Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Said Nursi Gerçeği - 3 Bölümlük DEV Eser

hanif humen Çevrimdışı

hanif humen

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Üstad Bediüzzaman Said Nursî “Bana yazdırıldı” derken peygamberlik mi iddia eder?


yazının tamamını okumadan lütfen yorum yapmayınız


Peşinen söylemem gerek. Aşağıda okuyacağınız, katılıp katılmamakta tereddüt edeceğiniz ifadelerin hiçbiri herhangi bir ilahiyatçı ya da tıpçıyı hedeflemiyor. Yazıda sadece “ilahiyatçılık” ya da “tıpçılık” tarif edilmeye çalışılıyor.
“İlahiyatçılık” ya da “tıpçılık” bir tavrın adıdır. Öyle ki, “ilahiyatçı” olmak için ilahiyatçı olmak gerekmediği gibi, tıp doktoru olmayanlardan da “tıpçı” olmak beklenebilir. İlahiyat ya da tıp eğitimi alan ya da veren muhterem insanları kınamak değil elbette maksadım, ancak ilahiyatçı ya da tıpçıları da etkileyebilecek bir savrulmaya dikkat çekmeye niyetliyim.
Şöyle ki: Tıpçılar nasıl insanın selameti için insanı kadavralaştırıyorsa, ilahiyatçılar da dini biçimsel kategorilere ayırırlar. Ben de bir tıpçı olarak gayet iyi biliyorum ki, kadavra üzerinde çalışırken de, yoğun bakımda ya da acil serviste bir insanın hayatını kurtarmaya çalışırken de insanla samimi olmak zorunda değildir hekim.
Cerrahlar insanın kendisine muhatap olmadan, muhatap olmak zorunda kalmadan, muhatap olmaya ihtiyaç duymadan, insanın gözünü, dizini, beynini opere edebilir.
Bazen bu istenir bile. Hekimler insanın kendisiyle oyalanmadan ve tanışmadan "iş"lerini daha iyi yapabilirler.
Aynı şekilde ilahiyatçı da bir ayetin kelimelerini hece hece inceleyebilir, kelimelerin etimolojisine derinlemesine nüfuz edebilir, bir hadisin rivayet zinciri üzerinde uzun tezler yazabilir. Ancak bu sırada ayete ve hadise muhatap olmayabilir, muhatap olmamayı bir eksiklik saymayabilir, hatta muhatap olmamayı işinin gereği sayabilir. Çünkü ilahiyatçı da tıpçı da operasyon adamıdır, eylem uzmanıdır. Tıpkı taksiciler gibidirler. Taksici kimin nereye, niye gittiğiyle ilgilenmez, ilgilenmek zorunda değildir, ilgilenmemesi gerekir. Taksici operasyonunu yapar; şehrin hangi semtinde güzel yemek yeneceği, hangi sahilde daha keyifli gezileceği müşteriyi ilgilendirir. Taksicinin müşterisine verebileceği en iyi hizmet, sokakları, caddeleri, çıkmazları, meydanları avucunun içi gibi bilmektir.
Sözgelimi, bir hadisçi, bir hadisin nerede, kime, nasıl, hangi kanaldan, kaç versiyonla geldiğini, zayıf mı, sahih mi, mevzu mu ince ince bilir, söyler. Ancak bu sırada sözün neyi kastettiğini tatmak aklına gelmese de olur. Hadisçi hadisin tadını almadan doktora tezi bile yazabilir, yazdırabilir. İlahiyatçıya göre, mesela bir ayetle samimi ilişki kurmanın adı "tasavvufi bakış açısı"dır; sadece bir açı farkı olarak kaydetmek zorundadır bu içtenliği. Nefsin hallerini sayabilir, saymalıdır ama “emmare” olan nefsini “mutmainne” olarak yaşamak ilahiyat müfredatında yoktur; olması gerekmez, olmaması gerekebilir.
İlahiyatçı içtiği suyun tadına değil etiketine bakmakla yükümlüdür; suyun tadına aşina olma zorunluluğu yoktur. Hamidiye suyunun üzerine Çırçır suyu etiketi yapıştırırsanız, suyu Çırçır olarak tarif edecektir. Çırçır suyu etiketli bir suyun, Hamidiye suyu da olabileceği iddialarını "zayıf" ve "mevzu" olarak tanımlayacaktır.
İlahiyatçı, mesela Mevlana'nın hadis kitaplarında yer bulmayan hadisleri çokça zikretmesine, hatta tüm davasını o hadislerin anlamı üzerine inşa etmesine mesafeli bakacaktır. Hadis sahih değilse, hadisçiye göre, hadise dair yorumlar da sahih olmaktan çıkacaktır. İlle de gönül adamı olacaksa, bunu ilahiyatçı kimliğinin dışında bir alana geçerek yapmak zorundadır. Oysa Mevlana da Geylani de, Gazali de Nursi de Peygamber sözlerinin tiryakisidir. Tiryakiler sözü tadından tanır; etiketinden değil. O söz teknik olarak sahih hadis sayılmasa da, bir sözün peygamberî tavır içinde karşılık bulacağı anlamlar arar, bulur.
Bu konuda “Sen olmasaydın, sen olmasaydın…” diye başlayan “Levlâke…” hadisi çarpıcı bir örnektir. İlahiyatçılığın sıkı disiplini bu söze hadis kaynaklarında net olarak yer verilmemesi üzerine sadece susar, “sahih” olmadığı notunu düşmekle yetinir. Fazlası disiplin dışına çıkmak demeye gelir. Sözün kendisiyle ancak laboratuvar şartlarında muhatap olmak zorundadır ilahiyatçı. Sözü yüreğine değdirmek, gönlünde bu sözün anlam alanına tekabül edecek bir hakikat aramak ilahiyatçı olarak işi değildir.
Şu halde ilahiyatçı tavrını hakkıyla benimsemiş bir ilahiyatçıdan Said Nursi'nin "bana yazdırıldı..." "kalbe ihtar edildi..." türünden, hakikatle samimiyet ilişkisini anlaması ve tartması beklenemez. Tartmaya kalkarsa, ancak teknik olarak tartar; en iyi ihtimalle "peygamberlik iddiası" kapsamında yorumlanabilmesine ses çıkarmaz, bir de şahsi hesabı varsa, “peygamberlik iddiası” kapsamına koyuverir.
