E
Çevrimdışı
Ebu Katade
Misafir
bencede bu kardeşin öğrenme gibi bi niyetin yok. bence kimse daha fazla kolunu yormasın...herkese hayırlı geceler...
bencede bu kardeşin öğrenme gibi bi niyetin yok. bence kimse daha fazla kolunu yormasın...herkese hayırlı geceler...
Eğer bunlar Allahın dostu değil ise ve şirk işliyorlarsa sen de bu şirke ortak oluyorsan ne yapacaksın? Sana verilen linklerin hiç biri delilsiz değildir.Burada delilsiz iş yapılmaz.Tayyareden konuşulmaz.Eğer bunlar Allah'ın dostları ise sizde onlara düşmanlık ediyorsanız Allah size savaş açmış demektir. Bunu nasıl kenara itersiniz!
Bak kardeş o zaman şu konuyu oku.Hepimiz tasavvuf hakkında bilgi sahibi kişileriz.Bizim o kişileri eleştirerek elimize ne geçebilir bir düşün? Biz Müslümansak dinen yanlışları olanları ortaya çıkarmalıyız.Ama belirli bir kalıpla olaylara bakmaman gerekiyor.Mevlananın , imam rabbaninin ve diğer tasavvuf büyüklerinin eserlerine dikkatlice bak.Eminim sen de anlayacaksın.Kalbimi yarıpta baktın mı ki? Allah biliyor ya... herkeze hayırlı geceler...
Kalbimi yarıpta baktın mı ki? Allah biliyor ya... herkeze hayırlı geceler...
Eğer bunlar Allahın dostu değil ise ve şirk işliyorlarsa sen de bu şirke ortak oluyorsan ne yapacaksın? Sana verilen linklerin hiç biri delilsiz değildir.Burada delilsiz iş yapılmaz.Tayyareden konuşulmaz.
Kardeşim o linklerdekini ben nasıl kanıt kabul ederim bilmediğim insanların bilmediğim yazılarını nasıl delil kabul edeyim?
Bende başka yayınlardan başka yazıları getireyim delil mi kabul edelim yani?
Yani anlamıyorum kimim görüşü neyin nesi demeden onları okumamı beklemeyin.
Biraz anlayışlı olun ne konuştuysak suç oluyor savunma hakkı bile vermiyorsunuz
O linklerin içinde hadisler ayetler var kardeş yayınlı link olması bir şey değiştirir mi? Delilleri ayet ve hadisle çürütebilirsen amenna.Yoksa yayının bir önemi yok önemli olan içindekiler.delil diyorsunda hacım bak çeşitli yayınlardan kesitler sunmuşsunuzbunu nasıl delil kabul edeyim bende koyayım isterseniz ama sizde kabul etmezsiniz
Bak kardeş o zaman şu konuyu oku.Hepimiz tasavvuf hakkında bilgi sahibi kişileriz.Bizim o kişileri eleştirerek elimize ne geçebilir bir düşün? Biz Müslümansak dinen yanlışları olanları ortaya çıkarmalıyız.Ama belirli bir kalıpla olaylara bakmaman gerekiyor.Mevlananın , imam rabbaninin ve diğer tasavvuf büyüklerinin eserlerine dikkatlice bak.Eminim sen de anlayacaksın.
