D
Çevrimdışı
Sahabeler arasinda tevil ile içkiyi helal sayan bile olmuştur, ki buda açık meselelerdendir, Osman efendimizin şehid edilmesi haricilerle savasilmasi hep tevil ve ictihadlar ile olmuştur bu konuda iki tane ayetin tefsirini atacağım insAllah konunun anlaşılmasına vesile olur.
Maide.93- İman edip salih amel işleyenlere, sakınır, iman eder ve salih amel işledikleri, sonra da sakınıp iman ettikleri, sonra yine sakınıp ihsanda bulundukları takdirde, yaptıklarından dolayı bir vebal yoktur. Allah, ihsan edenleri sever.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
2- Hz. Peygamber Hayatında Hükmün inişinden Önce Ölenlerin Durumu:
3- Nebiz Diye Bilinen içki Sarhoşluk Verirse Şarap Demektir:
4- Şarap Dışındaki içkiler:
5- "Tatma"nın Mahiyeti:
6- Mübah ve Canın Çektiği Lezzetli Şeylerden Yararlanmanın Sınırı:
7- Ayet-i Kerimedeki Tekrarların Anlamı:
8- Sakınan ve ihsan Eden:
9- Bu Ayetin Yanlış Anlaşılması ve Kudame b. Mazz2n:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
İbn Abbas, el-Bera b, Azib ve Enes b, Malik der ki: İçkiyi haram kılan buyruk nazil olunca, ashabtan bazıları: İçki içip kumar parasını yediği halde aramızdan ölenlerin durumu nasıl olacak? gibi bazı sözler söylediler, Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu,
Buhari, Enes b, Malik''ten şöyle dediğini rivayet eder: Ebu Talha'nın evinde içki içenlere içki veriyordum, Bunun üzerine içkinin haram kılındığına dair buyruk nazil oldu. Peygamber de, bir münadiye bunu yüksek sesle ilan etmesini emredince, Ebu Talha şöyle dedi: Dışarı çık da bu sesin ne olduğuna bir bak. Dışarı çıktım, (gelip) şöyle dedim: Bu, "haberiniZ olsun muhakkak içki artık haram kılındı" diye ilan eden bir münadidir. Bu sefer Ebu Talha şöyle dedi: Git ve o şarabı dök. O şarap, el-Fadih (diye bilinen, yarılmış taze hurmadan yapılıp ateşte pişirilmeyen bir şaraptı) den yapılmıştı. (Enes devamla) der ki: Şarap, Medine sokaklarında akıp gitti. Kimisi şöyle dedi: Karınlarında (şarap) bulunduğu halde bir topluluk öldürüldü. Bunun üzerine Yüce Allah: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" ayetini indirdi.
2- Hz. Peygamber Hayatında Hükmün inişinden Önce Ölenlerin Durumu:
Bu ayet-i kerime ile bu hadis-i şerif, ashab-ı kiramın ilk kıbleye doğru namaz kılarken ölen kimseler hakkındaki sorularını andırmaktadır. Bu soruyu sormaları üzerine: "Allah, imanınızı boşa çıkarmaz" (el-Bakara, 143) ayeti nazil olmuştur. Buna göre bir kimse, ölünceye kadar mübah olan bir işi yapacak olursa, bundan dolayı ne lehine, ne de aleyhine bir şey olur. Günah kazanması da, sorumlu tutulması da, yerilmesi de, ecir alması da, övülmesi de sözkonusu değildir. Çünkü mübah, şeriat açısından her iki yönü de birbirine eşit olan iştir. Buna göre, içki mübah iken içkinin kalıntıları karnında bulunduğu halde ölen kimselerin durumu ile ilgili olarak korkuya kapılmamak ve soru sormamak gerekirdi.
Ancak, bu soruyu soran kişi, mübahlığın delilinin farkına varmayarak, mübahlık hatırına gelmediğinden dolayı sormuş olabilir yahut da Yüce Allah'tan korkusunun ileri derecede oluşundan, mü'min kardeşlerine şefkatinden dolayı, daha önce içki içmesi sebebiyle sorgulanmalarından, cezalandırılmalarından vehme kapılmış oluduğundan dolayı böyle bir soruyu sormuş olabilir. İşte, Yüce Allah da: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" ayeti ile böyle bir vehmi ortadan kaldırdı.
3- Nebiz Diye Bilinen içki Sarhoşluk Verirse Şarap Demektir:
Ayetin nüzulüne dair bu hadis-i şerifte, sarhoşluk vermesi halinde hurmadan yapılan nebizin, hamr (şarap) olduğuna açık bir delil vardır. Bu, kendisine itiraz olunması caiz olmayan açık bir nastır. Çünkü ashab-ı kiram (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) dili bilen insanlardı. Onlar, bu içtikleri nebizin bir hamr olduğunu akletmişlerdi. Zira, o dönemde Medine'de bundan başka bir içkileri yoktu.
Şair el-Hakemi de şöyle demiştir: "Bizim bir şarabımız var. Fakat, asma şarabı değildir o. Bunun yerine o, yüksek hurma ağaçlarının meyvesinden yapılır. Bunlar semaya doğru yükselen asmalardır. Meyvelerini toplamak isteyenlerin elleri ona ulaşamamıştır."
Buna açık delillerden birisi de Nesai'nin kaydettiği şu rivayettir: Bize elKasım b. Zekeriyya haber verdi: Bize, Ubeydullah, Şeyban'dan haber verdi. O, el-A'meş'den, o, Muharib b. Disar'dan, o, Cabir'den, o da Peygamber (s.a.v.)'dan, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Kuru üzüm ve hurma (dan yapılan içki) şarabın ta kendisidir."
Yine sahih nakille sabit olduğuna göre, Ömer b. el-Hattab (r.a) -ki, dili ve şeriati bilen bir kişi olarak o yeter- Peygamber (s.a.v.)'in minberi üzerinde hutbe irad ederken şöyle demiştir: Ey insanlar, şunu bilin ki, şarabın haram kılınışı nazil olduğu günde şarap beş şeyden yapılırdı: üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan ve arpadan. Şarap (hamr), aklı örten her şeydir.