Said Nursî, İmam Ali'nin[ra] eserlerinde Risale-i Nur'a dair işaretler olduğunu kaydeder; açıkça vurgular, talebelerine anlatır. Elbette ki bunu da Risale-i Nur'a dokunulmaz “kutsal kitap” statüsü kazandırmak için değil, İmam’ın kerameti adına söyler. Kaldı ki Said Nursî, sırf Risaleleri okuyup yazmalarından ötürü insafsız mahkemelerce idam iddiasıyla yargılanan talebelerine moral destek sağlamak için bu işaretlerin altını çizer, ama ilahiyatçının bu zamandan o zamana bakışı son derece soğukkanlı olacaktır.
Said Nursî ve talebeleriyle empati kuracak insaf ve anlayışını esirgerse, kimse ilahiyatçıya bir şey diyemez, insaf meslek gereği değildir. İmam Ali'nin[ra], harf devrimleriyle ve yasaklarla kaynak çoraklığı yaşandığı bir dönemde, Kur'ân'la bizi doğrudan tanıştıran, bize Kur'ân'a dışarıdan baktırmaktan öte bize Kur'ân'la bakmayı öğreten bir esere manevi ilgisini görmemek meslek erbabı için kusur değildir. İlahiyatçı olarak haklıdır. Kalbinizi çok teknik bir operasyonla yeniden çalıştıran bir cerrahtan niye bir de tebessüm bekleyesiniz?
İnsanî nezaketi takınarak bakarsanız, "Bana yazdırıldı…” ve “Kalbe ihtar edildi…” gibi cümlelerin tekebbür için değil tevazu sonucu söylendiğini anlamakta zorlanmazsınız. Tıpkı “ben çok günahkârım…” diyen bir adamın, “ben”le başlayan cümlesini “o” diye başlayan cümleye dönüştürdüğünüzde gramatik bilgi hatası yapmadığınız halde, nezaket hatası yapmanız gibi.
Bir insan “Ben günahkârım” derken, kendi iç dünyasının gerçekliği üzerinden kendini bağlayan bir bildirimde bulunur. Onun kendi sübjektif algısında “günah” diye algıladığı sizin “günah” diye algıladığınızla eşleşmiyor olabilir. Onun “ben günahkârım” deyişi ile sizin “ben günahkârım” deyişi aynı nesnel gerçeği ifade etmez. O halde, bu cümleyi “o günahkârdır” diye tercüme edemezsiniz; çünkü onun günah diye kastettiğini ancak o bilir, o anlar. “Bana bildirildi…” cümlesi de ancak “ben” öznesiyle nakledilmelidir. Söz sahibinin iç gerçekliğiyle ilgilidir. Bu cümleyi “Said Nursi’ye bildirildi, yazdırıldı…” diye çevirirseniz, tartışılır bir nesnel gerçeklik olarak algılarsınız.
İlle de ilahiyatçılara anlatmak gerekirse, "Sen attığında, sen atmadın; velakin atan Allah'tır" mealindeki ayetin ekseninde söylenmiş olamaz mı bu cümle? Atma eylemini tercih eden insandır; ama eylemi yaratan Allah'tır. Aynı şekilde, yazma eylemini de var eden, yaratan Allah'tır. Tercih eden Said Nursî'dir. İş bu kadar kolayca anlaşılabilecekken, işi yokuşa sürme, bin dereden su getirme niyeti pekâlâ başka türlü yorumların malzemesi de yapabilir bu cümleyi. Bu da, yorum sahibinin Said Nursî’nin ne söylediğiyle değil, Said Nursî’nin söylediğinden ne anla(t)mak istediğiyle ilgilidir.
Hem sonra “kalbe ihtar edildi…” sözüne kim hangi hakla karşı çıkar? Allah kulunun kalbinden bihaber midir? İnsaf, sadece insaf! “Kalbe ihtar edildi” demek kalbine ihtar edileni büyütmez, kalbe ihtar edenin keremini ve ilmini, rahmetini ve ihsanını hissettirir.
Said Nursî sözlerinden peygamberlik iması çıkarmaya kalkmak, ciddi bir yetersizliğin de ucunu gösterir. Aklınızdaki algılama çerçevesi yeterince geniş değilse, her türlü veriyi bu çerçeveye sığdırmaya çalışırsınız. Gerçekliğin kolu bacağı çerçevenizin dışında kalırsa, inkâr eder, yok sayar; biraz daha ileri gider saçmalıkla etiketleyebilirsiniz. Bu da bir gerçekliktir; kim ne diyebilir? Oysa veriler değildir saçma olan, veriyi algılayan aklın anlam alanında verilerin kendine yer edinememesidir.
Şöyle anlatayım: Eğer, bakırcılıkla meşgulseniz, her türlü değeri sadece bakırla ölçersiniz. Yediğiniz ekmeği de, giydiğiniz elbiseyi de... Altından bihaberseniz, altın'ı unutmuşsanız tek yapacağınız budur. Aynı şekilde, kafanızda sadece kibirlenme/büyüklenme çerçevesi yer etmişse, hele bir de gökten yere dokunuşların cümlesini “vahyin inişi” kapsamında algılayacak esneklikten yoksunsanız, “vahiy” deyince aklınıza sadece doktora tezlerinin başını süsleyen lügat tanımları geliyorsa, Said Nursî'nin bu cümlelerini tekebbüre, büyüklenmeye yormaktan başka seçeneğiniz kalmaz.
Kategorize düşünen bir aklın “bana yazdırıldı..”lardan anlayacağı tek şey “bana peygamber gibi vahiy indirildi” iması olacaktır. Bu şekilde inşa edilmiş bir aklın terazisinde başka türlü bir değer tartılmaz.
Şimdi “Bunlar da benim kalbime ihtar edildi; bana da bunlar yazdırıldı” deyiversem, "bana vahiy geldi” mi demek isterim?

bide sitenizde çok reklam var !
 