Arkadaş bizim gibiler her iki görüşün de kitaplarını okumuş kişiler o yüzden biliyoruz.Bizim hocalarımız kurandan ve sünnetten sapmış kişiler değil saptığı an hocalığı falan kalmaz.Biz öyle taassubçuluk yapmıyoruz.Kardeşim sizin okuduğunuz kitaplar hocalarınız yanlışsa ne olacak bizim okuduklarımız mı yanlış sende bizim okuduklarımıza bak biraz anlarsın. Ben bunu kafaya taktım imanımın tam şüpesiz olmasını istiyorum Allah'ın karşısına yüzümün akıyla çıkmak istiyorum İnşallah
Kardeşim sizin okuduğunuz kitaplar hocalarınız yanlışsa ne olacak bizim okuduklarımız mı yanlış sende bizim okuduklarımıza bak biraz anlarsın. Ben bunu kafaya taktım imanımın tam şüpesiz olmasını istiyorum Allah'ın karşısına yüzümün akıyla çıkmak istiyorum İnşallah
Böyle öğüt olmaz.Anlayan olur anlamayan olur yanlış yola sapan olur.Sence bu seni tatmin etti mi? Haşa yüce ALLAH'ı ağzına alıp nasıl hikayeye koyabiliyor.Neymiş öğüt vermek içinmiş.Böyle öğüt olur mu diye sormazlar mı adama...Mevlana Hazretlerinin Mesnevi'sinde geçen müstehcen hikayeleri nasıl değerlendirmek gerekir? Mesnevi'de hakikaten güzel konular işlenmiş; ama bu konular işlenirken müstehcen örnekler verilmiş... | Sorularla İslamiyet şuna bakın siz bunu okurken bende diğer verilen linklere göz atayım
Mevlana Hazretlerinin Mesnevi'sinde geçen müstehcen hikayeleri nasıl değerlendirmek gerekir? Mesnevi'de hakikaten güzel konular işlenmiş; ama bu konular işlenirken müstehcen örnekler verilmiş... | Sorularla İslamiyet şuna bakın siz bunu okurken bende diğer verilen linklere göz atayım
Böyle öğüt olmaz.Anlayan olur anlamayan olur yanlış yola sapan olur.Sence bu seni tatmin etti mi? Haşa yüce ALLAH'ı ağzına alıp nasıl hikayeye koyabiliyor.Neymiş öğüt vermek içinmiş.Böyle öğüt olur mu diye sormazlar mı adama...
Edit : Demin diyordun ki içinde hadis ve ayet olmasına rağmen o linkler çeşitli yayın evlerinin ben de başka yayın evlerini getiririm diye.Bu paylaştığın linkte adam kendi saçma görüşünü açıklamış.Hiç sorgusuz bu linki bize göndermişsin.
bırak akhi adama orj. nüshanın kopyasını verdim bakalım tatmin olacak mı
Sen anlamak istemiyorsun o yüzden fazla uğraşmamak gerekiyor.İstediğin yolda devam et bu paylaştığın şeyler hiç bir şey açıklamıyor bunu bilesin.OKU KARDEŞİM HEPSİNİ NE OLUR!!!
Mevlânâ ne diyordu: “Aslında daha yüksek sözler söylemek gerekir ama; o vakit bizim yolumuzu da, tarzımızı da bilmeyenlerin başları döner, akılları iyice karışır.” Hallâc-ı Mansûr için de, bir soru üzerine şöyle söylediği rivayet olunur: “Onu, açıklanmaması gerekenleri uluorta konuştuğu için astılar. Biz, bizdekileri âşikâr etsek, Hallâc bizi asardı…
Sözlerin dış görünüşüne bakarak amacını anlamayarak bu kıt ilmimizle yüksek ilimleri çözmeye çalışmak akıllıca değildir.
HZ. ALİ bir gün mescid il Kiram'da sahabelere vaaz veriyor ve sahabelerin sorularını cevaplıyordu.
HZ.ALİ;
"Ey cemaat sorun bana istediğinizi aranızdan ayrılmadan önce. Vallahi ALLAH'ın Peygamber'e (s.a.a.v) ve Peygamberin'de bana öğrettiği ilim ile yeri, göğü ve bunların arasındakileri iyi bilirim. Peygamber bana bin kapı öğretti ve her bir kapısı bin kapıya açılır." dedi.
Bunun üzerine sahabelerin içinden birisi bir soru sordu.
"Ey İMAMIZ ALİ Bin Ebu Talib mademki yer ve gök arasındakileri bilirisin. Söyle bize ALLAH'ın vahiy meleği HZ. CEBRAİL şu an nerededir?
HZ. ALİ cevab verir;
"Vallahi yerin ve göğün yedi kat altına ve üstüne baktım. Sağımın ve solumun en uç noktasına kadar baktım ve göremedim. Bildim ki yüce ALLAH'ın vahiy meleği HZ. CEBRAİL sensin...."
Ve gerçekten de HZ. CEBRAİL (a.s.) ta kendisidir. Birden tüm cemaatin gözleri önünde yok olur gider. Ve bu durum karşısın da tüm cemaat HZ. ALİ'nin derin ilmi önünde dehşete düşerler.