Bu ise, hamrın anlamı ile ilgili en sarih açıklamadır. Ömer b. el-Hattab, Medine'de Peygamber (s.a.v.)'ın minberi üzerinde sahabe topluluğunun huzurunda hutbe irad edip bu sözleri söyledi. Onlar bu dili bilen ehil insanlardı. Ve şaraptan (hamrdan), bizim sözünü ettiğimiz şeyden başkasını da anlamamışlardı. Bu husus, böylece sabit olduğuna göre, "hamr ancak üzümden yapılır. üzümden başkasından yapılana ise hamr denilmez ve hamr adı onu kapsamaz. O içkilere ancak nebiz denilir" diyen Ebu Hanife ve Küfelilerin görüşü de çürütülmüş olur. Nitekim şair de şöyle demiştir: "Ben nebizi nebiz ehline terkettim. Ve ben, onu ayıplayanla antlaşmalı dost oldum O öyle bir içkidir ki, gencin şerefini kirletir. Ve kötülüğün kapılarını açar."
4- Şarap Dışındaki içkiler:
İmam Ebu Abdullah el-Mazeri der ki: Seleften olsun, diğerlerinden olsun, ilim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre türü itibari ile sarhoşluk veren herşeyin içilmesi de haramdır. Az ya da çok olsun, çiğ ya da pişmiş olsun, üzümden veya başka şeyden yapılmış olsun, fark etmez. Bunlardan herhangi birisinden kim birşey içerse, ona had vurulur. Sarhoşluk veren üzümden yapılan çiğ şaraba gelince, işte bir damlası dahi olsa, azının da çoğunun da haram olduğu icma ile kabul edilen budur. Bunun dışında kalan içkilerin ise, cumhurun görüşüne göre haram olduğu kabul edilmiştir.
Ancak, Küfeliler sözü geçenlerin dışında kalan içkilerden az olanda muhalefet etmişlerdir. Az miktardan kasıt sarhoşluk verecek dereceye ulaşmayan miktardır.
Üzümden çıkartıldığı halde pişirilmiş olması halinde de farklı görüştedirler. Basralılardan bir gurubun görüşüne göre, haramlık hükmü sadece üzümden sıkılan ve kuru üzümün ıslatılıp pişirilmemiş olan içeceği içindir. üzüm ve kuru üzümün suyunun pişirilmiş olması ile bunların dışında kalanların pişilirilmiş ve çiğ (pişirilmemiş) suları ise, sarhoşluk vermediği sürece helaldir.
Ebu Hanife, haramlık hükmünün farklı hükümler taşımakla birlikte, yalnızca hurma ve üzüm meyvelerinden sıkılana münhasır olduğu görüşündedir. Onun görüşüne göre saf üzüm suyundan yapılmış şarabın azı da çoğu da haramdır. Ancak, üçte ikisi gidinceye kadar pişirilmesi hali müstesnadır. Islatılan kuru üzüm ve hurma içeceğine gelince, bunlar herhangi bir miktar nazarı itibara alınmaksızın az dahi olsa ateş üzerinde bırakılmış olsa bile, bunların pişirilmiş olanları helaldir; çiğleri ise haramdır. Fakat o bunu haram kabul etmekle birlikte bunları içmekten dolayı haddi gerekli görmemektedir. Bütün bunlar ise, sarhoşluk sözkonusu olmadığı sürece sözkonusudur. Eğer, sarhoşluk verecek olurlarsa, hepsi birbirine eşit olurlar.
Hocamız fakih imam Ebu'l-Abbas Ahmed (r.a) der ki: Bu meselede muhalif kanaatte olanlara hayret edilir. Çünkü bunlar derler ki: üzümden sıkılarak elde edilen şarabın az miktarı çoğu gibi haramdır. Bu hususta icma da vardır: Bunlara: Şarabın az miktarı aklı gidermediği halde ne diye haramdır denilecek olursa, mutlaka şöyle denilir: Çünkü onun az miktarını içmek daha çok içmeye götürür veya teabbüd için böyledir. Bu durumda onlara şöyle denilir: Şarabın azı hakkında kabul ettiğiniz herşey, aynen nebizin azı hakkında da mevcuttur. O halde o da haram olmalıdır. Zira, -eğer bu kabul edilecek olursa- bunlar arasında yalnızca isim farkı vardır. Böyle bir kıyas ise kıyas türlerinin en yükseğidir. Çünkü burada, fer' bütün nitelikleriyle asla eşittir. Bu ise, onun (Ebu Hanife'nin): "Kölelerimi azad ettim" diyen bir kimsenin, azad etme hükmünün hem erkek köleler, hem de cariyeler hakkında geçerli olmasını kıyasa dayanarak söylediğinin aynısıdır. Diğer taraftan Ebu Hanife ve arkadaşlarına -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- gerçekten hayret edilir. Çünkü onlar, kıyasta o kadar ileri giderler ve kıyası ahad haberlere tercih dahi ederler. Bununla birlikte Kitap ve Sünnet ile ümmetin ilk dönemindeki ilim adamlarının icma ile desteklenmiş bu celi kıyası bir kenara iterek, muhaddislerin kitaplarında illetlerini beyan ettikleri şekilde hiçbirisi sahih olmayan ve hiçbirisi sahih kitaplarda yer almayan hadislere itimad etmişlerdir.
Yüce Allah'ın izniyle bu meselenin geri kalan kısmı en-Nahl süresinde (67. ayet, 2. başlıkta) gelecektir.
5- "Tatma"nın Mahiyeti:
Şanı Yüce Allah'ın: "Tattıklarından" buyruğunda "tatmak; (taam)" aslında yemek hakkında kullanılır. Mesela: "Yemeğin tadına baktı, yedi ve içeceği içti," denilir. Ancak bu hususta, mecaz! olarak da: "Ne ekmeğin, ne suyun, ne uykunun tadına baktım," denir. Şair de der ki: "Vecra (denilen yer) de, yanakları meyilli deve kuşları vardır; Uykunun tadına bakmazlar. Ancak ayakta oldukları halde"
Daha önce el-Bakara süresinde: "Fakat kim onu tatmazsa ... "(el-Bakara, 249. ayetin tefsirinde) yeteri kadar açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. (Ayrıca bk. Bakara, 61. ayetin tefsiri)
6- Mübah ve Canın Çektiği Lezzetli Şeylerden Yararlanmanın Sınırı:
İbn Huveyzimendad der ki: Bu ayet-i kerime, mübah ve arzu edilen şeyleri alıp kullanmanın, yiyecek, içecek, evlenmek gibi zevk alınan herşeyden yararlanmanın -bu hususta aşırıya gidilse ve bedeli ileri derecede olsa dahimübahlığını ihtiva etmektedir. Bu ayet-i kerime, Yüce Allah'ın şu buyruklarını andırmaktadır: "Allah'ın size helal kıldığı o en temiz ve en güzel şeyleri haram kılmayın" (el-Maide, 82); "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve hoş ve temiz rızıkları haram kılan kimdirr (el-A'raf, 32)
7- Ayet-i Kerimedeki Tekrarların Anlamı:
Yüce Allah'ın: "Sakınır, iman eder ve salih amel işledikleri, sonra da sakınıp iman ettikleri, sonra yine sakınıp ihsan ettikleri taktirde, tattıklarından dolayı bir vebal yoktur. Allah ihsan edenleri sever" buyruğu ile ilgili dört görüş vardır:
1. Takvanın (sakınmanın) anılmasında tekrar sözkonusu değildir. Anlamı şudur: İçki içmekten sakınır, haram olduğuna inanırlarsa ikincisinin anlamı ise, sakınmaları (takvaları) ve imanları devam ederse, üçüncüsünün anlamı ise, sakınıp ihsanda bulundukları takdirde .... şeklindedir.