Muzzammil Çevrimdışı

Muzzammil

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Kelimeleri yerlerinden degistirip agizlarini egip bukmek yahudilerin hasletidir.Tarikatciler olsun nucular olsun bugune kadar ici sirk dolu olan yazitlarini insanlara bu sekilde yutturdular, bazi kardeslerimiz ( bu eserde emegi gecenlerden Allah razi olsun, amin ) Allah'in yardimi ile bu insanlarin gizli yuzlerini ortaya cikarinca bu sefer kelimeler ile oynanmaya, agizlar eglip bukulmeye baslaniyor.
 
M Çevrimdışı

musab99

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Üstad Bediüzzaman Said Nursî “Bana yazdırıldı” derken peygamberlik mi iddia eder?


yazının tamamını okumadan lütfen yorum yapmayınız


Peşinen söylemem gerek. Aşağıda okuyacağınız, katılıp katılmamakta tereddüt edeceğiniz ifadelerin hiçbiri herhangi bir ilahiyatçı ya da tıpçıyı hedeflemiyor. Yazıda sadece “ilahiyatçılık” ya da “tıpçılık” tarif edilmeye çalışılıyor.
“İlahiyatçılık” ya da “tıpçılık” bir tavrın adıdır. Öyle ki, “ilahiyatçı” olmak için ilahiyatçı olmak gerekmediği gibi, tıp doktoru olmayanlardan da “tıpçı” olmak beklenebilir. İlahiyat ya da tıp eğitimi alan ya da veren muhterem insanları kınamak değil elbette maksadım, ancak ilahiyatçı ya da tıpçıları da etkileyebilecek bir savrulmaya dikkat çekmeye niyetliyim.
Şöyle ki: Tıpçılar nasıl insanın selameti için insanı kadavralaştırıyorsa, ilahiyatçılar da dini biçimsel kategorilere ayırırlar. Ben de bir tıpçı olarak gayet iyi biliyorum ki, kadavra üzerinde çalışırken de, yoğun bakımda ya da acil serviste bir insanın hayatını kurtarmaya çalışırken de insanla samimi olmak zorunda değildir hekim.
Cerrahlar insanın kendisine muhatap olmadan, muhatap olmak zorunda kalmadan, muhatap olmaya ihtiyaç duymadan, insanın gözünü, dizini, beynini opere edebilir.
Bazen bu istenir bile. Hekimler insanın kendisiyle oyalanmadan ve tanışmadan "iş"lerini daha iyi yapabilirler.
Aynı şekilde ilahiyatçı da bir ayetin kelimelerini hece hece inceleyebilir, kelimelerin etimolojisine derinlemesine nüfuz edebilir, bir hadisin rivayet zinciri üzerinde uzun tezler yazabilir. Ancak bu sırada ayete ve hadise muhatap olmayabilir, muhatap olmamayı bir eksiklik saymayabilir, hatta muhatap olmamayı işinin gereği sayabilir. Çünkü ilahiyatçı da tıpçı da operasyon adamıdır, eylem uzmanıdır. Tıpkı taksiciler gibidirler. Taksici kimin nereye, niye gittiğiyle ilgilenmez, ilgilenmek zorunda değildir, ilgilenmemesi gerekir. Taksici operasyonunu yapar; şehrin hangi semtinde güzel yemek yeneceği, hangi sahilde daha keyifli gezileceği müşteriyi ilgilendirir. Taksicinin müşterisine verebileceği en iyi hizmet, sokakları, caddeleri, çıkmazları, meydanları avucunun içi gibi bilmektir.
Sözgelimi, bir hadisçi, bir hadisin nerede, kime, nasıl, hangi kanaldan, kaç versiyonla geldiğini, zayıf mı, sahih mi, mevzu mu ince ince bilir, söyler. Ancak bu sırada sözün neyi kastettiğini tatmak aklına gelmese de olur. Hadisçi hadisin tadını almadan doktora tezi bile yazabilir, yazdırabilir. İlahiyatçıya göre, mesela bir ayetle samimi ilişki kurmanın adı "tasavvufi bakış açısı"dır; sadece bir açı farkı olarak kaydetmek zorundadır bu içtenliği. Nefsin hallerini sayabilir, saymalıdır ama “emmare” olan nefsini “mutmainne” olarak yaşamak ilahiyat müfredatında yoktur; olması gerekmez, olmaması gerekebilir.
İlahiyatçı içtiği suyun tadına değil etiketine bakmakla yükümlüdür; suyun tadına aşina olma zorunluluğu yoktur. Hamidiye suyunun üzerine Çırçır suyu etiketi yapıştırırsanız, suyu Çırçır olarak tarif edecektir. Çırçır suyu etiketli bir suyun, Hamidiye suyu da olabileceği iddialarını "zayıf" ve "mevzu" olarak tanımlayacaktır.
İlahiyatçı, mesela Mevlana'nın hadis kitaplarında yer bulmayan hadisleri çokça zikretmesine, hatta tüm davasını o hadislerin anlamı üzerine inşa etmesine mesafeli bakacaktır. Hadis sahih değilse, hadisçiye göre, hadise dair yorumlar da sahih olmaktan çıkacaktır. İlle de gönül adamı olacaksa, bunu ilahiyatçı kimliğinin dışında bir alana geçerek yapmak zorundadır. Oysa Mevlana da Geylani de, Gazali de Nursi de Peygamber sözlerinin tiryakisidir. Tiryakiler sözü tadından tanır; etiketinden değil. O söz teknik olarak sahih hadis sayılmasa da, bir sözün peygamberî tavır içinde karşılık bulacağı anlamlar arar, bulur.
Bu konuda “Sen olmasaydın, sen olmasaydın…” diye başlayan “Levlâke…” hadisi çarpıcı bir örnektir. İlahiyatçılığın sıkı disiplini bu söze hadis kaynaklarında net olarak yer verilmemesi üzerine sadece susar, “sahih” olmadığı notunu düşmekle yetinir. Fazlası disiplin dışına çıkmak demeye gelir. Sözün kendisiyle ancak laboratuvar şartlarında muhatap olmak zorundadır ilahiyatçı. Sözü yüreğine değdirmek, gönlünde bu sözün anlam alanına tekabül edecek bir hakikat aramak ilahiyatçı olarak işi değildir.