"... Ve külle şey'in ahsâynahu fi imâmim mübiyn" (Yasin S. 12. Ayet)
Türkçesi;
"... Biz, her şeyi apaçık bir imamda toplamışız." (Yasin S. 12. Ayet)
Kaynak:
Nezhetül Mecalis.C2 Sf.458
Daha nice ilimler vardır.
Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahîh adlı eserinde rivayet ettiği bir haberde, Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: “Ben Rasûlüllah Efendimizden (s.a.v.) iki kap ilim aldım. Bunlardan birini size dağıttım. Öbürünü size açacak olsam, boğazım kesilir.”
İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez,Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez
Zahirî ve Batınî ilimler
Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbâni Ahmed Farukî es-Serhendî (k.s.) hazretlerinin zâhirî ve bâtınî ilimlere dair pek çok esrar ile dolu mektuplarını, Farsça’dan Arapça’ya terceme edenMuhammed Murad el-Menzilevî hazretleri, adı geçen eserin Mukaddime’sinde şunları söylüyor:
“Bu mektuplar, sünnet-i seniyyeye bağlılığın nurlarından iktibas olunmuş… Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) sîretine iktifa (O’nun yoluna tabi olup izini takip) ağaçlarından devşirilmiş… Âdâbı, peygamber âdâbıyla edeplenmenin faydalarıyla dolu sofralardan alınmıştır. Hadis-i şerifte buyrulmuştur ki, “İlimler içerisinde gizli olanı vardır; bunu ancak Allah’ı bilenler (ârif-i billah olanlar) bilebilir. Bu kimseler onu söylediklerinde, onları ancak Allah’tan gafil olanlar inkâr eder.” (1)
Efendimiz (s.a.v.) yine bir diğer hadislerinde de, “Kim bildiğiyle amel ederse, Allah onu bilmediklerine varis kılar” (2) buyurmuştur. Yani, hiçbir kimseden ve hiçbir kitaptan öğrenme ihtiyacı duymadan, sonsuz hikmet ve ilim sahibi olan Allah’ın, ona kapıyı açması yoluyla bu bilgileri elde eder.
İşte bu ilim, Muhammedî veraset ilmidir ki, bunu ancak Allah’ın velî kulları, içlerinin berraklığı ve Allah Teâlâ ile olan muamelelerinin doğruluğu sayesinde ilham ve keşif yoluyla Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) bâtınında alır.
Mevâhibü’l-Ledûniyye ve diğer hadis kitaplarında nakledilen bir rivayete göre, Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Rabbim (c.c.) benden sual etti; ben kendisine icabet edemedim (cevap veremedim). Şekil ve keyfiyetten/niteliklerden münezzeh olduğu halde Rabbim, elini iki omzumun arasına koydu. O kadar ki; ellerinin serinliğini hissettim. Beni öncekilerin ve sonrakilerin ilmine varis kıldı; bana çeşitli ilimler öğretti. Öğrettiği bir ilmi, benden başka hiçbir insanın onu taşıyamayacağını bildiği için, gizlememi istedi. Diğer bir ilmi insanlara açıklamam hususunda beni serbest bıraktı. Ve bana Kur’ân’ı öğretti. Cebrail (a.s.) de onu bana devamlı hatırlatıyordu.[Cebrâil aleyhisselâm, her sene kendisiyle yaptığım arz (mukabele) vesilesiyle nazil olan ayetleri zihnimde-hafızamda iyice pekiştirmemi sağlıyordu. (3)] Bir de bana avamdan havassa kadar herkese açıklamakla emrolunduğum bir ilim öğretti.” (4)
Bu hadisten de anlaşılmaktadır ki, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) avamdan havassa herkese açıklamakla emrolunduğu şerîat ve ahkâm (hükümler) ilminin dışında iki, hatta daha fazla ilimvardır… Efendimizin (s.a.v.) de buyurduğu gibi, bu ilimlerin hepsi haktır.