2. İçkinin haram kılınışından önce diğer haramlardan sakınır, haram kılınışından sonra da onu içmekten sakınırlar, sonra da geri kalan diğer amellerinde sakınmalarını devam ettirir ve davranışlarını güzel yapar, ihsanda bulunurlarsa, demektir.
3. Şirkten sakınır, Allah'a ve Rasulüne iman ederlerse; ikincisinin anlamı ise, sonra da büyük günahlardan sakınarak imanlarını artırırlarsa; üçüncüsünün anlamı ise: Sonra da küçük günahlardan sakınıp ihsanda bulunurlarsa, yani nafile ameller işlerlerse .... demektir.
4. Muhammed b. Cerir der ki: Birinci sakınma Yüce Allah'ın emirlerini kabul ile karşılamak suretiyle sakınmak ve O'nu tasdik ederek O'na itaat edip gereğince amel etmektir. İkinci sakınmak ise tasdik üzere sebatı devam ettirmek suretiyle sakınmaktır. üçüncü sakınmak ise, ihsan ile ve nafileler yaparak Allah'a yaklaşmak suretiyle sakınmaktır.
8- Sakınan ve ihsan Eden:
Yüce Allah'ın: "Sonra yine sakınıp ihsanda bulundukları takdirde ... Allah ihsan edenleri sever" buyruğu, ihsan eden ve sakınan (muttaki) kimsenin, salih ameller işleyip iman eden muttaki kimseden daha faziletli olduğuna delildir. Fazileti ise, ihsanı dolayısıyla ona verilecek olan ecir iledir.
9- Bu Ayetin Yanlış Anlaşılması ve Kudame b. Mazz2n:
Ashabdan (r.anhum) Cumahoğullarından Kudame b. Maz'ün, bu ayet-i (yanlış bir şekilde) te'vil etmiştir. Bu sahabi, Habeşistan'a iki kardeşi Osman ve Abdullah ile birlikte hicret edenlerdendir. Daha sonra Medine'ye hicret etmiş, Bedir'de hazır bulunmuş ve uzun bir ömür sürmüştür. Ömer b. el-Hattab'ın kayın biradel'i, oğlu Abdullah ve kızı Hz. Hafsa'nın dayısı idi. Ömer b. el-Hattab onu, önce Bahreyn'e vali olarak tayin etmiş, daha sonra Abdulkays oğulları efendisi el-Carud'un onun aleyhine şarap içtiğine dair tanıklık etmesi üzerine azletmişti.
Darakutni şu rivayeti kaydederek der ki: Bize Ebu'I-Hasen Ali b. Muhammed el-Mısrı anlattı: Bize, Yahya b. Eyyub el-AIlaf anlattı. Bana, Said b. Ufeyr anlattı. Bana, Yahya b. Fuleyh b. Süleyman anlatarak dedi ki: Bana, Sevr b. Zeyd İkrime'den anlattı, o, İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletti:
İçki içenlere RasuluIlah (s.a.v.) döneminde ellerle, ayakkabılarla ve sopalarla vurulurdu. RasuluIlah (s.a.v.) vefat edinceye kadar bu böyle devam etti.
Ebu Bekir'in halifeliği döneminde içki içenler, RasuluIlah (s.a.v.)'ın dönemindekilerden daha fazlaydı. O bakımdan Ebu Bekir vefat edinceye kadar onlara kırkar sopa vururdu.
Ondan sonra gelen Ömer de aynı şekilde kırkar sopa vurarak cezalandırıyordu. Nihayet ona ilk muhacirlerden içki içmiş birisi getirildi. Ona sopa vurulmasını emretti. Adam: Bana niye sopa vurdu n? Benimle senin aranda Allah'ın Kitabı hakem olsun, dedi. Hz. Ömer şöyle dedi: Peki, Allah'ın Kitabının neresinde sana sopa vuramayacağımı görüyorsun? Bunun üzerine adam şöyle dedi: Yüce Allah kitabında: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" diye buyurmaktadır. İşte ben de iman edip salih amel işleyen, sonra sakınıp iman eden, sonra yine sakınıp ihsan edenlerdenim. Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte Bedir, Uhud, Hendek ve bütün önemli vakalarda hazır bulundum.
Hz. Ömer şöyle dedi: Bu söylediklerine karşı cevap vermiyor musunuz? İbn Abbas dedi ki: Bu ayet-i kerimeler, daha önce geçenler için bir mazeret, geri kalan insanlara karşı da bir delildir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, içki, kumar ... " Sonra, diğer ayeti de okuyarak devam etti. Eğer bu gerçekten iman edip salih amel işleyen kimselerden olsaydı, şüphesiz ki Allah ona içki içmesini yasaklamış bulunmaktadır. Bu sefer Ömer şöyle dedi: Doğru söyledin. Peki görüşünüz nedir?