Şu halde ilahiyatçı tavrını hakkıyla benimsemiş bir ilahiyatçıdan Said Nursi'nin "bana yazdırıldı..." "kalbe ihtar edildi..." türünden, hakikatle samimiyet ilişkisini anlaması ve tartması beklenemez. Tartmaya kalkarsa, ancak teknik olarak tartar; en iyi ihtimalle "peygamberlik iddiası" kapsamında yorumlanabilmesine ses çıkarmaz, bir de şahsi hesabı varsa, “peygamberlik iddiası” kapsamına koyuverir.
Said Nursî, İmam Ali'nin[ra] eserlerinde Risale-i Nur'a dair işaretler olduğunu kaydeder; açıkça vurgular, talebelerine anlatır. Elbette ki bunu da Risale-i Nur'a dokunulmaz “kutsal kitap” statüsü kazandırmak için değil, İmam’ın kerameti adına söyler. Kaldı ki Said Nursî, sırf Risaleleri okuyup yazmalarından ötürü insafsız mahkemelerce idam iddiasıyla yargılanan talebelerine moral destek sağlamak için bu işaretlerin altını çizer, ama ilahiyatçının bu zamandan o zamana bakışı son derece soğukkanlı olacaktır.
Said Nursî ve talebeleriyle empati kuracak insaf ve anlayışını esirgerse, kimse ilahiyatçıya bir şey diyemez, insaf meslek gereği değildir. İmam Ali'nin[ra], harf devrimleriyle ve yasaklarla kaynak çoraklığı yaşandığı bir dönemde, Kur'ân'la bizi doğrudan tanıştıran, bize Kur'ân'a dışarıdan baktırmaktan öte bize Kur'ân'la bakmayı öğreten bir esere manevi ilgisini görmemek meslek erbabı için kusur değildir. İlahiyatçı olarak haklıdır. Kalbinizi çok teknik bir operasyonla yeniden çalıştıran bir cerrahtan niye bir de tebessüm bekleyesiniz?
İnsanî nezaketi takınarak bakarsanız, "Bana yazdırıldı…” ve “Kalbe ihtar edildi…” gibi cümlelerin tekebbür için değil tevazu sonucu söylendiğini anlamakta zorlanmazsınız. Tıpkı “ben çok günahkârım…” diyen bir adamın, “ben”le başlayan cümlesini “o” diye başlayan cümleye dönüştürdüğünüzde gramatik bilgi hatası yapmadığınız halde, nezaket hatası yapmanız gibi.
Bir insan “Ben günahkârım” derken, kendi iç dünyasının gerçekliği üzerinden kendini bağlayan bir bildirimde bulunur. Onun kendi sübjektif algısında “günah” diye algıladığı sizin “günah” diye algıladığınızla eşleşmiyor olabilir. Onun “ben günahkârım” deyişi ile sizin “ben günahkârım” deyişi aynı nesnel gerçeği ifade etmez. O halde, bu cümleyi “o günahkârdır” diye tercüme edemezsiniz; çünkü onun günah diye kastettiğini ancak o bilir, o anlar. “Bana bildirildi…” cümlesi de ancak “ben” öznesiyle nakledilmelidir. Söz sahibinin iç gerçekliğiyle ilgilidir. Bu cümleyi “Said Nursi’ye bildirildi, yazdırıldı…” diye çevirirseniz, tartışılır bir nesnel gerçeklik olarak algılarsınız.
İlle de ilahiyatçılara anlatmak gerekirse, "Sen attığında, sen atmadın; velakin atan Allah'tır" mealindeki ayetin ekseninde söylenmiş olamaz mı bu cümle? Atma eylemini tercih eden insandır; ama eylemi yaratan Allah'tır. Aynı şekilde, yazma eylemini de var eden, yaratan Allah'tır. Tercih eden Said Nursî'dir. İş bu kadar kolayca anlaşılabilecekken, işi yokuşa sürme, bin dereden su getirme niyeti pekâlâ başka türlü yorumların malzemesi de yapabilir bu cümleyi. Bu da, yorum sahibinin Said Nursî’nin ne söylediğiyle değil, Said Nursî’nin söylediğinden ne anla(t)mak istediğiyle ilgilidir.
Hem sonra “kalbe ihtar edildi…” sözüne kim hangi hakla karşı çıkar? Allah kulunun kalbinden bihaber midir? İnsaf, sadece insaf! “Kalbe ihtar edildi” demek kalbine ihtar edileni büyütmez, kalbe ihtar edenin keremini ve ilmini, rahmetini ve ihsanını hissettirir.
Said Nursî sözlerinden peygamberlik iması çıkarmaya kalkmak, ciddi bir yetersizliğin de ucunu gösterir. Aklınızdaki algılama çerçevesi yeterince geniş değilse, her türlü veriyi bu çerçeveye sığdırmaya çalışırsınız. Gerçekliğin kolu bacağı çerçevenizin dışında kalırsa, inkâr eder, yok sayar; biraz daha ileri gider saçmalıkla etiketleyebilirsiniz. Bu da bir gerçekliktir; kim ne diyebilir? Oysa veriler değildir saçma olan, veriyi algılayan aklın anlam alanında verilerin kendine yer edinememesidir.
Şöyle anlatayım: Eğer, bakırcılıkla meşgulseniz, her türlü değeri sadece bakırla ölçersiniz. Yediğiniz ekmeği de, giydiğiniz elbiseyi de... Altından bihaberseniz, altın'ı unutmuşsanız tek yapacağınız budur. Aynı şekilde, kafanızda sadece kibirlenme/büyüklenme çerçevesi yer etmişse, hele bir de gökten yere dokunuşların cümlesini “vahyin inişi” kapsamında algılayacak esneklikten yoksunsanız, “vahiy” deyince aklınıza sadece doktora tezlerinin başını süsleyen lügat tanımları geliyorsa, Said Nursî'nin bu cümlelerini tekebbüre, büyüklenmeye yormaktan başka seçeneğiniz kalmaz.
Kategorize düşünen bir aklın “bana yazdırıldı..”lardan anlayacağı tek şey “bana peygamber gibi vahiy indirildi” iması olacaktır. Bu şekilde inşa edilmiş bir aklın terazisinde başka türlü bir değer tartılmaz.
Şimdi “Bunlar da benim kalbime ihtar edildi; bana da bunlar yazdırıldı” deyiversem, "bana vahiy geldi” mi demek isterim?

