder.
4- Bu cemaat, İslam fıkhının yeniden hakim olması ve hilafetin geri gelmesi için sistemli bir proje,programı ve eylem planı geliştirmek zorundadır, davet-tebliğ çalışmalarına ağırlık verir. Eğer temekkün şartları gerçekleşirse cihad ile kıyama kalkılır ve artık her türlü zaiyat, savaş ve mücadele göz önüne alınır.
5- Asırlar boyunca ümmet arasında ihtilaf edilmiş olan meseleleri gündeme getirmek yerine ümmetin vahdetine vesile olacak çalışmalara ağırlık verir(kastım ehli sünnet vel cemaat içerisinde bulunan gruplardır, heva ehli değil)
6- Yeryüzünde müstekbirlere karşı cihat eden her kim olursa olsun maddi ve manevi desteğini o yiğit müslümanlardan esirgemez. Çünkü herhangi bir beldede İslamın yeniden hakim olması, tüm dünya müslümanlarına bir rehberlik edecektir.
7- İslami tafsilatlı bir şekilde öğrenmek gerek bunun için sırasıyla;

-Temel Akidevi Bilgiler (Farzı Ayn)
-Tecvidli Kuran okumayı öğrenmelidir. (Farzı Ayn), namazın dos doğru kılınması da buna bağlıdır.
-Hangi mezheptense o mezhebin Fıkhını detaylı bir şekilde öğrenmelidir. (Özellikle Farzı Ayn olan fıkıh bilgileri)
-Kuranı okuduğunda en azından anlamlandırabilecek kadar bir Arapça (Emsile-Bina-Avamil-Maksud-İzhar ve Bazı temel arapça kitapları) öğrenmeye
-İslami bir fikir yapısı oluşturabilmek için düzenli İslami Fikir Kitapları edinmeye, okumaya
-Riyazüs Salihin ve Kütübü Sitte olarak bilinen hadis kitaplarını okumaya
-Kurtubi,Ebubekir Cessass ve Taberi gibi kaynak tefsir kitaplarını okumaya

gayret etmeli ve öğrendikleriyle de amel etmelidir.
 
ي Çevrimdışı

يَعْقِلُونَ

Üye
İslam-TR Üyesi
sen şirk te ve küfür de ısrar ediyorsun sen hudeybiye anlaşmasında peygamberin kabul ettiği bir tane küfür gösterebilirmisin ama hevana uyuyorsun ve hevanı ilah kabul etmişsin doğruya ulaşmak istemiyorsun sana tavsiyem bir meal al ve hakimiyetle ilgili ayetleri oku sana zahmet olmasın ben yazayım ama sen bu ayetleri okuduktan sonrada inad edersen senin hükmün bellidir
HÜKÜM ALLAH’INDIR, ALLAH HAKEMDİR





“İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanların anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm vermek için peygamberler ile birlikte hakk içerikli kitap indirdi.” (Bakara 213)


“Allah’ın kitabından kendilerine bir pay verilmiş olanları görmedin mi? Bunlar aralarında hüküm versin diye Allah’ın kitabına çağırılıyorlar, fakat sonra aralarından bir grup bu kitaba karşı çıkarak sırt çeviriyor.” (Al-i İmran 23)


“Allah size ayrıntılı açıklamalar içeren kitabı indirmişken ben O’nun dışında bir hakeme mi başvurayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, Kur’an’ın gerçeğe dayalı olarak Allah tarafından indirildiğini bilirler. O halde sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” (En’am 114)


“Gerçek egemen olan Allah yücedir. Ey Muhammed, Kur’anın sana vahyedilişi sona ermeden onu okumakta acele etme ve Rabb’im bilgimi artır’ de.” (Ta-ha 114)


“De ki; «Rabb’imiz bizi bir araya getirecek, sonra aramızdaki uyuşmazlıkları hak uyarınca çözecektir. O son derece âdil bir yargıç ve her şeyi bilendir.” (Sebe 26)


“Rabbiniz Allah’dır, o gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a kuruldu. O gündüzü sürekli kovalayan geceyi gündüzün üzerine örter. Güneş, ay ve yıldızlar O’nun buyruğuna baş eğmişlerdir. İyi bilin ki, yaratma ve yönlendirme O’nun tekelindedir. Alemlerin Rabbi olan Allah yücelerin yücesidir.” (Araf 54)


“Allah’ı bir yana bırakarak taptığınız düzmece ilahlar, ya sizin ya da atalarınızın taktığı birtakım boş, içeriksiz adlardan başka bir şey değildirler. Allah onlara hiçbir güç vermiş değildir. Egemenlik sadece Allah’ın tekelindedir. O yalnız kendisine kulluk sunmanızı emretmiştir. Dosdoğru din, işte budur. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyor.” (Yusuf 40)