Bu sefer Ali (r.a) şöyle dedi: Şüphesiz bir kimse içti mi sarhoş olur. Sarhoş oldu mu, hezeyan eder. Hezeyan etti mi de iftiralarda bulunur. Müfteri kimseye de seksen sopa vurulur. Bunun üzerine Hz. Ömer emrederek ona seksen sopa vuruldu. (Darakutni, III, 166)
el-Humeydi, Ebu Bekr el-Berkanı'den, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir: el-Carud, Bahreyn'den gelince dedi ki: Ey mü'minlerin emiri, Kudame b. Maz'ün sarhoşluk verici içki içti. Ve ben, Yüce Allah'ın haklarından bir hak görürsem onu sana getirmem, benim üzerime bir hak görev olur. Hz. Ömer: Senin söylediğinin doğruluğuna kim şahidlik eder, deyince, o: Ebu Hureyre dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebu Hureyre'yi çağırıp: Neye şahidlik edersin Ey Ebu Hureyre? diye sormuş, O da: İçki içtiğinde ben onu görmedim ama, onu sarhoş ve kusarken gördüm. Hz. Ömer: Sen, şahidlikte işi aşırıya götürdün dedi, arkasından Hz. Ömer, Bahreyn'de bulunan Kudame'ye mektup yazarak yanına gelmesini emretti.
el-Carud henüz Medine'de iken Kudame geldi. el-Carud da Hz. Ömer'le konuşarak: Bu adama Allah'ın Kitabını uygula dedi. Hz. Ömer el-Carud'a: Sen bir şahid misin? Yoksa bir hasım, bir davacı mısın? el-Carud: Ben şahidim dedi. Hz. Ömer: Sen şahidliğini yapmış bulunuyorsun demesi üzerine, el-Carud Hz. Ömer'e: Ben, Allah adına sana söylüyorum, dedi. Bu sefer Hz. Ömer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, ya dilini tutarsın, yahut da sana kötülük yaparım.
Bu sefer, el-Carud: Allah'a yemin ederim senin bu davranışın hak değildir. Amcan oğlu içki içecek, bana kötü davranacaksın. Hz. Ömer onu tehdit etti. Bu sefer, oturmakta olan Ebu Hureyre dedi ki: Ey mu'minlerin emiri, eğer sen bizim şahitliğimizden şüphe ediyor isen, İbn Maz'un'un hanımı, Velid'in kızı (Hint)'e sor. Bunun üzerine Hz. Ömer, Hind'e Allah adına söylemesini istiyerek haberci gönderdi. Hint de kocası aleyhine şahidlik edince, Hz. Ömer şöyle dedi. Ey Kudame, ben sana sopa vuracağım. Bu sefer Kudame: Allah'a yemin ederim -eğer dedikleri gibi içki içmiş olsam dahi- Ey Ömer, senin bana sopa vurma hakkın yoktur. Hz. Ömer: Nedenmiş o, Ey Kudame deyince, Kudame şöyle dedi: Çünkü Yüce Allah: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından bir vebal yoktur. Allah ihsan edenleri sever" diye buyurmaktadır, dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer: Ey Kudame, yanlış te'vil ediyorsun. Sen, eğer Allah'tan korksan, Allah'ın haram kıldığından uzak dururdun. Sonra Hz. Ömer, hazır bulunanlara dönerek şöyle dedi: Kudame'ye sopa vurmak hakkındaki görüşünüz nedir? Hazır bulunanlar: Hasta olduğu sürece ona sopa vurmanı uygun görmüyoruz dediler. Hz. Ömer, sesini çıkarmayarak ona sopa vurmadı.
Birgün sabahleyin, yine yanındaki arkadaşlarına: Kudame'ye sopa vurmak hususundaki görüşünüz nedir, diye sorunca, hazır bulunanlar: Hasta olduğu sürece ona sopa vurmanı uygun görmüyoruz, dediler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, kamçının altında ölerek Allah'ın huzuruna çıkması, benim o sorumluluk boynumda olduğu halde Allah'ın huzuruna çıkmamdan daha çok hoşuma gider. Allah'a yemin ederim ona sopa vuracağım dedikten sonra, bana bir kamçı getirin, dedi. Hz. Ömer'in azadlısı Eslem ona ince ve küçük bir kamçı getirdi. Hz. Ömer o kamçıyı alıp eliyle sıvazladıktan sonra Eslem'e şöyle dedi: Kavminin kötü adeti olan iltimas seni etkiledi ha! Bana bundan başka bir kamçı getiriniz dedi. Bu sefer Eslem ona tam bir kamçı getirdi. Bunun üzerine Ömer. Kudame'ye kamçı vurulmasını emretti. Bundan dolayı Kudame, Hz. Ömer'e öfkelendi ve ona darıldı.
Kudame, Hz. Ömer'e dargın vaziyette ikisi de hacc ettiler. Nihayet haclarından geri döndüklerinde Ömer. es-Sukya denilen yerde konaklayıp uyudu. Uyandığında Ömer şöyle dedi: Çabuk bana Kudame'yi getiriniz, Haydi gidin bana onu getiriniz. Allah'a yemin ederim ben rüyamda birisinin bana gelip şöyle dediğini duydum: Kudame ile barış, çünkü o senin kardeşindir. Fakat Kudame'nin yanına gittiklerinde Hz. Ömer'in yanına gelmeyi kabul etmedi. Bu sefer Hz. Ömer, Kudame'nin yanına sürüklenerek getirilmesini emretti. Nihayet Hz. Ömer onunla konuştu ve onun için Allah'tan mağfiret diledi. Böylelikle dargınlıklarından sonra ilk defa barışmış oldular.
Eyyub b. Ebi Temime der ki: Bedir'e katılanlardan, şarap dolayısıyla ondan başka kimseye had vurulmuş değildir.
İbnü'l-Arabi der ki: İşte bu, sana ayetin te'vilini (ne anlama geldiğini) göstermektedir. Bu hususta, Darakutni'nin naklettiği hadiste, İbn Abbas'tan zikredilenler ile, el-Berkani yoluyla gelen hadiste, Hz. Ömer'den gelen açıklamalar doğru olan açıklamalardır. Eğer şarap içen bir kimse, başka hususlarda da Allah'tan korkacak olsa (ve bundan dolayı haddi haketmediği kabul edilse), şarap dolayısıyla hiç kimseye had nırulmazdı. O bakımdan, böyle bir te'vil, en bozuk bir te'vil'dir. Kudame ise bunu farketmemişti. Ömer ve İbn Abbas gibi (Allah ikisinden de razı olsun) Allah'ın başarı verdiği kimseler ise, bunun doğru anlamını kavramışlardı. Şair der ki: "Ben zamanın üzüntü ve kederinden ağladığını görecek olursam; Mutlaka bende Ömer'e ağlarım .. "
Ali (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre, Şam'da bir topluluk içki içtiler ve:
Bu içki bizim için helaldir deyip, bu ayet-i kerimeyi yanlış bir surette te'vil ettiler. Hz, Ali ile Hz, Ömer, tevbe etmelerinin istenmesini, tevbe etmeyecek olurlarsa öldürülmeleri gerektiğini kararlaştırdılar. Bunu da el-Kiya et-Taberı zikretmiştir.