bide sitenizde çok reklam var !

Laf salatasi yapmaya gerek yok acikca desene yanlis algiliyor yanlis yorumluyorsunuz. Hatta sic cahilsiniz bilmiyorsunuz diyede dusunebilirsin.

Ben laf salatasi yapmayi sevmem , imzan da olan sozu ayna ya bak ve kendin icin soyle.

Ayrica bu cumle de bana yazdiriliyor ( summe hasa) " bos bos konusmayi birak''
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Üstad Bediüzzaman Said Nursî “Bana yazdırıldı” derken peygamberlik mi iddia eder?

yazının tamamını okumadan lütfen yorum yapmayınız ................................


........................Kategorize düşünen bir aklın “bana yazdırıldı..”lardan anlayacağı tek şey “bana peygamber gibi vahiy indirildi” iması olacaktır. Bu şekilde inşa edilmiş bir aklın terazisinde başka türlü bir değer tartılmaz.
Şimdi “Bunlar da benim kalbime ihtar edildi; bana da bunlar yazdırıldı” deyiversem, "bana vahiy geldi” mi demek isterim?

bide sitenizde çok reklam var !



aslinda yaziniza bakinca sucladigin insanlara karsi sen aynisini yapiyorsun yani cikipta siz boyle anlamak istiyorsunuz gibisinden yaziyor lakin sen kendin anladigin dilden yaziyorsun ...
basi bos, anlamsizca kendi kendinize bir seyler yazmissiniz ..

ornegin Kategorize düşünen bir aklın “bana yazdırıldı..”lardan anlayacağı tek şey “bana peygamber gibi vahiy indirildi” iması olacaktır. Bu şekilde inşa edilmiş bir aklın terazisinde başka türlü bir değer tartılmaz. diyerek bu sekilde dusunenlarin akillarini kategorize ettigini ima etmis ve bu kategorize sonucu ancak bu sekilde anlasilir demissiniz peki bu sekilde dusunmeyen kisinin kategorize degilde saf temiz bir akil ile dusundugune deliliniz ne ? .. aslinda soylediginiz dogru ama sizin acinizdan cunki asil siz kategorize bir akil ile dusundugunuz icin bu sekilde anliyorsunuz ve gercekleri kavrayamiyorsunuz ..

ve sonra soruyorsunuz (aslinda sorunuz icine dusmus oldugunuz durumu apa acik ortaya seriyor tabi sizin deyiminizle kategorize olmayan bir akil ile bakan icin)

Şimdi “Bunlar da benim kalbime ihtar edildi; bana da bunlar yazdırıldı” deyiversem, "bana vahiy geldi” mi demek isterim? evet arkasim su vermis oldugun ornek ustu kapali laf ebeligi tasiyor .. cunki bunlar dedigin nedir? aciklamamissin ayrica kimin yazidirdiginida aciklamamisin, ( belki seytanin yazidirdigini kabul ediyor seytan yazdirdi diyorsundur) yazinizin aciklanmasi gerekiyor ve yazmamissin egerki ben sahsima bu sekilde konusan biri ile karsilassam once demek istedigini anlardim ona gore ilac hazirlardim ..


lakin su ana kadar bizim gordugumuz kim kendi yazdiginin allah katindan oldugunu iddia etmisse kitaplari o kisinin allahtan katindan degil seytandan oldugunu bize gostermistir said nursinin kitaplari aciktir senin sozun gibi kapali degildir .. sen cikip bunlar bana yazdirildi dersen bende derimki kim yazdirdi ?

