Bu konuda değişik hadis rivayetleri vardır. Alimlerin değerlendirmeleri rivayette yer alan ifadelerin tümüne yönelik olduğu için, bazen “zayıf”, bazen “sahih” bazen “garip” sözcüğüyle belirtilmiştir. Ancak “Ümmetin dalalette birleşemeyeceği”ne dair ifadenin sahih olduğu anlaşılmaktadır.
Bu hususu belirtikten sonra, ilgili bazı rivayetleri olduğu gibi aktarmakta fayda vardır:
1) “Allah bu ümmeti (veya Muhammed’in ümmetini) dalalette birleştirmez. Allah’ın eli cemaatin üzerinedir. Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur.” (bk. Trimiz, Fiten,7)
Tirmizi, bu rivayetin “garib” olduğunu belirterek onun zayıf olduğunu bildirmiştir. (Tirmizi, a.y)
Tirmizi’ye göre, “Allah’ın eli cemaatin üzerinedir.” manasına gelen hadisin ifadesinde geçen “cemaat”ten maksat, İslam alimleri, fakih ve muhaddislerdir. (a.y)
2) “Ümmetim dalalet üzerine birleşmez. Öyleyse bir konuda ihtilaf olduğunu gördüğünüzde sevad-ı azama (büyük çoğunluğa) tâbi olun.” (İbn Mace, Fiten, 8)
Suyuti’ye göre, hadiste yer alan “sevad-ı azam”dan maksat, “sultana (devlete) itaat eden ve dosdoğru yolu takip eden kimselerdir. Ehl-i ilim, ehl-i tasavvuf arasındaki ihtilaf gerçekte ihtilaf sayılmaz. Gerçek ihtilaf İslam’ın ruhuna aykırı fikirler ihtiva eden ehl-i dalalet olan fırkaların ihtilafıdır.” (Suyutî, Şerhu Süneni İbn Mace, 1/283)
İbn Mace’nin bu rivayetinde yer alan “Ebu Halef el-Ama” adlı ravi alimler tarafından zayıf kabul edilmiştir. (bk. Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 1/62) Bu sebeple bu rivayet zayıftır.
3) Bir rivayete göre, Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Ben Rabbimden dört şey istedim; üçünü bana verdi, bir tanesini vermedi; Allah’tan ümmetimi dalalette birleştirmemesini istedim, bana (bunu söz) verdi. Allah’tan, daha önceki ümmetleri helak ettiği gibi, onları (ümmetimi) kıtlıkla helak etmemesini istedim, bunu da bana verdi. Allah’tan, düşmanlarının onlara (sürekli galip olacak şekilde) üstün getirmemesini istedim, onu da bana (söz) verdi. Sonra Allah’tan onların arasına tefrika vermemesini, onların kendi aralarında birbirlerine -iç çatışmalarla-acı vermemelerin istedim, bunu benden esirgedi." (Ahmed b. Hanbel, 45/200; Taberanî, h. no:2171)
- Hafız Heysemi, bu rivayette bir meçhul ravi bulunduğundan bunun zayıf olduğunu belirtmiştir. (bk. Mecmau’z-Zevaid, h. no: 11966)
- Bununla beraber, Heysemi, Taberanî’nin “ümmetin dalalette birleşmeyecekleri”ne dair diğer bir rivayetinin (Taberani, Kebir, h.no: 3440) sahih olduğunu belirtmiştir. (bk. Heysemi, Zevaid, 5/218/ h.no:9100)
- Hâkim’in aynı konuda yaptığı rivayetin senedinde ravilerin hepsi sağlamdır. İçlerinde az bilinen İbrahim b. Meymun el-Adeni, Abdurrazzak ve İbn Main tarafından tevsik edilmiştir. Hakim’in verdiği bu bilgi Zehebi tarafından da desteklenmiştir. (bk. Müstedrek, Tehlis, 1/202)
- Özetle, “İslam ümmetinin dalalette birleşmeyecekleri”ne dair hadis rivayetinin değişik varyantlarına bakıldığı zaman bunların en az “hasen” derecesinde olduğu görülür. (bk. Elbanî, Sisiletu’l-ahadis’i-sahiha, h. no: 1332)
- İslam’a bağlı olmakla beraber, çok farklı yönleri bulunan kesimler açısından bakıldığında, genel olarak farklı iki ayrı zihniyet söz konusudur. Bunlardan birincisi. Ehl-i sünnet ve cemaat, ikincisi: Ehl-i bid’a olanlardır.
Ehl-i sünnet ve cemaat, hadis-i şerifte Hz. Peygamber tarafından “Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu çizgiyi takip edenler” olarak tanımlanmıştır. (Mecmauz’-zevaid,1/189)
Dolayısıyla bu itikada bağlı olmayanlar bidat ehli sayılır. Bunlar yetmiş iki fırkadır. Mutezile, Cehmiye, Kaderiye, Şia ve benzerleri bu kısma dahildir.
Ehl-i sünnet ve cemaatin kendi arasında iki ayrı itikadî mezhepleri vardır: Eşarî ve Maturidî. Bunların temel esaslara ait hususlarda pek bir farkları yoktur. Detaylarda bazı nüansları vardır. Bu sebeple ikisi de aynı kesimi temsil etmektedir.
Kur’an ve Sünnet çizgisi üzerinde olduğumuzun belgesi ise, Ehl-i sünnet ve’l-cemaat denilen dört mezhep alimlerinin takip ettiği yoldur. Bilindiği üzere, her biri parlak bir yıldız gibi parlayan alimleri barındıran bu büyük cemaat, daha önce on iki mezhepten oluşuyordu. Sonra dörtte karar kıldı. Bu kadar büyük âlimlerden oluşan bir cemaatin yanlış yapma ihtimali elbette çok azdır