Maide.93- İman edip salih amel işleyenlere, sakınır, iman eder ve salih amel işledikleri, sonra da sakınıp iman ettikleri, sonra yine sakınıp ihsanda bulundukları takdirde, yaptıklarından dolayı bir vebal yoktur. Allah, ihsan edenleri sever.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
2- Hz. Peygamber Hayatında Hükmün inişinden Önce Ölenlerin Durumu:
3- Nebiz Diye Bilinen içki Sarhoşluk Verirse Şarap Demektir:
4- Şarap Dışındaki içkiler:
5- "Tatma"nın Mahiyeti:
6- Mübah ve Canın Çektiği Lezzetli Şeylerden Yararlanmanın Sınırı:
7- Ayet-i Kerimedeki Tekrarların Anlamı:
8- Sakınan ve ihsan Eden:
9- Bu Ayetin Yanlış Anlaşılması ve Kudame b. Mazz2n:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
İbn Abbas, el-Bera b, Azib ve Enes b, Malik der ki: İçkiyi haram kılan buyruk nazil olunca, ashabtan bazıları: İçki içip kumar parasını yediği halde aramızdan ölenlerin durumu nasıl olacak? gibi bazı sözler söylediler, Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu,
Buhari, Enes b, Malik''ten şöyle dediğini rivayet eder: Ebu Talha'nın evinde içki içenlere içki veriyordum, Bunun üzerine içkinin haram kılındığına dair buyruk nazil oldu. Peygamber de, bir münadiye bunu yüksek sesle ilan etmesini emredince, Ebu Talha şöyle dedi: Dışarı çık da bu sesin ne olduğuna bir bak. Dışarı çıktım, (gelip) şöyle dedim: Bu, "haberiniZ olsun muhakkak içki artık haram kılındı" diye ilan eden bir münadidir. Bu sefer Ebu Talha şöyle dedi: Git ve o şarabı dök. O şarap, el-Fadih (diye bilinen, yarılmış taze hurmadan yapılıp ateşte pişirilmeyen bir şaraptı) den yapılmıştı. (Enes devamla) der ki: Şarap, Medine sokaklarında akıp gitti. Kimisi şöyle dedi: Karınlarında (şarap) bulunduğu halde bir topluluk öldürüldü. Bunun üzerine Yüce Allah: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" ayetini indirdi.
2- Hz. Peygamber Hayatında Hükmün inişinden Önce Ölenlerin Durumu:
Bu ayet-i kerime ile bu hadis-i şerif, ashab-ı kiramın ilk kıbleye doğru namaz kılarken ölen kimseler hakkındaki sorularını andırmaktadır. Bu soruyu sormaları üzerine: "Allah, imanınızı boşa çıkarmaz" (el-Bakara, 143) ayeti nazil olmuştur. Buna göre bir kimse, ölünceye kadar mübah olan bir işi yapacak olursa, bundan dolayı ne lehine, ne de aleyhine bir şey olur. Günah kazanması da, sorumlu tutulması da, yerilmesi de, ecir alması da, övülmesi de sözkonusu değildir. Çünkü mübah, şeriat açısından her iki yönü de birbirine eşit olan iştir. Buna göre, içki mübah iken içkinin kalıntıları karnında bulunduğu halde ölen kimselerin durumu ile ilgili olarak korkuya kapılmamak ve soru sormamak gerekirdi.
Ancak, bu soruyu soran kişi, mübahlığın delilinin farkına varmayarak, mübahlık hatırına gelmediğinden dolayı sormuş olabilir yahut da Yüce Allah'tan korkusunun ileri derecede oluşundan, mü'min kardeşlerine şefkatinden dolayı, daha önce içki içmesi sebebiyle sorgulanmalarından, cezalandırılmalarından vehme kapılmış oluduğundan dolayı böyle bir soruyu sormuş olabilir. İşte, Yüce Allah da: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" ayeti ile böyle bir vehmi ortadan kaldırdı.
3- Nebiz Diye Bilinen içki Sarhoşluk Verirse Şarap Demektir:
Ayetin nüzulüne dair bu hadis-i şerifte, sarhoşluk vermesi halinde hurmadan yapılan nebizin, hamr (şarap) olduğuna açık bir delil vardır. Bu, kendisine itiraz olunması caiz olmayan açık bir nastır. Çünkü ashab-ı kiram (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) dili bilen insanlardı. Onlar, bu içtikleri nebizin bir hamr olduğunu akletmişlerdi. Zira, o dönemde Medine'de bundan başka bir içkileri yoktu.
Şair el-Hakemi de şöyle demiştir: "Bizim bir şarabımız var. Fakat, asma şarabı değildir o. Bunun yerine o, yüksek hurma ağaçlarının meyvesinden yapılır. Bunlar semaya doğru yükselen asmalardır. Meyvelerini toplamak isteyenlerin elleri ona ulaşamamıştır."
Buna açık delillerden birisi de Nesai'nin kaydettiği şu rivayettir: Bize elKasım b. Zekeriyya haber verdi: Bize, Ubeydullah, Şeyban'dan haber verdi. O, el-A'meş'den, o, Muharib b. Disar'dan, o, Cabir'den, o da Peygamber (s.a.v.)'dan, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Kuru üzüm ve hurma (dan yapılan içki) şarabın ta kendisidir."
Yine sahih nakille sabit olduğuna göre, Ömer b. el-Hattab (r.a) -ki, dili ve şeriati bilen bir kişi olarak o yeter- Peygamber (s.a.v.)'in minberi üzerinde hutbe irad ederken şöyle demiştir: Ey insanlar, şunu bilin ki, şarabın haram kılınışı nazil olduğu günde şarap beş şeyden yapılırdı: üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan ve arpadan. Şarap (hamr), aklı örten her şeydir.
Bu ise, hamrın anlamı ile ilgili en sarih açıklamadır. Ömer b. el-Hattab, Medine'de Peygamber (s.a.v.)'ın minberi üzerinde sahabe topluluğunun huzurunda hutbe irad edip bu sözleri söyledi. Onlar bu dili bilen ehil insanlardı. Ve şaraptan (hamrdan), bizim sözünü ettiğimiz şeyden başkasını da anlamamışlardı. Bu husus, böylece sabit olduğuna göre, "hamr ancak üzümden yapılır. üzümden başkasından yapılana ise hamr denilmez ve hamr adı onu kapsamaz. O içkilere ancak nebiz denilir" diyen Ebu Hanife ve Küfelilerin görüşü de çürütülmüş olur. Nitekim şair de şöyle demiştir: "Ben nebizi nebiz ehline terkettim. Ve ben, onu ayıplayanla antlaşmalı dost oldum O öyle bir içkidir ki, gencin şerefini kirletir. Ve kötülüğün kapılarını açar."