Rasûlüllah’ın (s.a.v.) gizlemekle emrolunduğu ilim, ‘peygamberlik ilmi’dir. Zira bu ilmi peygamber olmayan ne bilebilir, ne de taşıyabilir. Peygamberimizden (s.a.v.) sonra da peygamber gelmeyecektir. O’nun, insanlara açma-bildirme hususunda serbest bırakıldığı ilim ise, ‘velayet (evliyalık) ilmi’dir ki bu ilim, şeriatın hakikatının ve iç yüzünün ilmini teşkil eder… Peygamberimizin (s.a.v.), ashabından (r.anhüm) belirli kimselere açtığı şeriatın gizli sırlarını içine alır. Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.),münafıkların isimlerini ashabından sadece Hz. Huzeyfe’ye (r.a.) bildirmesi gibi... Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) kendilerine bildirdiği hususi sahabe grubu da bu ilmi, tâbiînden gene belli kimselere açmış ve asırlar boyunca bu şekilde intikal edegelmiştir. Zira bu ilim ancak doğru hal, sağlam inanç, ihlâslı salih amel, halis niyet, zikre devam, sürekli fikir ve Allah Teâlâ ile devamlı beraber olma murakabesi-şuur ve idraki ile elde edilir. Muhakkiklerin sonuncusu ârif-i billâh şeyh Abdülgani en-Nablûsî’nin (rh.) ifadeleri de bu istikamettedir.
Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahîh adlı eserinde rivayet ettiği bir haberde, Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: “Ben Rasûlüllah Efendimizden (s.a.v.) iki kap ilim aldım. Bunlardan birini size dağıttım. Öbürünü size açacak olsam, boğazım kesilir.” (5) Ebû Hüreyre (r.a.) bu sözleriyle, “Söylediğim sözün gerçek manasını ve pâk şeriatın sırlarını kavrayamadıkları için insanlar, küfrüme hükmederek beni öldürmeye kalkışırlardı” demek istemektedir. Dinle ilgili muamelenin bazı esrarengiz taraflarını açıkladığı için, Ebû Hâmid el-Gazali’nin (İmam Gazali, M. 1058–1111) de başına benzer vak’alar gelmiş ve zındıklıkla itham edilmiştir. Bu sebeple bahis mevzuu ilimleri, Allah’ın izniyle açığa çıkma vakti gelinceye dek, ehil olmayan kimselerden gizlemek gerekir. Zira, ‘el-Umûru merhûnetün bi-evkatihâ’, yani işlerin anlaşılması takdir edildiği vakte bağlıdır. Şairin dediği gibi,
Kişinin halleri vardır, hallerin de fırsatı vardır
Zamanın vakitleri vardır, vakitlerin de hâdiseleri
Buhari ve Müslim’in rivayetine göre Bu manada efendimiz (s.a.v.), Âişe (r.anha) validemize şöyle demiştir: “Kavmin şirkten yeni çıkmış olmasaydı Kâbe’yi yıkar, yerle eşit seviyeye getirip doğu ve batı taraflarında birer kapı açardım. Ayrıca ‘Hicr’ tarafından altı zira’lık bir bölgeyi de Kâbe’ye eklerdim. Zira Kureyş Kâbe’yi inşa ederken bu kısmı dışarıda bırakarak mevcut haliyle yetinmiştir. Eğer kavminin benden sonra Kâbe’yi tekrar inşa etme niyeti olursa, gel sana Kâbe’nin ne kadarını dışarıda bıraktıklarını göstereyim.” (6)
Görüldüğü üzere Peygamberimiz (s.a.v.), sırf fitne baş göstereceği endişesine binaen, meşru olan bir işi terk etmiş; fakat fitne endişesinin olmayacağı başka bir zamanda yapılmasına da müsaade etmiştir. Mütekaddimînin (önceki alimlerin) gizlediği bu sırları, müteahhirînin (sonraki alimler) kitaplar yazarak açıklamasının hikmeti de böylece ortaya çıkmıştır. Üstelik sonrakiler de bu tutumlarında sadece ehil olan kimselere hitap etmeyi hedeflemişlerdir. (7)
Mesela Hz. Ali’nin (k.v.) torunu Zeynelâbidîn (r.a.), yaşadığı devirdeki râbıta-i şerîfeinkârcılarına işâretle Arapça manzûm olarak (şiir üslûbu ile) şunları söylemiştir:
“İnnî le ektümü ilmî cevâhirahû...
Key lâ yerâ zû cehlin fe yeftetinâ!
Lekad tekaddeme fî hâzâ Ebû Hasenin,
İle’l-Hüseyni ve vassâ kablehü’l-Hasenâ...
Yâ rubbe cevheri ilmin lev ebûhü bihî;
Le kıyle lî ente mimmen ya‘büdü el-vesenâ!