ilhamla (bu ilham ilahidir demiyorum) ancak siir yazarsin, cilt cilt kitap degil (ilham geldi yazdim diyen sairler genelikle O AN ESTI bende yazdim manasinda kullanirlar),


lakin said nursi gibi ciltlerce kitab yazip BURDA DURMAM ISTENDI, BURDA GAYRI IHTIYARI YAZDIM gibi cumleler sarf eden ve cilt cilt kitaplari sirk ile kufur ile iftira ile dolu bir kisiye hic duraksamadan derimki sen seytanin kucagin oturmus gercekten vahi alan ama seytanin sana vahy ettigi birisin ..

sonra said nursi icin ben sahsima kendini peygamber gibi goren biridir diye dusunmedim bana gore carpilmis biri deli biri hic bir sozu kaale alinmamali .. hamdolsun ozelikle kurani kerim ve hadisleri bize ileten, bir suru ehli sunnet alimlerimiz var. hamdolsun said nursi denen zat daha dogamamissken bu ummetin hak uzere olanlari vardi, akli olan boyle saibeli bir kisinin pesini birakip allah swt nin resulu sav min dedigi gibi kuran ve sunnete sarilmalidir ve bu yolda ehli sunnet alimlerimizden edindikleri bilgiler ile ilerlemelidirler .


en dogru soz allah swt sozudur en guzel yollda resulullah sav yoludur veyl olsun baska yol arayanlara .. ki arayanlar buluyorlarda

bide sitenizde çok reklam var !

ha birde bu sekilde demissiniz sitede cok reklam var diye sizde kullandiginiz avatar resminizde sigara reklami yapmissiniz bir bu eksikti oda oldu sayenizde ...
 
hanif humen Çevrimdışı

hanif humen

Üyeliği İptal Edildi
Banned
her havlayan kelbe (sizleri tenzih ederim) ! taş atarsan yerde taş kalmazmış. Bu adamların kim olduğunu tahmin ediyorum. Zira o adamı bundan yıllar önce Süleymaniye camiinin o şerefli kürsüsünden aşağıya ehl-i iman indirmişti. Yeri ve zamanı gelince yine bulunduğu mevkiden indirilir. Çünkü bu gibi insanlar ellerine pislik almış oraya buraya saldırıp serpiştiriyorlar. Birileri onlara o vazifeyi vermişler, onlar da bu işi seve seve yapıyorlar. Vicdansızcasına saldırıyorlar. Asıl maksatlarını ehl-i iman anlıyor ve üstada ve davasına daha da çok sadakatle sarılıyor. İnşaallah Allah (c.c) hidayet verir. yoksaaa ahirette bunun hesabını vermek çok zor...
 
H Çevrimdışı

Habibullah

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
her havlayan kelbe (sizleri tenzih ederim) ! taş atarsan yerde taş kalmazmış. Bu adamların kim olduğunu tahmin ediyorum. Zira o adamı bundan yıllar önce Süleymaniye camiinin o şerefli kürsüsünden aşağıya ehl-i iman indirmişti. Yeri ve zamanı gelince yine bulunduğu mevkiden indirilir. Çünkü bu gibi insanlar ellerine pislik almış oraya buraya saldırıp serpiştiriyorlar. Birileri onlara o vazifeyi vermişler, onlar da bu işi seve seve yapıyorlar. Vicdansızcasına saldırıyorlar. Asıl maksatlarını ehl-i iman anlıyor ve üstada ve davasına daha da çok sadakatle sarılıyor. İnşaallah Allah (c.c) hidayet verir. yoksaaa ahirette bunun hesabını vermek çok zor...

hadi oradan bre cahil evvela üstad (masonlukta derece) dediğiniz gözleri birbirine yakın ve ve bakışları içerisinde bulunduğu psikolojik çıkmazı açıkça yüzeye çıkan zavallının peşinde koşan diniİSLAMı okus pokus dinine çevirmeye çalışan zavallılar topluluğu bilinki İSLAM hiç bir zaman içine yabancıyı kabul etmedi etmeyecekte İSLAM ancak mümin olabilenleri kucaklıyacak vede kıyamete kadarda öyle kalacaktır......
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
hanif humen isimli tevhid akidesiyle tanışmamış taasubun kör ettiği kişi

Sen küfür ve şirk sözlerini konuşacaksın, tevhid , hadis , kelam alimleri bunun zahiri anlamını ve neyi ifade edip sahibini nasıl gümlettiğini bilecek fakat bu söyleyenin adı sorulunca Yahudiler gibi, kişiye özel fetva verip meşru kılacak, Bu sözün İslamdaki hükmü yerine , söz sahibinin sapkın inancının sözlerini/yazılarını bilmiyoruz diyerek İslamdaki hükmünü kaale almayalım? öyle mi?
hadi oradan zübbe avatarlı!
 
hanif humen Çevrimdışı

hanif humen

Üyeliği İptal Edildi
Banned
hadi oradan zübbe avatarlı!




ne diyeyim !
sizler bir defa inanmışsınız bu tabuyu yıkmak çok zor
dilerim ki geç olmadan yıkılsın sonuçta mümin müminin iyiliğini istemeli
biz böyle öğrendik

bide avatarıma laf atmışsın =))
islam dini eşitmidir savaş (cihat) _? avatarına bakanda güzel dinimizi tam bir şiddet dini olarak görür !
 
U Çevrimdışı

Ummu Ubeida

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
sigara içen serseri züppelerin dini olarak görmesinden daha hayırlıdır Allahu Alem.. yeri geldiginde din şiddet dinidir..

yeri geldiginde hoşgörü....

neydi hedefimiz ?.. mü'minler arasında iyi kalbli ve hoşgörülü.. kafirler arasında ise, sert ve caydırıcı davranmak...