4- Şarap Dışındaki içkiler:
İmam Ebu Abdullah el-Mazeri der ki: Seleften olsun, diğerlerinden olsun, ilim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre türü itibari ile sarhoşluk veren herşeyin içilmesi de haramdır. Az ya da çok olsun, çiğ ya da pişmiş olsun, üzümden veya başka şeyden yapılmış olsun, fark etmez. Bunlardan herhangi birisinden kim birşey içerse, ona had vurulur. Sarhoşluk veren üzümden yapılan çiğ şaraba gelince, işte bir damlası dahi olsa, azının da çoğunun da haram olduğu icma ile kabul edilen budur. Bunun dışında kalan içkilerin ise, cumhurun görüşüne göre haram olduğu kabul edilmiştir.
Ancak, Küfeliler sözü geçenlerin dışında kalan içkilerden az olanda muhalefet etmişlerdir. Az miktardan kasıt sarhoşluk verecek dereceye ulaşmayan miktardır.
Üzümden çıkartıldığı halde pişirilmiş olması halinde de farklı görüştedirler. Basralılardan bir gurubun görüşüne göre, haramlık hükmü sadece üzümden sıkılan ve kuru üzümün ıslatılıp pişirilmemiş olan içeceği içindir. üzüm ve kuru üzümün suyunun pişirilmiş olması ile bunların dışında kalanların pişilirilmiş ve çiğ (pişirilmemiş) suları ise, sarhoşluk vermediği sürece helaldir.
Ebu Hanife, haramlık hükmünün farklı hükümler taşımakla birlikte, yalnızca hurma ve üzüm meyvelerinden sıkılana münhasır olduğu görüşündedir. Onun görüşüne göre saf üzüm suyundan yapılmış şarabın azı da çoğu da haramdır. Ancak, üçte ikisi gidinceye kadar pişirilmesi hali müstesnadır. Islatılan kuru üzüm ve hurma içeceğine gelince, bunlar herhangi bir miktar nazarı itibara alınmaksızın az dahi olsa ateş üzerinde bırakılmış olsa bile, bunların pişirilmiş olanları helaldir; çiğleri ise haramdır. Fakat o bunu haram kabul etmekle birlikte bunları içmekten dolayı haddi gerekli görmemektedir. Bütün bunlar ise, sarhoşluk sözkonusu olmadığı sürece sözkonusudur. Eğer, sarhoşluk verecek olurlarsa, hepsi birbirine eşit olurlar.
Hocamız fakih imam Ebu'l-Abbas Ahmed (r.a) der ki: Bu meselede muhalif kanaatte olanlara hayret edilir. Çünkü bunlar derler ki: üzümden sıkılarak elde edilen şarabın az miktarı çoğu gibi haramdır. Bu hususta icma da vardır: Bunlara: Şarabın az miktarı aklı gidermediği halde ne diye haramdır denilecek olursa, mutlaka şöyle denilir: Çünkü onun az miktarını içmek daha çok içmeye götürür veya teabbüd için böyledir. Bu durumda onlara şöyle denilir: Şarabın azı hakkında kabul ettiğiniz herşey, aynen nebizin azı hakkında da mevcuttur. O halde o da haram olmalıdır. Zira, -eğer bu kabul edilecek olursa- bunlar arasında yalnızca isim farkı vardır. Böyle bir kıyas ise kıyas türlerinin en yükseğidir. Çünkü burada, fer' bütün nitelikleriyle asla eşittir. Bu ise, onun (Ebu Hanife'nin): "Kölelerimi azad ettim" diyen bir kimsenin, azad etme hükmünün hem erkek köleler, hem de cariyeler hakkında geçerli olmasını kıyasa dayanarak söylediğinin aynısıdır. Diğer taraftan Ebu Hanife ve arkadaşlarına -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- gerçekten hayret edilir. Çünkü onlar, kıyasta o kadar ileri giderler ve kıyası ahad haberlere tercih dahi ederler. Bununla birlikte Kitap ve Sünnet ile ümmetin ilk dönemindeki ilim adamlarının icma ile desteklenmiş bu celi kıyası bir kenara iterek, muhaddislerin kitaplarında illetlerini beyan ettikleri şekilde hiçbirisi sahih olmayan ve hiçbirisi sahih kitaplarda yer almayan hadislere itimad etmişlerdir.
Yüce Allah'ın izniyle bu meselenin geri kalan kısmı en-Nahl süresinde (67. ayet, 2. başlıkta) gelecektir.
5- "Tatma"nın Mahiyeti:
Şanı Yüce Allah'ın: "Tattıklarından" buyruğunda "tatmak; (taam)" aslında yemek hakkında kullanılır. Mesela: "Yemeğin tadına baktı, yedi ve içeceği içti," denilir. Ancak bu hususta, mecaz! olarak da: "Ne ekmeğin, ne suyun, ne uykunun tadına baktım," denir. Şair de der ki: "Vecra (denilen yer) de, yanakları meyilli deve kuşları vardır; Uykunun tadına bakmazlar. Ancak ayakta oldukları halde"
Daha önce el-Bakara süresinde: "Fakat kim onu tatmazsa ... "(el-Bakara, 249. ayetin tefsirinde) yeteri kadar açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. (Ayrıca bk. Bakara, 61. ayetin tefsiri)
6- Mübah ve Canın Çektiği Lezzetli Şeylerden Yararlanmanın Sınırı:
İbn Huveyzimendad der ki: Bu ayet-i kerime, mübah ve arzu edilen şeyleri alıp kullanmanın, yiyecek, içecek, evlenmek gibi zevk alınan herşeyden yararlanmanın -bu hususta aşırıya gidilse ve bedeli ileri derecede olsa dahimübahlığını ihtiva etmektedir. Bu ayet-i kerime, Yüce Allah'ın şu buyruklarını andırmaktadır: "Allah'ın size helal kıldığı o en temiz ve en güzel şeyleri haram kılmayın" (el-Maide, 82); "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve hoş ve temiz rızıkları haram kılan kimdirr (el-A'raf, 32)
7- Ayet-i Kerimedeki Tekrarların Anlamı:
Yüce Allah'ın: "Sakınır, iman eder ve salih amel işledikleri, sonra da sakınıp iman ettikleri, sonra yine sakınıp ihsan ettikleri taktirde, tattıklarından dolayı bir vebal yoktur. Allah ihsan edenleri sever" buyruğu ile ilgili dört görüş vardır:
1. Takvanın (sakınmanın) anılmasında tekrar sözkonusu değildir. Anlamı şudur: İçki içmekten sakınır, haram olduğuna inanırlarsa ikincisinin anlamı ise, sakınmaları (takvaları) ve imanları devam ederse, üçüncüsünün anlamı ise, sakınıp ihsanda bulundukları takdirde .... şeklindedir.