Ve le estehille ricâlün Müslimûne demî;
Yeravne akbeha mâ ye’tûnehû hasenâ.”
Nesir olarak meali: Ben, câhil kimselerin, anlayışsızlıkları yüzünden fitne çıkarmalarını önlemek için, ilmimin cevherlerini gizlerim. Büyük babam Hz. Ali ve babam Hz. Hüseyin de böyle yapardı. Büyük babam, amcam Hz. Hasan’a da böyle yapmasını vasiyet etmişti (r.anhüm). Zira nice ilim cevheri vardır ki, ben onları açıklamış olsam, bana, ‘Sen putperestsin!’ diyerek, Müslümanlar’dan birçokları şüphesiz kanımı helâl addeder, öldürülmemi isterlerdi. Sonra da, yaptıkları bu en kötü işi yani haksız yere adam öldürmeyi güzel görürlerdi.
”Huccetü’l-İslâm İmâm Gazâlî hazretleri, Minhâcü’l-Âbidîn isimli eserlerinin evvelinde, bu sözleri şiir hâlinde ondan rivâyet etmiş... Muhyiddîn-i Arabî (M.1165-1240) hazretleri de,Fütühât-ı Mekkiye’nin otuzuncu bâbında aynen zikrettikten sonra demiştir ki: “Üçüncü beytin sonunda geçen, ‘el-vesen: put’ sözü ile Zeynelâbidîn radıyallâhü anh, maksadına, yani ‘râbıta’ya işâret etmiştir.”(8)
Kısacası yaşadığı devirde, manevi hallerden/batıni ilimlerden biri olan râbıtadan bahsetmiş olsa, Müslümanlar’dan birçoklarının kendisine, “putperestsin!” diyerek, katline hükmedeceklerini... Ve bu şeni‘ fiili de, iyi bir iş yapıyoruz zanniyle işleyeceklerini ifade ediyor. Aynen şimdiki bazı kişi ve kliklerin rabıtayla meşgul olan Müslümanları şirkle itham ettikleri gibi...
***
DİNÎ HÜKÜMLERİN ZÂHİR VE BÂTINININ İSBATI FARKLIDIR
“Şer‘î hükümlerin isbâtında Kitap ve Sünnet muteber olduğu gibi, müctehidlerin Kıyâsı ve ümmetinİcmâı da geçerlidir. Bu anlatılan dört delilden başkası ile aslâ ahkâm isbat edilemez. Ne ilhâm haramı ve helâli isbât edebilir, ne de bâtın erbâbının keşfi farzı ve sünneti anlatabilir. Velâyet-i hâssa (9) erbâbı bile, müctehidlere uymakta, avam mü'minlerle aynı durumdadır. Keşif ve ilham, başkaları üzerine bu hususta onlara bir meziyet getiremeyeceği gibi, onları tebaiyyet bağından (yani müctehidlere uymak lüzûmundan) da kurtaramaz. Zünnûn, Bestâmî, Cüneyd, Şiblî (k. esrârahüm) müctehidleri taklitte, avam mü'minlerden olan Zeyd, Amr, Bekir, Hâlid ile müsâvidirler.
“Evet, bu büyüklerin meziyetleri vardır; ama başka hususlardadır. Bu zâtlar, keşif ve müşâhede ehlidir; aynı zamanda, tecellî ve zuhûrât erbâbıdır. Hakîki mahbûbun muhabbet istilâsı dolayısiyle Allah’tan gayrı her şeyi terk etmişler... Gayr’ı görmekten ve gayriyeti idrâkten a‘zâd olmuşlardır.... Onların ilk adımları mâsivâyı unutmaktır. İkinci adımlarını nasıl anlatayım ki; o, âfâkın veenfüsün(10) dışındadır.
“İlham onlara mahsustur, kelâm onlarla beraberdir (konuştukları dinleyenlere müessirdir).O zümrenin ileri gelenleri, ilimleri ve sırları asıldan vâsıtasız olarak alırlar. Bir müctehid, kendi görüş ve ictihâdına nasıl tâbi ise, bunlar da ma‘rifette ve vecdlerde(11) kendi ilhamlarına ve firâsetlerine tâbi olmaktadırlar....