“Gerçekten Tevrat’ı biz indirdik; bu kitap doğru yol kılavuzluğu ve ışık içerir. Gerek İslâm’a bağlı peygamberler ve gerekse Allah’a bağlı bilginler ile din adamları Allah’ın bu kitabının görevli koruyucuları ve doğruluğunun şahitleri sıfatı ile yahudiler arasında buna göre hüküm verirler. Buna göre insanlardan değil, benden korkunuz da ayetlerimi bir kaç para karşılığında satmayınız. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar kafirlerin ta kendileridir.” (Maide 44)


“Tevrat’ta, yahudilere yazılı olarak bildirdik ki, canın karşılığı can, gözün karşılığı göz, burnun karşılığı burun, kulağın karşılığı kulak, dişin karşılığı diştir ve yaralamalarda da karşılıklılık (kısas) ilkesi geçerlidir. Kim kısas hakkını bağışlarsa bu onun günahlarına kefaret olur. Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler ise zalimlerin ta kendileridirler.” (Maide 45)


“Bu peygamberlerin ardından kendisinden önce gelen Tevrat’ı onaylayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik; O’na doğru yol bilgisi ile ışık içeren, önündeki Tevrat’ı onaylayan, takvalılar için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.” (Maide 46)


“İncil ümmeti, Allah’ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar fasıkların, doğru yoldan çıkmışların ta kendileridir.” (Maide 47)


“Sana da daha önceki kutsal kitabı onaylayıcı ve içeriğini koruyucu olan bu hak kitabı indirdik. Buna göre onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, sana gelen gerçekten saparak onların keyfi arzularına uyma.” (Maide 48)


“O halde onların arasında Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm ver, onların keyfi arzularına uyma, onların seni Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından bile şaşırtmalarından sakın, eğer sana sırt çevirirlerse bil ki, Allah, günahlarının bazısı yüzünden onları cezalandırmak istiyor. Kuşku yok ki, insanların çoğu fasıktır.” (Maide 49)


“Yoksa istedikleri cahiliye düzeni midir? Kesin inançlılara göre Allah’ın düzeninden, Allah’ın verdiği hükümden daha iyisi düşünülebilir mi hiç?” (Maide 50)


“Görüş ayrılığına düştüğünüz herhangi bir meselede hüküm vermek Allah’a aittir. İşte bu, benim Rabb’im olan Allah’tır. O’na dayandım, O’na yöneldim.”( Şura 10)


“Allah, dinden Nuh’a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa ya ve İsa ‘ya tavsiye ettiğimiz Allah’ın dinini hayata egemen kılın ve bu konuda görüş ayrılığına düşmeyin’ direktifini sizin için bir hayat düsturu olarak öngördü. Fakat kendilerini çağırdığın bu düstur Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.»” (Şura 13)


“Bundan dolayı sen insanları Allah’ın dinine davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol, onların heva ve heveslerinden kaynaklanan hayat sistemlerine uyma ve deki: «Ben Allah’ın indirdiği her Kitab’a inandım; aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizimde Rabb’imiz, sizinde Rabb’inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak birşey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte O’nadır.»” (Şura 15)


“Yoksa, Allah’ın dinde izin vermediği bir şeyi onlara kanun kılacak ortakları mı vardır? Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimler için can yakıcı bir azap vardır” (Şura 21)


“Bunun yanı sıra biz onu Arapça bir hüküm sistemi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, seni Allah’ın elinden kurtaracak bir destekçi, bir koruyucu bulamazsın.” (Ra’d 37)


“Allah dilediği hükmü yürürlükten kaldırır, dilediğini de yürürlükte tutar. Ana kitap O’nun katındadır.” (Ra’d 39)


“Bizim kâfirlerin yurtlarını uçlarından kırptığımızı, Müslümanlar lehine alanlarını daralttığımızı görmüyorlar mı? Hüküm veren Allah’tır, O’nun hükmünü gözden geçirecek hiç kimse yoktur. O’nun hesaplaşması pek çabuktur.” (Ra’d 41)


“Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzab 36)


“Biz sana bu hak içerikli kitabı indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın gösterdiği gibi hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.” (Nisa 105)


“Sana her ne vahy ediliyorsa ona tabi ol. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yunus 109)


“Dedi ki; «Onların mağarada ne kadar kaldıklarını herkesten iyi bilen Allah’dır. Göklerin ve yeryüzünün sırlarının bilgisi O’nun tekelindedir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir. İnsanların O’nun dışında başka bir koruyucuları, başka bir önderleri yoktur ve O egemenliğine hiç kimseyi ortak etmez.” (Kehf 26)


“Ey müminler, Allah’a itaat ediniz; Peygambere ve sizden olan devlet yetkililerine de itaat ediniz. Eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanmışsanız herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğünüzde o meselenin çözümünü Allah’a ve Peygamber’e havale ediniz. Bu sizin hesabınıza en hayırlı ve en iyi akıbet vaad eden bir tutumdur.” (Nisa 59)


“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.” (Nisa 65)


“Aralarındaki davalarda Allah’ın ve Peygamberin vereceği hükme uymaya çağırılan mü’minlerin söyleyebilecekleri tek söz «Duyduk ve uyduk» sözüdür. İşte mutlu sona erenler onlardır.” (Nur 51)


“Sonra ey Muhammed! Sana da insanların uyacakları bir hayat sistemi (şeriat) verdik. Sen ona uy, bilmeyenlerin arzularına uyma.” (Casiye 18)


“Göklerin ve yeryüzünün egemenliğinin Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? Allah’tan başka hiçbir dostunuz ve destekçiniz yoktur.” (Bakara 107)



Benim küfür ve şirk yaptığım yok ki ısrar edeyim. Ben oy kullanmak şirk ve küfür ise bunu kabul edebilirim ancak kabul etsem bile bu, oy kullanılabileceğini savunamayacağım anlamına gelmez. Hudeybiye antlaşmasında peygamber, Allah'ın helal ve farz kıldığı haccın müşrikler tarafından yasaklanmasını kabul etmiş. Bunları söylemek kendini ilah ilan etmek mi oluyor? Bunları vahyeden ya da rivayet eden ben değilim ki. Bunları kendim uydursam neyse ancak bunlar Allah'ın vahiylerine ve peygamberle ilgili rivayetlere dayanan şeylerdir. Yukarıda birçok ayet yazmışsın sanki ben bu ayetleri kabul etmiyorum veya bu ayetlere uygun hareket etmiyorum gibi. Karşı tarafı tekfir etmek çok kolay. Bundan kolay ne var ki? Ben de karşımdakini tekfir edebilirim ancak tekfir etmek bir haklılık ölçütü değildir. Haklı olduğunu kanıtlamanın yolu delil sunmaktan geçer.
 
ENSAR Çevrimdışı

ENSAR

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
18-MEDİNE VE HUDEYBİYE ANDLAŞMALARI DELİL MİDİR ?

Son zamanlarda Türkiye’deki egemen laik güçler ile uzlaşma arayışı içirisinde olan bazı müslümanlar, bunun için Medine Vesikasının ve Hudeybiye Andlaşmasının delil olarak ileri sürmektedirler.

Bu iddia uygun ve yerinde değildir . Çünkü antlaşmalar, karşılıklı hür ifadelerle yapılır.
Evvela bizim antlaşma yapmak irademiz , karşı tarfın şartlarına bağlı kalmak zorunluluğu dolayısıyla eksiktir.
Çünkü ,hiç bir şekilde onların belirlemiş oldukları genel çerçevenin yani mevcut düzenin belirlemiş olduğu meşruiyet çerçevesinin dışına çıkmak iradesi verilmemektedir.
Diğer taraftan ; Şeriatın hükümleriyle çelişen hiçbir anlaşma asla yapılamaz . Böyle bir yetki kimseye verilmemiştir.
Demokratik yöntemi ve süreci kabul etmenin ise İslam’ın açık hükümleriyle, nasslarıyla ne derece çatışma halinde olduğu ise bilinen bir husutur. Çünkü mesele doğrudan doğruya İslam itikadının en hassas meselesi olan hakimiyet ve teşri ile alakalıdır.
İslamda anlaşma vardır ama uzlaşmanın yeri yoktur... Burada da bir uzlaşma değil, Kureyşlilere karşı ortak bir savunma söz konusuydu. Buradaki önemli nokta, Medine’deki müslümanların hiçbir gücün egemenliği altında olmamalarıdır.

Bugün bir müslümanın kendisinin laik veya kafir bir devlete teslimmiyetine Medine vesikası ile meşruiyet kazandırmaya kalkması en azından mantık sınırlarını zorlamaktadır...Şimdi bu gerçeklerin ışığında bakalım:
Pakistan başkanı Eyü han, ABD Başkanı Johson’ın baskısıyla Rusya da Kosigen nezaretinde Hindistan ile 1966 anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Pakistan’ın bu ağır şartları kabul edeceğini Hindistan başkanı Lal Bahadır Şastrı hiç beklemiyordu. Hatta bu başarıya kalbi dayanamadı ve anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Taşkent’te kalp krizinden öldü. Ama Eyüp Han bu anlaşmayı Hudeybiye anlaşması olarak millete yutturmaya çalıştı.
Aynı şekilde 1988 yılında Başbakan Junejo, Rus ve ABD baskısı altında Cenevre’deki anlaşmaya imza koyarak Afganistan’ı bugünkü çıkmaza sokmuştur.

Ama Enfarmasyon bakanı olan Abdul Vahid Han buna karşı çıkanlara Hudeybiye anlaşmasını örnek gösteriyordu.
Muhammed İkbal ümmetin bu hastalığını şu şekilde dile getirmeye çalışmıştır:
Müslümanlar ne kadar tembelleştiler. Kurana uymak yerine onu kendilerine uydurmaktalar. Eğer zaruret ve genel ihtiyaç diye girilen yol uzun vadede dinin bozulmasına, dini hayatın zayıflamasına, islamın gelmesine değil gitmesine sebep oluyorsa, pirince gidenler evdeki bulguru da kaybediyorlarsa bu durumda elbette zaruret hükmünden yararlanmak caiz olamaz.

 
E Çevrimdışı

Ebu & Dücane

Guest
Bu günkü laiklere nur cemaatinin çoğu mensupları,tam bir müslüman olarak bakmaktadırlar.Kendilerine göre bir tevil geliştirmişler,"Din kişi ile Allah arasındadır.Devlet laik olur,kişi laik olmaz.Şeriat ise güzel ahlaktır.Güzel Ahlak ta kul hakkına girmemektir.İnsanlara güzel söz söylemektir.Günümüz şartlarında islam daha da güzelleştirilmelidir."Başbakan da bu kelimelerden,Devlet laik olur,kişi laik olmaz ilkesini ortadoğu ülkelerine pazarladı.
Diğer tarafta nakşi kollarına ait cemaatler,33 silsile belirlemişler,onları kendilerine önder olarak belirlemişler.Sonraları aşırıya giderek bunlara ölümsüzlük sıfatı vererek,ruhlarının halvetiyle yaşamaya çalışmaktalar.Daha sonra çağa ayak uydurmak için hakimiyet sıfatının demokrasi ile geleceğine ittifak ederek kafirleri müslümanlaştırmayı kafirlere hoş görünerek onlara kendilerini sevdirme yoluyla sağlamaya çalışmaktadırlar.Bunların taktik olarak belirledikleri fıkıh kuralı ise "ehveni şer" hükmüdür.

Türkiyedeki cemaatlarin çoğunluğunu oluşturan bu yapılar,cihad kavramını nefisin temizlenmesi faktörüne bağlayarak dünyaya meyletmişlerdir.Canları çok tatlı olduğu için ehveni şer yoluyla her renge girmelerinde bir sıkıntı yoktur.Her başa gelen sıkıntıyı kendilerine göre yorumlayarak hayatlarını din yapmakta pek mahir oldular.İki din arasında bocalayanlar genelde kalbinde şüphe bulunan kişilere mahsustur ki bu durum münafıklıktan bir parçadır.

Bu yapılar la mı şeriat getirilecek diye bazen kendi kendime üzülüyorum.

Oy kullanmakla zulme yardım edilmiş olmaktadır.Zulme yardım etmek zalimliktir.Çünkü kafirlerin hükmünü müslümanlara egemen kılmada destek veriyorsun.Egemenliğin Bile bile Allaha ait olduğunu bilen bir müslümanın ölüme giden bir zulüm ve ikrah olmadıktan sonra oy vermesi hem haramdır hem de müşriklik yoluyla zalimliktir.Zalim olmaktan Allaha sığınırız.Şu mantık çok hatalı bir fısktır;Biz müslümanız diyen birisine oy verelim,şeriatı da getiririz.Böyle diyen birisi,
-halkın çoğunun laik(egemenlik kayıtsız şartsız milletindir,Allahın yetkisi devlette yoktur.) diyenlere ve bm,nato,aim,ab....ve demokrasi rejimine bağlı kalma şartını içeren,aksi durumda müdahale hakkı tanınan uluslararası ikili savunma ve ticaret işbirliği ilişkilerinden doğan taahhütleri nasıl bertaraf edecekler.
-İkinci husus,demokrasi ile yola çıkan bir insan,demokrasiden bir karış ayrıldığında bütün silahların o ülkeye doğrulacağını bilmiyorlar mı?
-Küfür ile islam kurulamaz.Bunu yapmaya kalktığın anda,küfre olan sadakatin sorgulanır ve yıkılırsın.Şeriat ile yola çıkarsan,herkes seni tanır,ölümün şehadete,yaşaman zafere yakın olur.Küfür ile hakkın yolu bulunamaz.Bu hem nebevi metod da hem de mantıkta asla kabul edilemez.Bu yol yolcuyu yoldan çıkarır,yolcusunun küfür uğruna ölmesine yada kafir olarak yaşamasına sebep olur.
 
Üst Ana Sayfa Alt