2. İçkinin haram kılınışından önce diğer haramlardan sakınır, haram kılınışından sonra da onu içmekten sakınırlar, sonra da geri kalan diğer amellerinde sakınmalarını devam ettirir ve davranışlarını güzel yapar, ihsanda bulunurlarsa, demektir.
3. Şirkten sakınır, Allah'a ve Rasulüne iman ederlerse; ikincisinin anlamı ise, sonra da büyük günahlardan sakınarak imanlarını artırırlarsa; üçüncüsünün anlamı ise: Sonra da küçük günahlardan sakınıp ihsanda bulunurlarsa, yani nafile ameller işlerlerse .... demektir.
4. Muhammed b. Cerir der ki: Birinci sakınma Yüce Allah'ın emirlerini kabul ile karşılamak suretiyle sakınmak ve O'nu tasdik ederek O'na itaat edip gereğince amel etmektir. İkinci sakınmak ise tasdik üzere sebatı devam ettirmek suretiyle sakınmaktır. üçüncü sakınmak ise, ihsan ile ve nafileler yaparak Allah'a yaklaşmak suretiyle sakınmaktır.
8- Sakınan ve ihsan Eden:
Yüce Allah'ın: "Sonra yine sakınıp ihsanda bulundukları takdirde ... Allah ihsan edenleri sever" buyruğu, ihsan eden ve sakınan (muttaki) kimsenin, salih ameller işleyip iman eden muttaki kimseden daha faziletli olduğuna delildir. Fazileti ise, ihsanı dolayısıyla ona verilecek olan ecir iledir.
9- Bu Ayetin Yanlış Anlaşılması ve Kudame b. Mazz2n:
Ashabdan (r.anhum) Cumahoğullarından Kudame b. Maz'ün, bu ayet-i (yanlış bir şekilde) te'vil etmiştir. Bu sahabi, Habeşistan'a iki kardeşi Osman ve Abdullah ile birlikte hicret edenlerdendir. Daha sonra Medine'ye hicret etmiş, Bedir'de hazır bulunmuş ve uzun bir ömür sürmüştür. Ömer b. el-Hattab'ın kayın biradel'i, oğlu Abdullah ve kızı Hz. Hafsa'nın dayısı idi. Ömer b. el-Hattab onu, önce Bahreyn'e vali olarak tayin etmiş, daha sonra Abdulkays oğulları efendisi el-Carud'un onun aleyhine şarap içtiğine dair tanıklık etmesi üzerine azletmişti.
Darakutni şu rivayeti kaydederek der ki: Bize Ebu'I-Hasen Ali b. Muhammed el-Mısrı anlattı: Bize, Yahya b. Eyyub el-AIlaf anlattı. Bana, Said b. Ufeyr anlattı. Bana, Yahya b. Fuleyh b. Süleyman anlatarak dedi ki: Bana, Sevr b. Zeyd İkrime'den anlattı, o, İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletti:
İçki içenlere RasuluIlah (s.a.v.) döneminde ellerle, ayakkabılarla ve sopalarla vurulurdu. RasuluIlah (s.a.v.) vefat edinceye kadar bu böyle devam etti.
Ebu Bekir'in halifeliği döneminde içki içenler, RasuluIlah (s.a.v.)'ın dönemindekilerden daha fazlaydı. O bakımdan Ebu Bekir vefat edinceye kadar onlara kırkar sopa vururdu.
Ondan sonra gelen Ömer de aynı şekilde kırkar sopa vurarak cezalandırıyordu. Nihayet ona ilk muhacirlerden içki içmiş birisi getirildi. Ona sopa vurulmasını emretti. Adam: Bana niye sopa vurdu n? Benimle senin aranda Allah'ın Kitabı hakem olsun, dedi. Hz. Ömer şöyle dedi: Peki, Allah'ın Kitabının neresinde sana sopa vuramayacağımı görüyorsun? Bunun üzerine adam şöyle dedi: Yüce Allah kitabında: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur" diye buyurmaktadır. İşte ben de iman edip salih amel işleyen, sonra sakınıp iman eden, sonra yine sakınıp ihsan edenlerdenim. Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte Bedir, Uhud, Hendek ve bütün önemli vakalarda hazır bulundum.
Hz. Ömer şöyle dedi: Bu söylediklerine karşı cevap vermiyor musunuz? İbn Abbas dedi ki: Bu ayet-i kerimeler, daha önce geçenler için bir mazeret, geri kalan insanlara karşı da bir delildir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, içki, kumar ... " Sonra, diğer ayeti de okuyarak devam etti. Eğer bu gerçekten iman edip salih amel işleyen kimselerden olsaydı, şüphesiz ki Allah ona içki içmesini yasaklamış bulunmaktadır. Bu sefer Ömer şöyle dedi: Doğru söyledin. Peki görüşünüz nedir?