“Zâhirî âlimler, dünya işlerindeki gaybe dâir haberleri peygamberelere (aleyhimü’s-salevâtü ve’t-teslîmât) tahsis ederler. Bu haberlerde, onlardan başkalarını ortak etmezler. Halbuki böyle bir mânâ, verâsete aykırıdır. Dîn-i metînle alâkası olan pek çok ilim ve sahih ma‘rifetleri de kaldırıp atmaktır. [Binâenaleyh Peygamber’in (s.a.v.) zâhir ve bâtınına tam ve kâmil mânâda vâris olan âlimler, ârifler ve evliyâullahın dahi bu bilgilerden verâset yoluyla nasipleri vardır, onlardan haberdârdırlar.]
“Evet, şer‘î hükümler edille-i erbaa’ya (Kitap, sünnet, kıyas ve icma‘dan ibaret olan dört ana delile) bağlıdır; onlarda ilhâmın yeri yoktur. Lâkin şer‘î hükümlerin (zâhirinin) ötesinde de pek çok dinî işler (bâtınî hükümler) vardır ve buradaki beşinci asıl (Resûlüllah Efendimizin hakiki vârisi olan hakikat âlimlerinin) ilhamıdır.... Âlemin inkırâzına (tamamen yok olup bitmesine) kadar da bu asıl kalacaktır....
“İlhâm, dinin gizli kalan kemâlâtını ortaya çıkarmaktadır. Yoksa dinde fazladan bir kemâlât isbat etmemektedir....
“İlham, öyle sırları ve incelikleri meydana çıkarır ki, pek çok kimsenin anlayışı, onları idrâk edemez. İctihad ile ilham arasında açık bir fark olsa da vaziyet budur.”(12)
DİPNOTLAR
(1) Deylemî, Firdevsü’l-Ahbâr, 1, 210, Hadis No: 802.
(2) Tehzîbü’l-Kemâl, 23, 291.
(3) Bkz. Şerhu'l-Allâme ez-Zürkani, ale’l-Mevâhibü’l-Ledûniyye, 8, 196.
(4) Hadis hakkında geniş bilgi için bkz. Şerhu’l-Allâme ez-Zürkani ale’l-Mevâhibi’l-Ledûniyye, c. 8.
(5) Kitabü’l-İman, 42, Hadis No: 120.
(6) Buhari, Sahîh, Kitâbü’l-Hacc, 41, Hadis No: 1583-84; Müslim, Sahîh, Kitâbü’l-Hacc, 69, Hadis No: 1333.
(7) el-Mektûbât, lil-İmami’l-âlimi’r-Rabbani el-Müceddid lil-elfi’s-sânî Ahmed el-Farukî es-Serhendî, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yy., 1, 3-4; Terc. Yasin Yay. İst., yy., 1, 21-24.
(8) İbrahim Fasîhuddîn b. Sıbgatullah b. Es‘ad el-Hayderî, Tuhfetü’l-Uşşâk fî İsbâti’r-Râbita, s.11.
(9) Velâyet-i hâssa; çok husûsi bir velâyet, tâbir câizse çok özel bir dostluk. Bu mânâda sadece Allah Teâlâ’nın mustafâ-müctebâ (süzülmüş ve seçkin) kulları onun velîleri, dostlarıdır. Bunların en açık ve belirleyici iki vasıfları vardır: İlhâma mazhar ve kerâmet sahibi olmak.
(10) “Âfak”, ufuk kelimesinin cem‘îsidir, ufuklar demek. Maddî âlem, dünya, yani insanı çevreleyen dış âlem mânâsında kullanılır. Mânâ ve gönül âlemine ise, “enfüs” tâbir edilir. Nitekim Kur’an’da, “İnsanlara, âfâkta ve enfüste (hâriçte ve nefislerinde, yani objektif ve sübjektif olarak) âyetlerimizi göstereceğiz...” (Fussılet, 41/53) buyurulmuştur. Âyet-i kerime, mutasavvıfların âlem-i kebîr ve âlem-i sağîr yani büyük ve küçük âlem dedikleri bu iki âlemi ifade etmektedir.
(11) Vecd, kula Hak’tan gelen keşifler ve tecellîlerdir.
(12) el-Mektûbât, lil-İmami’r-Rabbani, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yy., 2, 55.
Sen anlamak istemiyorsun o yüzden fazla uğraşmamak gerekiyor.İstediğin yolda devam et bu paylaştığın şeyler hiç bir şey açıklamıyor bunu bilesin.