Selametle....
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Said Nursi Gerçeği - 3 Bölümlük DEV Eser baslikli postlarda yada bu konu hakkinda ( aslinda yillardir var bu konular bu forumda ) hala akli basinda kuran ve sunnetten deliller ile savunma yaparak gelen olmadi ..


bu adamin takipcilari kuran ve sunnet nedir bilmiyorlar demekki .. biri cikip ne var bunda bu islama ters degil diyerek delilerle aciklama yoluna gitmedi coook ilginc degilmi? bunlarin dini ne acaba bunlar batil ile hak ayrimini neye gore yapiyorlar? anlamis degilim ... bunlar yeryuzunde batila bulasmis fakat kendini hak zaneden en cahil firka, bugun batil firkalar sia bile yerine gore kuran ve kendilerince sunnet diye tabir ettikleri ile gelir, hariciler kuran ile gelmisler gunumuz hadis inkarcilari ayni keza, tasavvuf sirkinin temsilcileri uydurmada olsa bir seyler sunmaya calisiyorlar, ama bunlarda hic bir sey yok sadece sahsi ZAN lari, seytan bunlara said nursinin yaptiklarini guzel gostermis ve bunlarin delili bu kendi zanlari, kendilerince dogru baska diyecek bir seyleri yok, bu hale dusmekten allah swt ya siginirim ...

butun savunmalar kisisel sahsi ZAN lardan ibaret, baksaniza sirkehli human denen sahis ahirette neyin hesabinin verilecegini bilmedigi icin ne hallere dusmus acinacak bir durum .. rabbim islah etsin, İnşaallah Allah (c.c) hidayet verir. yoksaaaaaa ahirette bunun hesabını vermek çok zor...
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ne diyeyim !
sizler bir defa inanmışsınız bu tabuyu yıkmak çok zor
dilerim ki geç olmadan yıkılsın sonuçta mümin müminin iyiliğini istemeli
biz böyle öğrendik

bide avatarıma laf atmışsın =))
islam dini eşitmidir savaş (cihat) _? avatarına bakanda güzel dinimizi tam bir şiddet dini olarak görür !

sen MUMIN degilsinki iyligini isteyelim .. senin akiden yazdiklarindan ve savunduklarindan dolayi ortaya cikmistir ... ayrica yaninda 5 yasinda bir cocuk yada fitrati bozulmamis biri varsa sor senin avatarini birde diger avatarlari hangisinin islamdan oldugunu sana soylesin .. senin fitratin bozulmus anlayamiyorsun .. senin avatarina bakanda guzel dinimizi gunahlarin reklami yapilan bir din olarak algilar ...

ayrica siz cahiller toplulugu bilmesenizde butun dunya islamin cihad kavramini bilir allah resulu sav yeryuzune kilincla gonderilmistir sizlerin hosunuza gitmesede bu din kilincla yayilmistir ..

farkindamisiniz sizin savundugunuz ile bizim karsi ciktigimiz sey ayni lakin avatarlarimiz bile farkli ne kadar da uzagiz bir birimize rabbim ahirettede sizin gibilerden uzak etsin allahuame amin ...
 
hanif humen Çevrimdışı

hanif humen

Üyeliği İptal Edildi
Banned
peki kardeşim ! sen ağır konuştun bende senin lisanınla konuşursam kalbin kırılır
ben nur cemaati partizanı veya mutaassıbı değilim ama iyi bildiğim hüsnüniyetli bir
zatı müdafaa ediyorum sadece...



''Olsun be aldırma Yaradan yardır...Sanmaki zalimin ettiği kârdır... Mazlumun ahı indirir şâhı...
HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR..'''
 
yusuf Çevrimdışı

yusuf

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
peki kardeşim ! sen ağır konuştun bende senin lisanınla konuşursam kalbin kırılır
ben nur cemaati partizanı veya mutaassıbı değilim ama iyi bildiğim hüsnüniyetli bir
zatı müdafaa ediyorum sadece...



''Olsun be aldırma Yaradan yardır...Sanmaki zalimin ettiği kârdır... Mazlumun ahı indirir şâhı...
HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR..'''

size soyleyecek cook sey var ama zaman kaybi goruyorum, biz diyoruzki allahin dini sen diyorsunki hüsnüniyetli bir zatı müdafaa ediyorum, bu zat in yazdiklari ortada sirk ve kufur dolu sen hala bu zati mudafa etmek istiyorsan gelir sirklerini kufurlerini kuran ve sunnet ile temize cikararsin bizde derizki ha yanlis anlamisiz tevbe eder sana uyariz .. yok bunu yapamiyorsan ve tek derdin bu adami savunmaksa ( yalanciligini, kufrunu, sirkini ) o zaman derizki senin dinin sana bizim dinimiz bize, hadi yoluna deriz, sana sert yazariz ..

hala utanmadan ayni avatari kullaniyor birde bizlere ders vermeye kalkiyorsun hem arsiz hem utanmazsin .. sana ne diyelimki sen once allah katinda kisiyi mesul tutacak seyleri ogren .. inanki ebu cehil bile birileri icin hüsnüniyetli bir zat konumundaydi o yuzdende tek basina degildi arkadaslari vardi ..

bu din senin birilerini hüsnüniyetli gormene kalmamis, sana gore hüsnüniyetli biri bu dine istemeyerekte olsa seytana uyarak zarar verebilir .. DEGILMI ? yoksa senin husniniyetin dinde olcumu ? ( yada benim husnu niyetim fark eden bir sey yok )

dinde delil kisilerin husniniyeti, ZANI, kendincesi degildir, insaallah sen once dinde olcu nedir? ogren, senin icin daha hayirli olur ..

hamza ra , hz omer musluman olmadan once resulullah sav in yanina geldiginde omer ra in yaninda kilici varmi? yokmu? diye konusulurken, hz hamza ra birakin gelsin ne ile gelirse onu bulur demisti .. bizde her zaman bunu diyoruz kisi ne ile gelirse onu bulur, iylikle gelen iylik, kotulukle gelen kotuluk bulur .. sana kalmis artik sert davranmak yada davranmamak ki sen zaten igrenctin, ben en azindan sert te olsam oldugum gibiydim, sen yazdiklarinin , avatarinin ve yaklasiminin ne kadar igrenc oldugunu katagerozi edilmis bir akil ile baktigindan anlayamiyorsun ...

son sozum rahman cumlemizi islah etsin .. amin

Hatib el-Bağdadi (ra) şöyle der: "Alime cehalet, cehalet olarak görünür; cahile ise, ilim cehalet olarak görünür." (Kitab el-Fakih ve'l-Mutefakkih, 1/3)
 
S Çevrimdışı

suyunrenqi06

Üye
İslam-TR Üyesi
SELAMÜN ALEYKÜM
(biliyormusun aslında hepimizin ne olduğu belli)de akıllarımızı çalıştırmıyoruz düşünmüyoruz malesef oysaki akıl niğmeti ne büyük bir niğmet ALLAH hepimizi affetsin hidayet etsin hesap ağır olacak :(
 
M Çevrimdışı

murad06

Üye
İslam-TR Üyesi
peki kardeşim ! sen ağır konuştun bende senin lisanınla konuşursam kalbin kırılır
ben nur cemaati partizanı veya mutaassıbı değilim ama iyi bildiğim hüsnüniyetli bir
zatı müdafaa ediyorum sadece...



''Olsun be aldırma Yaradan yardır...Sanmaki zalimin ettiği kârdır... Mazlumun ahı indirir şâhı...
HERŞEYİN BİR VAKTİ VARDIR..'''

Peki sayın hanif humen said nursi'nin şu sözleri hakkında ne düşünüyorsun:

“BİR DERECE MAHREMDİR. (...) Hem Salâhaddin’in, Asâ-yı Musa’yı Amerikalıya vermesi münasebetiyle deriz: "Misyonerler ve Hıristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünki, her halde şimâl cereyanı; İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücub-u zekât ve hürmet-i riba ile, burjuvaları avâmın yardımına dâvet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir." Her ne ise, bu defa sizin hatırınız için kaidemi bozdum, dünyaya baktım. Said Nursî.”
 
hanif humen Çevrimdışı

hanif humen

Üyeliği İptal Edildi
Banned
sizde ki bu avatar sevgisini anlayamadım avatardakinin kim olduğunu bilmiyorum zaten de kimsede bilemez ki halıhazırda zaten avatar beğendiğim için kullandım başka bişey de ifade etmiyor zaten !
Avatarad ne varmış Allah (c.c) aşkına dermisiniz _?
hle sizde öyle avatarlar varki sanki adam zebani sempatizanı |!

kimileri zuppe yakıştırması yapmışlar
kardeşim sizlr müslüman değil misiniz hani hoşgörü hani hüsi zan nerede sizler insanları dış görünüşüne göre mi değerlendiriyorsunuz anlaşılan bu ülkeye değil bir Mevlana sizin gibiler için birer Mevlana gerekli !
 
hanif humen Çevrimdışı

hanif humen

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Peki sayın hanif humen said nursi'nin şu sözleri hakkında ne düşünüyorsun:

“BİR DERECE MAHREMDİR. (...) Hem Salâhaddin’in, Asâ-yı Musa’yı Amerikalıya vermesi münasebetiyle deriz: "Misyonerler ve Hıristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünki, her halde şimâl cereyanı; İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücub-u zekât ve hürmet-i riba ile, burjuvaları avâmın yardımına dâvet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir." Her ne ise, bu defa sizin hatırınız için kaidemi bozdum, dünyaya baktım. Said Nursî.”


Gerçek İsevilerin kimler olduğu, Bediüzzaman Said Nursi'nin açıklamalarında hikmetli bir şekilde anlatılmaktadır. Hz. İsa'nın yeryüzüne ilk gelişinde tebliğ etmiş olduğu hak din, özünden uzaklaşmış ve tahrif edilmiştir. Kur'an'da bildirildiği gibi, Hz. İsa'nın ardından üçleme ve Hz. İsa'nın ilahlaştırılması (Allah'ı tenzih ederiz) gibi çeşitli sapkın inanışlar Hristiyanlığa dahil edilmiştir.

"Hz. İsa yeryüzüne geldiğinde öncelikle, Hristiyanlığı bu sapkın inanışlardan arındıracaktır. İki bin yıldan bu yana özünden uzaklaşma süreci yaşamış olan Hristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek kişi Hz. İsa'dır. Kendisini bekleyen Hristiyan dünyasına gerçek din ahlakını yani Kur'an'da bildirilen İslam ahlakını anlatacak, Hristiyan dünyası hak dine yönelecektir. Hz. İsa'ya tabi olanlar da gerçek İseviler olacaklardır” olarak incelediğimizde gerçek İsevilerin; Kur'an ahlakına ve sünnete uyan, Hz. İsa'ya itaat eden kimseler olacağı anlaşılmaktadır.

Bu dönemde dinlerinin içine karışmış olan hurafelerden ve batıl inanışlardan yüz çevirerek gerçek İslam ahlakına yönelecek olan Hristiyanlar ve samimi Müslümanlar, gerçek İseviler olacaklardır. Müslümanlar ve batıl inanışlarından kurtulan Hristiyanlar, Hz. İsa vesilesiyle büyük bir ittifak kuracaklardır. Gerçek İsevilerin ittifakı yeryüzündeki din ahlakına karşı olan her türlü sistem ve uygulamanın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.


 
Üst Ana Sayfa Alt