Bu sefer Ali (r.a) şöyle dedi: Şüphesiz bir kimse içti mi sarhoş olur. Sarhoş oldu mu, hezeyan eder. Hezeyan etti mi de iftiralarda bulunur. Müfteri kimseye de seksen sopa vurulur. Bunun üzerine Hz. Ömer emrederek ona seksen sopa vuruldu. (Darakutni, III, 166)
el-Humeydi, Ebu Bekr el-Berkanı'den, o da İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir: el-Carud, Bahreyn'den gelince dedi ki: Ey mü'minlerin emiri, Kudame b. Maz'ün sarhoşluk verici içki içti. Ve ben, Yüce Allah'ın haklarından bir hak görürsem onu sana getirmem, benim üzerime bir hak görev olur. Hz. Ömer: Senin söylediğinin doğruluğuna kim şahidlik eder, deyince, o: Ebu Hureyre dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, Ebu Hureyre'yi çağırıp: Neye şahidlik edersin Ey Ebu Hureyre? diye sormuş, O da: İçki içtiğinde ben onu görmedim ama, onu sarhoş ve kusarken gördüm. Hz. Ömer: Sen, şahidlikte işi aşırıya götürdün dedi, arkasından Hz. Ömer, Bahreyn'de bulunan Kudame'ye mektup yazarak yanına gelmesini emretti.
el-Carud henüz Medine'de iken Kudame geldi. el-Carud da Hz. Ömer'le konuşarak: Bu adama Allah'ın Kitabını uygula dedi. Hz. Ömer el-Carud'a: Sen bir şahid misin? Yoksa bir hasım, bir davacı mısın? el-Carud: Ben şahidim dedi. Hz. Ömer: Sen şahidliğini yapmış bulunuyorsun demesi üzerine, el-Carud Hz. Ömer'e: Ben, Allah adına sana söylüyorum, dedi. Bu sefer Hz. Ömer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, ya dilini tutarsın, yahut da sana kötülük yaparım.
Bu sefer, el-Carud: Allah'a yemin ederim senin bu davranışın hak değildir. Amcan oğlu içki içecek, bana kötü davranacaksın. Hz. Ömer onu tehdit etti. Bu sefer, oturmakta olan Ebu Hureyre dedi ki: Ey mu'minlerin emiri, eğer sen bizim şahitliğimizden şüphe ediyor isen, İbn Maz'un'un hanımı, Velid'in kızı (Hint)'e sor. Bunun üzerine Hz. Ömer, Hind'e Allah adına söylemesini istiyerek haberci gönderdi. Hint de kocası aleyhine şahidlik edince, Hz. Ömer şöyle dedi. Ey Kudame, ben sana sopa vuracağım. Bu sefer Kudame: Allah'a yemin ederim -eğer dedikleri gibi içki içmiş olsam dahi- Ey Ömer, senin bana sopa vurma hakkın yoktur. Hz. Ömer: Nedenmiş o, Ey Kudame deyince, Kudame şöyle dedi: Çünkü Yüce Allah: "İman edip salih amel işleyenlere ... tattıklarından bir vebal yoktur. Allah ihsan edenleri sever" diye buyurmaktadır, dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer: Ey Kudame, yanlış te'vil ediyorsun. Sen, eğer Allah'tan korksan, Allah'ın haram kıldığından uzak dururdun. Sonra Hz. Ömer, hazır bulunanlara dönerek şöyle dedi: Kudame'ye sopa vurmak hakkındaki görüşünüz nedir? Hazır bulunanlar: Hasta olduğu sürece ona sopa vurmanı uygun görmüyoruz dediler. Hz. Ömer, sesini çıkarmayarak ona sopa vurmadı.
Birgün sabahleyin, yine yanındaki arkadaşlarına: Kudame'ye sopa vurmak hususundaki görüşünüz nedir, diye sorunca, hazır bulunanlar: Hasta olduğu sürece ona sopa vurmanı uygun görmüyoruz, dediler. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, kamçının altında ölerek Allah'ın huzuruna çıkması, benim o sorumluluk boynumda olduğu halde Allah'ın huzuruna çıkmamdan daha çok hoşuma gider. Allah'a yemin ederim ona sopa vuracağım dedikten sonra, bana bir kamçı getirin, dedi. Hz. Ömer'in azadlısı Eslem ona ince ve küçük bir kamçı getirdi. Hz. Ömer o kamçıyı alıp eliyle sıvazladıktan sonra Eslem'e şöyle dedi: Kavminin kötü adeti olan iltimas seni etkiledi ha! Bana bundan başka bir kamçı getiriniz dedi. Bu sefer Eslem ona tam bir kamçı getirdi. Bunun üzerine Ömer. Kudame'ye kamçı vurulmasını emretti. Bundan dolayı Kudame, Hz. Ömer'e öfkelendi ve ona darıldı.
Kudame, Hz. Ömer'e dargın vaziyette ikisi de hacc ettiler. Nihayet haclarından geri döndüklerinde Ömer. es-Sukya denilen yerde konaklayıp uyudu. Uyandığında Ömer şöyle dedi: Çabuk bana Kudame'yi getiriniz, Haydi gidin bana onu getiriniz. Allah'a yemin ederim ben rüyamda birisinin bana gelip şöyle dediğini duydum: Kudame ile barış, çünkü o senin kardeşindir. Fakat Kudame'nin yanına gittiklerinde Hz. Ömer'in yanına gelmeyi kabul etmedi. Bu sefer Hz. Ömer, Kudame'nin yanına sürüklenerek getirilmesini emretti. Nihayet Hz. Ömer onunla konuştu ve onun için Allah'tan mağfiret diledi. Böylelikle dargınlıklarından sonra ilk defa barışmış oldular.
Eyyub b. Ebi Temime der ki: Bedir'e katılanlardan, şarap dolayısıyla ondan başka kimseye had vurulmuş değildir.
İbnü'l-Arabi der ki: İşte bu, sana ayetin te'vilini (ne anlama geldiğini) göstermektedir. Bu hususta, Darakutni'nin naklettiği hadiste, İbn Abbas'tan zikredilenler ile, el-Berkani yoluyla gelen hadiste, Hz. Ömer'den gelen açıklamalar doğru olan açıklamalardır. Eğer şarap içen bir kimse, başka hususlarda da Allah'tan korkacak olsa (ve bundan dolayı haddi haketmediği kabul edilse), şarap dolayısıyla hiç kimseye had nırulmazdı. O bakımdan, böyle bir te'vil, en bozuk bir te'vil'dir. Kudame ise bunu farketmemişti. Ömer ve İbn Abbas gibi (Allah ikisinden de razı olsun) Allah'ın başarı verdiği kimseler ise, bunun doğru anlamını kavramışlardı. Şair der ki: "Ben zamanın üzüntü ve kederinden ağladığını görecek olursam; Mutlaka bende Ömer'e ağlarım .. "
Ali (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre, Şam'da bir topluluk içki içtiler ve:
Bu içki bizim için helaldir deyip, bu ayet-i kerimeyi yanlış bir surette te'vil ettiler. Hz, Ali ile Hz, Ömer, tevbe etmelerinin istenmesini, tevbe etmeyecek olurlarsa öldürülmeleri gerektiğini kararlaştırdılar. Bunu da el-Kiya et-Taberı zikretmiştir.
Son düzenleme: